TAV Genel Müdürü Murat Örnekol’un "Esenboğa’da otoparka dikkat" (30.7.2007) başlıklı yazıya yaptığı açıklama şöyle:
"DHMİ onayına tabi olan otopark tarifelerimiz gerek tabelalar gerek resmi internet sitemiz kanalı ile duyurulmaktadır. Duyurulan bilgilere göre otoparkımızda iki tür ücretlendirme uygulaması bulunmaktadır. Biri normal tarifelerin uygulanmasıdır. Diğeri de otoparka girildiği andan itibaren 1 saat içerisinde abone olunması halinde uygulanan, 4 veya daha fazla günler için faydalanılabilecek indirimli tarifelerdir.
Tüm tarifeler ve bunun yanı sıra, abone olunduğu takdirde ödenmesi gereken ücretler aynı puntolar ile otopark girişlerimizde, bilet alma bariyerlerimizin yanlarında bulunan tabelalarda belirtilmiştir. Yolcumuzun yazısında belirttiği gibi, bir otopark tuzağı yaratmamak adına, tüm bilgiler aynı tabelalarda gösterilmiştir. 1 saatlik aboneliğimiz mevcut değildir. Ancak aboneliklerin, otoparkımıza giriş yapılmasını takiben 1 saat içinde yaptırılması gerekmektedir ve yine, bu bilgi de belirttiğimiz tabelalarda mevcuttur.
DHMİ ONAYIYLA DÜZENLEME
Tarifelerimiz, 1 yıl içerisinde, 6 aylık 2 dönem olarak, DHMİ onayı ile düzenlenmektedir. Bu nedenle 1.6.2007 tarihinde tabelalardaki ve resmi internet sitemizdeki ücret değişikliği güncellemesi, sözleşmemiz gereği gerçekleştirilmiştir. Sn.Murat Çatan’ın talebine istinaden gerçekleştirilmiş bir işlem olduğu iddiası doğruyu yansıtmamaktadır.
Uçak ile seyahati tercih eden yolcuların, işlemlerini başlatmak üzere, iç hat uçuşlarında en geç 1 saat, dış hat uçuşlarında ise en geç 2 saat öncesinden terminalimizde hazır bulunmaları havayolları tarafından özellikle belirtilmektedir. Otoparkımızın ve abone merkezimizin 24 saat hizmet verdiği ve abonelik işleminin en fazla 10 dakika içinde tamamlandığı göz önüne alındığında, 1 saat öncesinde gelen yolcunun abonelik işlemlerini tamamlaması herhangi bir sıkıntıya yol açmamaktadır.
Yolcumuzun gece saat 03.00 sularında herhangi bir muhatap bulamadığını belirtmesine karşın, abone merkezimiz, otoparkımızda 24 saat hizmet verdiğini özellikle vurgulamak isteriz.
Terminalimize geç gelmiş olduğunu, levha ve uyarıları yeterince okumadığını, daha sonraki bilgileri de doğru edinmediğini belirten yolcumuza, işletmemiz, şahsın kendi kusuru ile yaşadığı mağduriyetini gidermek amacıyla, yazı ile ücretsiz abonelik teklif etmiş, ancak yolcumuz, bu öneriyi kabul etmek yerine, abonelik ücret farkının tarafına nakit olarak ödenmesini talep etmiştir.
Yolcularımızın, terminalimiz otoparkını kullanırken, kendilerine sağlamış olduğumuz imkanlardan en etkin şekilde faydalanabilmeleri en büyük amacımızdır."
Başkentin ’hál-i pür meláline’ utandım!..
ANKARA, çok büyük bir ’susuzluk rezaleti’ yaşıyor. Hiçbir çağdaş ülkede, böyle bir belediye başkanı görev başında tutulmaz, fakat bizde tutuluyor. Maalesef, Melih Gökçek, tam ’13 yıldır’ Ankara’yı yönetiyor.
Gökçek’e göre ise, bu rezaletin tek müsebbibi var: "Küresel Isınma!"
Diyelim ki öyle, küresel ısınmanın tek vurduğu ülke Türkiye, tek vurduğu kent de Ankara mı Sayın Gökçek?..
Sizin, şimdi ’tek suçlu’ olarak gördüğünüz o küresel ısınma, kış mevsiminin normalden daha az sert geçmesini sağlamamış mıydı? Siz de, bunun üzerine, belediyenin tasarruf ettiğini belirtmemişmiydiniz?
Neden belediyenin kasasında kalan bu parayı su sorununu çözmek için harcamadınız da, halka su satmak gibi saçmasapan bir uygulamaya gittiniz?
İzmit’te Yuvacık Barajı’nı işleten Thames Water Şirketi’nin Türkiye Direktörü Evren Köprülü, "Ankara’da 2000 yılında Büyükşehir Belediyesi’ne sunduğumuz teklifte suyun beş yıl içerisinde biteceğini grafiklerle beyan ettik. Dikkate alınmadı" diyor. (Hürriyet, 1.8.2007)
Melih Gökçek, bu uyarıları dikkate almaması bir yana, ’özrü kabahatinden beter’ hálde şu açıklamayı yapıyor:
"Ankara’da nüfûs ne kadar az olursa su sıkıntısı da o kadar rahat çözülür. Bu 2-3 ayda vatandaşlarımız diğer şehirlere giderek anne babalarını ziyaret etse iyi olur. Ankara boşalır. Böylece su tasarrufu yapılır."
"Annelerini babalarını ziyaret etseler fena mı olur?" diyerek, hiç sıkılmadan, halkı Ankara’yı terk etmeye davet ediyor Belediye Başkanı.
Susuzluğun yol açabileceği hastalıklara ilişkin açıklamasıyla da yüreklere su serpiyor Gökçek: "Herkes kendi sıhhatine dikkat etsin!" (Vatan, 3.8.2007)
ŞU LAFLARA BAKIN
Her yıl milyonlarca lira (YTL) elinden geçen, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Başkentinin Belediye Başkanı’nın ettiği láfa bakın...
Siz, 13 yıldır bu kenti yönetmiyor musunuz? Kaldırım ihálesi vermek, heykel-havuz yapmak mıdır belediyecilik? Halkın en temel problemlerini çözmedikten sonra, her yıl kaldırım taşı değiştirseniz ne olur?
Melih Gökçek devam ediyor: ’Cenáb-ı Allah dilerse bir anda susuzluk gider’miş...
Ne yapalım yáni Sayın Gökçek? Yağmur duasına mı çıkalım? Toplu hálde dualar mı edelim? Adakta mı bulunalım Tanrı’ya?
Tevekkülle mi çözeceğiz bu meseleyi? Bunlar mıdır çözüm önerileriniz!
Son bir soru: Mádem ki, bu şehrin su sıkıntısı var ve kesintiye gidilmesi gerekiyor. Bunu mutat aralıklarla yapmak daha mantıklı değil miydi? Su kesintisi, barajlardaki su bitme noktasına gelince mi yapılır?
Gel gelelim, benim halkım da böyledir işte: Gökçek’in dediği gibi Cenáb-ı Allah diler ve bir yağmur yağar; şimdi, feryat eden bu halk, herşeyi unutur, gider ve oyunu yine Gökçek’e verir.
Cenk ÖZKÖMÜR
1875’deki kuraklıkta 18 bin kişi ölmüştü
BÜTÜN Ankara tarihlerinin yazdığı gibi 1873-1875 yılları arasında üç yıl, hiç yağmadı denecek kadar çok az yağmur yağınca şehirde kıtlık ve salgın hastalıklar başladı. Yaklaşık 25.000 olan merkez nüfusunun 18.000’i öldü. Geriye kalanı, yağmur alan illerdeki akrabalarının yanlarına göç ettiklerinden kurtuldu. Yani, şehir tamamen boşaldı denebilir.
Üç yıl sonra yağmur yağmaya başlayınca göç edenlerin çoğu şehre geri döndü. Yeni yerleşmelerle birlikte nüfus 1923 yılında tekrar 20-25.000 oldu.
Genel seçimin nelere mal olduğunu yakında göreceğiz. Tedbirsizlik, inşallah toplu ölümlere yol açmaz. Ancak, sonuçları yirmi yıl sonra gençlerde görülür.
Ácilen akıl ithal eden bir KİT kurulmalıdır. İlerde yüksek fiyatla satılabilir!