Menemen olaylarının içyüzü (1)

GENELKURMAY Başkanlığı, belgelere dayanarak "Menemen olayını Nakşiler'in yaptığına ilişkin açıklamasını neden yaptı? İlk kez yapılan böyle bir açıklama acaba yeterli midir?

Haberin Devamı

Menemen olaylarının meydana geldiği tarih 23.12.1930.

Geçen aralıktaki anma toplantısı nedeniyle Zaman gazetesi, 24 Aralıkta Menemen olaylarının bir avuç esrarkeş tarafından yapıldığı iddialarına yer verdi.

Başlığı da şöyleydi: "Zaman, tarihi sırrın belgesini yayınlıyor. Devletin arşivine göre Kubilay'ın katilleri esrarkeş.."

25 aralıkta 'Yeni Asya', 26 Aralık'ta 'Yeni Şafak' ve 1.1.2007 tarihinde Zaman grubunun haftalık dergisi 'Aksiyon'da aynı konuların işlendiği yeraldı.

Bu arada 'Yeniçağ' grubuna bağlı Anayurt Gazetesi Yayın Danışmanı Necdet Onur imzasıyla 4.1.2007 tarihinde bir manşet yeraldı; burada Zaman'daki 'Kubilay'ın torunu; Ulusalcılar dedemi rahat bıraksın' başlıklı haberin aksine Menemen'deki olayın 'irticai kalkışma' olduğunu belirtti.

Haberin Devamı

ARINÇ'IN AÇIKLAMASI

Bu arada bazı internet sitelerinde, TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın dedesinin Menemen Olayı'nda rol aldığı yönündeki iddialar yeralıyordu.

(Daha sonra TBMM Basın Müşavirliğinden yapılan açıklamada, Arınç'ın dedesinin Giritli Mehmet olmadığını içeren açıklama Milliyet'in 17.1.2007 tarihli sayısında yeraldı)

Anayurt'taki bu haber üzerine eski Manisa Milletvekili Tevfik Diker, gazetenin 8.1.2007 tarihli sayısında "Söz Genelkurmay'da' başlıklı bir demeci yayınlandı.

(Naci Alan sahipliğindeki Anayurt gazetesi Ankara merkezli olup, Ankara, İstanbul ve Bükreş'te günlük olarak basılıp dağıtılıyor)

GENELKURMAY'A SORU

Diker "Genelkurmay Başkanlığı, Kubilay'ı katledenlerin kimliklerini belgelere dayalı bir açıklama yapmalıdır. Herhangi bir açıklama yapılmadığı sürece Zaman'ın yayını ve iddiaları doğruluk ve haklılık kazanacaktır" diyerek şöyle diyor:

"Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’tan bu yazımı bir açık mektup olarak değerlendirmesini ve "Devrim Şehidi Kubilay’ı katledenler kimlerdir? Bu katillerin bugün akrabalarından devleti yönetenler var mıdır, varsa kimlerdir?" sorularının da cevaplarının yer alacağı bir açıklamanın yapılması için gerekli emirleri vermesini kamu adına bekliyorum."

YESEVİ DERGİSİ

Evet yıllar sonra Menemen olayının yeniden sorgulanması gerekiyordu.

Haberin Devamı

Çünkü, belirli çevreler bunu saptırıyordu.

Bu tartışmalar sürerken İstanbul'da aylık olarak çıkan Yesevi dergisinde, Menemen olayları ile ilgili olarak geçen hazirandan bugüne kadar sekiz yazı yayınlandığını öğrendik.

Derginin yazı işleri müdürü Erdoğan Aslıyüce'ye ulaştık.

Bize "Menemen olayını anlamak için ilk önce Manisalı A. Nedim Çakmak'ın Kum Saati Yayınları arasında 2006'da çıkan ve kısa sürede 5. baskıya ulaşan 'İşgal Günlerinde İşbirlikçiler-Hüsyüyadis Hortladı' ve Mahmut Çetin'in 'İsyancı Bedirhan Bey'in Yaramaz Çocukları ve Bir Kardeşlik Politikası-Kart Kurt Sesleri' (Biyografi.net Yayınları-2005) adlı kitaplarını ile 'Yesevi' dergisinde (Tel: 0212-638 50 12) çıkan yazıları yazılarını okumak gerekiyor" dedi.

YUNANİSTAN'DA TEZGAHLANDI

Aslıyüce'yi dinliyoruz:

Haberin Devamı

"76 yıldan beri devam eden tartışmalar, tam anlamıyla açıklığa kavuşturulamamıştır. Çünkü hep gözardı edilen olayın Yunanistan'da tezgahlanması meselesidir. Yunanistan'da 15 Haziran 1930'da tezgahlanan veya planlanan olayın başlangıcına bakmamız gerekir.

Gelişmeleri şöyle özetleyebiliriz:

1- Cizre bölgesinde 1847 yılında Bedirhani İsyanı sonrası Sultan Abdülmecit (1839-1861) tarafından Girit'e sürgün edilen Bedirhani aşiretinin bağlılarından eski Manisa Mutasarrıfı, 9 Eylül 1922'de Yunanistan'a kaçan, orada Ortodoks olan, ismini 'Hüsnüyadis' olarak değiştiren ve 'Dürzi Şeyh' olarak tanınan Şeyh Sukuti (veya Süleyman Sırrı), Yunan işgali günlerinde Menemen Belediye Başkanıdır. Bunlara ilaveten 150'lilik 'hainlerden' Sait Molla ile buluşmaları isyanın fitilinin ateşlendiği yer Yunanistan'ın tarihi mekanı Elefsiz kentidir. Tabii bunların arkasında Yunan'dan başka İngiliz istihbarat birimleri de vardır.

Haberin Devamı

MENEMEN ÖZELLİKLE SEÇİLDİ

Bunlar, genç Türkiye Cumhuriyet'ne karşı 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından (Bu isyan bir Kürt isyanı değildi, Şeyh Sait bir Zaza idi ve Nakbibendi tarikatının Halid-i Bağdadi kolundandı) ilham alarak, Adalar denizine yakın Menemen'i seçtiler. İsyancıların büyük bir bölümü Manisa'dan gelmelerine rağmen Manisa'nın yerli ahalisi ile alakaları yoktu. Çünkü Girit'ten Bedirhani aşiretinin mensuplarıydı. Yunanistan'a kaçan Hüsnüyadis'in akrabalarından 327 aile Manisa'da kalmıştı.

Menemen'deki isyancıların kökeni araştırıldığında büyük bir bölümünün Girit'ten gelen Bedirhaniler oldukları ortaya çıktı.

İktidarın yarattığı eğitimin acı tablosu

11-12 yaşındaki kızlar çeyiz erkekler başlık parası peşinde

ŞAİR bir gün sahilde yürümektedir. Bir gün önceki fırtınadan karaya vuran denizyıldızlarına bakarak yürüyordu. Az ötede bir adamı gördü. Yanına yaklaşarak 'ne yapıyorsun?' diye sordu. Adam pek aldırmadan 'görmüyor musun denizyıldızlarını geri atıyorum denize' diye veriyor. Şair gene sormuş 'burada binlerce denizyıldızı var ama sen tek başınasın ne değiştirebileceksin?' Adam yere eğilip, bir denizyıldızı alıp denize fırlattıktan sonra 'bak bunun için çok şey değişti' diye cevap vermiş.

Haberin Devamı

Ben Bitlis’in Güroymak ilçesine bağlı Güzelli Köyü İlköğretim Okulunda çalışmaktayım. Okulumuzda 1-5 sınıflarda 180 öğrenci, anasınıfında 40 öğrenci ile toplam 220 öğrenci ve 1 anasınıfı ile 2 normal derslik ile eğitim öğretim faaliyetine devam ediyor. Oklumuz da 1,2 ve 3. sınıf müstakil 4-5. sınıflar birleştirilmiş sınıf olarak okunakta. 5. sınıfı bitiren öğrenciler YİBO'larda eğitimlerine devam edebilmektedirler. Okulumuzun bulunduğu bölgenin dar geliri olması sebebiyle çocukların giyim, kırtasiye ve kaynak kitap konusunda önemli eksikler yaşamaktayız.

İŞTE HALİMİZ

Okulumuzda kaynak kitap adına eski ders kitapları ve 3 ciltlik 1983 basımı bir ansiklopedi mevcut. Çocukların dünyayı ve hayatı sadece verilen bir ders kitabından bakmaları çocukların ufuklarını sınırlamakta ve öğrenciler geleceksizlikle yüz yüze kalıyorlar. Kızlar 12-13 yaşından itibaren artık koca beklemekte ve çeyiz hazırlama telaşında erkek öğrenciler başlık parasını denkleştirme peşinde. Babasının tarlası varsa belki çiftçilikle uğraşır yoksa artık İstanbul onun bekleyen bir yerdir. Çocuklar 'ne olma istiyorsun?' sorusuna öğretmenden başka bir idol görmedikleri için genelde 'öğretmen olmak istiyorum' gibi bir karşılık veriyor. Gazete-dergi gibi yayınlar yada çoğu gün elektrik olmadığı veya voltaj düşük olduğu için seyredilemeyen TV gibi iletişim araçları yokluğu çocukların güncel dönemsel gelişmelerin hiç birini takip edemiyorlar. Yılın 6 ayı kar altında geçirilen bu bölgede tek bir soba ve Şırnak kömürü ile ısınmak zorunda ısınabilirse şayet. Okuldan eve gelirken montsuz, ayakkabısız ve o gün şanslı ise evde ekmekten başka bir yemek varsa yiyebilme yememişse aç olarak okula gelen bir çocuğun eğitimi nasıl olabileceği düşünebilmek pek zor olmasa gerek.

ÇANKAYA-BEYOĞLU

Bu koşullar çocukların Çankaya’da yada Beyoğlu’nda olan bir okul ile aynı koşullarda sınava gireceğini düşündüğümüzde bunun gerçek anlamda bir ironiden öteye geçemeyecek bir mizansen olduğu karşımıza çıkıyor.

Gelişen bilgi ve teknoloji çocukların daha hızlı ulaşabilmeleri ve çocukların ufuklarını açabilmek onların 'güzel günler görebileceğimize' inandırmak için yeterli olmadığını düşündüğümüzde halde, bir kütüphane kurmakla işe başlamak ve eğitimde gerçek anlamda bir fırsat eşitliği hedefine ulaşmak istiyoruz. Kütüphane kurma hedefini koyarak bu işi tek başımıza yapamayacağımız gerçekliğini bildiğimizden kütüphane kurmak için dostlarımızın yardımına ihtiyacımız. Herkes kendi rafında kullanmadığı yada çevresinde bulunan insanlarda toplayabildiği kitaplar, günlük gazete, dergi, ansiklopedi, eğitimde kullanabilecek CD gibi araçların bizim kütüphane projesini hayata geçirmeye yardımcı olabilir.

Bu sorunları gidermek için siz değerli dostlarımızın yardımlarına gereksinim duyuyoruz. Eğitimde fırsat eşitliği için yaptığınız ve yapacağını çalışmalar için hepinize teşekkür ediyoruz.

Mehmet YALÇIN- Müdür, yetkili öğretmen-Güroymak-BİTLİS

guzellikoyu@hotmail.com; 0505-747 06 88- 0536-792 98 85

Her gün internetten ev ödevi verilir mi

BİLGİSAYARIMA düşen bir mesaj beni çok etkiledi. Etrafımızda sessiz sedasız yaşanan bir sıkıntıyı gözden kaçırdığımızı farkettim. Çok üzüldüm ve bu annenin feryadını sizlerle paylaşmak istedim. Tek bir kelimesine dokunmadan aynen aktarıyorum.

Umarım sizlerde çevrenizle paylaşır ve bu eğitim sakatlığının düzeltilmesine hep birlikte katkı sağlamış oluruz.

"Merhaba Sevgili Salihli’liler.

Bu yıl Milli Eğitim’de öğretmenlerimizin hemen hemen yüzde 80’inin uyguladığı yeni bir moda var; İnternetten ödev istemek!

Eve geliyorum kızım bilgisayar başında. 'Hayrola çocuğum bu saatte bilgisayarla ne işin var?'

'Ders çalışıyorum.'

'Ne dersi çocuğum' diyorum. Araştırılacak konuları varmış. Hemen, hemen her gün. Gezmeye gittiğim evlerde de aynı tartışma.

Gün geçmiyor ki tüm sorunlarıyla ilgilendiğim engelli anne aramasın.

'Abla utanır oldum sana gelmekten. Kızımın ödevi için İnternet kafe ye gittim bir sürü erkeğin içinde, rica ettim. Bulamadılar. Kız iki gözü iki çeşme ağlıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum'

'Getir' diyorum çaresiz.

Dul bir kadın. Görme engelli. Çocuğunun birisi de. Sırtını dayayacağı ana baba, sorunlarını çözecek, yükünü hafifletecek bir kocası yok, ne yapacak sığınacağı tek liman benim! Bana geliyor. Ama ya; bende olmasam?

Bir gün evde internete bağlanamadı oğlum, internet kafeye gitti. 4 sayfa çıktı almış. Ödediği para 4 YTL. Dün akşam engelli annenin kızına 3 ayrı ödev vermiş öğretmeni, yazıları kesip kopyaladığımız halde 10 sayfa çıktı aldık. Bu kadın kaffede bu işi yaptırsa, bu yazılar en 15 sayfa olacak 15 YTL ödemek zorunda alacaktı.

Yardımlarla, kıt kanaat geçinen, bir insan. Aynı durumda yüzlerce aile var:

Teknolojiden faydalanmak, çok güzel şey. Kabul. Ama ilkokuldaki bir çocuğa internetten ödev vermek bana mantıksız geliyor. Hani uzun tatillerde bir iki ödev verilir tamam, ama her gün aynı yolu izlemenin mantıksızlığı da ortada.

Hadi söyleyin, kaç vatandaşımızın evinde bilgisayar var? Diyelim ki eski meski bir bilgisayarı var. Peki, internete kaç kişi bağlı?

Bilgisayar alacak, internete her ay düzenli para ödeyecek kaç ailemiz var söyleyin bana.

Bizim çocuklarımız özel okulda okusa amenna. Özel okula çocuğunu gönderen velinin bilgisayarı da olur. İnterneti de... Devlet okuluna gidip de, defter kalemini alamayan, ayağında çorap bulunmayan, yüzlerce çocuğumuz var.Yalan mı?

Kaldı ki internetten çıktı alınca bu yazıları okuyan, hiçbir çocuk da görmedim. Çıktı alınıp okula götürülüyor.

Hani sınıfta, sırayla birer kişiye bu ödev verilir, o getirir hep birlikte okunur kabul. Ayda bir, iki ayda bir kabul de her gün bu işi isterseniz bu işin suyunu çıkarmış oluyorsunuz sevgili öğretmenlerim.

Lütfen yoksul aileleri, onları düşürdüğünüz durumu ve onların çaresizliğini düşünün. Kendinizi onların yerine koyun.

Hani tüm sınıflarda bilgisayar olur, internet bağlıdır çocuk da oradan araştırma yapmayı öğrenir ya; o zaman boynum kıldan ince. Ama bu şartlarda yüz bin kere hayırrrr!

Sayın Valim, Kaymakamım, Milli Eğitim Müdürüm..

Bu densizliğe bir dur deyin artık.

Yoksa gelecek günlerde yaşanacak aile facialarına tanık ve dolaylı da olsa sebep olacaksınız emin olun.

Bu çocuklar bizim. Ve bu konuda en çok başı ağrıyan, ağrıyacak olan da olanlar sizlersiniz. Müjdeli haberlerinizi bekliyorum."

Gülgün YALVAÇ

ADD üzerine tartışmalar

SANIRIZ, eski Jandarma Genel Komutanı ((E) Orgeneral Şener Eruygur'un görevi başında iken irtica ve bölücülüğe karşı yürüttüğü mücadelesini burada anlatmaya gerek yoktur. Kendisinin emekli oluşu, tıpkı merhum Dr. Necip Hablemitoğlu'nun hunharca katledilişi gibi, AKP'nin ve onu destekleyen iç ve dış güçlerin önünü açmış, Türkiye, en resmi ağızların 'milli devlet'ten feragat edilmesi gerektiğini söylediği günümüze kadar gelmiştir. Son derece kararlı, etkili ve karizmatik bir generalin emekli olması malum çevreyi rahatlatmış; fakat Org. Eruygur'un ADD'nin başına geçmesi ve 'millici' güçleri ADD çatısı altında bir araya toplamaya başlaması, malum çevreyi ürkütmüş ve harekete geçirmiştir. ADD'yi her fırsatta 'Atatürkçü Düşünce Tarikatı' diyerek aşağılayanlar, ADD'nin bölük pörçük 'millici' güçleri, tek çatı altında toplama ve rejimi koruma çabaları karşısında paniklemişler, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk milleti için yeniden tek umut haline gelmemesi için ellerinden geleni yapmaya başlamışlardır.

Elbette, ADD ve Genel Başkanı eleştirilecektir. Ama, bu eleştiriler hiçbir zaman ADD'yi ve sayın Genel Başkanı etkisiz hale getirmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmemelidir. Bu noktada, içeriden kaynaklanan eleştirilerin azami derecede 'yapıcı' olmasına dikkat edilmelidir. 'Vakit', 'Yeni Şafak', 'Zaman' gibi gazetelerin manşetlerini süsleyecek tarzdan 'yıkıcı' eleştirilerden uzak durulmalıdır. Hele hele içeriden hiç kimse 'vatan haini' gibi altında kalabilecekleri sözleri sarfetmemelidir.

Sonuç olarak, vatansever, Atatürkçü ve milliyetçi Eruygur, özelde ADD, genelde Türk Milleti için bir şanstır. Eruygur, ADD'yi hiçbir siyasi partinin arka bahçesi yapmayacaktır. ADD, Eruygur Paşa ve ekibi vasıtasıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni savunan en önemli sivil toplum örgütü haline gelmektedir. ADD, Eruygur Paşa sayesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temel ilkeleriyle, bir başka ifadeyle, Atatürk ilke ve devrimleriyle kavga içerisinde olmayan her kesimden insanı bünyesine çekmektedir. Kanaatimizce, verilen tam bağımsızlık mücadelesi için de bu büyük bir adımdır. Bu büyük projenin sürdürülmesi ve başarıya ulaşabilmesi için de dayanışma kaçınılmazdır. Eleştiriler, daha da başarılı olmak amacıyla dillendirilmeli, yıkıcı bir özellik arz etmemelidir.

Mehmet AÇA

VE CEVAP

SAYIN Aça... Keşke yazdıklarınız gibi bir yapı oluşabilseydi.

ADD, tam bağımsız bir devlet olmayı ön görür. AB gibi siyasal bir yapı(devletleşmeye yönelik) içine girmeyi kabul etmez. Ancak Sn. Eruygur ve çevresindeki kişiler maalesef AB konusunda net, kararlı bir ifade ortaya koymamışlardır.

Adnan KART

İstanbul ümidimizdir

-----------------------

Zihni sinir projeleri gibi

GEÇEN gün İstanbul eski iki Belediye Başkanı televizyona çıkmış, gazetecilerin karşısında 'İstanbul nasıl kurtulur' diye akıl veriyorlardı. Bunlardan birisi, belediye başkanlığını bırakalı daha birkaç yıl olmuştu.

Derler ki; "İstanbul yıkılırsa, Anadolu onu yeniden inşa edemez; ama Anadolu yıkılırsa, İstanbul o Anadolu'yu yeniden defalarca kurar".

İstanbul Türk Milletinin ve Türk Dünyasının göz bebeğidir. Ona gitmeseniz de olur. O size bir vesileyle ulaşır.

Okula başladığımızda kitaplarımız, dergilerimiz, kalemlerimiz, silgilerimiz ile ayağımıza giydiğimiz pabuçlar İstanbul'dan gelirdi. Orada üretilirlerdi. İstanbul'un kokusu sinerdi üzerlerine.

Yine bizler tatillerde İstanbul'a gideceğimiz zamanlar, hiç İstanbul görmemiş ve yaşamında da hiç görmeyecek olan yaşlılarımız tarafından, "yollarında terbiyeli, saygılı yürüyün, sakın ola ki yere bir şeyler atmayın..." diye uyarılarak gönderilirdik.

İstanbul'u oy uğruna, rant uğruna siyasiler ve oranın belediye başkanları mahvetmişlerdir. Bugün İstanbul'da neden bir trafik cinneti ve dehşeti yaşanıyor acaba? Bunun tek nedeni, İstanbul'un deresinin, tepesinin, ovasının, ormanının talan edilerek imara açılmasıdır. Söyler misiniz, bu imar izinlerini ve yapılaşmanın önünü kimler açtı?

Eğer siz her yere yapı ruhsatı verirseniz, oralarda binlerce, yüz binlerce apartmanlar, daireler oluşacaktır. Bu da, kapıların önüne dizilecek, yollara saçılacak yüz binlerce, milyonlarca araç demektir.

Raylı sistem yok, metro yok, yol yok, elektrikli ulaşım yok; ancak durmadan inşaat yapımı var.

Halen İstanbul'da Toplu Konut İnşaatları teşvik ediliyor; yabancılara ev, villa yapılsın diye arsa, arazi satılıyor. Sonra da bela olmuş, daha da olacak trafik cinneti için Zihni Sinir projeleri üretilmeye kalkışılıyor.

Biz Anadolu'da yaşayan insanlarız ve işgale uğramış, yağmalanmış, talan edilmiş İstanbul'un kurtuluşunu ümit etmekteyiz. Zira; İstanbul bizim ümidimizdir. Akılsız ve kirli eller tarafından daha fazla hırpalanmasına gönlümüz el vermiyor.

Cemal YEŞİLYURT

Biliyor musunuz

- EMLAK Bankası'ndan TOKİ'ye geçtikten sonra turizm bölgesi ilan edilen, Ataköy sahilindeki, Yasef Öztürk'ün mirasçılarının kullanımında olan 124 dönümlük kamping alanının (C Motelleri) TOKİ'nin açtığı tahliye davalarını kazanması üzerine bugün Bakırköy Kaymakamlığı nezaretinde yıkılacağını; aynı bölgede yeralan Süleyman Demir'e ait 294 dönümlük yerin (Demir Motel) aynı işleme tabi tutulacağını; buranın yüzde 20 kullanımla 'yeşil alan' olarak halka açılacağını...

AKP, Avrupa 'oy'una iştahsız

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan'a yazılı cevaplandırılması istemiyle yönelttiği soru önergesiyle "Seçim sandıkları Avrupa'ya gidecek mi?" diye soran CHP İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek, Hürriyet'e yaptığı açıklamada "Biz bu soruları yöneltiyoruz ama AKP hiçbir bir adım atmaya niyetli değil. AKP, nedense Avrupalı Türklerin genel seçimlerde oy kullanmasını istemiyor" dedi.

Almanya'da bir gurbetçi iken parlamentoya giren Gülçiçek, 2003 yılında Avrupalı Türklerin sorunlarını gündeme taşımak için Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir araştırma komisyonu kurulduğunu, AKP'li üyelerle birlikte çeşitli ülkelerde temaslar yaptıklarını belirterek şöyle konuştu:

"Bu kapsamlı çalışma iki yıl sürdü. Avrupa'da Türklerle ilgili tam 75 kurumla temas edildi; vatandaşlarımızın çifte vatandaşlığından askerlik sorunlarına kadar bir dizi sorunlar masaya yatırıldı; çözüm önerilerinin ne olması gerektiği belirlendi. Biz de bunu Meclis Genel Kurulu'na sunduk, yurtdışındaki vatandaşlarımızın sorunları ile ilgili çalışma yapılmasını istedik."

- Peki sonra?..

- Ne yazık ki, oybirliğiyle kabul edilen bu rapor rafa kaldırıldı.

- Siz de mi unuttunuz?

- Hayır her zaman bakanları sıkıştırdık. Bundan bir süre önce Devlet Bakanı M. Ali Şahin beye bu rapor ne olacak, diye sordu. Cevabı çok ilginçtir; "İhmal ettik, yapamadık" dedi.

- Seçim...

- Tabii bunlar arasında vatandaşlarımızın oy kullanması da vardı. Altını çizmek istiyorum; Alman hükümetinin bir tavrı vardı; ben seçim için güvence veremiyorum, diyordu.

- Türkiye'nin iradesi yok mu?

- Efendim Almanlarla bir ilgisi tabii ki olamaz. Daha 2006 yılında, kan gölüne çevrilmiş Irak geldi Avrupa'da seçim yaptı; vatandaşları oy kullandı.

Aynı şekilde savaştan çıkan Bosna Hersek de yaptı. Hiçbir olay olmadı. Onlar için Almanya güvence istemiyor, Türkiye'ye gelince bahaneler ortaya atıyorlar.

- Eğer seçim olsa, seçmen kütükleri ne olur?

- Ankara'nın ilgili kararı çıktıktan sonra dış temsilciklerimiz bu listeleri hazırlayıp, Türkiye'den sandığı isteyip, sandık müşahitlerini belirleyip vatandaşlarımıza 'buyurun sandığa' demelidir. Topu Almanlara atmanın ne anlamı var. Bizler bu seçimleri Avrupa'daki konsolosluklarımızda yapabiliriz. 15 gün sürebilir. Sınır kapılarından başka mektupla da kullanılabilir. ABD başta olmak üzere bunu bir çok ülke yapıyor. Yeter ki bir niyet ve irade olsun, bu seçenekler üzerinde durulabilir. Ne yazık ki, hiçbir adım atılmadı bugüne kadar.

- AKP oy kullanmalarını istemiyor mu vatandaşlarımızın?

- Manzara onu gösteriyor. Neden çekiniyorlar bilmiyorum? Dinci holdinglere para kaptıran vatandaşlarımızın tepkisinden korkmuş olabilirler. Ama görülüyor ki, AKP hiçbir bir adım atmaya niyetli değil. AKP, nedense Avrupalı Türklerin genel seçimlerde oy kullanmasını istemiyor.

- AKP'ye haksızlık değil mi, önceki iktidarlar da bu işi beceremediler.

- Doğru iktidarlar dirençli olamıyor, çekingen davranıyorlar. Ben hiçbir zaman bu mantığı anlamış değilim. Bu arada topu Almanlara atmanın da bir anlamı yoktur. Ortada bir sorun vardır. Türkiye Cumhuriyeti olarak, vatandaşlarımızın Anayasal haklarını kendilerine sağlamalıyız.

Almanya karşı çıkıyor gerekçesinin arkasına sığınamayız. Vatandaşlarımızın 40 yıllık mağduriyetine son vermeliyiz, bunun yöntemleri vardır, oturulup konuşulur.

Hükümetin su planı nedir

İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi'nin su ile ilgili acil planının bir an evvel hayata geçirilmesi gereklidir.

Küresel ısınmanın verdiği zararla başta yurdumuz olmak üzere, dünyada su sıkıntısının mevcut olacağı her geçen gün daha da hissedilecektir. Bu bakımdan su havzalarındaki var olan suların bilinçli kullanılması için İstanbul halkını su israfı hakkında bilgilendirmek, gelecek zaman içinde tasarruf tedbirlerinin alınması için halkın bilinçlendirilmesi gereklidir.

2040 yılına kadar su ihtiyacının mevcut olduğu defalarca açıklanmasına rağmen gerekli yağış alınmaması durumunda su problemi yaşanacağı aşikardır.

Dileğim önümüzdeki zaman içinde gerekli yağış alınır, su sıkıntısı olmaz, halkımız rahat bir nefes alır.

Saim HABİB

TUKAŞ'a tepki

BİZ yöre çiftçileri olarak TUKAŞ A.Ş. firmasına salçalık domates ektik. 0.85 YTL'ye anlaşmamıza rağmen bazı kişilere 0.45 ile 0.60 YTL arasında ödeme yaptı. Dolayısıyla hakkımız olan parayı ödemedikleri için bu firmaya hakkımızı helal etmiyoruz. Bu firmanın ürettiği salçalarda benim ve benim gibilerin hakkı olduğu için vatandaşların bu firmanın ürünlerini almamalarını istiyorum.

Erol AKKUL- Zağnos Köyü muhtarı-BERGAMA

Yazarın Tüm Yazıları