Paylaş
GEÇEN günlerde Orman Mühendisleri Odası, yangın mevsiminde Orman Bölge Müdürleri arasında ‘tehlikeli’ atamalar yapıldığını bildirmiş, Bakanlık da bunların ‘normal atama’ olduğunu savunmuştu.
Orman Mühendisleri Odası da, Bakanlığın bu açıklamasının doğru olmadığını bildirmişti. Meğerse bu olayların arkasında daha başka şeyler varmış; Orman Genel Müdürü Osman Kahveci ile ilgili... Kamu-Sen’e bağlı Türk Tarım Orman-Sen’in, Kahveci hakkında ‘İstanbul’da eski maden-taşocağı rehabilite ihalesini engelleyerek kamuyu zarara uğratmaktan’ dolayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilen suç duyurusuna dayalı Danıştay 1. Dairesi’nin bir kararı önümüze geldi.
Ama önce başa dönelim.
Geçen dönemin Orman Bakanı Osman Pepe, İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü’ne Faruk Çebi’yi atadı. Bakan ve Genel Müdürlüğün talimatları doğrultusunda, beş yıllık görev süresinde değişik bir proje uyguladı. Özellikle Kemerburgaz mevkiindeki kömür ocaklarından tahrip edilmiş ve yasal zorunluluk olmasına rağmen kapatılmamış, diş kovuğu gibi büyük bir görüntü bozukluğu ve çevre bozukluğuna yol açan ormanlık sahalarını ‘toprak döküm’ yöntemi ile rehabilite ederek kamuya milyonlarca dolar gelir sağlama yolunu açtı Çebi... Hatırlarız, projenin amacı tahrip edilen yaklaşık 100 bin dönümlük ormanlık saha rehabilite edilerek kamuya yaklaşık 1 milyar dolarlık bir kaynak yaratılacaktı. Bu proje ile deyim yerindeyse, bir taşla üç kuş vurulacaktı. İlki, İstanbul’a özellikle Karadeniz sahiline paralel bir şeritte yeşil saha kazandırılacak; uçaklarda görüldüğü o çirkin görüntü ortadan kaldırılacaktı. İstanbul’un, önemli bir sorunu olan toprak döküm sahası kazanılmasıyla haksız olarak bu yoldan elde edilen rantın önüne geçilecekti. Üçüncüsü de, bu sahalara dikilecek fıstık çamı ağaçlarının kozalaklarından da gelecek yılda yaklaşık 300 milyon dolar bir gelir elde edilmesi öngörülmüştü. Bu projenin sonuçlanmasıyla İstanbul’un iki Belgrad Ormanı büyüklüğünde bir orman sahası İstanbul’a kazandırılacaktı. Ayrıca, 2010 Avrupa Kültür Başkenti için önemli bir vizyon proje olacaktı.
BİRİLERİ GÖREVDEN ALDIRDI
Ne yazık ki, toprak döküm rantçılarının iştahları bu projenin devamını engelledi.
Orman Genel Müdürlüğü, bu projeyi siyasi iradeye anlatmakta ‘beceriksiz’ ve ‘aciz’ kaldı.Yazının girişinde sözünü ettiğimiz eski Bölge Müdürü Faruk Çebi, 2007 seçimi sonrasında bakan değişimi sonrasında kendini bir anda Trabzon Bölge Müdürlüğü’nde buldu. Hakkını yargıda aradı, 7 ay sonra görevine döndü. Ancak bu görevde fazla bırakılmayarak bu kez Ankara’ya etkisiz bir göreve verildi. Kamu-Sen’e bağlı olan orman çalışanlarının sendikası Türk Tarım Orman-Sen, bu projeyi engelleyerek kamuyu zarara uğratmak iddiasıyla Orman Genel Müdürü Osman Kahveci hakkında yargıya başvurdu.
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Veysel Eroğlu’nun ‘Soruşturmaya gerek yoktur’ kararı Danıştay’dan geri dönerek Kahveci’nin yargılanmasına karar verildi.
BAKAN KORUDU DANIŞTAY ‘YARGILANSIN’ DEDİ
Danıştay’ın örnek kararının gerekçesinde özetle.. 2003-2007 arasında İstanbul’un orman alanının binde beş arttığı ve bu sürede 26.6 milyon dolar gelir elde edildiği, ancak döküm ihalelerinin 2007 Eylül’den 2008 yılı mayısına kadar Orman Genel Müdürlüğü tarafından engellendiğini ve gelirin %94 oranında azaldığını ortaya koyan 16.6.2008 tarihli komisyon raporunun Genel Müdür Kahveci’ye sunulmasına rağmen, ihalelere izin vermediği... Ve sonuçta Kahveci hakkında oyçokluluğu ile soruşturma açılması gerektiği belirtiliyor.
Bir sendikacı bu gelişmeleri bize anlatırken, küresel ısınmanın etkileri görülmeye başlarken “İstanbul’a yazık ediliyor. İstanbul’a sevdalı olmak böyle bir vizyon projeyi devam ettirmek mi, yoksa durdurmak mıdır?” diye soruyor. Toprak döküm işinden devlet gelir kaybederken, bu işin ‘ballı böreği’ni kim yiyor? Sahi, geçenlerde Büyükçekmece’de ele geçirilen toprak döküm çetesinde gerçek suçlular tutuklanan zabıtalar mı yoksa bu projeyi engelleyenler mi?
Ceyhun, militan bir ‘kentsever’ ve yazardı
DÜN kaybettiğimiz yazar-mimar Demirtaş Ceyhun, Adanalıydı. Hem sevecen ve güler yüzlü, buna karşılık da beklenmedik şekilde kavgacı ve militan idi. Bu, siyasette de, edebiyatta da ve mimarlığında da öyleydi. Eski Avrupa Parlamentosu Milletvekili Ozan Ceyhun’un babasıydı.
1968’li yıllarda Mimarlar Odası’nın genel sekreterliğini yürütürken ‘Boğaz Köprüsü’ direnişinin önder ismiydi; aydın bir ‘kentsever’di. Yazarlar Sendikası’nda da yöneticilik yapmıştı. Orhan Pamuk, Nobel Edebiyat Ödülü kazandığında şu sert çıkışı yapmıştı:
“Nobel Orhan Pamuk’a verilmiş bir ücrettir. Pamuk’un temsil ettiği edebiyat akımına karşı olduğum için Pamuk’un ödülünü Türk edebiyatına verilmiş bir ödül olarak kabul etmiyorum. Çünkü Türk edebiyatı postmodern bir edebiyat değildir. Zaten Nobel Edebiyat Ödülü’nün önemi ve ciddiyeti kalmadı.”
ANAYASA YORUMU
2000’lerden sonra Türk kimliği, Osmanlılık, İslamiyet ve ulusçuluk gibi kavramlar üzerine yazdı.
Ceyhun ile geçen yaz Ören’de (Milas) bir sohbette Anayasa konusunda çarpıcı değerlendirmeler yapmıştı. O zaman laiklik üzerine kafa yorduğunu söylüyorduk. Hiçbir Batı dilinde içinde kanun sözcüğü olan bir deyim bulunmamasından kuşkulanarak, Türkiye’deki Anayasa savaşımının geçmişini sil baştan irdeleyerek bazı ilginç noktalara ulaştığını anlatmıştı. (Dileriz bu anlattıkları bir metin halinde vardır.) “Hiçbir toplum tam laikleşmeden çağdaş devlet olamaz” diyor ve şöyle diyordu Ceyhun... “Atatürk 1927’de yaptığı Anayasa değişikliğiyle Türkiye’nin teokratik devlet olmasını önlemiştir. Büyüklüğü buradadır. Bugünkü iktidarın anlamak istemediği gerçek budur. Bunu siyasetçilerin ve bazı aydınların bir kez daha düşünmeleri gerekir. Anayasa’yı oyuncak haline getirerek türbanı bile oraya sokmaya çalışıyorlar. Özetle, Anayasa rejimle ilgili bir kavramdır, yönetimle ilgili değildir. Anayasa’nın bir ‘Teşkilatı Esasiye Kanunu’ olmaktan temizlenmesi Türkiye’yi çağdaş bir yapıya kavuşturacaktır.”
Sıcaklarda kalbinize aman dikkat!
KOŞUYOLU (Kartal) Yüksek İhtisas Hastanesi Kardiyoloji Şefi Doç. Dr. Cevat Kırma uyarıyor:
“Havalar çok sıcak gidiyor. Kalbe bağlı hastalıklar bu yüzden arttı. Güneşte kalmayın, vücudunuzu susuz bırakmayın. Kalp kriziyle mide ağrısı birbirine karıştırılıyor. Özellikle kalp krizi mide ağrısı zannediliyor. Sonra da kayıplar büyük oluyor. Midenizin ağrıdığını zannettiğiniz noktada kalp krizi geçiriyor olabilirsiniz. Yetkin olmayan insanların hekimlik yapmasına izin vermeyin. Eş, dost, arkadaş birbirine ilaç tavsiye etmesin. Mutlaka uzman bir hekime başvurulsun.”
Paylaş