‘Sindirme operasyonu’ ve Ergenekon ‘kanıtları’

ERGENEKON soruşturmaları kapsamında aralarında ordu mensupları, akademisyenler ve gazeteciler de dahil olmak üzere iki yüzü aşkın kişi ‘Ergenekon terör örgütü’nün üyesi olduğu ya da bu örgüte destek verdiği için sanık olarak yargılanmakta.

Haberin Devamı

Bu sanıkların arasında gerçek suçlar işlemiş insanlar, günümüzde hala aydınlanmamış kimi cinayetlerin sorumluları olabilir. Söz konusu suçların aydınlanması için kararlı, istikrarlı ve etkin soruşturmaların yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz.

Öte yandan, Ergenekon iddianamelerine yakından baktığımızda, ortaya sunulan kanıtlardan kimisine şüpheyle yaklaşmamızı gerektiren sebepler var. Bunlardan belki de en çarpıcısı, bu kanıtlar henüz ortaya çıkmadan önce bir kısmının emniyet ve/veya savcılığın ellerinde olduğuna işaret eden olgular. Yani, daha sözde deliller ‘ele geçmemişken’ savcıların ve emniyetin bu delillerden bir şekilde haberi olduğunu gösteren ipuçları.

51 NO’LU DVD

Bu konuda karşımıza çıkan en son örnek Ergenekon tutuklusu Mustafa Levent Göktaş’ın bürosunda bulunduğu iddia edilen meşhur 51 numaralı DVD... Bu DVD’nin içinde yüksek yargı mensuplarına ve subaylara ait şantaj amaçlı görüntüler olduğu söyleniyor. Ancak parmak izi araştırılması yapılamadan bu DVD’nin kırık olduğu ortaya çıkıyor. Bir süre sonra emniyet bu DVD’nin bir kopyasının kendilerinde olduğunu söylüyor ve bu kopya TÜBITAK’a incelenmesi için gönderiliyor.

1) TÜBİTAK’ın raporunda şaşırtıcı bir saptama var. Rapora göre 51 No.lu DVD’nin emniyetten yollanan kopyası “31 Aralık 2008 tarihinde saat 17.40’ta ‘Nero Burning Rom’ adlı program ile” oluşturulmuş. Halbuki Göktaş’ın ofisinin arandığı ve DVD’nin orijinalinin ele geçirildiği tarih 7 Ocak 2009. Yani emniyetin elindeki DVD kopyası, DVD’nin orijinalinin ortaya çıkmasından bir hafta evvel üretilmiş.

Bu çelişkinin tek izah yolu, 51 No.lu DVD’nin kopyasının Göktaş’ın ofisi aranmadan zaten emniyet’te bulunuyor olması. (Bu ve diğer örneklerimizle ilgili daha detaylı bilgi ve belgelere http://cdogangercekler.wordpress.com sitesinden erişilebilir.)

POYRAZKÖY VE KAFES

2) Bir ikinci örneği Poyrazköy davasından verebiliriz. Bu davanın ana suç unsurlarından biri Levent Bektaş’ın işyerinde bulunan bir DVD’nin içindeki gizli bir dosyadan çıkan ‘Kafes Eylem Planı’ belgeleri. Bu gizli dosya, DVD’nin 30 Nisan 2009 tarihinde bilirkişiye yollanması akabinde ortaya çıkıyor ve bilirkişinin 9 Mayıs 2009 tarihli raporuyla belgeleniyor. Oysa ki, savcılar bu tarihlerden birkaç gün evvel Poyrazköy sanıklarından Emre Günay’ın 27 Nisan 2009 tarihli sorgusunda kendisine “Levent Bektaş’ın evinde yapılan aramada elde edilen CD’de şifrelenmiş dosya içersinde yer alan ‘kafes operasyonu eylem planı’” ile ilgili bir soru yöneltiyorlar. Daha DVD bilirkişiye gitmemişken ve bu gizli dosya tespit edilmemişken savcılar varlığından nasıl haberdarlar?

SUİKAST DAVASI

3) Bir üçüncü örnek amirallere suikast davasından... Bu davada sanıkların birinin evinde uyuşturucu bulunduğu iddia ediliyor. Ama polisin bu ve diğer evlerde ‘arama ve el koyma’ müsaadesi almak amacıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yolladığı fezlekenin üzerindeki tarih, Emniyet’e bu konuda ulaşan ihbar mailinden 18 gün evvel atılmış. Fezleke daha ileri tarihte gelecek olan bu ihbar mesajından bahsediyor. Polis fezlekeyi mesaj ellerine ulaştıktan sonra gönderiyor ama üzerinde eski tarih kalıyor. Bu da fezlekenin ihbar mektubu daha gelmeden hazırlandığı ve ihbar geldikten sonra yollandığına işaret ediyor.

Bunlara benzer zamanlama hatalarını çoğaltmak mümkün. İkinci Ergenekon iddianamesinin eklerinde Atatürkçü Düşünce Derneği’nde 1 Temmuz 2008’de bulunduğu iddia edilen bir diplomat atamaları listesinde daha ileri tarihlerde (2008’in Ekim, Kasım, Aralık ve 2009’un Şubat aylarında) yapılacak atamalar görünüyor. Bu ancak bu belgenin iddia edildiği tarihte bulunmamış olması ya da sonradan üzerine ekler yapılmış olması ile açıklanabilir.

Balyoz davasında askeri bilgisayarında darbe belgesi üretmek iddiasıyla sorgulanan bir subayın, bu belgenin oluşturulduğu tarihte yurtdışında olduğu ortaya çıkıyor. Bu, belgenin bu subay tarafından hazırlanmadığını gösterdiği gibi aynı CD içersinde bulunan diğer darbe belgelerinin de kimler tarafından ve ne zaman üretildiği konusunda ciddi sorular ortaya atıyor.

Yukarıda sıraladığımız zamanlama çelişkileri, davalardaki diğer aksaklıklarla beraber değerlendirilmeli. Olaylara ihbar mektubu yazan isimsiz, bilinmeyen kişiler dışında şahitler bulunmuyor. Sanıkların parmak izleri suç unsurları üzerinden çıkmıyor. DVD’lerden çıkan ‘gizli’ belgeler sanıklar önünde yapılan ilk aramada tespit edilmiyor. Gizlice dinlenen telefon kayıtlarından atfedilen suçların işlendiğini gösteren somut deliller çıkmıyor. Kanıtlarda bu denli sorunlar varken davaların devam etmesini, suçlananların tutuklu yargılanmasını bir hukuk devletiyle bağdaştırmak bize zor görünüyor. Yukarıda işaret ettiğimiz zamanlama aksaklıklarının irdelenmemesi, kaynaklarının araştırılmaması bu davaların arkasında yatan amacın gerçek suçluların ortaya çıkarılması değil, bir ‘sindirme operasyonu’ olduğuna işaret ediyor.

Bu konuların medyada ve köşe yazarlarınca ele alınmaması da, bu sindirme harekâtının en azından basın ayağının da şimdiye kadar hayli etkili olmuş olduğunu gösteriyor.
Pınar DOĞAN ve Dani RODRİK

Büyükçekmece’de ‘27 Mayıs’ provası

İSTANBUL Büyükşehir, ilçe belediyelerini yok mu sayıyor? Evet, özellikle de CHP’li belediyeleri. Onlara ‘hayat’ tanımıyor; yaratılan gelirler sana değil bana gelecek diyor. Örneğin, bir dere taşarsa, temizleyen İSKİ fatura çıkarıyor. İlçelerin meydanlarına İSPARK el koyuyor. Büyükşehir, Eminönü’yü işportacılardan temizliyor; ama sonra gidip Büyükçekmece’nin sahilini işportacılara açıyor. AKP ilçe örgütünün talimatı ile Büyükşehir ruhsat veriyor; gidin orada tezgah açın diyor. Büyükşehir’in yasal olarak böyle bir hakkı yok ama gerekçe hazır; “Dolgu alanları Maliye tarafından Büyükşehir’e devredilmiştir” diyor. Ana arter değil mi oraları? TV’lerde Büyükşehir-Büyükçekmece belediye zabıtalarının kavgasını kaygıyla izledik. Eski senatör ve savcı Mehmet Feyyat “DP-CHP kavgası 27 Mayıs’ın 50. yılında, iki tarafın zabıtaları birbirine giriyor; halkı temsil eden pazarcılar arasındaki ‘anarşiye’ ‘Silahlı Kuvvvetler’ yani Çevik Kuvvet müdahale ediyor, 27 Mayıs bir kez daha prova ediliyor. 27 Mayıs’ı destekleyen bir kişi olarak olayı böyle yorumluyorum” diyor.

Biliyor musunuz

PROF. Dr. A.M. Celal Şengör CHP kurultayı öncesinde PM üyesi olmak istediği iddiaları üzerine “Yaşamı boyunca politikadan kaçmış bir bilim insanı olarak benim ne böyle bir başvurum olmuş, ne de bana bu yönde herhangi bir teklif gelmiştir. Bundan sonra da jeoloji dururken politika ile uğraşmak gibi bir niyetim olamaz” dediğini... ÇYDD Beşiktaş şubesinin düzenlediği ‘Bahar Şenliği’nin yarın 11.00’de Beşiktaş Abbasağa Parkı’nda yapılacağını... ÇORLU’nun Velimeşe beldesi belediyesinin düzenlediği 2. Büyük Yağlı Pehlivan güreşlerinin yarın başlayacağını...

Yazarın Tüm Yazıları