AVRUPA Parlamentosu, bölücübaşı Apo’nun yeniden yargılanması için 2004’de bir karar çıkartmıştı. Bunun ardından AİHM’nin de bir kararı bekleniyordu.
Nitekim bu yöndeki kararın çıktığını CHP Genel Başkanı Baykal kamuoyuna dün açıkladı. Baykal bir şekilde bu kararın çıktığını öğrenmiş.
Ankara’dan hukukçu dostumuz Nurettin Kaptan bu açıklamaya dayalı olarak ‘Gözaltı ve düzgün yargılama konularında AİHM sözleşmesinin ihlali kararı karşısında ülkem ne yapacak?’
diye soruyor. Ve şu yorumu yapıyor:
‘Yeni çıkan CMK’nin 311. maddesinin son hükmüne göre, Apo hakkında AİHM kararı gereğince, yeniden yargılama olanaksızdır. Diyelim, 311. madde değiştirildi ve Apo yeniden yargılanır hale geldi. Acaba AB bize yargılatır mı sanıyorsunuz?
Türk hukuk mevzuatında Türk vatandaşı, başka ülkelere, yargılanmak üzere iade edilmez; yürürlükteki Türk Ceza Yasası’nın 9. maddesi ve Anayasa’nın 38/9 hükmüne göre...
Ancak herkesin gözden kaçırdığı bir yön var.
Bir: 18.11.1959 tarihli ve 7376 sayılı yasa ile kabul edilmiş ‘Suçluların iadesine dair sözleşme’yi unutmayalım.
İki: Yargıtay 7.Ceza Dairesi’nin 30.3.1973 tarihli 3834/3601 sayılı kararında şöyle der:
‘İki devlet arasında suçluların geri verilmesi sözleşmesi hükümleri mevcutken TCK hükümlerine göre itibar olunmaz.’
Şimdi bu argümanları, Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasının gölgesinde yorumlamalıyız.
Yani, uluslararası insan hakları ile ilgili sözleşmeler iç hukukta yasaların üstündedir.
AB sonuçta allem edip gullem edecek yorumlarıyla sağduyuyu delecek ve Apo’nun yargılanmasını bize bırakmayacaktır. Kendisi Uluslararası Ceza Divanı’nda yargılanıp aklayacak ve silahları bıraktırarak, hedefine siyaseten ulaşmasını sağlayacaktır.’
Türkiye bu günleri de görür mü dersiniz?
Müteahhite iş mi?
BAKIRKÖY sahil yolunda orta refüjdeki geçen yıl çim ekili olan, sulama sistemi çalışan yeşillik alan, Büyükşehir Park ve Bahçeler Müdürlüğü tarafından yeniden yapılıyor. Ne kadar zengin ülkeyiz ki sağlam plastik boruları söküp yenileri ile değiştiriyoruz. Ayrıca tohum çimden %300-400 daha pahalı hazır çim ile yeniliyoruz. Eski çimler bakılmamaktan kurumuştu.İnşallah bu sefer bakılırda iki sene sonra yenilenmek zorunda kalınmaz.
Cahit Yalçın
Hatıra binaen rapor
BİR kurumda doktor olarak çalışmaktayım. Her yıl olduğu gibi bu yıl da sınav zamanı yaklaştıkça rapor talepleri artıyor. Geleceğimiz olan gençlere başları sıkıştığında nasıl düzenbazlık ve sahtekárlık yapacaklarını öğretiyoruz. Başları sıkıştığında her şeyin yapılabileceğini öğretiyoruz. En küçük çıkarından vazgeçmeyen bu gençlik ikinci bir Çanakkale’de nasıl canından vazgeçecek. Hakan DAĞLI
Din, maddi ve siyasal çıkar sağlama aracına dönüştürüldü
İNÖNÜ Üniversitesi, 7-9 Nisan 2005’te ‘Ülkemizde Laik Eğitim Sisteminde Sosyal Bilim 0larak Din Öğretimi’ adı altında, üç günlük bir bilimsel kurultay düzenledi. Toplumumuzda anne-babaların, çocuklarının din bilgisi almış olarak yetiştirilmelerini istedikleri ileri sürülüyor. Ancak bu istek, uzun bir süreden beri belirli toplumsal güçler tarafından siyasal, ekonomik ve benzeri amaçlar için örgütlü bir biçimde, laik olmayan düşünce yapılarına göre kullanılıyor.
Cumhuriyetimizin temel niteliklerini değiştirmeyi hedefleyen bu durum, laik ve çağdaş eğitim sisteminde yetiştirilmesi gereken kuşakları, dolayısıyla toplumu olumsuz yönde etkiliyor.
Bu konuda 16 üniversiteden gelen başta İlahiyat ve Eğitim Fakülteleri olmak üzere sosyal bilimlerin ilgili alanlarındaki bilim adamları 37 bildiriyi tartıştılar. Kurultay Çalışma Kurulu çalışmalar sonunda bir bildiri yayınladı; ‘Laik eğitim sisteminde sosyal bilim olarak kabul edilen din bilgisi öğretiminin disiplinlerarası bir yaklaşımla ele alınması’ görüşünün yer aldığı bildiride, özetle şöyle deniliyor:
‘Din öğretimi, korku ve baskı yöntemiyle değil; ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’ bireyler yetiştirecek şekilde verilmelidir. Bu süreçte, bireyin zihinsel, sosyal, duygusal ve davranışsal gelişimi gözetilmelidir. Din öğretiminde bu hedef, laik eğitim sisteminin; genelde bilimin, özelde eğitim bilimleri ile sosyal bilimlerin ışığında yerine getirilebilir.
Dinin sosyal yardımlaşmaya ilişkin buyruklarına rağmen, ülkemizde din öğretimi maddi ve siyasal çıkar sağlama aracına dönüştürülmüş; cemaat ve tarikatlar kendilerine özgü ekonomik yapı ve kurumlar üretmiş ve bu durum önemli bir toplumsal sorun olarak ortaya çıkmıştır. Bunu önleyebilmek için, din öğretimi, Öğretim Birliği Yasası ve laik eğitim sistemi içinde, herhangi bir çıkar grubuna hizmet etmeyecek şekilde yapılandırılmalıdır.’
Bildirinin sonunda imam hatiplerle ilgili olarak şu değerlendirme yer alıyor:
İMAM HATİPLER
‘Son 20-30 yıllık deneyim ve gözlemler, çoğu imam hatip lisesinin, eleştirel aklı ve özgür düşünme becerilerini geliştirici öğrenme ortamlarını sağlamada yetersiz kaldığını göstermiştir. Bu nedenle imam hatip liseleri; niceliği, niteliği ve işlevi, öğretim birliği ve laik eğitim sistemi yönünden yeniden gözden geçirilmelidir.
Kurultaydaki saptama ve değerlendirmeler, din olgusunun öğretiminin ve eğitiminin, çağdaş ve bilimsel niteliğine dayalı olarak ele alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu doğrultuda din öğretimi okul programlarında, Cumhuriyetimizin laik eğitim yapısının bütünlüğü içinde ‘Sosyal Bilim Öğretimi’ olarak ele alınmalıdır.’
SSK inşaatları ‘yetim’ kaldı
SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri 19 Şubat’tan itibaren yürürlüğe girdi.İlgili kanunla devri öngörülen ‘sağlık birimleri’ tanımında; devam eden ve 2005 sayılı yatırım programında bulunan SSK hastane inşaatlarından söz edilmiyor.Bu nedenle SSK’nın bu projeler için temin etmiş olduğu 2005 yılı yatırım ödenekleri kanundaki eksiklik nedeniyle Sağlık Bakanlığı’nca kullanılamıyor.
Yani bu projeler için herhangi bir ödenek verilmediğinden inşaatlar da devam edemiyor. Devir işlemleri ağır sürüyor. Sağlık Bakanlığı’nca gerekli ödeneğin temin edilip revize yatırım projelerinin onaylanması için gerekli bürokratik işlemler çok yavaş yürüyor.
Kısacası her şey ortada kalmış durumda. Süren projelerin bazıları mevcut hastanelerin onarımı ve depreme karşı güçlendirme işlerini de kapsadığından konunun bir başka sıkıntılı boyutunu oluşturuyor.
Birçok müteahhitten bu konuda yakınmalar alıyoruz; istihdam sorunu yaşanan ülkemizde bu ödenekler bir an önce verilemez mi diye soruyorlar. Bu arada SSK’nın başlattığı hastane inşaatlarından bazıları şunlar:
Kütahya (Oyak,) Bursa (Kırcal), Halkalı (Oyak), Erzurum (Oyak), Sivas (Akyapı), Süreyyapaşa (Oyak), İst.Eğitim (Nükleer Müh.), Samatya (Özalp), Göztepe (Ayata), Ankara Eğitim (Dio).
Tavuktan sonra yumurtanın başına gelenler
GREENPEACE, İzmit’teki Türkiye’nin tek katı atık yakma tesisinin (İZAYDAŞ) peşini yıllardır bırakmıyor. Daha önce bacasından çıkan katı atık dumanının saçtığı ‘zehir’ nedeniyle iki kez eylem yapmışlardı. Son olarak da, İzmit’teki tavuk yumurtalarında dünyanın en tehlikeli kimyasalları arasında gösterilen dioksin ve HCB’ye rastlandığını açıkladılar.
İzmit Körfezi’nde Tüpraş’tan başka Dilovası’ndaki bazı demir-çelik ve boya fabrikalarının atıklarının salınması, kirlilik tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.
Tarım Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürü Nihat Pakdil, Türkiye’de dioksin analizinin yapılmadığını, ancak bu konuda laboratuvar altyapısının oluşturulması için çalışmaların sürdürüldüğünü belirtiyor. Her konuda yeni yeni uyanıyoruz.
Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Prof. Mustafa Öztürk, Greenpeace ve Buberang adlı çevre örgütlerinin yaptığı açıklamanın şimdilik bir ‘yorum’ olduğunu belirterek, yumurtalarda zehirli bu maddelerin bulunduğunun anlaşılması için üç analiz yapılması gerektiğini söylüyor:
‘Tavukların yaşadığı çevrenin toprak analizi, yediği yemler ve sular... Menşei belli olduktan sonra karar verilmelidir.’
Hayvan yeminde en büyük tehlike nedir? Öztürk diyor ki:
‘Lokanta, otel ve yemekhanelerdeki yanık yağların yeniden insanlar tarafından yenmemesi için yasak koyuyoruz. Ama aynı yağı hayvan yeminde kullanırken sınır ve kural koymuyoruz. AB normlarına uymak için yoğun çalışmalarımız sürüyor. Kullanılmış yağ yönetmeliğini hazırladık, yakında Resmi Gazete’de yayınlanacak.’
Prof. Öztürk’ün Türkiye’nin çevre sağlığı için söyleyeceği çok şeyler var.
GÜNÜN SÖZÜ
‘Her sela verildiğinde ’Eyvah DYP’nin bir oyu daha gitti’ diyorum. O hale geldik. Gençlerden oy alamıyoruz. Yeni gelen seçmen DYP’ye oy vermiyor.’