Paylaş
BDP, yeni seçim döneminde batı bölgelerinde yerel seçimlere kendi içinden devşirdiği ayrı bir parti ile girme kararı almış. Bölge illerinde kendi seçmenini konsolide etmek için BDP olarak, diğer illerde, (bölge karakteristiğinin dışında seçmen profilli iller) HDP inisiyatifi ile, Halkın Demokratik Partisi olarak katılmayı kararlaştırmışlar.. BDP, Kandil ve İmralı arasında sıkıştığı için Türkiye partisi olamadı, olma ihtimali de zayıf gözüküyor. “Şiddeti yedeğinde tutan” bir parti olarak “demokratik ölçütlere uygun olma” inandırıcılığını giderek kaybediyor. Bölge insanının sıkıntılarını dikkate alan -ileri demokratlar tarafından yetersiz bulunsa da- “demokrasi paketi” hamleleri ile iktidar partisi ‘Diyarbakır surları’nda gedikler açıyor ve en az BDP ve sözcülüğünü yaptığı silahlı hareket kadar bölge seçmeninde karşılık buluyor. BDP’yi yönetenler Halkın Demokratik Partisi ile bölge seçmeni dışında farklı seçmen tabanlarında yeni bir imaj inşa etme ihtiyacında... Yerel seçimlerde yeni partiyi denedikten sonra sonuca göre, genel seçimlerde hangi parti tüzelkişiliği ile katılacaklarına karar vereceklerini ifade ediyorlar. Hukukta, gerçek irade saklanarak yapılan işlemler ‘muvazaalı işlem’ olarak tanımlanıyor ve tarafların gerçek iradesine göre hukuki sonuca varılıyor.
VENEDİK KOMİSYONU
HDP ile seçimlere katılmak ve aslında, BDP’nin ve onu denetleyen unsurların adına siyaset yapmak, demokratik bir siyaset tarzı olmaktan ziyade, seçim yarışında ‘tipik ve açık bir muvazaa’lı işlem benzeridir ve Türkiye partisi olma iddiası bakımından inandırıcılık sorunu bulunmaktadır. Avrupa Konseyi’ne, siyasi parti faaliyetlerinin demokratik ölçütleri bakımından danışmanlık yapan Venedik Komisyonu, 1998 tarihli raporunda, etnik ayrımcılığın teşviki, paramiliter örgütler ile ilişki vd hususların, siyasi partilerin demokratik meşruiyetlerini tehlikeye düşürdüğü ve giderek demokratik toplum düzeni gerekleri ile bağdaşmadığını değerlendirmiş ve rapor Avrupa Konseyi müktesebatına girmiştir. Silahlı grupların temsilcileri ile yapılan görüşmelerin varlığı, Venedik Komisyonu kriterlerini etkilememekte olup, söz konusu kriterler, Türkiye partisi olma iddiasındaki bütün siyasi hareketleri bağlamaktadır. Çokpartili demokratik sistem, askeri müdahalelerle kesintilere uğramış olsa da yoluna devam etmektedir, yeni nesil demokratların sevdiği deyimle, ‘ileri demokrasi’ döneminden geçmekte olduğumuz şu günlerde, ‘muvazaalı demokrasi’ hamlesi yapanlar, Venedik Komisyonu’nun, demokrasi karşıtı olarak özellikle vurguladığı, silahlı şiddet, etnik ayrımcılığı teşvik gibi, ‘demokratik toplum düzeninin gerekleri’ ile bağdaşmayan arkaik siyasetlerin gölgesinden kurtulmak zorunda olup, eski usul tarz-ı siyaset alışkanlıklarına devam ederlerse, % 10 antidemokratik seçim barajı, Kandil ve İmralı kuşatması altında, bazen bağımsız, bazen partili milletvekilleri olarak TBMM’ye renk katmaya devam etmek zorunda kalacaklardır.Sühan ÖZKAN-Hukukçu
İzzettin Doğan: Türk tarihi yeniden yazılmalı
Dersim bilinmeden Türk tarihi bilinmez
CEM Vakfı Genel Başkan Prof. Dr. İzzettin Doğan, Çorlu’da düzenlenen 1. Uluslararası Balkanlar’da Alevilik ve Bektaşilik Sempozyumu’nda ilginç bir konuşma yaptı: “TÜRK tarihinin yeniden yazılması gerekmektedir. Bunun yolu da Dersim`in tarihini bilmekten geçiyor. Türkiye’nin barış içerisinde yani kılıcından kan akmayan Tanrı adına deyip, Allahü ekber deyip baş kesmeyen kılıcı tahtadan olan insanların öncülüğünü yaptıkları İslam anlayışının artık yasalar himayesine alınması ve Türk tarihinin yeniden yazılması gerekiyor. Türkiye’de Sünnilere tanınan haklar kadar, Lozan’da azınlıklara tanınan haklar kadar Alevi ve Bektaşilere haklar verilmesini istiyoruz. İnşallah Cumhurbaşkanımız ve ondan sonrakiler sözde kalmayıp Türk tarihinin doğru bilgi ve belgelere dayalı olarak yeniden yazma dönemlerinin geldiğini düşünüyordur. Kendilerine dediğim gibi ahlaki sorumluluk değil bir siyasi sorumluluk olarak yüklendiğinin bilincine varmalarını diliyorum. Siz nereye giderseniz gidin, hangi siyasal baskı ve uygulamalara maruz kalırsanız kalın felsefenizde sarsılmaz bir doğruluk varsa siyasal düşünce karşısında boyun eğmezsiniz. Balkanlar’da yapılan onca zulme rağmen Bektaşilik ve Alevilik genişlemeye devam etmiştir. Şu noktaya değinmek istiyorum. 1071 Malazgirt Zaferi’nin 85 yıl öncesinde Türk Kavimler, Dersim`e gelip yerleşmişlerdir. Dersim bilinmeden Türk tarihi bilinmez. 13. yy’de Türk kavimlerinin Balkanlar’a göçü tarihi bir olaydır. İç Anadolu’da Konya Ovası’ndan Nevşehir’e kadar yüzlerce kilise vardır bu zamanda. Tarih Ihlara Vadisi olarak bilinen bu topraklarda insanların katledildiğinden bahsetmiyor. Bu kadar Hıristiyan’ın yaşadığı bu bölgede sorun yaşanmamıştır. Bunun sebebi ise bu süre zarfında buralarda Hacı Bektaşı Veli ve Mevlânâ Celâlettin Rumi’nin olmasıdır. Sevgi ve hoşgörüyü yaşatmışlardır.”
Eskişehir’de ‘Canlı Tarih Sergisi’ yarın açılıyor
ESKİŞEHİR Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen duyuruyor:
“Yürütmekte olduğumuz projelerle çağdaş bir Cumhuriyet kenti kimliği kazandırdığımız Eskişehir’e, ülkemizin gurur veren güzire kuruluşu Arçelik AŞ’nin teknoloji sponsorluğundu yaptığı, ‘Canlı Tarih Sahnesi’ni kazandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün kendi ses ve hareketlerinin yüklü olduğu animatronik karakterlerin bulunduğu ‘Canlı Tarih Sahnesi’nin açılışını 28 Ekim pazartesi günü (yarın)
saat 17.00’de yapacağız.”
Prof. Büyükerşen, Balmumu Heykeller Müzesi Üst katında açılacak gösterinin hazırlıklarını uzun süredir yürütüyordu ve kimseye bilgi vermiyordu. Bu bakımdan herkesin merak konusu oldu.
Gözüpek ve emek dostu bir başkan; Feyzioğlu
TÜRKİYE Barolar Birliği, Metin Feyzioğlu’nun başa geçmesiyle adeta kabuğunu kırdı.; genç ve dinamik bir kişiliği TBB’ye aktardı. TBB artık toplumun, her kesimin, kişinin sorununa yakından eğiliyor, bu sorunların çözümüne katkıda bulunmaya çalışıyor. Bu kesimlerle bugüne değin görülen diyalogdan farklı olarak daha fazlasını sergiliyor.
TBB bu yeni anlayış doğrultusunda 23 Ekim’de Ankara’da düzenlenen ‘THY Grevi Bağlamında Uçuş Güvenliği ve Çalışma Barışı’ konulu sempozyum ile emekçiye ne kadar yakın olduğunu, onların sorunlarına duyarsız kalmadığını da gösterdi.
Bir yılı aşkın süredir grevde olan Hava-İş Sendikası üyesi işçilerle işlerine son verilen 305 THY çalışanı ve fabrikaları kapatılan Çelik-İş Sendikası üyesi Feniş işçilerinin katılarak, görüşlerini, sorunlarını dile getirdiği sempozyumda Metin Feyzioğlu, alçak gönüllüğü, emekçiye candan yaklaşımı, tavırları ile emekçinin kalbini fethetti , sevgisini kazandı.
Alınterleriyle ekonomiyi ayakta tutan, Türkiye’nin üretimine katkıda bulunan işçilerin, Feyzioğlu’nun, “Bizler servet düşmanı değiliz. Para kazandıran değil, paranın kazandırdığı vicdansızlardan rahatsız oluruz. Yatırıma, yatırımcıya karşı durmayız. İstihdam için yatırım yapılması gerektiğini, fabrikaların, iş yerlerinin çalışmasının zorunluluğunu biliyoruz. Tek isteğimiz, emeğimizin karşılığını almak, refahı hakça bölüşmek” şeklindeki konuşmasını coşkuyla alkışlaması dikkati çekti.
Feyzioğlu’nun fabrikaları kapatılan Feniş işçileriyle birlikte kürsüde haklarını almaya yönelik türkü söylemesi de salonda ayakta alkışlarla karşılandı.
Feyzioğlu, işçilere “Arada bir sinemaya gitmek, güzel bir lokantada yemek yemek, eşinizle gezmeye çıkmak, bir sahil kasabasında yaz tatili geçirmek hayal değil, lüks değil haktır” diye seslenerek, sosyalleşmenin önemine vurgu yaptı.
Başta da değindiğimiz gibi farklı bir kişilik yapısı, emeğe, emekçiye, toplumun tüm kesimlerine, sorunlarına yakın duruşu ile dikkatleri çeken Metin Feyzioğlu’nun, önümüzdeki süreçte Türkiye gündeminde önemli bir yere oturacağı kesin gibi.
Toplum Feyzioğlu gibi genç, gözü pek, emeğe yakın liderleri öyle çok özlemiş ki, çünkü Türkiye’nin böyle liderler çok gereksinimi var. Yolu açık olsun
Siyasi kulisler: Demokrat Cumhuriyetçi anlayış ne yapıyor?
İSTANBUL’da CHP Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı Gürsel Tekin-Mustafa Sarıgül ikilisi üzerindeki düğüm yakında çözümlenecek. Peki Ankara’da ne oluyor? MHP Ankara’da Mevlüt Karakaya ile yarışı erken start verdi. Bu avantajı kullanmaya çalışıyor. Belki de seçmene İstanbul’da CHP, Ankara’da MHP mesajı verilmek isteniyor.
Bu arada ‘Demokrat Cumhuriyetçi’ arayış hareketlendi. Çeşitli formüller ortaya atlıyor.
Bu formüllerden birisi ‘Demokrat Cumhuriyetçiler’in CHP içinde Büyükşehir adayını desteklemek. Kulislerde ağırlıklı olarak İlhan Kesici formülü konuşuluyor. Mehmet Ali Bayar ismi de ortaya atıldı. Kemal Kılıçdaroğlu ile sık sık görüşen Yaşar Okuyan da... CHP’nin demokorat siyasete bir kütle jesti yapmasını isteyenler de İstanbul’da da Lokman Kundakçı ismini Beşiktaş ilçesi üzerinden yürütüyor. CHP içindeki Karadeniz lobisine de hitap eden Lokman Kundakçı en somut adımı atan demokrat cumhuriyetçi. 40 yıllık siyasi aktif siyaset hayatında ilk defa bir yere aday adayı olduğunu açıkladı. CHP Belediye Başkan aday adaylığını.
ERBAKAN’IN ÜÇ ŞAHLANIŞ PROJESİ
Peki bizim demokrat cumhuriyetçi diye tanımladığımız kadrolar geçmişte hangi partilerdeydi, şimdi niye CHP’ye yakın duruyorlar? DP, AP, DYP, ANAP ve hatta MHP çizgisinde olan kadrolar ve temsil ettikleri kütle siyasette aktif olmaktan çıkarıldı.
Hatırlayın. AKP kurulurken kendisini muhafazakar demokrat olarak tanımladı. Sonuç da aldı. Oysa Necmettin Erbakan 1995 yılında Aydın Menderes ve arkadaşlarını RP’ye davet ederken Kurtuluş Savaşı Şahlanışı ile Atatürk ve silah arkadaşlarını, 1946 DP şahlanışı ile Adnan Menderes ve arkadaşlarını tasvir etmişti. Üçüncü ana unsur olarak da Milli Görüş Şahlanışını kullanmıştı. Böylece 1923 yılından bu yana süregelen kopuklukları ortadan kaldırarak cumhuriyetçi demokrat çizgiyi tarif etmişti. Ne yazık ki o atmosferde bu anlaşılamadı, anlaşılmak istenmedi.
Aslında AKP’nin kuruluş misyonunu hazırlayan aksiyon da Erbakan’ın bu üçlemesinin bir sonucudur.
ERDOĞAN DEMOKRAT CUMHURİYETÇİLERİ VE MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKAR KADROLARI AKP İÇİNDE ERİTTİ
AKP ve Erdoğan ile bu zamanla bu teori ‘muhafazakar demokrat’ kimliğe dönüştü. Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olarak aktif siyaset dışı kaldı, Abdullatif Şener de devre dışına çıkarıldı. AKP içindeki Köksal Toptan, Mehmet Dülger, Necati Çetinkaya, Ahmet İyimaya gibi demokrat cumhuriyetçi isimler de cumhuriyetçi demokrat kimliğini partiye taşıyamadı. Cumhuriyetçi Demokrat fikri ile kardeş olan milliyetçi-muhafazakar kadrolar da. Cemil Çiçek, Ali Çoşkun, Nevzat Yalçıntaş, Abdulkadir Aksu gibi ismiler de milliyetçi-muhafazakar kimliklerini 12 yıllık siyaset döneminde AKP içinde canlandıramadan 35-40 yıllık siyasi hayatlarını noktalamaya hazırlanıyorlar. Bu AKP içindeki iki kadro için de buruk vedadır.
Başbakan Tayyip Erdoğan bu iki eksen üzerinde yürüttüğü siyasetini çok akıllı hamlelerle büyüttü. Yeni Türkiye Projesi ile adlandırdı. Altını en azından şimdilik dolduramadı. Ama Menderes-Özal ikilisinin yanına kendisini üçüncü fotoğraf olarak oturtmakta mesafe aldı. Bu üçleme zaman zaman tutar gibi oldu ama isimlendirmede genetik hatalar yapıldı. Hem de vahim hatalar.
Siyasetçi olarak kıymeti olsa da Numan Kurtulmuş, milliyetçi-muhafazakarları değil Erdoğan gibi Milli Görüş geçmişi temsil ediyor. Amaç Milli Görüş kadrolarını yenilemek ise o noktada Şevket Kazan veya Fatih Erbakan doğru isimdi. Milli Görüşçü Numan Kurtulmuşu milliyetçi-muhafazakar ambalaj içinde ‘muhafazakar demokrat’ olarak sunmaya çalıştı. Ama olmadı, tutmadı.
Süleyman Soylu geçmişte DP Genel Başkanı olsa da DYP içinde de hep tartışmalıydı. Özer Çiller’e yakındı. Daha çok Tansu Çiller kanadını temsil ediyor. Aydın Menderes ismi üzerinde siyasetini yürütmeye çalışıyor. Aydın Menderes’in siyaset yolculuğuna son 10 yılda takılmış bir isim. Sadece günlük siyasetteki arkadaşlarından birisi.
Kaldı ki AKP içinde de yeterli varlık gösteremedi. Yeğeni Sadık Soylu’nun Trabzon bağlantısı ile Erdoğan Bayraktar ile mesai arkadaşlığı ailesinin milli görüşçü kökenden gelmesi ayrı bir konu. Şu anda en aktif siyasi faaliyeti AKP içindeki sosyal medya örgütlenmesini yürütmek.
BAYKAL ÇIKAR MI? KESİCİ ÇIKAR MI?
Bunların CHP ile ilgisine? Şöyle CHP ortalama yüzde 30-35 bandında bir potansiyele sahip. Sarıgül’ün YTH’sini CHP içine çağırdı. Büyümek istiyor. CHP’nin büyümesi için asgari yüzde 10 oranında bir seçmen kütlesine ihtiyaç var. BDP’yi de yüzde 5-7 sayarsak yüzde 60-65’lik büyük bir oran kenarda duruyor. AKP bu alana şimdiye kadar hakim oldu. Ana muhalefet adına günümüz siyasetindeki açmaz da burada başlıyor.
Yüzde 10-12 MHP, kalanı AKP’nin hükümranlık alanına giriyor. Siyasetteki tıkanma da bu noktada başlıyor. Ya AKP bölünecek. Zor görünüyor. Ya da güç kaybedecek. Yüzde 10-15 oranında bir oy oranına oturan DP çizgisinde yeni bir parti doğacak. Bu da şu anda mümkün mü?
Bir yanda demokratlığın önüne muhafazakarlığı koymuş AKP var. Yeni Türkiye soslu. Diğer yandan da demokratlığının önüne tam bağımsızlığı savunan cumhuriyeti koyan bir kesim. Bu klasik Menderes-Bayar ayrışması değil. Deniz Baykal’ın merhum Aydın Menderes’e anlatımıyla, ‘Adnan Menderes’in resmi il başkanı sıfatıyla CHP Aydın İl örgütü duvarında hala asılı duruyor’
Deniz Baykal Genel Başkanlığı döneminde aynı zamanda demokrat cumhuriyetçilere de hitap eden bir cumhuriyetçi demokrat politika geliştirdi. Kemal Kılıçdaroğlu da bu yolu devam ettiriyor. Sayısı 15-16 milyonu bulan genç seçmen de daha çok demokrasi diyor. Hem tam bağımsızlık hem de demokrasi diyor. Gezi’deki toplumsal hareketin özeti de toplumsal ve kişisel demokratik haklar değil mi? Yok sayılmaya , çürütülmeye, aynileşme politikasına hayır. Kendisine yaşam biçimi dayatılmasına karşı ayar çekmek isteyenlere cevap olarak başlayan demokratik kalkışma değil mi? İlhan Kesici, Mehmet Ali Bayar, Yaşar Okuyan, Lokman Kondakçı gibi isimlerin CHP’de aday olarak ortaya çıkmasının altındaki gerçek bu. AKP’de mutlu olmayan, 10-12 milyon DP kökenli seçmenin arayışı.
AKP’den dışlanan 10-12 milyon seçmenin temsil ettiği kadrolar tek başına siyasi örgütlenmeye giremezse CHP içinde niye olunmasın noktasında. Tek tek değil, kütle olarak.
Ankara’da bu bütünleşme daha kolay olur. Peki CHP tabanı tepede ve tabandaki bu bütünleşmeye ne der? Hayır demez. DP tabanı CHP yönetiminden adaylık tespitinde banko yerlerde temsili jest adaylıkları bekliyor. Ancak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını isteyen DP kökenli isimlerin bir araya gelerek bütünlük içinde olmaları şartıyla.
Peki bu kadrolar yani CHP’den İlhan Kesici, Kemal Kılıçdaroğlu ile sık sık görüşen Yaşar Okuyan, Mehmet Ali Bayar gibi isimler kendileri dışında kökten CHP’li bir belediye başkan adayını destekler mi? Destekler. Lider seviyesindeki bir CHP adayını seve seve destekler. Cumhuriyetçi demokrat lider kadro CHP’de kimin altına girer.
Tek bir isim var. O da Deniz Baykal.
Olmaz olmaz demeyin. Çünkü Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için CHP’den yarışacak lider bir isim Cumhurbaşkanlığı seçiminde de cumhuriyetçi demokratları bütünleştirecek bir isim olarak yeniden doğar. Bu isimler Deniz Baykal ve İlhan Kesici niye olmasın. Melih Gökçek’ten sıkılan AKP’li, MHP’li, DP’li çok sayıda Ankara seçmenini göz ardı etmeyin. Ankara’da konuşulan bu formül tartışılmaya devam edecek. Açıklamalara da yer vermeye hazırız.
İBB, Özgürlük Parkı’nı alamaz
‘KÜÇÜK bir hatanın bedeli ağır oluyor’ başlıklı dünkü yazımızda İstanbul Büyükşehir’in CHP’li belediyelere nefes aldırmadığı Özgürlük Parkı gündeme düştü. 1984’te Özal döneminde Kadıköy Belediye Başkanı seçilen Osman Hızlan anlatıyor: “Özal döneminin Kadıköy Belediye Başkanıyım. Vali Nevzat Ayaz, orasının Kaymakamlık Sitesi yapılacağını bildirdi. 120 dönümlük yeri, Kadıköy’e kazandırmak için Tarım Bakanı Hüsnü Doğan’a gittim; Müsteşar Mustafa Keten’le görüştüm. Özal’ın araya girmesiyle burayı 80 bin liraya Kadıköy Belediyesi’nin mülkiyetine soktum. Caddebostan’dan Suadiye’ye olan sahilin tapusu Kadıköy’ündü. Özgürlük Parkı, bugün nasıl Büyükşehir’in mülkiyetine alınmak isteniyor? Kadıköy’e, sahiller ve meydanlar da kazandırdım; ne yazık ki, unutuluyor. Ama artık konuşacağım.”
Paylaş