Paylaş
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine TMMOB, Edirne Çevre Gönüllüleri Birliği ve kendi adına dava açan avukat Bülent Kaçar, “Plandaki küresel ölçek ve küresel ekonomi saptamalarıyla amaçlanan, Trakya topraklarının, doğasının talan edilip, küresel sermayeye ve enerji lobisine açılmasıdır. Bu karar hukukun zaferidir, bakanlık gereğini yerine getirsin” dedi.
Yüksek Mahkeme, daha önce verdiği yürütmeyi durdurma kararını uygulamayan davalı bakanlığın işlemleri için bir kez daha yürütmeyi durdurdu, keşif için bilirkişi heyeti atayacak.
BAKANLIK UYGULAMADI
TMMOB avukatı Bülent Kaçar, 24 Ağustos 2009 günü onaylanan 1/100.000 ölçekli Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı’na itiraz etti. Yasal sürede yanıt alamayınca, planın ve 1 Temmuz 2010 tarihli onayla yapılan değişikliklerin yürütmesinin durdurulması ve iptali için Danıştay 6. Dairesi’nde dava açtı. Danıştay, 3 Temmuz 2012’de planın yürütmesini, 217 sayfalık bilirkişi raporuna göre şehircilik ilkeleri ve kamu yararına aykırı olduğu gerekçesiyle durdurdu. Davalı bakanlık kararı uygulamak yerine itiraz edilen içeriğe dokunmayan küçük değişikliklerle 5 Haziran 2013’te planı onayladı. Danıştay TMMOB ve Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği adına bu plana açılan davada 1 Ekim 2013 günü bir kez daha durdurma kararı verdi.
Davacılar avukatı Bülent Kaçar bu kararın da uygulanmadığını belirterek mahkemeye bir kez daha başvurdu ve şu tespitleri yaptı:
5 TERMİK, 1 NÜKLEER SANTRAL
“2009 Plan notları ve 2013 Plan değişikliğinde esas alınan çevre koruma değil, neye mal olursa olsun kalkınma anlayışıdır. Plan değişikliği yapılırken, ilgili kurullardan sit alanları ile kültür ve tabiat varlıklarının, plan değişikliğinin öngördüğü yatırım ve faaliyetlerden zarar görüp görmeyeceğine dair görüş alınmadı, halkın katılımı ilkesi göz ardı edildi. Plan değişikliği ile yasal zemin hazırlanan Marmara Ereğlisi, Şarköy, Malkara, muhtemel Kıyıköy ve İğneada termik santralları, İğneada Nükleer Santralı, halk sağlığı ve doğa açısından son derece tehlikeli. 2004 üniversite bölge planı ve 2009 bakanlık bölge planında yer almayan santralları plan değişikliği ile hüküm altına alanlar, atmosfere saldığı SO2 ve NOx gazların ve asit yağmurlarının oluşumundan sorumlular. Hiçbir filtre, termik santralların NOx, CO, O3 gibi atıklarını filtre etmez. Termik santrallar, sağlığı zedeleyen, hastalık ve ölümlere yol açan yapılardır.!
DEPREM RİSKİ GÖZETİLMEDİ
Plan değişikliği işlemi ile Malkara ve Şarköy’de kurulacak olan termik santraller, mavi bayrağı hak eden Şarköy’ü, Marmara Denizi’ni, resmi koruma altındaki saklı cennet Uçmakdere’yi, sit alanı Gaziköy’ü, binlerce dönüm üzüm bağı ve zeytinlikleri mahvedecek, bölge turizmi yok olacak, hava, toprak ve su kirliliği meydana gelecektir. Kurulacak santraller Saros Körfezi’ni, Koru Dağı’nı, ormanları, tarım ve yerleşim alanlarını, bölge turizmini etkileyecek. Plan hazırlayıcıları Saros Körfezi’nin 2010’da Bakanlar Kurulu’nca Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildiğini unutmuş. Yine bölgedeki deprem olasılığı, üzerinde bulunduğu Ganos Fay hattının aktif olduğu hiç gözetilmedi. Plan, Enerji Üretim ve Depolama, Kentsel Yerleşme alanları olarak gösterilen tarım alanlarını yapılaşmaya açıyor. İtirazlarımızın kabulü ile usul ve hukuka, hukukun üstünlüğü ilkesine, insan haklarına, çevre hakkına, kamu yararına ve yasal mevzuata aykırı Plan Değişikliğinin ve Plan hüküm ve notlarının iptaline karar verilmesini dileriz.”
MAHKEME KARARI UYGULANMADIĞI GEREKÇESİYLE DURDURMA
Danıştay 6. Dairesi’nin son kararında şöyle denildi: “Davalı idarece Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı’na yönelik davalarda yürütmenin durdurulması yönünde verilen kararların uygulanması yönünde bir işlem yapılmadığının belirtilmesi, gerek yürütmenin durdurulması isteminin reddi yolunda verilen kararlar ve dava konusu plan kararlarının alt ölçekli planlara aktarılması yolunda davalı idarece aynı gün ilan edilen 1/25.000 ölçekli il çevre düzeni planında da değişikliğe gidildiğinin görülmesi ile ortaya çıkan davanın duruma ve uyuşmazlığın niteliğine göre, taşınmazların yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak bilirkişi raporu alındıktan sonra yeni bir karar verilinceye kadar dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına oy birliğiyle karar verildi.”
GÜNÜN SÖZÜ
PAŞALARIN bazıları Atatürk’ün paşaları idi. /Ki onlar zindana kondular.
Bazı paşalar ise iktidarın. /Ki onlar zıplayarak makam aldılar.
Naci KAPTAN
Son dönem komutanları omuzlarındaki yıldızların ağırlığını taşıyamıyorlar
Özkök, Büyükanıt ve Özel
TÜRK Silahlı Kuvvetleri’nin son dönem Genelkurmay başkanları... Hilmi Özkök, ABD’nin işgalci ve çapulcu askerleri Süleymaniye’de görev yapan özel birliklere mensup askerlerimizi, hile ile teslim alıp kafalarına ‘çuval’ geçirdi, seyretti. (Askerlerin direnmek için Genelkurmay’dan izin istediği, direnmeyin teslim olun talimatı verildiği söylendi). Aynı tarihlerde İran, sınır ihlali yapan İngiliz MI5 özel birliklerinden askerleri esir aldı, televizyonlarda, elleri arkadan bağlı teşhir etti, kafalarına külah geçirdi.
Necdet Özel, Türk bayrağı çekildiği direkten, hem de karargâh içine girilerek indirildi, seyretti.
Hilmi Özkök, sonradan kumpas olduğu Başbakan tarafından da itiraf edilen, orduyu tasfiye yargılamalarında, silah arkadaşlarını savunmadı. Tam tersi, “Var da diyemem yok da diyemem”, “Kasaptaki ete soğan doğramam” gibi acayip beyanlarla, silah arkadaşlarını zora soktu. Orduya kumpas davaları ile ilgili yeniden yargılama söz konusu olursa bu beyanlarından dolayı cezai sorumluluğu söz konusu olabilir.
Necdet Özel, bugün itibarıyla, muhalefet tarafından, onurlu tavır gereği, istifası istenen bir komutan... Komutanlığı yanında onuru da sorgulanıyor, grup toplantılarında, adı üzerinden çağrı yapılıyor.
Arada da, Yaşar Büyükanıt var, boyundan büyük işe girişerek, gece yarısı, Genelkurmay sitesine, seçilecek cumhurbaşkanı ile ilgili tarif yapmaya kalkıştı. Sanki kendine emir eri (posta) seçiyormuş gibi...
Ne yazık ki, son dönem komutanları, omuzlarındaki yıldızların ağırlığını taşıyamıyorlar....
Taksim Dayanışması üyeleri:
İddianameyi kabul etmiyoruz
‘RANT düzenini sürdürebilmek adına toplumu terörle sindirmek isteyenlere karşı buradayız’ diyor Taksim Dayanışması... Taksim Dayanışması sekretaryasını yürüten TMMOB Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası (İstanbul) ile birlikte bileşenlerinin temsilcilerinin bulunduğu 26 kişi hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca hazırlanan ve iddianamesi kabul edilen davanın ilk duruşması İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yarın 09.30’da başlayacak.
“Kent suçlarına karşı kamu-toplum yararı ve hukukun üstünlüğü mücadelesinin önderi Mimarlar Odası ÇED Danışma Kurulu Sekreteri Mücella Yapıcı’nın yanı sıra 42. Dönem Şube Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sabri Orcan ve odanın farklı komite ve komisyonlarında görevli Cansu Yapıcı ile birlikte 23 arkadaşımızın davada yargılanmasına karar verildi” denilen bildiri şöyle devam ediyor: “Demokratik haklarını kullananlara karşı şiddet uygulayanlar, bu emri verenler, nefret söylemi yayanlar yargılanmazken Taksim Dayanışması hakkında düzenlenen ve hiçbir somut delile dayanmayan iddianameyi asla kabul etmiyor ve ‘Taksim Dayanışması Yargılanamaz!’ diyoruz.”
OKUYUNUZ
Mahir Çerci nasıl tanımlanmalı
HÜRRİYET’e 30 yıldan fazla emek veren foto muhabiri, foto editörü Mahir Çerçi’yi dün sonsuzluğa uğurladık. Hürriyet’ten ayrılalı tam 20 yıl olmuştu ama Levent Camii’ndeki cenaze töreninde yolu kısa ya da uzun bir süre Hürriyet’ten geçen hemen herkes oradaydı. Bu son yılların en büyük ‘Hürriyet kalabalığı’ idi.
Geçen yıllar ona olan sevgiyi azaltmamıştı. Hürriyet’ten ayrıldıktan sonra aktif bir çalışma hayatı da olmamıştı. Mahir Çerçi, kendisine duyulan sevgiyi tam anlamıyla hak eden bir insandı. Sevecendi, iyilikseverdi, pozitifti, espritüeldi, centilmendi. Şık giyinirdi. Hem çelebi hem vakurdu. Hem neşe dolu hem ağır başlıydı. Görgülüydü, terbiyeliydi, olgundu. ‘İyi insan’ diye bir tanımlama varsa, en çok ona yakışırdı ve ölüm kimseye yakışmaz; doğru ama Mahir Çerçi’ye hiç mi hiç yakışmadı.
Ufuk Güldemir 7. ölüm yıldönümünde anıldı
Mahir Çerci’yi toprağa verilmek üzere, ailesinin 14 yaşadığı Manavgat’a uğurlarken, Ufuk Güldemir de Zincirlikuyu Mezarlığında aramızdan ayrılışının 7’nci yılında anılıyordu. Daha sonra yakınları ve gazeteci dostları İTÜ’deki Ufuk Güldemir Yaban Hayatı Müzesi’nde bir araya geldi. Rektör Mehmet Karaca da katıldı. Dünyanın sayılı trofe avcıları arasında bulunan Ufuk Güldemir, 2006 yılı Aralık ayında, Türkiye’nin ilk “yaban yaşamı ve doğa sporları kanalı” olan YABAN TV’yi kurdu.
Doğaya tutkusunu, avcılığını gazetecilik hayatı boyunca gururla taşıdı. Cumhuriyet gazetesinde çalıştığı yıllarda diplomasi ve politika yazılarının yanı sıra av yazıları da yazdı. Kariyerinin en değerli eserlerinden biri olan “Kanat Operasyonu” kitabına “Sibirya Kazları Avı” öyküsüyle başlar.
Doğaya duyarlı, türlerin devamlılığına büyük önem veren “Avcı” kavramına karşın, avcılık etiğine sahip olmayan, yavru ve dişi hayvanları vuranları tanımlayan “Bohçacı” kavramını üretti. Güldemir’in ürettiği bu kavram Anadolu’da hızla yerleşti. Milyonlarca avcı, artık avcılık etiğine dikkat ederek avlanıyor ve “Biz artık bohçacı değiliz” diyerek Güldemir’in ürettiği kavramlarla duyarlılığını dile getiriyor.
Melbourne Müzesi’nden bir Türk sancağı
DİYARBAKIR’daki hava üssündeki Türk bayrağının PKK yandaşı bir genç tarafından indirilmesine tepkiler büyüyor. Bayrağın Türk milleti için ne kadar kutsal bir değer taşıdığını hala anlayamayanlara Çanakkale Savaşı’nda yaşanan hem acı hem de gurur verici bir olayı hatırlatmak isteriz:
Çanakkale’yi denizden geçemeyen itilaf devletleri’nin 25 nisan 1915 günü Gelibolu yarımadası’na ve Kumkale’ye asker çıkarmalarıyla Çanakkale kara savaşları başlamıştı.
25-26 nisan 1915 tarihlerinde Arıburnu’nda karaya çıkıp Conkbayırı’nda ilerleyen çıkarma kuvvetleri, 19. Tümen Komutanı Kur. Yb. Mustafa Kemal’in 25 Nisan günü verdiği; “Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum... Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir” emrini uygulayan Türk birliklerince durduruldu. Bu birliklerden biri Yarbay Hüseyin Avni Bey’in komutasındaki 57. Alay’dı. 57. Alay’ın başta komutanları olmak üzere 628 kişilik mevcudunun tamamı 25-28 nisan 1915 tarihleri arasında şehit düşmüştü.
Avustralya’nın Melbourne Müzesi’nde 57. Alay Sancağı bir köşede sergilenmektedir. Altındaki büyük bu levhada, şöyle yazmaktadır.
Bu alay sancağı Gelibolu savaş alanından getirilmiştir ama tutsak edilmemiştir. Çünkü Türk ordusunun milli geleneklerine göre, bir alayın sancağı, alayın sonuncu eri ölmeden teslim edilemez. Bu sancak, sonuncu muhafızının da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk alay sancağını selâmlamadan geçmeyiniz. (Kaynak: Uludağ sözlük)
Türk bayrağına, vatanımızın birliğine ve bölünmez bütünlüğüne karşı yapılacak girişimleri sineye çekenleri Türk milleti ve tarih affetmeyecektir.
Onur ÖYMEN
Paylaş