Paylaş
“Nerede bir Türk topluluğu yaşıyorsa orada boş siyasi çekişmelerin yaşanmasını kanıksamak artık olağan bir şey oldu. Bulgaristan Türkleri, Osmanlı–Türk devletinden ayrılmalarından bu yana büyük sıkıntılar çekiyor.
93 Harbi ve Balkan Savaşları’nda maruz kalınan katliamlar ve ardından gelen baskılar, isim değiştirmeler, asimilasyon ve göçler çektikleri acıların başlıcaları...
Kısaca diyebiliriz ki; 2016 yılı itibari ile bir AB ülkesi olan Bulgaristan’da Türklere yönelik insan hakları ihlalleri, demokrasi ayıpları ve hukuk karşısındaki eşitsizlik bütün hızıyla sürüyor.
Buna karşılık, Bulgaristan Türkleri bazı siyasi güçler tarafından devamlı bir suni çekişme içinde tutuluyor. Yani HÖH’çülerin deyimi ile bu bir ‘laboratuvar’ çalışması sonucu oluyor.
Siyasi çekişmenin nedeni, Bulgaristan Türklerini içeriden ve dışarıdan, buna Türkiye de dahil bölme çalışmalarıdır. Bölünsünler ki, daha da zayıflayıp, yok olsunlar!
İnşallah, bu laboratuvar çalışmalarına karşın yine bölünmezler ve bir arada kalırlar. Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (RUBASAM) adına davetli olduğumuz kongrede, STK’lar adına yaptığım konuşmada buna değindim ve bir soydaşları olarak, onlardan oyunları boşa çıkarmalarını istedim.
Kongrede dikkat çekici bir husus ise anamuhalefet partisi CHP’nin, milletvekilleri ve belediye başkanları ile kalabalık bir grupla orada olmasıydı. MHP de temsil edildi. Ayrıca Bulgar siyasetinin neredeyse tamamı, AB Parlamentosu’nun liberal kanat temsilcileri ve Sofya’daki birçok yabancı misyon üyesi orada hazır bulundu. Buna karşılık AKP ve Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi kongrede yoktu. Halbuki Bulgaristan Türkleri, Türkiye’deki siyaset tarafından, her şeyin üstünde tutularak, milli bir beraberlik sergilenmeliydi diye düşünüyorum. Maalesef bu eksik kaldı! Eğer bahsettiğim siyasi çekişmenin tarafları samimi iseler, gelsinler bundan sonraki ilk seçimlerde Türklerin ağırlıkta siyaset yaptığı partiler olarak bir koalisyonla seçime girerek, Bulgaristan Türkleri ile Bulgaristan’ın diğer halklarının ümidi olsunlar.
Meraklılarına bir not ileteyim. İzlediğim her iki kongrenin havasına bakarak, HÖH/DPS’nin yine onca bölünme çabasına rağmen şaşırtıcı bir sonuç alacağını söyleyebilirim. Çünkü partinin bugüne kadar hiç bu kadar kenetlendiğini ve onursal başkan Ahmet Doğan’a destek verdiğini görmedim.”
(Not: AKP ille de ‘Müslüman Türk partisi’ istiyor; eski rejimin kalıtımsal uzantısı Ahmet Doğan ise buna karşı direniyor. Suikast girişiminden Sonar Partisi’nin başına yeniden geçti. Yeni kurdurulan Dost Partisi genel başkanı Lütfü Mestan, Ahmet Doğan ile kader birliği yapmış, aynı yolun yolcusu olarak kabul ediliyor. Dost’un güçlü bir parti olma hesaplarının tutmadığı anlaşılıyor. Son olarak şunu söyleyelim: Atatürk 1930’larda Türk partisi kurmak isteyen 17 Türk milletvekiline ne demişti? Bulgaristan yazılarına devam edeceğiz. Bekleyiniz...)
ABDESTLİ VALİ
İNANÇLI bir yöneticiye kim itiraz edebilir? Beş vakit namazını kılabilir, orucunu tutabilir, abdestsiz dışarı çıkmayabilir. Bunlar onun kişisel tercihidir.
Yeter ki inancını başkalarına dayatmasın. Onu bir çıkar aracı olarak kullanmasın. Kınanamaz, ayıplanamaz, çok görülemez.
Ammmaaaa... Terör saldırıları karşısında aczini “abdestsiz dışarı çıkmıyoruz” diye ortaya koyarsa, başında bulunduğu ilin tepesine her gün roket yağıyorsa, O ilden halk göç etmeye başlamışsa... “Havada kalacak değil ya, elbette yere düşecek. Çünkü yerçekimi diye bi şey var” diyerek bu felaketi, yaşanan can kayıplarını hafife alırsa, işte o zaman işin rengi değişir. O yöneticinin inancı değil ama zekâsı mutlaka sorgulanır. Kilis’te yaşanan aynen budur. M.N.G.
BİLİYOR MUSUNUZ?
TÜMÖD ve Boğaziçi Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü tarafından düzenlenen, Prof. Dr. Zafer Toprak’ın konuşmacı olduğu “Cumhuriyet Türkiye’sinin Bilim Anlayışı ve Yükseköğretim: 1923-1946” konulu konferansın bugün 18.00’de BÜ Kuzey Kampusu YD 102 numaralı derslikte yapılacağını...
ESKİ Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’ın ‘Osmanlının son zaferi Kut’ül Amare’ konulu konferansın bugün 14.00’te Harbiye CRR’de; Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği “I. Dünya Savaşı’nın Unutulmaz Zaferi: 100. Yıldönümünde Kut’ül-Amare” konulu konferansın yarın 14.00’te Tarih, Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi’nde yapılacağını ve konuşmacıların Doç. Dr. Gültekin Yıldız ve Necmettin Özçelik’in olduklarını...
KUTLU DOĞUM HAFTASI BİR 'HURAFE' MİDİR
DİYANET İşleri ilk olarak 1989 yılında Kutlu Doğum Haftasını 12-17 Ekim tarihleri arası kutlamış! Şimdilerde ne hikmetse nisan ayında kutlamak akıllarına gelmiş! Kutlu Doğum Haftası ile ilgili yıllardır sorduğumuz lakin yanıt alamadığımız sorular var:
Kutlu Doğum Haftası’nı 1980’li yıllara kadar kutlamayan Diyanet, 80’lerde yeni mi keşfetmiş bu haftayı? Mevlit Kandili’nde Peygamberimizin doğumunu kutluyorsak, farklı bir tarih olan Kutlu Doğum Haftası’nda kimin doğumunu kutluyoruz? (Bir insanın iki doğum tarihi olacak değil ya...) Haftayı 60’ya yakın İslam ülkesi içinde neden sadece biz kutluyoruz? Osmanlı’dan Selçuklu’ya, Gazneli’den Karahanlı’ya Müslüman Türk devletleri ve tarihteki diğer Müslüman devletler neden kutlamamış da şimdilerde biz kutluyoruz? Hani her dini tartışmada “Yüzyıllardır âlimler yanlış biliyor da bir siz mi doğru biliyorsunuz” diyenler, peki bu konuda siz o âlimlerden çok mu biliyorsunuz? Mithat Ali DERELİ
Kilis’in %60’ı Suriyeli oldu
KABUL ettiğimiz Suriyeli mülteciler yüzünden tüm dünyanın gözü üzerimizde. Günler aylar geçtikçe yabancıların gözünde Türkiye’nin yaptığı olağanüstü fedakarlıklar adeta mecburiyet haline dönüşüyor. Onlara istedikleri gibi rahat bir hayat sağlayamayan Türkiye’yi suçluyorlar. Bugünkü (dün) The Wall Street Journal gazetesine göre Kilis’in %60’ı Suriyeli. Yani ülkemiz bir Arap istilasına uğradı. BBC gibi izlediğim yabancı kanallarda ülkelerini bırakıp Avrupa ülkelerine kaçmaya çalışan Suriyelilerin yaşları20-40 arasında. Demek ki tüm dünyanın acıdığı bu mülteciler vatanları için çarpışmak yerine Avrupa’da en süfli işlerde çalışıp, itilip kakılmaya razılar. Esat’ı devirmek, Suriye’yi bağımsızlığına kavuşturmak için yapılması gereken savaşı, Amerika’nın ve onların desteklediği Peşmergelerden veya Avrupa’dan beklemekteler. Ben Avrupalıların mültecileri Türkiye’ye geri göndermek için vaat ettikleri para yardımlarına ve hele hele Türk vatandaşlarına uyguladıkları vize koşulunu kaldıracaklarına hiç ihtimal vermiyorum. Hatırlarsınız Kıbrıs’ta yapılan Annan Planı referandumuna Türk kesimi ‘evet deyip Rum kesimi ‘hayır’dediği taktirde, Kuzey Kıbrıs’a koydukları ambargoyu kaldıracaklardı. Türkler plana ‘evet dedi fakat Batı sözünü tutup ambargoyu kaldırmadı. Madem Türkiye’de 2.5 milyon Suriyeli var, onların sadece %5’ini askere alsanız 125.000 kişi eder. Hadi bırakalım 125.000 kişiyi kişiyi, içlerinden 10 bin kişi de mi ülkeleri için çarpışamaz?
Almanya Türk işçilerini davet ettiği zaman, gidenlerin işleri hazırdı, Avrupa’da işsizlik sorunu yoktu buna rağmen gurbetçilerimiz Avrupa’da çok zorlandı ancak orada doğup büyüyen ikinci kuşak ortama ayak uydurup layık oldukları yerlere geldiler. Şimdi Avrupa’da büyük bir iktisadi kriz ve işsizlik var. Vatanları için çarpışmak yerini arkasına bakmadan kaçan Suriyelileri, Avrupa’da onları sefaletin beklediğini, 2. ve 3’ncü sınıf vatandaş konumuna düşeceklerinin farkında değiller.
Yılmaz EROLGAÇ
GÜNÜN SÖZÜ
Yaşamın perde aralığında daima bir ışık vardır; Yeter ki perdeyi tamamen kapatmayın. O ışık gelir sizi bulur.” Prof. Dr. Üstün DÖKMEN
Paylaş