Paylaş
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in başkanlığında gerçekleşen toplantı ‘İstikrar, Birlik, Uyum, Modernizasyon Temeli’ başlığı altında geçti. Ahi Evran Üniversitesi öğretim üyesi, siyaset bilimci Prof. Dr. Kürşad Zorlu, Kazakistan’da en önemli anayasal kurumlardan olan Halklar Asamblesi’nin Büyük Kurultayı’na ülke dışından konuşmacı olarak katılan ilk davetlilerden biri oldu. Bu yılki kurultayın Türkiye, Rusya, Almanya ve Kırgızistan’dan davet edilen konuşmacılarla kapsamının genişletilmesi dikkat çekti. Kürşad Zorlu’nun Türkiye adına Kazakça olarak yaptığı konuşma Kazakistan’da büyük yankı uyandırdı. “Türkiye’de halihazırda 30 bin Kazak yaşadığını ancak aslında 80 milyon Kazak olduğunu” ifade etti. Kazakistan hakkında ilk makalesini 1999 yılında yazdığına işaret ederek “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk de zor koşullar altında büyük bir devlet inşa etti” dedi.
Nazarbayev’in kendi kararıyla görevini bırakması aslında yeni ve örnek bir liderlik modelinin inşası anlamına geliyor. Bu liderlikte fedakârlık ve risk arasındaki ince bir çizgi... Ama demokrasiye de katkı sağlayacak. Kendisinden sonra bir belirsizlik ve kaos olmaması için ülkedeki kadroları geleceğe hazırlıyor. Nazarbayev’in ‘Elbası’ yani ebedi lider unvanı ile bunu gerçekleştirmesi bu sürecin bir parçası sayılıyor.
Zorlu ayrıca, “Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in ‘Manevi Yenilenme’ makalesi sadece Kazak halkı için değil Türkiye halkı için geleceğe yol gösteren bir makaledir” dedikten sonra şu tespiti de aktardı:
“Nazarbayev, Türk dünyasının aksakalı, günümüzün Bilge Kağan’ıdır.”
Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesinde Nazarbayev’in üstlendiği role vurgu yapan Zorlu, Türk Dünyası çalışmalarında Nazarbayev’in tüm Türk halkları için büyük bir şans olduğunun altını çizdi. Prof.Dr. Kürşad Zorlu’nun 4 dilde yayınlanacak olan “Nazarbayev Liderliği” adlı kitabı 6 Temmuz’da Kazakistan’da tanıtılacak.
BİR BEYİN CERRAHI NE ÖĞRENDİĞİNİ BİLMEZ Mİ?
İNSANIN yaratıldığı gün kadar eski tıp mesleğinde hemcinslerine yardıma koşan, hekimle birlikte bu davranışın tarzı ve icrasını düzenleyen bir ahlak anlayışımız da ortaya çıktığına şüphemiz yoktur. Son günlerde maalesef ve utanç duyduğumuz bir meslektaşımız ile ilgili olaylara bakınca sorunun şu olduğunu görüyoruz:
Karşımıza çıkan soru şu: Nöroşirurji (beyin ve sinir cerrahisi) eğitimini neden alıyoruz, nereden alıyoruz? Ben şahsen ülkemizde çok az sayıda beyin cerrahının olduğu bir devirde eğitim aldım. Onlarla ifade edilen bir sayıda idik. Çok değerli, az, fakat çok kaliteli eğitim merkezleri vardı. Bizlere beyin cerrahisinin bir yaşam şekli öğretildi. Beyin cerrahisi kibirli ve herkese tepeden bakan bir meslek olarak tarif edilir. Eski bir hocamız (Prof. Dr. Bülent Tarcan) aynı zamanda tanınmış bir kompozitördü. Cerrahimizi cerrahinin kraliçesi olarak tarif ederdi. Leonardo Da Vinci’nin tarif ettiği gibi Tanrı’nın en büyük mucizesi bir mücevher gibi kafatasına saklanmış, korunmuş.
Cerrahi beyne dokunma şansına sahip ayrıcalıklı bir meslektir. Cerrahi, bilim, sanat ve estetiğin buluştuğu bir doruktur. Cerrahi eylem, bilim ve deneyin bilgi ve teknik yanında beyin cerrahının artistik, felsefi ve dini tutumunu kapsar. İyi bir beyin-sinir cerrahı olmak için öncelikle iyi bir insan ve doktor olmakla başlar. Doktoru iyi yapan belli başlı özellikler nezaket, empati bilinci ve doğru karar verebilme yeteneğidir. Bir hocamız cerrahiyi bir anka kuşuna benzetirdi. Bir kanadında mesleğinin ustalığı bilgisi, tecrübesi öbür kanadında felsefe, sanat, sosyal bilgiler, hümanizm ve kültür. Eğer bunlardan biri eksik ise tek kanatlı bir kuştur. Uçamaz. Bir hilkat garibesi gibidir, zavallıdır. Ona hekim denmez.
Prof. Dr. Cengiz KUDAY
BİLİYOR MUSUNUZ
- RİZE’nin 1950 yılından bu yana Faik Bakoğlu yönetiminde Rize’nin gören gözü, duyan kulağı ve söyleyen sesi olan Zümrüt Rize gazetesi 4 Mayıs Cumartesi günü 70. yılına gireceğini...
- NESİN Vakfı’nın geleneksel ‘1 Mayıs Pikniği’nin 4 Mayıs Cumartesi 11.00’de vakıf bahçesinde Grup Gündoğarken konseriyle yapılacağını...
- RAHMİ Saltuk’un kızı İlke Sunal’ın ‘Modern Dünyada İlkel Düş’ adlı sergisinin yarın İzmir Alsancak’ta Gallery Mamma’da açılacağını, küratörlüğünü İpek Candaş Aktay’ın yapacağı serginin 7 Haziran’a kadar açık kalacağını...
- CHP Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Atatürk Orman Çiftliği arazilerinin 1 milyon metrekarelik alanının ‘Tarımsal üretim alanı’ adı altında kiralama yöntemiyle ihaleye çıkarılmasını Meclis gündemine taşıdığını ve Tarım Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye “AOÇ’nin asıl sahibi halktır. İhalenin takipçisi olacağız” dediğini...
MANSUR YAVAŞ’A 3 SORU
HAYVANAT bahçesi ve safari park ne zaman hizmete girecek? ODTÜ Tünel Yol Pojesi iptal edilecek mi? Ankara Ulaşım Ana Planı 2038 yeniden yapılacak mı?
Tahir ÇALGÜNER - Y. Şehir ve Bölge Plancısı
ANTALYA’YA SİNEMATEK GEREKLİ
'ANTALYA’ya bir sinematek çok yakışacaktır. Yılın tüm aylarında aktiviteler düzenlenir. Otellerde yeme içme dahil sinema günleri düzenlenir. Kısmen ölü sezonlar ‘sinemalı günler’ olarak mükemmel olur. İmza günleri, hatta deneysel mini film çekimleri düzenlenebilir. Antalya’da Sinematek gereklidir.”
Yavuz YİĞİTER
Gözüm Sakarya’da; kulağım İnebolu’da
İNEBOLU’da hafta sonu yapılan paneli, Uluslararası Rotary 2420. Bölge 2018-2019 Dönemi Başkanı (Guvarnörü) Hasan Akbayrak ve Dolmabahçe Rotary Kulübü Başkanı Eyüp Kömeçoğlu düzenlediler ve bu konuda uzman yazarlar Amiral Cem Gürdeniz, Kemal Anadol, Dr. Mehmet Perinçek, Dr. Orhan Çekiç ve Rusya’nın Kültür Ataşesi Doç. Dr. Aleksandr Sotniçenko’yu bir araya getirdiler.
İnebolu projesi, aslen İnebolu’lu olan ve İstanbul’da turizmcilik yapan Eyüp Kömeçoğlu tarafından ortaya atıldı.
Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı’ndaki şu sözü ne güzeldir:
“Gözüm Sakarya’da, kulağım İnebolu’da”
Panelde konuşmacıların anlattıklarında, yeni bilgi ve belgeler ortaya çıktı. Kurtuluş Savaşı’nda İnebolulu kayıkçıların çabaları ve ilçenin TBMM tarafından beyaz şeritli İstiklal Madalyası ve beratı ile taltif edilmesi 1924’den beri kutlanıyor. Madalya ve berat, kayıkçıların şahsında tüm İnebolu halkına verilmiş bir madalya... İnebolu’nun topyekün halkı Kurtuluş Savaşı’nda tüm varlığını ortaya koyarak yüklendiği büyük tarihi misyonu şerefle yerine getirmiş, yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında temel taşı olmuş bir yerleşim yeridir.
Her 26 Nisanda limanda denize çelenk bırakılıyor. Sonra, Atatürk’ün şapka devrimini ilan edip Türk Ocağı’na gidiliyor ve orada konuşmalar yapılıyor.
Gazi Mustafa Kemal’in “Gözüm Sakarya’da, Dumlupınar’da; kulağım İnebolu’daydı” sözü ‘İnebolu ruhu ve Türk-Rus işbirliği’nde bilinmeyenleri ortaya çıkarıyordu.
Amiral Cem Gürdeniz “Karadeniz’in birleştiriciliği ile şekillenen Türk Sovyet dostluğu, jeopolitik sürpriz yaratmıştır. Bugün Akdeniz’deki Atlantik Seddi’ne karşı İnebolu ruhunda karşılığını bulan Türk-Rus yakınlaşması, iki önemli Avrasya devletinin güvenlik ve çıkarlarının karşılıklı olarak gözetilmesi sonucunu doğurmalı ve 21’inci yüzyıl güvenlik ve dış politikalarının belirleyici ana eksenlerinden biri olmalıdır.”
RUSYA NASIL BAKIYOR
Rusya Federasyonu Büyükelçiliği Başkatibi ve Kültür Ataşesi Aleksandr Sotniçenko ise konuşmasına Atatürk’ün “Eğer Rusya’nın desteği olmasaydı yeni Türkiye’nin emperyalist istilacılar üzerindeki zaferi, kıyaslanmayacak kadar çok daha büyük kayıplarla kazanılabilirdi veya belki de zafer hiç mümkün olmazdı. Rusya, Türkiye’ye hem manevi, hem de maddi yardım göstermiş ve milletimizin bu yardımı unutması suç olur” sözlerini hatırlatarak başladı. 19. yüzyılın Rus-Türk ilişkileri açısından benzersiz bir dönem oluşturduğuna işaret eden Sotniçenko “Doğrudan doğruya yapılan silahlı müdahale beklentisi karşısında ve fevkalade zor şartlar altında kalmış ülkelerimiz birbirlerine dostluk ellerini uzatmışlar. Sovyet resmi verilerine göre Sovyetlerin Türkiye’ye 39 bin tüfek, 327 makineli tüfek, 54 top, 63 milyon fişek, 147 bin top mermisi yardımı oldu. Türkiye’nin Doğu sınırlarında ise 1918 yılında eski Rus ordusunun bıraktığı askeri malzeme sevk edilmiştir. Sovyet hükümeti ayrıca Türkiye’ye çeşitli fabrikaların kurulmasında da yardım etmiştir. Bunun yanı sıra 1920 yılında, Türk tarafına vaad edilen 200 kilo külçe altın Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcilerine teslim edilmiştir. Sonra, General Frunze kimsesiz şehit ve gazi çocukları için bir yetimhanenin kurulması amacıyla Trabzon’da Türk makamlarına 100 bin altın ruble vermiştir. 3 Mayıs 1922 tarihinde Sovyet Rusya’nın Ankara temsilcisi Aralov’un 1921 Antlaşmasını imzalanması sırasında vaad edilen 10 milyon altın rublenin son birimi olan 3 buçuk milyon altın ruble Türk hükümetine teslim edilmiştir. Bundan sonra çok müzakere ve işbirlikleri daha oldu. Umarım bu işbirliği gelecekte de sürecek” dedi.
MEHMET PERİNÇEK Nİ DİYOR
Tarihçi Dr. Mehmet Perinçek ise batılı devletlerin tarihin her döneminde Türkiye-Rusya arasındaki ittifakı engellemeye dönük çaba içinde olduğunu hatırlatarak “Türkiye ile Rusya ne zaman savaşsalar bu, iki ülkenin de aleyhine olmuş ve milli çıkarlarını gerçekleştiremez duruma düşmüşlerdir. Batılı devletler ise Türkiye ile Rusya’nın arasındaki düşmanlığı kışkırtarak bölgedeki planlarını hayata geçirmişlerdir. Halbuki Türkiye ile Rusya ne zaman ittifak kuracak olsa bölgeye refah ve istikrar getirmişler ve Batı’nın bölgedeki hain planlarını da engelleyebilmişlerdir. Bunun belki de en önemli örneklerinden bir tanesi, Çanakkale Savaşı, Ekim Devrimi ve Kurtuluş Savaşı arasındaki denklemdir. Türkiye Çanakkale’de direnmiş ve İtilaf devletlerinin Çarlık Rusya’sına yardım etmesini engellemişler ve oradaki Ekim Devrimi’nin koşullarını oluşturmuşlardır. Ekim Devrimi ise Türkiye’nin Doğu cephesinde bir düşman olan Çarlık Rusyası’nı yıkmış, yerine dost olan Sovyet Rusyası’nın kurulmasını sağlamış ve bu da tabii, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı başarısının uluslararası koşullarını yaratmıştır” dedi.
Altın yardımının İngiliz destekli Taşnak Ermenileri sebebiyle denizden yapıldığını unutmayalım.
Paylaş