Paylaş
Genel başkan yardımcılarından Faik Öztrak, Başbakan’ın genel kurulu gasp ederek, kendisinin çalıp kendinin oynadığı tek kişilik şova dönüştürdüğünü söyledi:
“Başbakan’ın talebine boyun eğen TOBB yönetiminin Başbakan’ın karşısında üyelerinin hakkını nasıl savunacağı da kuşkuludur.”
Öztrak, “TOBB’un boyun eğen tavrıyla hem tarafsızlığına hem de Başbakan’ın iş âlemine karşı yürüttüğü baskıcı tavra meşruiyet kazandırdığını” anlattı.
CHP lİderİ’ne engel oldular
CHP Grup Başkanvekili M. Akif Hamzaçebi’nin durumu başka bir yönden “Gelinim sen anla” havasında Hisarcıkoğlu’na dokundurdu:
AKP’nin gerçekleştirdiği yasal düzenlemeler için Anayasa Mahkemesi’de iptal davası açarak ilgili yasaların iptalini CHP sağladı ve demokratik seçimlerin yapılmasının önünü açtı. Bugün aralarında TOBB, TZOB ve TESK’in de bulunduğu birçok sivil toplum kuruluşunun yöneticileri gerek CHP’nin, gerekse bazı mahkemelerin açtığı davalar sayesinde AKP’nin müdahalesinden kurtuldu ve yeniden aday olma ve seçilme imkânına kavuştular.
Şimdi siyasi iktidarla, nasıl biat ilişkisine girdiğini üzülerek izliyoruz. TOBB seçimi bunun ibret verici örneğidir. TOBB Başkanı, Başbakan’ın güdümünde hareket ederek Kılıçdaroğlu’nu TOBB’un genel kuruluna davet etmemiştir. TOBB onun başkanının çiftliği değildir. Başbakan’la biat ilişkisine girenler ve bu sayede makam elde edenler, ileride bunun hesabını başta TOBB’un saygın üyelerine ve millete vereceklerdir. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını engelleyen TOBB yönetimi, artık Başbakan’ın talimatlarıyla hareket eden AKP’nin bir organı görünümündedir. TOBB’un, Divan Oteli’ni yaralılara açtığı gerekçesiyle otelin sahibi gruba devlet gücü kullanılarak yapılan baskılara sessiz kalması, bu biat ilişkisinin bir örneğidir. Bu biat ilişkisinin biat edenlere makam dışında başka neler sağladığını hep birlikte izleyip göreceğiz.Vergi Denetimi ilk defa AKP ile birlikte siyasallaşmıştır. AKP iktidarı süresince tüm devlet gücünü, bu kapsamda vergi denetimini ve devletin olanaklarını kendisinden olmadığını düşündüğü işadamlarını sindirmek ve kendi zenginlerini yaratmak için kullanmıştır. AKP döneminde Türkiye’de servet yeniden dağıtılmıştır. Başbakan’a biat eden kişilerin meslek kuruluşlarının yöneticisi olmalarıdır.
Gerçekleri duymaktan korktular
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran da, Hisarcıklıoğlu’nu eleştirirek “Kimse TOBB’u bir partinin arka bahçesi konumuna düşüremez. Hiçbir farklı inanca, görüşe, düşünceye tahammülü olmayan, Türkiye’deki bütün kurumları baskı altına almaya çalışan, siyasetin TOMA’sı Başbakan Erdoğan, gerçekleri duymaktan korktuğu için TOBB’a baskı uygulayarak muhalefet partilerinin TOBB Genel Kurulu’na katılmasını engelledi” diye konuştu.
KKTC’ye AKP üzerinden müdahale ters tepti Lefkoşa’da neler oldu
TÜRKİYE’de KKTC genel seçim sonuçları pek iyi değerlendirilemedi, çünkü Türkiye’ye dönük siyasi tarafı var.İktidardaki UBP % 27 oranında oy almasına karşın, genel başkanı ve başbakanı İrsen Küçük’ün seçilememesi şaşırtıcıydı. Bunu AKP’nin desteğine bağlayanlar da var. Lefkoşa’da 16 milletvekili çıkıyor. Liste başındaki Küçük, alttaki dört üyenin tercih oyları ile savrulup atıldı. Siyasette ağır bir darbedir bu... (İrsen Küçük’ün yerine Tahsin Ertuğruloğlu ile Ersin Tatar’ın yarışabilecekleri söyleniyor.)
Yeni hükümeti Özkan Yorgancıoğlu’nun önderliğindeki CTP-Birleşik Güçler (% 38) ile Serdar Denktaş’ın partisi DP-Ulusal Güçler’in (24) kurması bekleniyor. AKP iktidarının desteklediği UBP neden geriledi, Başbakan Küçük neden milletvekili seçilemedi?
AKP iktidarı, geçmiş hükümetlerin müdahalesinin ötesinde bir ‘sıkıştırma’ yapıyordu KKTC hükümetine... Büyükelçilik ve MİT aracılığıyla UBP’nin kurultayına kadar uzanıyordu bu müdahaleler. İlk kez bu kadar ağır müdahale oldu mu gerçek diye sorulduğunda, “Evet, ne yazık ki oldu” yanıtı veriliyor.Kıbrıs’a geçmişte müdahaleler sessiz sedasız olurdu, halk da bunu bir yerde siyasetçilerin kontrolü açısından makul sayardı ama bugünkü müdahaleler ‘uluorta’ yapılmaya başlandı.
Başbakan, UBP Başkanı İrsen Küçük’le yürümek istiyordu. Ama olmadı çünkü UBP artık yorgun ve yolsuzluklara bulaşmış bir parti durumunda.
Bu arada bir tespitin altını çizmek gerekiyor. AKP’nin direkt bir müdahalesi yok. Halkı kızdıran, AKP’nin sosyal mühendislik projeleri... Bunlar, İlahiyet Koleji (imam hatip) açılması, Kuran kurslarının yaygınlaştırılması ve yeni cami projeleri... Gerçi Kıbrıs ağzına kadar kiliseden dönüştürülmüş ihtiyaçın üzerinde camiye sahip... Açıkcası cami var da cemaat yok... Cemaat olmayan yere cami yapılırsa Kıbrıslı kızmak bir yana gülüyor da.
(Bu arada Kıbrıslı dostlarla konuşurken, geçen hükümetin Maliye Bakanı Ersin Tatar’ın üç gün önce kalp krizi geçirdiğini öğrendik. Kıbrıs Temsilcimiz Ömer Bilge’yi arayarak ayrıntılı bilgi aldık. Sağlık durumu iyiymiş. Tatar, hem meslektaşımız hem de Kıbrıs’ın en sevilen siyasetçilerindir. Bilge’ye, Hürriyet’teki dostlarının acil şifa dileklerini ilettik. Biz de geçmiş olsun diyoruz. Ersin Tatar, siyasette daha iyi yerlere layık bir dosttur.”
(Necdet Doğan dostumuzun annesini de kaybettik. Ana acısı başkadır. Doğan Ailesi’ne başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.)
‘Silivri Adaleti’ sıkıştı
BİRLEŞMİŞ Milletler Keyfî Alıkoyma Çalışma Grubu, 1 Mayıs 2013’teki oturumunda, Silivri’deki Balyoz ‘Mahkemesi’nin gerekçesiz tutukluluk uzatma kararlarının, sanıkların bilirkişi raporu alınma ve tanık dinlenme taleplerini ısrarla reddetmesinin, haklarındaki delilleri sanıklardan gizlemesinin ve tavandan sarkıtılan mikrofonlarla sanık-avukat iletişimine müdahale etmesinin Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 9 ve 14. maddeleri ile İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 9, 10 ve 11. maddelerini ihlal ettiğine, dolayısıyla 250 Balyoz sanığının alıkonmalarının yasadışı olduğuna ve Türkiye hükümetinin bu durumu düzeltmesi gerektiğine hükmetti.
Çok deneyimli beş uluslararası hukukçudan oluşan Çalışma Grubu’nun bir yıldan uzun süre çalışarak vardığı karar, 5 Temmuz’da hükümete iletildi. Aradan haftalar geçtikten sonra Oray Eğin’le konuşan Adalet Bakanlığı Yüksek Müşaviri’nin dediklerinden bakanlığın bu konuda ne yapacağını bilmediği anlamı çıkıyor. Oysa yapılacak şey açık:
AİHM, 7 Nisan 2009’da verdiği ‘Peraldi/Fransa’ kararında BM Keyfi Alıkoyma Çalışma Grubu’nun nasıl bir organ olduğunu uzun uzadıya tartışmış, sonuçta ‘etkili olduğu ve giderim sağladığı için’ Grubun AİHM ayarında bir uluslararası soruşturma/çözüm mercii olduğuna oybirliğiyle hükmetmiştir. Yani Türkiye, BM’nin üyesi olması, BM Çalışma Grubu’nu resmen tanıyıp ona Balyoz konusunda binlerce sayfa savunma vermiş olması ve Anayasa’nın 90. maddesinin emrinin yanı sıra, AİHM kararlarının bağlayıcı olması nedeniyle de Grubun Balyoz kararını tıpkı AİHM vermiş gibi uygulamak zorundadır. Vakit geçirmeden yapılması gereken budur.
REZİL OLUYORUZ
Tabii bunlar işin detay kısmı. Asıl konu, birilerinin toz kondurmadığı Silivri adaletinin ilk kez üzerinde HSYK kılıcı sallanmayan resmî bir hukuk organı tarafından incelenmiş, ve Türkiye’nin karanlık bir dönemine damgasını vuran ÖYM’lerin ne olduğunun yandaş medyanın hükmünün geçmediği dünya sahnesinde apaçık ortaya çıkmış olması.
Değerli gazeteci İsmail Saymaz’ın deyimiyle “hukuk sanılan dijital üçkağıdın trajik sonu” artık gelmiştir. Bu saçmalığı uzatmak dünya önünde daha beter rezil olmaktan başka bir şey getirmez.
Son olarak tüm ilgililere Türk Ceza Kanunu’nun 77. maddesini hatırlatayım:
‘Kişi hürriyetinden yoksun kılma’ fiilinin siyasal, felsefî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plân doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur. Bu suçlarda zamanaşımı işlemez.
5 Ağustos’ta suçluların salonun neresinde oturduğunun çoktan ortaya çıkmış olduğu Ergenekon ‘Mahkemesi’nde buluşmak ümidiyle...
Prof. Dr. Cem SAY-Boğaziçi Üniversitesi
Paylaş