AKP’nin üniversiteleri çembere alıp tepelerini ele geçirme planı kulislerde dalga dalga yayılıyor.
Rektör adayları üzerinde ’titiz’ bir çalışma yürütülüyor. Yeni kurulacak bir üniversiteye atanacak rektörlerin seçiminde bazı yerlerde il başkanlarının ’müdahil’ olmak istemesinin sıkıntı yarattığı belirtiliyor.
YÖK hafta başında, görev süreleri dolan 21 üniversitedeki rektör seçimlerinde ortaya çıkan isimleri 3’e indirerek Cumhurbaşkanı’na gönderecek. Yeni kurulan 23 üniversitede rektör olmak için başvuran 523 adayın elemesindeki tercihler de ayrı bir gündem oluşturuyor. AKP’lilerin söz verdikleri bazı öğretim üyeleri ’rektörlük’ yarışındalar... Üniversite demek, yatırım demek, yatırım da para...
YÖK’ün çalışması sonunda Gül’ün rektör isimlerini 6 Ağustos’a kadar açıklayacağı konuşuluyor.
Peki, rektör adaylarını kim belirliyor?
Kulislere göre, YÖK ile Cumhurbaşkanlığı arasında ’köprü’ görevini yürüten ilginç isimler var:
İstanbul Milletvekili Prof. Ömer Dinçer, Konya Milletvekili Mehmet Sayım Tekelioğlu ve Konya Milletvekili Prof. Sami Güçlü... Dinçer, geçen dönem Başbakan’ın müsteşarlığında bulundu. Yine geçen dönem Tarım Bakanlığı’nda bulunan Prof. Sami Güçlü, Sakarya Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaparken aynı üniversitede Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le yakınlığı biliniyor. Gül’ün, halasının oğlu ve eniştesi olan İzmir Milletvekili Tekelioğlu da, ’süzgecin’ bir başka etkin ismi sayılıyor.
TÜRK-İSLAM SENTEZİ
İstanbul Üniversitesi’nden bir öğretim üyesi, rektörlük seçimleri ile ilgili bize şöyle bir değerlendirme yapıyor:
"Yeni YÖK Başkanı Y.Ziya Özcan geldikten sonra YÖK’e muhalefet kırıldı. Prof. Erdoğan Teziç Bey gittikten sonra Tayyip Bey artık YÖK’ü ağzına almıyor. Çünkü, her şey AKP kontrolüne geçti... Üniversitelerde rektörler hep ’tanrı’ gibi oldu bu sistemde... Yeni dönem başlayınca ne yazık ki, öğretim üyeleri suskunluğa büründü; bir tek eleştiri yapamıyorlar. Türk-İslamcı bir rektör karşısında yenilgiyi şimdiden kabul etmiş gibiler...
Çünkü atamalardan görevlendirmelere kadar bütün hayatları rektörün imzasına bakacak.
Üniversitelerde kimse sesini çıkartamayacak, ’ılımlı İslam’ anlayışının yolu açılmış olacaktır. Genç nesil beyinleri de bu fikirlerle doldurulacaktır. Çünkü genç beyinler hem ders geçmek gibi gerekçelerle hem de model almak düşüncesiyle hocalarının görüşlerini benimseyeceklerdir."
Bir başka vurgu daha yapıyor öğretim üyesi:
ÇATIŞMA DOĞAR MI
"Türk-İslam sentezcilerinin rektör atanması demek, şu an sükûnet içinde olan üniversitelerde iç çatışmanın başlaması demektir. Bunun hem eğitime yansıması hem de gündelik siyasetteki çatışmanın derinleşmesine yol açacağı açıktır. Bu bakımdan Cumhurbaşkanı Gül’ün, görev tanımı gereği dengeleri koruma ve gözetmesi, bu siyasi çatışmayı körüklememesi için atamalarda çok dikkatli davranması gerekecektir.
Ayrıca Anayasa gereği siyasi tarafsızlığını gösterme fırsatını da bu vesileyle ortaya koymalıdır Gül... Bir hususu daha vurgulamak isterim. Cumhurbaşkanı, bu hassas dönemde, üniversite seçimlerdeki oy oranlarını gözeterek atamalar yaparsa üniversite özerkliğine ve demokratik teamüllere uygun davranmış, hem de gelebilecek eleştirileri azaltarak makamın saygınlığını da korumak olacaktır. Atanan rektörler de huzurlu ve kavgasız biçimde görevlerini yapabileceklerdir. Aksi halde üniversitelerde çatışmalı günler beklenebilir."
Feyyat’ın çelişkisi
CHP’li olmasaydım nereli olabilirdim?Anam Türk, babam Kürt olduğuna göre, Türksever Türkçü, MHP’li veya Kürtsever Kürtçü, DTP’li olabilirdim. Noter huzurunda DTP ile MHP için kura çekmek aklımdan geçmiyor değil... Ayrıca Vanlı olmasaydım, Tuncelili,Artvinli (veya) Hemşinli veya Rumelili (buralarda ırkçılık yoktur) olmak isterdim. Bu nedenle DTP’nin kongresinin Türk halkı ve insanlık için uğurlu ve başarı olmasını dilemek mi yoksa Celal Bayar gibi Atatürk ile İttihatçılık arasındaki çelişkili duruma düşmek mi?
Mehmet FEYYAT
Atatürk, GAP ve Hürriyet treni
HÜRRİYET treninin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni bir baştan bir başa gezmesi sevindirici bir olay... Bölgenin altyapısı ve demiryollarının Atatürk’ün eseri olduğunu biliyor muydunuz? Atatürk 1917 tarihinden 1937 tarihine kadar Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’ni gezmiş, incelemelerde bulunmuş, Diyarbakır, Sivas, Elazığ, Erzurum, Malatya, Erzincan illerini baştan sona demir ağlarla örmüştür. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki demiryollarının, köprülerin, GAP’ın Atatürk’ün eseri olduğunu biliyor muydunuz? Atatürk ölümünden bir yıl önce 1937’de Tunceli-Hozat arasında bulunan Singeç köprüsünün açılışını da hasta haliyle yapmıştır.
(’Atatürk’ün Doğu ve Güneydoğu Politikası’ kitabından-Ramazan Topdemir, öğretim üyesi
Dozercinin ’ahlak bekçiliği’
RİZE Çamlıhemşin’den koruma altındaki Elevit yaylasına giderken doğal bir kaynak suyu çeşmesi vardır. Yaylaya çıkıldığında bu sudan içmeden geçilemez. Çayını burada pişirir, karpuzunu, domatesini, salatasını bu çeşmede yıkar, isterse rakısını soğutup bir duble içki de içebilir. Geçenlerde bir baktım; çeşme dağıtılmış. Daha doğrusu bir dozer tarafından parçalanmış, kaynağı köreltilmiş, olukları kapatılmış. Bunu mutlaka işgüzar ’ahlak bekçiliğine’ soyunan bir ’din taciri’ yapmıştır.
Bu bir dozerci olabilir? Bu doğal suyu ’yağmalayan’ı, Rize Valisi Kasım Esen, Çamlıhemşin Kaymakamı İsmail Çiçek ve Belediye Başkanı Metin Kesimal mutlaka bulmalıdırlar.
S.SARIALİOĞLU-İSTANBUL
GÜNÜN SÖZÜ
"Adli işlem ve eylemler, toplumsal yaşamın ve hukuksal düzenin bir parçasıdır. İhbar, yanıltma, karalama ve saptırma öğeleri kimi zaman ortada kol gezebilir Onun için de; ’Adalet kuvvetli, kuvvetde adil olmalıdır’. Çünkü ortada insan onuru vardır."