(CHP’nin ibretlik delege seçimlerindeki gelişmeleri, siyaset yaşamında bütün partilere ibret olsun diye ayrıntılarıyla gözler önüne seriyoruz. Bütün bu olanlar tasfiyeye dönük delegeoyunlarının küçük bir parçasıdır henüz. AB’ye bu anlayışla girebilir miyiz?)
CHP’de genel merkez muhalifleri, delege seçimlerinin baştan sona usulsüz yapıldığını öne sürerek İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem’e ve dolayısıyla genel merkeze büyük tepki gösteriyorlar. Bu konudaki yazılarımız üzerine Ümraniye İlçe Başkanı Erdoğan Mert, muhaliflerin iddialarının doğru olmadığını öne sürerek şöyle diyor:
‘Listeler 9-13 Mayıs arasında askıya çıkarıldı, partiye uğramayan arkadaşlarımız listelere baksalardı, bu listelerin nerede ilan edildiğini görürlerdi. Arkadaşlarımız, eski İl Başkanımız Mehmet Bölük’e yanlış bilgi vermişler. Ihlamurdere mahallesinde Forsa Kağıtçılık firmasına sandık koymadık; orası Dudullu’da...’
İBRETLİK KONUŞMA
Peki, sandığı nereye koydunuz?
- Ümraniye Ihlamurdere Mahallesi, Cumhuriyet Caddesi, Sütçe Sokak, No: 10’a...
Orası o kağıt firması değil mi?
- Hayır bir partilimizin evi...
Peki evde delege seçimi olur mu?
- Bahçe orası, niye olmasın açık hava.
Y.Dudullu seçimi nerede oldu?
- Acısu Caddesi No: 23’deki dükkanda. Yer bulamazsanız ne yapacaksınız?
Mert, muhalif gruptan eski İl Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Ovacık’ın kardeşinin yerel ‘Kulvar’ gazetesinde, ‘listeleri incelerken’ resminin çıktığını öne sürerek ‘Fotoğraf, listeleri gördüklerini doğruluyor. İtirazları neden anlamıyorum.’
(Bu arada Forsa Kağıtçılık Müdürü Eyüp Emir, firmanın Yahya Han-Süheyla Han’a ait olduğunu belirterek, ‘Biz burasını iki yıl önce Öktem kardeşlerden kiraladık, geldiğimizde CHP bayrağı vardı, indirdik. Şirketimizin hiçbir siyasi parti ile bağlantısı yok, burada seçim de yapılmadı. İşimiz büyüdüğü için şimdi bu binadan ayrılıyoruz’ diyor.)
Bu arada İbrahim Ovacık bazı belgeleri göstermek üzere gazetede bize geliyor; yanında 6 partili arkadaşı da var. CHP’li, ‘kökten’ CHP’li. Çarpıcı şeyler anlatıyorlar.
Kendilerine ilçe başkanı Erdoğan Mert’in faksla gönderdiği bazı tutanakları gösteriyoruz.
Ovacık, ‘Bunlar cidiye alınacak metinler değil, çünkü istendiğinde bunları hazırlayabilirler’ iddiasında bulunuyor.
EVDEKİ SANDIK
İbrahim Ovacık konuşmaya devam ediyor:
‘600 dolayında ismi üye diye yazdılar; bunlar arasında siyasetten haberi olmayan kişiler dahi var. Delegeleri kafalarına göre belirlediler, sonra da bu isimler için sandıktan çıkmış gibi tutanak tuttular. Delege listelerinin nerede asıldığı çoğu yerde belli değildi, çünkü muhaliflerden gizlemek istiyorlardı. Notere gidip tespitler yaptırdık. Hatta bazı arkadaşlarımız sandıkların yerlerini ararken, ilçeden bizimle dalga geçtiler; ‘Siz gelmeyin, biz seçimi yaparız, ne işiniz var’ yanıtı verdiler. Forsa’nın bulunduğu binanın mülkiyeti Şinasi Öktem’in kardeşlerine aittir. Öktem daha önce bu binada çok seçim yaptı, biz de muhalif olarak oy kullandık. Şinasi Bey ‘Ümraniye benim namusumdur, seçim için öyle hoplayıp zıplamayın’ derken neyi amaçlıyor?’
Bu arada Ovacık’ın kardeşi Göksel Ovacık söze karışıyor:
‘O gazetede çıkan resmimin başka bir öyküsü vardır. Ben spor kulübü başkanıyım. İlçe Başkanına gecemiz için, delege seçimlerinden 10 gün önce davetiye götürmüştüm. O sırada bir gazeteci geldi; başkan da bana parti üyelerinin isminin olduğu bir liste gösterdi. Resim de o sırada çekildi. Askıya çıkarılan delege listesi değildi yani...’
Ümraniye, Çekmeköy Hamidiye Mahallesi Muhtarı Erdoğan Bozkurt araya giriyor:
‘Bizim beldede seçim olmadı. Üç kişi oturup seçim olmuş gibi tutanak tutup gitmişler.’
Daha neler, neler!
CHP Karşıyaka’da yargıya düştü
CHP Karşıyaka örgütünden görevden alınan İlçe Sekreteri Barış Erel ve arkadaşları da benzer tepkiyi gösteriyorlar. Erel, yaşanan sorunu şöyle anlatıyor:
‘İlçe kongreleri delegeleri için CHP’nin geleneğine yakışmayan davranışlarla karşılaşıyoruz. Önce bizi görevden aldılar, bir ay içinde 3 bini Karşıyaka’da olmak üzere 15 bin üye kaydettiler. Tek nedeni var; Deniz Baykal’ın partiyi yönetemediğini söylememiz... Onlarda bize ‘susun, partiyi küçük düşürüyorsunuz’ diye cevap veriyorlar. Muhalif ses istemiyorlar. Delege seçimlerini ilçe yöneticilerinin evlerinde ve bürolarında yapan bir parti demokrat ve de iktidar olabilir mi?
Örnek..
- Üçkuyu Mahallesi’nde kayıtlı olmayan kişileri oturmuş gibi gösterdiler. Bunların naylon üye olduğunu tespit ettik, bir çuval evrakla ilçeye itiraz için, şu 300 naylon delegeyi listelerden çıkarın dedik; başkan ‘reddediyorum’ dedi. Yeni atanan il başkanı Ekrem Bulgun’a gösterdik sonra, o da ‘reddediyorum’ dedi. Genel Sekreter Yardımcımız Algan Hacaloğlu’na gönderdik, ‘Hiç inanmak istemiyorum’ demiş arkadaşımıza. Gerekçe ise yok. Delege seçimlerinden sonra il yöneticileri medyaya çıkıp ‘zafer kazandık’ dediler; bir Pirus zaferi olacağını düşünmeden...
Bizim de bir tek dayanağımız kalmıştı.
CHP’NİN YOLUNU BİLMEM
Neydi o?
- Siyasi Partiler Kanunu ve parti tüzüğüne aykırı davranışlara karşı hukuki yola başvurduk.
Elimizdeki belgelerle savcıya gittik ve bu kişiler hakkında soruşturma başlattı. Emin olun Savcı bey, polise görev vermiş, tek tek mahalleyi dolaştırmış, ifadeleri aldırmış. Öyle üzücü tablolalar var ki ifadelerde; ismi yazılan bir kişi ‘Ben partinin yolunu bile bilmem’; bir başkası da ‘kahvede oturuyorduk, nüfus cüzdanımın fotokopisini istediler’ demişler, biri de askermiş, onu da üye yapmışlar. Aynı adreste 30’a yakın kişinin oturmadıkları tespit edildi.
Amaç!
- Genel Merkez’in talimatı üzerine yapıyorlar tabii, onlara sizi bir dahaki seçimde bilmem ne yapacağız diye... Eskiden bu tür şeyler tespit edildiğinde karşı çıkmak vardı, istifa diye bir müessese vardı, cezalandırmak vardı. Ama Genel Merkez’in görevden aldıkları sus pus, tabiler.
CHP’Yİ ZEDELİYOR
Siz nerelisiniz?
- Yaşım 30, enerjimiz var, mücadele ediyoruz, partimizi bırakacak değiliz. Partiyi aşağıdan yukarıya yeniden yapılandıracağız.
Karşıyaka Cumhuriyet Savcısı Hüsnü Çetin, CHPKarşıyaka ilçe yöneticilerini hakkında ‘sahte üye’ yazımı nedeniyle Asliye Ceza Mahkemesi’ne (31.5.2005, 2005/1800) dava açıyor. Siyasi Partiler Kanunu’nda ‘mükerrer üye kaydı ile başvurusu bulunmayan veya mevcut olmayanları üye gibi gösterip kaydedenler’ hakkında 1-3 yıl arasında hapis cezası isteniyor.
Bu kadar ağır iddialar kongre sürecine gölge düşürmüyor mu? Genel Merkez tartışmalı hale gelmiyor mu?
CHP hiçbir zaman böyle bir dönem geçirmedi.
‘Çevre Günü’ kutlama değil uyarı günüdür
YARIN 5 Haziran Dünya Çevre Günü... Çevre Günü 1972’de Stockholm’de BM tarafından çevre sorunlarına dikkat çekilmek üzere ilan edilmiş ve ‘sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğu’ kabul edilmişti. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, gün dolayısıyla ‘2. Binyılı 5 geçe: Tükenen Dünya ve Türkiye’ başlıklı bir değerlendirme raporu açıkladı.
‘5 Haziran kutlama değil, uyarı günüdür!’ denilen raporda, insan yaşamının ve dünya eko-sisteminin sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için, halen çılgınca pompalanan tüketim ve kár hırsı yerine, çevresel planlamanın önemi ve gereği vurgulanıyor:
‘2000 yılında dünya üzerindeki 402 kentin nüfusu 1-5 milyon, 22 kentin nüfusu 5-10 milyon arasındaydı. 1950 yılında 10 milyondan fazla insanın yaşadığı tek kent New York’tu. 2013 itibarıyla 23 kentin nüfusu 10 milyonu geçecek ve bu kentlerin 19’u gelişmekte olan ülkelerde yer alacak. 2030 yılı itibarıyla kent nüfusu oranının %60’lara çıkması bekleniyor.
Gelişmiş ülkelerdeki kentler gelişmemiş ülkelerden 6 kat daha fazla atık üretmektedir.
1950’den bu yana fosil yakıt kullanımı %500 artmıştır. 1960’tan bu yana, tatlısu tüketimi yaklaşık 2 katına, okyanuslardaki balık avı ise 4 katına çıkmıştır.
TÜRKİYE’DE DURUM VAHİM
Türkiye’nin çevre yönetimi alanındaki temel sorunu, sadece bakanlığın zaafları değil, tüm ekonomik/sosyal sektörlerle içselleşmiş bir çevre politikası anlayışının olmamasıdır. Çevre Kanunu Tasarısı önemli bir adım olacaktır ancak bu yasayı uygulayacak yeterli insan kaynağı ve altyapı Bakanlıkta bulunmamaktadır. Sonuç olarak, yasada tanımlanan izinlerin verilmesi, izlenmesi, denetlenmesi ve çevre projelerinin onaylanması işlerinin Bakanlığın bugünkü yapısıyla uygulanması mümkün değildir.
ATIKTA SINIFTA KALDIK
Ülkemiz nüfusunun ancak %75’ine su şebekesi, %62’sine ise kanalizasyon şebekesi ile hizmet verilebilmektedir. Yaklaşık olarak her 4 insanımızdan 1’i yeterli su ve atıksu hizmetlerinden yoksundur. Ülkemiz insanının ancak %27’sine arıtılmış su hizmeti sunulabilirken, ancak %39’unun atıksuları uygun şekilde arıtılabilmektedir. Diğer bir deyişle, her 10 insanımızdan 7’si sağlıklı içme suyundan yoksun bulunmakta, 6’sının ise atıksuları arıtılamamaktadır. Bu sorunların çözümü için 30 ile 50 milyar Euro arasında bir finansmana ihtiyaç vardır. Çevre yatırımlarındaki ekipman ve hizmetlerin ülkemizde üretiminin teşvikine yönelik yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır.’
ÇMO ayrıca üç konuya tepkili:
Bergama’da (altın madeni) hukuksuzluğu sürüyor... Maden lobisi için çevre ‘aşılması gereken bir engel’ olarak sayılıyor. Nükleer sermayenin baskısıyla ülkemiz ‘nükleer bela’ ile yine karşı karşıya kalıyor.
Bio-dizelciler at koşturuyor
MERSİN’den bir gümrükçü okurumuz, ‘Enerji, Tarım ve Devlet (Gümrük) Bakanlıkları ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nu uyarıyorum’ diyor.
Yazla birlikte Malezya’dan palm yağının gelişi yoğunlaşmış. İthali resmi şekilde yapılıyormuş.
Ama ondan sonrası önemli; kimin ne ürettiği, ne yaptığı belli değilmiş.
Mersin limanından giren binlerce ton palm yağının özellikle Güneydoğu’ya sevkıyatı dikkat çekiyormuş. Anlatıyor:
‘Palm yağı, margarin, sıvı yağ ve sabun üretimi dışında bio-dizel üretiminde de kullanılmaya başlandı. Güneydoğu’da bazı firmalar, bu yağdan bio-dizel yapıyor. Ancak TSE, bio-dizelin AB’ye uygun standardı henüz yayınlamadı. Üretimin yasa gereği petrol dağıtım şirketlerine verilmesi gerekiyor. Onlar ise standardı olmadığı için almayınca, üreticiler de bunu bazı otobüs, taşıma ve inşaat firmalarına ve ‘merdiven altı’ çalışan akaryakıt istasyonlarına veriyorlar. Kanunda boşluk olduğu için yeni bir vurgun yolu açıldı. Acaba bio-dizellerin faturaları kime ve nasıl kesiliyor? Dağıtım şirketi dışında bio-dizeli bir yere satmanın 750 milyar lira para ve kapatma cezası var. Ne yazık ki kontrol olmadığı için başıboşluk gittikçe artıyor. Bio-dizelin 26 analizinin yapılması gerek; ancak Türkiye’de bu analizi yapacak laboratuvar henüz yok.
Kaçakçılık da oluyor mu?
- Palm yağına ayrıca pamuk ve soya da katıp üretilen bio-dizel iç piyasaya satılırken; Mersin ve Yumurtalık’tan Irak’a tankerlerle götürülen transit mazotun bir kısmının yerine palm yağı basıldığını da buradan haber veriyorum. Bunu genellikle bazı şebekeler yapıyor. Yani Irak’a giden malın içinde bitkisel yağ da bulunuyor. Irak ‘devlet’ düzeyine girerken yarın Amerikalılar bu kaçakçılığı önümüze koyabilirler. Rusların, domateste yaptıkları gibi...
Nerede bu firmalar?
- Beyefendi, Türkiye’de 30’a yakın firma bio-dizel üretmek üzere lisans almış durumda... Ankara, İstanbul, Bursa, Adana, Tarsus, Kayseri, İzmir, Antalya, Gebze, Bursa, Gaziantep, Nizip, Urfa ve Diyarbakır’daki valiliklerin bu üretimlerden haberdar olmaları gerekir. Bunların hiçbirinin üretimleri Avrupa standardında değil. Palm yağını bio-dizele çeviren petrol türevi metanol ile yağdaki gliserin iyi işleme yapılmadığı için ayrıştırılamıyor. Bu motorini bilerek veya bilmeyerek kullanan araçların pompa ve pistonlarına zarar veriyor. Bunlar milli servete zarar değil mi? Yasada ve yönetmeliklerde boşluklar varken, gerçek kaliteli bio-dizel yapılmadığını kamuoyunun bilmesi gerekiyor.
Dileriz, Meclis’te kaçak akaryakıt yolsuzluğunu araştıran komisyon, merakla beklenen raporuna bu konuyu da alır.
Diyanet’te ‘çürük elma’
ANKARA’da kendime ait bilgisayar malzemeleri satan küçük bir firmam var. Geçen sene 22.1.2004’de Diyanet İşleri Başkanlığı Döner Sermaye Müdürlüğü’ne 2 adet yazıcı almak üzere beni aradılar. Ben de yazıcıları götürdüm bıraktım. Fakat o anda saymanlık yazıcıların tutarını ödeyemeyeceklerini söyledi. Ben de fatura kesmeden yazıcıları bıraktım. Ancak paramı alamadım; yazıcıları geri istedim, bulamadılar. Olay uzun, kimsede ses yok.
Vicdan nerede; ‘çürük elma’yı kim ortaya çıkaracak.
Orada korunan ‘çürük elma’lara o yazıcıları kullandırmayı Allah nasip etmesin inşallah!..