Paylaş
Polis memuru Mehmet Kocadağ da silah satın alma talebinde bulundu. Ancak KOM Dairesi, kendisine KOM’da çalışmadığı için izin vermedi. Susurluk’ta öldürülen Hüseyin Kocadağ’ın yeğeni olan Mehmet Kocadağ da Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurarak kendisine ve tüm kadroya silah verilmesi talebinde bulundu. Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nde dava kaybedildi. Ancak Danıştay’a taşınan davayı Kocadağ kazandı. Köşemizde geçmişte birçok kez gündeme getirmiştik. Artık EGM tüm personele Glock vermek zorunda kalacak. Bununla birlikte 2012 yılında İstihbarat Daire Başkanlığı tüm personeline SIG Sauer tabancayı 1050 dolar karşılığında vermişti. Polis çevrelerinde bu silahın verildiği KOM ve İstihbarat Şube’de FETÖ’cü polislerin ağırlıklı olduğu belirtilerek, “Bu uygulamanın bireysel silahlanma amacıyla yapıldığı” öne sürülüyor.
GÜNÜN SÖZÜ
- “Zeki, bilimsel düşünen insanlar asla kandırılamaz.”
Dursun ÇİÇEK
KOCAMAZ: NE YAZIK Kİ ELİMİZDE ‘FETÖ ÖLÇER’ YOK
MERSİN Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz: “15 Temmuz darbesinde Türkiye direkten döndü” dedi. Kocamaz şöyle devam etti: “Ülkücüden Apocu da olmaz, FETÖ’cü de olmaz. Elimizde ‘FETÖ ölçer’ cihazı yok ki... Suçlu varsa cezasını çeksin. Bu ülkeye ihanet eden bedelini öder. Halkın bu mücadelesi sadece Türkiye’de değil, dünyada da ihtilalleri bitirdi.”
İTİBAR TERÖRİSTLERİNE SESSİZ KALMAYIZ
SİLİVRİ Belediye Başkanı Özcan Işıklar, son günlerde üzerine atılmaya çalışılan iftira ve iddialara ilişkin kamuoyu açıklaması yaparak “Böyle ortamları fırsat bilen, düşmanlıklardan beslenen itibar teröristlerine karşı sinmeyeceğiz, sessiz kalmayacağız” dedi. Işıklar’ın açıklamasına CHP’li 20 milletvekili, İstanbul 3. bölge ve Trakya’daki tüm belediye başkanları, çok sayıda ilçe başkanı ve parti üyeleri ile STK temsilcileri katıldı.
OKULUMUZ DARÜŞŞAFAKA GİBİ OLSUN
Neden eğitimini, kültürünü Osmanlı’dan alıp bugünlere getiren güzide bu kurumlar bir terör örgütünün hezeyanlarına kurban verilsin? Bizlerin gönülleri, askeri okullarımızın otel, motel olarak kullanılmasına, yıkılmasına razı olmuyor. Tarihi anılar barındıran okullarımızın bir Darüşşafaka gibi, bir Galatasaray Lisesi gibi, bir Kabataş Lisesi gibi, yine adının yaşatıldığı, marka değerinin korunduğu yatılı bir askeri lise olarak korunması öncelikli talebimizdir. Bu mümkün olmadığı takdirde Milli Savunma Bakanlığı’na veya Türk Silahlı Kuvvetleri Eğitim Vakfı’na bağlı, şehit ve gazilerimizin Türk milletine emaneti olan çocuklarının parasız yatılı olarak eğitim görebileceği Anadolu lisesi, fen lisesi gibi tarihlerine yakışır şekilde eğitim kurumu olarak faaliyet göstermeye devam etmesi hayalimizdir. Bizler, onbinlerce vatan sevdalısı yetiştiren, binlerce şehit veren okullarımızın adının yaşatılması için elimizden gelen katkıyı yapmaya hazırız.
Faik Derya ECEVİT
HAVA SICAKLIYOR, BALIK KAÇIYOR
MARMARA’da balık var mı?Ne gezer, bu sıcakta kaçıyor.Nereye... 12-13 derecelik dip kanallara iniyor.Tekirdağ ve Marmara Ereğli açıklarında ne var?Hiçbir şey yok... Eskiden bu mevsimde lüfer tutulmaya başlanırdı.Şimdilerde ise 10-15 santim uzunluğunda istavrit var; denizde üç saat olta sallayan ‘şansı varsa’ ancak 1-1.5 kilo tutabiliyor.Marmara’yı artık unutun...Balık bulana afiyet olsun!...Ergene’nin ve Trakya’nın kimyasal ve tekstil fabrikalarının atıkları birkaç zamana kadar Çorlu Şerefli bölgesinden Marmara’ya salınacak; siz o zaman görün Marmara’yı...İyi ki havuz balıkları çupra ve levrek var ve de ithal balık...
MESAJ PANOSU
- (ERDOĞAN için) Gün geldi Süleyman (Demirel) Baba’nın açtığı yoldan onun adamlarıyla yürümek zorunda kaldı. Sayın Cumhurbaşkanımızdan talebimiz İslamköy’deki Anıt Mezar’ı ziyaret etmesi. Bunu yapmayacağını bildiğimiz için en azından Kuran okuyarak ruhunu muazzez etmesidir.
Burhan AYERİ
- TÜRKSAT’ta 9 yıl süren ve 86 bin ihalenin yapıldığı Milli Savunma Bakanı olduğum süre içinde FETÖ ya da başka bir kuruluş lehinde en ufak kayırma yapılmadı, Kamu İhale Kurumu kayıtları bunun en güzel teyididir. Vecdi GÖNÜL
- NAÇİZANE ipucu olarak... ‘Abant Platformu’ müdavimleri ile ‘Akiller Heyeti’ listesini bir üst üste koyun bakalım nasıl bir tablo çıkacak karşınıza. Selcan TAŞÇI
OKUYUNUZ
AYI İLE YATAĞA GİRMEK
OSMANLI döneminin şartlarında olduğu gibi, Kurtuluş Savaşı ve sonrasındaki Türk-Sovyet ilişkileri sürekli bir sorun çözme düzleminde gelişmiştir.
Sovyetler, İstiklal mücadelesine destek verdikleri zamalarda dahi, Anadolu’da kendilerine özel bir ajandanın peşinde olmuşlardır.
Bolşevik devriminin kadroları, “iltihaksız ve tazminatsız sulh” ve “halklara azatlık” ilkesi sonucu, (Bolşevikler bu nedenle, Elviye-i Selase de denilen, 1878 Osmanlı Rus harbinde Ruslara terkedilen Kars Ardahan Batum sancaklarını iade etmişti.)
Silah ve para desteğine karşılık, Ermenilere toprak verilmesi gibi taleplerde bulununca, Sevr kıskacından kurtulmaya çalışan Ankara’daki hükümet sürekli teyakkuz halinde olmak zorunda kalmıştır.
Daha sonraki dönemlerde, DIŞ İLİŞKİLERDE ihtiyatı elden bırakmamak bakımından... Büyük devletler ile ilişki kurmak konusunda, (İnönü’ye atfen) “Ayı ile yatağa girmek “benzetmesi yapılmış ve ayı’nın yatakta nasıl davranacağı konusundaki tereddütler ilişkilerin seyrinde etkili olmuştur!!
Bu nedenle, batı ile ilişkiler de askıya alınmamış ve hassas bir rotada olabildiğince paralel bir denge gözetilmiştir.
Rus uçağının düşürülmesi ile ilişkilerin kronolojisindeki en büyük kırılma yaşanmış ve gereksiz dozda bir sertliğin yine gereksiz bir süre devam ettirilmesi, kayıpların büyümesine ve “değerli yalnızlığın” sürdürülemez bir hale gelmesine neden olmuştur.
İstiklal mücadelesi veren Ankara Meclisi, daha vekiller heyeti’ni dahi seçmeden ve geçici idarecilerinin aldığı bir kararla 26 Nisan 1920’de, bir mektupla, “İhtilalci Rusya ile birlikte emperyalizme karşı müştereken mücadele azmini” bildirerek, resmi ilişkileri başlatmıştı.
Bugün de, “batı” tarafından, 15 Temmuz sürecinde dahi yalnız bırakılmış Türkiye, ilişkileri tamir ederek, Willy Brandt’ın 70’lerde, ABD egemenliğini kırmak için yaptığı gibi, (Sovyetler Birliğine ile ilişkileri normalleştirmek. ‘Ostpolitik’) yeni bir açılım deniyor ve de doğru yapıyor.
Doğu-Batı dengelerine ve uluslararası diplomasideki kodlanmasıyla ‘Ayı’ ile ilişkileri ‘yatak’ dışında sürdürmeye, de azami dikkat gerekiyor...
Sühan ÖZKAN-Hukukçu
ERDOĞAN, ÇANAKKALE VALİSİ’NE 3 GÖREV VERMİŞ, BİRİ FETÖ
ÇANAKKALE,15 Temmuz’dan beri ilginç bir süreç yaşıyor…Yani herkes ayaka; başta Vali Hamza Erkal olmak üzere CHP il Başkanı Nejat Önder, CHP merkez ilçe Başkan’ı Celal Karakaş ve Kepez Belediye Başkanı Dr. Ömer Faruk Mutan…Çanakkale Belediye Başkanı o akşam yoktu; pek ortalıklarda gözükmediğini söylediler.
Yani
Vali Hamza Erkal, darbe girişiminden beri anlatılanlara göre nabzı sağlam tutuyormuş. “Kararlı bir duruşu ile halka güven veriyor” dediler, Tayyip Erdoğan’ın atadaığı valiler hiç ‘gevşeklik yapama” dediler…Her heryerde aynı durum galiba… Kendisi ile son nöbet geçişinde konuştum. Vali olarak Çanakkale’ye atandığında Cumhurbaşkanı’nın FETÖ örgütü için kendisi özel görev verdiğini ifade etti.
Vali dedi ki:
“Çanakkale’ye Vali olarak atanırken Cumhurbaşkanımız bana üç görev verdi. Biri törenler, ikincisi köprü, üçüncüsü ‘bende saklı’ demiş idim. Oda FETÖ ile mücadele idi.
İlk geldiğim günden beri Çanakkale 18 Mart Üniversitesini ele aldık. FETÖ’cü olan kişileri bildirdik, fakat serbest bırakıldılar.. Biz yine takipte olduk. Onları gözaltına alacaktık fakat 15 Temmuz oldu.”
15 Temmuz itibari ile FETÖ terör örgütü kapsamında Çanakkale’de 798 kişi alınmış. Bunların 380’ı görevden uzaklaştırılan, 52 kişi firari, 151 kişi tutuklanan, 50 kişi de mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış.
Vali Erkal devam etti:
“Yeni bilgiler belgeler ışığında daha gözaltılar olacak; zira hala deşifre olmamış bir ekip olduğunu biliyoruz. Bu mücadele devam edecektir. Çok hassas bu süreçte kurunun yanında yaşta yanmaması için hassas davranıyoruz. Her gelen bilgi araştırılır, Bilgiyi getiren de araştırılıyor, Biz insanlara hak ve hukuk çerçevesin de yaklaşmaktayız.
Bizim devlet geleneğimiz var, bir milletin devletine güvenmesi çok önemli. Biz adalet ve hukuku ön planda tutuyoruz.”
OHAL hali için Vali Erkal, bana “Kalkışma girişimden beri buralardasın, kendin yaşıyorsun hiçbir olağanüstülük var mı?” diye sordu. Bende ne yalan söyleyeyim biraz daha rahat ve huzurlu Çanakkale… Hatta bu süreçte kendim peş peşe trafikte birkaç olay yaşadım ki, polisler inanılmaz derece yardımcı oldular. Şaşırmıştım önce ama sonra düşününce uzun süredir bizlerden uzaklaşan polislerimiz kim bilir ne büyük baskı altında idiler. Şimdi moralleri düzelmiş, daha insalcıllar, özlerine geri dönmüşler, diye anlattım.
Kalkışma gecesinin 27 gecedir tuttukları nöbet tamamlansa da her an tetikte oldukların ifade etti Vali Bey…. Bu süreçte Çanakkale halkına, gösterdikleri birlik beraberlik için teşekkür etti. Ben de “Biz bu birlik ruhunu, gücü aziz Çanakkale şehitlerimizden almaktayız” dedim, o da “Son Kale Çanakkale ruhu, daha yeni şahlanıyor” diyerek sözlerini tamamladı.
Daha önce Biga’ydım; orada CHP’li Belediye Başkanı İsmail Işık darbe girişiminden beri sokaklarda imiş…Biga’da tüm bilbordları “Demokrasi için Darbe’ye Hayır” afişleri ile donatmış…
Açıkca söylemek gerekiyorsa, demokrasi için laiklik için Çanakkale dimdik ayakta…
CHP’nin Anafartalar kutlaması için yaptığı etkinlikler acaba daha iyi organize edilemez miydi? Bigalı Köyü muhtarının ‘Atatürk Evi’nin damı akıyor demesi, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nu biraz şaşırttı… Muhtarın söyledikleri CHP’li belediye dikkate almıyor mu?
Nilhan AYDIN
TÜRGEV VE ENSAR’ ‘RADYO-TV YAYIN HAKKI
TBMM gündemindeki torba kanun tasarısı hakkında konuşan CHP İzmir Milletvekili Musa Çam, diyor ki: “Vakıfların radyo ve televizyon yayın lisansı almalarının yolunu açan tasarının TÜRGEV ve Ensar Vakfı'na kıyak olduğunu savundu. Siyasi parti, dernek, sendika, vakıf ve kooperatiflerin radyo ve televizyon yayın lisansı alamayacaklarına ilişkin yasa hükmünün sadece ‘vakıfları’ kapsam dışına alacak şekilde değiştirildiğini ifade eden Çam, “Türkiye’de siyasi partiler, vakıflar, sendikalar, meslek kuruluşları, kooperatifler, birlikler ve derneklere radyo televizyon yayın lisansı verilmiyor. Bu tasarının 60’ncı maddesiyle vakıflara radyo televizyon yayın lisansı verilmesinin önü açılıyor. Aslında demokrasi açısından, özgürlükler açısından, temel insan hakları açısından bu kurumların da radyo ve televizyon kurmalarında bence hiçbir mahzur yok. Ama, şimdi sendikalara, meslek örgütlerine, siyasi partilere radyo ve televizyon kurmak yasak ama vakıflara açık. Acaba hangi vakıflar radyo ve televizyon kuracak? Bu kıyak TÜRGEV’e mi, bu kıyak Ensar’a mı, bu kıyak bundan sonraki birtakım cemaat örgütlerine mi yapılacak? Bununla ilgili ciddi endişelerimiz ve çekincelerimiz var” diye konuştu.
Çam sözlerini “Kamu kaynaklarını aktarıp besleyip büyüttüğünüz vakıflar bu halkın başına ne yazık ki bela oldu. Yine aynı şeyleri yapmaya hazırlanıyorsunuz. Gerçekten geçmişten hiç ders almıyorsunuz, almayacağınız da ortada” diye bitirdi.
Paylaş