Názım’ın yeri Türkiye’dir

NÁZIM Hikmet’in Moskova’daki kabrinin Türkiye’ye getirilmesi yolunun açılması karşısında farklı görüşler öne sürülüyor.

Kimilerine göre bu yapılırsa zarar verenler olurmuş! Taşını filan kırarlarmış! Güya oğlu da buna karşıymış. Üstelik ’Kızlar Manastırı’ndaki kabri çok güzelmiş ve yanı başında çok ünlü insanlar yatıyormuş ve daha ne inciler!.. Bu konudaki düşüncelerimi yıllardan beri her fırsatta büyük bir içtenlikle belirttiğim ve kitaplarımda da(*) yer verdiğim için olumlu bir sonuca ulaşılmasını bekliyordum, ama olmadı.

Çünkü ben 1960 yılı Ağustos’unda Názım’la Moskova’da tanışıp 15 gün boyunca geceli gündüzlü arkadaşlık eden tek gazeteciyim. O tarihlerde Vera ile evlenip yaşamına yeni bir yön vermenin heyecanlı ve bunalımlı günlerini yaşıyor ve Türkiye özlemi zaman zaman "bir cinnet gibi yakasına yapışıyordu..." Sabahlara kadar son yazdığı şiirleri okuyor, anlatıyor, dertleşiyordu. En yakın dostu Ekber Babayef, yakınlığımızdan öyle mutluydu ki..

Birkaç hafta sonra balayı için gittiği Paris’te Hıfzı Topuz ağabeyime benden söz ederken ’Ben o çocuğu çok sevdim’ diyecekti. Dostluğumuzun yakın tanıkları Prof. Fahir İz, Prof. Ekber Babayef ve gazeteci dostum Ömer Sami Coşar göçüp gittiler. Hocaların hocası, 95’lik Prof. Oktay Aslanapa, bizleri biraz uzaktan izlemiş olsa da hayatta...

BURALARA GÖMERLERSE YANARIM

Sovyet ev sahiplerinin yüzlerine karşı ve Türk bilim adamlarının gözleri önünde, ’Her gram Türk toprağı Türklere aittir... Ben, bu bir gram Türk toprağı için vücudumdaki 20 kilo kanı dökmeye hazırım!..’ diye haykırdığı günün akşamında votkalarımızı yudumlarken kalp spazmı geçirerek kucağıma yığılmış ve ’Öleceksem, sizin yanınızda kendimi İstanbul’da hissederken öleyim...’ dedikten sonra ağzından şu sözler dökülmüştü: ’Öldüğüme yanmam da, nasıl olsa er geç öleceğiz... Buralarda gömerler ona yanarım...’ Bir şiirinde, ’Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni... ’ diyen de o değil miydi? Ünlü Ruslarla birlikte gurbetteki ’güzel bir mezarlıkta’ (!) değil kendi yurdunun bir köy mezarlığında ’Ayşe’lerle Osman’larla birlikte’ sonsuz uykusunu uyumak istiyor. Daha ne desin? Şimdi, vatandaşlığıyla ilgili kararı verenleri tanıyor ve neyin peşinde olduklarını tahmin edebiliyoruz ama olsun. ’Başkaları’ ellerinde güç varken neden böyle bir karar veremediler, ona bakalım.

Milletimize iftira etmeyelim. Kimin mezarına zarar vermişiz de Názım’ınkine vereceğiz? Gerekirse o köy mezarlığına gidip başucunda nöbet beklemez miyiz? Hem, Moskova’daki 40 kadar mezarlığı ellerinde içki şişeleriyle hafta sonları doldurup oraya buraya zarar veren serserilerin varlığını kaçımız biliyor?

Názım’ın vasiyeti yerine getirilmeli, kemikleri yurdunda toprağa verilmelidir. Gerekirse bir anket yapılıp halka sorulmalıdır. Bakalım, kaç kişi kalmış Názım’ı sevmeyen? Eğer kaldıysa...

Bu konuda ilk söz sahibi onu yaratan Türk ulusudur. Bir de tabii oğlu Memet Nazım. Babasının oğluysa Memet Nazım, bu işe karşı çıkar mı sanıyorsunuz?

Orhan KARAVELİ

(*) Kişiler ve Köşeler, Orhan Karaveli, Koza Yayınları, 1980.

Tanıdığım Názım Hikmet, Orhan Karaveli, Doğan Kitap 7. baskı, Şubat 2008.


Kaybeden Türkiye olacak

YALÇIN Küçük, ’Aforizmalar’ kitabında şöyle diyor: "Bilimin silah olduğu çağdayız." Bu cümle mutlaktır ki Türkiyemiz için geçerli değil. Doçentleri, profesörleri, tuğla gibi kitaplar yazıp bilime katkı sağlayan Türk beyinleri teker teker canlı yayında tutuklamak, bilime değer veren ülkelerin işi değildir. Bilimi dışlayıp tarikat şeyhlerinin görüşlerini rehber edinmiş ülkelerde geri kalmışlık kaçınılmaz sonuç olacak; rektörlerine, yazarlarına, bilim adamlarına cezaevlerini laboratuvar yapan toplum geriye gidecek ve bu geriye gidişlerde de bilim adamları, cadı kazanlarında diri diri yakılacaktır... Kaybeden ise çok açık Türkiye olacaktır... Ozan AYHAN

Yahudi yurttaşımızdan: Biz İsrailli değiliz

İSRAİL savaşırken Türkiye’de Yahudi olmak nasıl bir şeydir, biliyor musunuz?

Adınızı soyadınızı saklamak zorunda kalırsınız.

En yakın sandığınız arkadaşlar birden size "bebek katili" gibi laflar etmeye başlar.

Konu ne olursa olsun, kelimeleri daha dikkatli ve özenle seçmek zorunda kalırsınız; aksi takdirde Yahudi değil mi hepsi böyle, dünyayı yönetiyorlar vb. lafları duymaya mecbursunuzdur.

Yahudiyim ve üstüne basarak söylüyorum, "Ne olur anlayın", İsrailli değilim!

Ben de kebaba bayılırım. Benim de soframdan rakı eksik olmaz... Ben de İbrahim Tatlıses’le hüzünlenip Cem Yılmaz’la gülerim.

500 kusur sene önce İspanya’dan gelmişiz ve burada doğmuşum, burada büyüdüm. Hayatımda görmediğim bir ülke için neden ben suçlanıyorum?

İlköğretim 2. sınıftaki bir çocuğun, eve asık bir suratla gelip nedeni sorulduğunda, en yakın arkadaşının ailesinin sadece Yahudi olduğu için onunla arkadaşlık yapmasını yasakladığı cevabını aldığınızda yanlış bir şeyler olduğunu hissetmiyor musunuz?

Ben de tepkiliyim masum insanların ölmesine, İsrail’e de, Hamas’a da...

Elmayla armudu karıştırmayın artık yalvarırım; İsrail bir ülkedir; Yahudilik de bir dindir. Nijerya da bir ülkedir ve dini İslam’dır. Benim, nasıl orada kadınları taşlıyorlar diye "vatan"ımdaki Müslümanları, Nijeryalılar ile aynı kefeye koymaya hakkım yoksa, sizin de beni İsrail’in başındakilerle aynı kefeye koymaya hakkınız yok. Ben kimseyi öldürmedim!S.N.

Başkanlar seçime nasıl hazırlanmalı

ARAŞTIRMA sektöründe 10 yıla yakındır çalışan; yurtiçinde ve yurtdışında siyasi araştırma projeleri içinde yer alan Yavuz Saltık, başkan adayları için seçimi kazandıracak önerileri içeren bir kitap yazmış: ’Tanrım Beni Başkan Yarat’ (Ozan Yayıncılık)...

İçinde neler mi var? Bir belediye başkanı seçime kendisini nasıl hazırlamalı, teşkilatla iyi geçinmenin faydaları nelerdir? Başkanın arabası ne marka olmalıdır? Bekár başkana oy verirler mi? Başkan olmak için en iyi meslekler nelerdir? Eğitim durumu, başkanlığa giden yolda ne derece etkilidir? Seçim kampanyası için parayı nereden bulmalı? Seçim günü ne yapmalı? Yeniden seçilmeme telaşı nasıl aşılır.

GÜNÜN SÖZÜ

"Birbirimizin inancını sorgulamayacağız. Birbirimizin duygusunu, düşüncesini suçlama konusu yapmayacağız, yaptırtmayacağız. Birbirimize saygı göstereceğiz, değer vereceğiz. Birbirimizle olabildiğince çok şeyi paylaşacağız. Acıyı da paylaşacağız, mutluluğu da paylaşacağız."

(Deniz BAYKAL)
Yazarın Tüm Yazıları