Paylaş
2010’den bugüne kadar 100’e yakın MYK üyesi değiştirdi. MYK üyelerini baypas ederek bir dönem danışmanlarla da yönetti. Bunlar biliniyor. Laiklik ile ilgili bir tek söz söylenmiyor.
Ülkemizin ve partimizin temel 6 okundan olan ‘laiklik’ ayaklar altına alındı. Türkiye’nin sigortası olan CHP’den ve Atatürk isminden yavaş yavaş uzaklaşıldı. Verdikleri sözler tutulmamaya başlandı. CHP tarihinde ilk kez grup başkanvekilleri atama ile getirildi! 3 milletvekilimiz hapisteyken (Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Tuncay Özkan) “Hapisten çıkmazlar ise yemin etmeyeceğiz” dediler. Sn. Tayyip Erdoğan “Tıpış tıpış gelecek” dedi, gittiler, yemin ettiler! ‘Milletvekili dokunulmazlığı’nı büyük kabadayılık yaparak ‘hukuken yanlış, siyaseten doğru’ dediler ve kaldırdılar! ‘Milletvekilliği dokunulmazlığı’ kalktı! HDP’den 16 milletvekili ve bizden Enis Berberoğlu’nu hapishaneye attılar, sonra gittiler, Silivri’de timsah gözyaşlarını döktüler!
CHP’ye yakın şirketlerin araştırmalarında dahi, iktidar partisinin oyları (yüzde 17) düşerken, CHP yönetimi halka gideceğine, ‘yeni dostlarım’ dediği AKP’de Karamollaoğlu, Davutoğlu ve Ali Babacan’a gidiyor. Davutoğlu-Babacan şimdiki hükümetle görev yaptılar. Şimdi bunların Sn. Tayyip Erdoğan hakkında söyledikleri bana hiç ama hiç inandırıcı gelmiyor.
Evet, bütün bu nedenlerden dolayı partimizde birçok grup ve bizim dışımızdaki grup ve çeşitli arkadaşlar gerek WhatsApp ve gerekse çeşitli toplantılarda partinin sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyorlar. Biz de bu arkadaşların dışında bir arkadaş grubuyuz. Bu ülkede yaşayıp da ülkesi için, partisi için söylenecek sözü ve fikirleri olanlar bir araya gelelim, düşüncelerimizi, fikirlerimizi ve ürettiklerimizi kendi içimizde konuşalım, paylaşalım, ihtiyaç duyarsak partimize ve kamuoyuna aktarırız düşüncesindeyim... İnanın biz partimizin içinde en kalabalık, en diri grubuz. Yüzlerce arkadaşımla konuştum ve bunların içinde “Parti kuralım” diyenler de, “Bir fikir grubu gibi konuşalım” diyenler de var. Parti kuralım demedim. Ancak görüştüğüm arkadaşların bir kısmı parti kurmada istekli görünüyorlardı!
Ben bu durumda çalışmak isteyen partili arkadaşların düşüncelerine aracı oldum. Ne birilerinin icazetine, ne de pazarlığına ihtiyacım var! Biz sadece vatanını, milletini, bayrağını seven, Atatürk’ün fikir ve düşüncelerini hayata geçirmeye çalışan, partimizin iyi olmasını isteyen, yapıcı olmaya çalışan bir topluluğuz. Bunun içerisinde eski siyasetçilerden çok, yeni genç arkadaşlarımız olacak. Henüz bir araya gelmiş değiliz. Kimseyle yarış içinde değiliz. Sadece ülkemizi, vatanımızı, bayrağımızı çok seviyoruz. Bu konuları Deniz Baykal ile konuştuğumuz, müzakere etmişliğimiz de olmuştur. Bundan daha doğal bir şey yoktur. Kendi adıma söylüyorum. Yazınız bize güç vermiştir.”
*
Yarın: Aslı Baykal ne diyor?
Ender bir gazeteciydi Bekir Coşkun
‘BÜTÜN CANLILARIN SAHİBİYİM’
TÜRKİYE’nin en değerli ve sevilen gazetecilerinden biriydi Bekir Coşkun. Ölümü büyük üzüntü yarattı. Mükemmel bir insan olmasının yanında her türlü ‘canlı’nın koruyucusuydu; onların savunucuydu. Üç yıldan beri o ‘illetten’ çok acı çekiyordu ama bütün bunları okurlarına hissettirmek istemiyordu. Gene de yazılarını ihmal etmek istemiyordu. Günaydın, Sabah, Hürriyet, Habertürk, Cumhuriyet’te çalışmış tek gazeteciydi. Cumhuriyet’te çalışırken rahmetli yazar İlhan Selçuk’la yakın dost olmuşlardı. Bir yazısında “Ben Atatürk’ü sevmeyenleri sevmem” diye yazmıştı.
Çevre ve hayvan dostuydu, sadece insanların değil.
CAN PULAK ANLATIYOR
Günaydın Ankara temsilcisi iken Bekir Coşkun’u THA’dan büroya aldığını bildiren gazeteci Can Pulak, onun nasıl bir gazeteci olduğunu anlatırken, “Demokrattı, Cumhuriyetçiydi, yurtsever ve Atatürkçüydü. Gerçek, doğru, dürüst, namuslu, kalemini sadece ülkesinin ve insanlarının iyiliği ve mutluluğu için kullanan bir gazeteciydi. Katıksız bir Türkiye sevdalısıydı. Milli menfaatlere aldırmayıp kişisel çıkarlar peşinde koşanların amansız bir takipçisiydi. Sadece insanlara değil, hayvanlara da kol kanat gererdi. Yoksul ve gariban babasıydı” diyor.
İletişim fakülteleri Bekir Coşkun gibi örnek ve başarılı gazetecilerden neden yararlanmazlar? Mesleği hakkıyla yapan, kalemini yıllarca şerefiyle kullanan, geçimini sadece gazetecilikten sağlayan meslektaşlarıma neden bu okullarda ders verdirmezler? Gazetecilik mesleğinin çok sayıda Bekirlere ihtiyacı vardır. Ama yeni Bekir Coşkunlar yaratmak yerine, yalaka ve menfaat peşinde koşan gazetecilerin sayısını arttırmaya çalışarak Türkiye’ye büyük zararlar verdiğimizin farkında bile değiliz.
MAHKEME KORİDORLARINDAN USANDIM
Almanya ADDF Başkanı Dursun Atılgan, ülkemizin yetiştirdiği çok değerli bir vatan evladı olarak nitelendirdiği Bekir Coşkun’un bir söyleşisinde şöyle dediğini hatırlatıyor:
“Mahkeme koridorlarından usandım. Evimizi kurşunladılar.
Yazarların arabalarına bomba koydukları günlerde önce ben gidip motoru çalıştırıyordum, Andreé sonra geliyordu. Ama hiçbir zaman bugünkü kadar acı çekmedik. Hiçbir zaman bu günler kadar saldırı altında değildik. Türkiye hiçbir zaman, kin ve nefret içinde, demokrasiden bu kadar uzaklaşmadı. Hiç olmazsa sığınacağımız mahkemeler vardı. Artık yok. Sadece okurlarımız var; yürekli, Cumhuriyet sevdalısı okurlarımız. Onlar sayesinde kasabanın ışıkları yanacak.”
Atılgan’ın ‘tükenmez kalemli, bükülmez bilekli, yiğit yürekli’ diye tanımladığı Bekir Coşkun’un son sözlerini de şöyle anlatıyor: “Arkadaşlarım hep yanımda oldular. Ama tıp dünyası için aynı şeyi söyleyemem. Benim için zor günler. Bilemezsiniz, hortumlar, ağrı bantları, şişeler, haplar, sancılar, kimi zaman umut, kimi zaman kahır... Yazı yazamadığım zamanlar, beni bağışlayın... Bu birkaç satır bile ilaç gibi... Şimdilik hoşça kalın...”
GÜNÜN SÖZÜ
“BEN de askıda ahlak, askıda liyakat, askıda dürüstlük, askıda insanlık, askıda merhamet istiyorum. Giderek daha çok kaybettiğimiz, en acı fakirliğimiz olan alanlar. Olanlar bir miktarını askıya koysun.” Zahide UÇAR
Paylaş