MEHMET Emin Karamehmet’e ait yayın organları, son günlerde Aydın Doğan’a savaş açtı. Bunun nedeni, Hürriyet’te yayınlanan bazı haberlerdi.
Bu haberlerde, Erol Aksoy’un Show TV’deki hakları nedeniyle kazandığı bazı davalar aktarılıyordu.
Dünyanın bütün ülkelerinde, gazetelerin başka medya grupları hakkındaki haberleri vermeleri doğaldır.
Nitekim bütün dünya basını, Wall Street Journal’in satışı konusunda Murdoch ve ailesini didik etti.
Durum böyleyken, Karamehmet’in yayın organlarında, gazeteciliğin çok ötesine geçen bu saldırıların nedeni ne olabilirdi?
Bu konuda Aydın Doğan ne düşünüyordu?
Kendisini arayıp sordum.
Bana şunları söyledi:
"Sevgili Yalçın, maalesef bu yayıncıların kaderi. Benim gazetelerimde ne zaman bir haber çıksa, hemen saldırı başlıyor. Bir yazarım yazı yazıyor, faturası bana kesiliyor. Genel yayın yönetmenlerim manşet atıyor, onun da faturası bana kesiliyor."
BEN GAZETELERİMİ BASILDIKTAN SONRA GÖRÜRÜM
Sizin bu haberlerden bilginiz yok muydu?
Normal yayıncılıkta böyle olması gerekmez mi? Genel yayın yönetmeni manşeti atarken bana mı soracak? Ben gazetelerimi basıldıktan sonra görürüm.
Öyleyse niye size yükleniyorlar?
Bu ilk olmuyor. Daha önce de Mehmet Emin Karamehmet, bankasına el konduğunda beni suçladı. Mehmet Emin Bey’e, ben mi ’Bankanı hortumla’ dedim? Bankasını hortumladığı için BDDK el koydu, ben de haber yaptım. Yani ben el koyan değil, haber yapanım. Haber yapmayacak mıydık? Şimdi gazeteden okuduğuma göre, Erol Aksoy yargıya gitmiş... Show TV’nin sermaye artışını yargı kararıyla durdurmuş. Elinde bu karar var. Arkadaşlarımız da haber yapmışlar. Yine Mehmet Emin Bey, Erol Aksoy’dan Show TV’yi satın alırken, ona taahhütte bulunmuş. Eğer bu televizyonu satacak olursam ilk teklifi sana yapacağım, demiş... Bunu da yazılı taahhüde bağlamış. Şimdi buna uymamış, televizyonunu başkasına satmaya kalkmış. Dünyanın her yerinde bu önemli bir haberdir.
YALÇIN SİNERSEM, SEN DE İSTEDİĞİNİ YAZAMAZSIN
Hürriyet’teki haber, içeride ekonomi sayfasında verilmişti.Oysa Karamehmet’in üç yayın organı birden neredeyse tam sayfa manşetlerle saldırıyor.Bu haberlere tam sayfa manşetlerle cevap vermek ölçüsüz değil mi?Neden böyle yapıyor?
Aklı sıra elindeki yayın organlarını kullanarak şantajla bana boyun eğdirmek istiyor. 30 yıllık yayıncılık hayatımda mafya dahil, mafyavari sözde medya patronları, kendini tanrı sanan siyasetçiler dahil kimseye boyun eğmedim, onun üç-beş gazetesinin şantajına hiç boyun eğmem. O da, Uzanlar gibi, Turgay Ciner gibi elindeki yayın organlarını silah olarak kullanmaya çalışıyor. Maalesef, daha önce bizimle çalışmış gazetecileri alıp tetikçi haline getiriyor ve mesleğin ahlakını bozuyor. Benim gazetelerim hiç kimseye iftira peşinde değil. Yapılan haberlerin doğru olmadığını ispat ederlerse onu da düzeltirler. Hiç kimseye karşı haksız haber yapılmasını müdafaa etmem ve buna izin vermem. Ama kimsenin bu doğru haberler karşısında bizi sindirmesine de izin vermem. Çünkü bunu yapmak, bu ülkede gazeteciliği bitirmek anlamına gelir. Aleyhime yayın yapanlara şunu söylemek isterim: Şantajla, tehditle hiçbir sonuç elde edemezsiniz. Doğru düzgün gazetecilik yapın. Yalçın, ben bu adamların karşısında sinersem, sen de istediğin şeyleri yazamazsın.
Názım’ın ’Kemal Ahmet’ini arıyorum
GAZETECİ Selahattin Kınalı şunları yazıyor: Názım Hikmet’in aynı adlı şiiri üzerine ilgi alanıma giren gazeteci ’Kemal Ahmet’ üzerine araştırma yapmaya başladım ve maalesef hálá başladığım yerdeyim. Adına, Trabzon’da F.Ahmet Barutçu’nun gazetesi ’İstikbal’de rastlanan, Yarın, YarımAy, Haber, Akşam ve Cumhuriyet’te çalışan, ’Sokakta Harp Var’ (Zonguldak’tan İstanbul’a geliş öyküsü), yoksulluktan yana tavır koyduğu için ’kuşkuyla’ bakılmasının verdiği üzüntüyle kendisini içkiye vuran, kimseden hiçbir şey istemeyen bu çilekeş gazeteci bir hastane odasında ’ince hastalık’tan ölür. Eğer Názım Hikmet, ’Kemal Ahmet’ isimli şiiri yazmasa tamamıyla unutulacağı da çok açık. Şiir, teselliden nasibimiz olmuş.
İŞTE O ŞİİR
Kafası /yüzde yüz uygun muydu kafama /bilmiyorum, ama /o benim soyumdandı. /Etiyle, kanıyla değil, belki de heyecanıyla değil, /batırıp parmaklarını kanayan yarasına /beyninin ışığını sattığı için /bir ekmek parasına. /Fakat ne yazık ki, o, /namludan kopan bir kurşun gibi haykırıp, /karanlık acıların camını kırıp /güneşi doludizgin gözlerine dolduramadı! /Gün geldi, ağrıdan ayakta duramadı. /Ve işte o zaman /çocuğunu boğan /aç bir ana gibi, /bir çözülmez çemberin kıvranarak içinde, /boğdu kendi elleriyle yüreğini /bir rakı kadehinde. /Tutunmak istedi, kaçtılar; /çalıştı, kırbaçladılar; /susadı, kendi kanını içti o! /Parça parça insan kafası satılan, /kaldırımlarında aç yatılan /bir caddeden /mukaddes bir ıstırap şarkısı gibi gelip /geçti o!..
Kemal Ahmet’i bir kitap olarak gelecek nesillere bırakmak istiyordum. Talihsiz, kimsesiz ve ’tutunamayan’ gazeteci hakkında bilgi sahibi olanlarla buluşmak isterim."
Selahattin.kinali@gmail.com
0555 261 00 11
İşletme’yi bırak Jeoloji oku
İTÜ’den Prof. Celal Şengör, CNN’de Taha Akyol’un programında global ısınma konusu üzerinde kamuoyunun bilmediği o kadar çok sorunu anlattı ki "galiba bu dünya batacak" diye endişe etmemek elde değil. Nüfus artışıyla doğru orantılı olarak sera gazlarının büyük bir sorun yarattığını grafiklerle anlatırken, "Artık insanlığın çok şeyi bir arada düşünmesi lazım" diyerek, politikacılara çarpıcı uyarılarda bulundu:
"Politikacının görev sınırlarını artık çizmek gerekiyor. Siyasetçi, bilimcinin ürettiğini anlaşılır hale getirecek. Ülkemizi yöneten kişilerin dışında bir de ’bilim bürokratları’ olacak."
Celal Hoca’nın uyarıları özetle şöyle: "Suyu ziyan etmeyeceksiniz, enerjiyi tasarruflu kullanacaksınız. Araba yerine yürüme alışkanlığını edineceksiniz. İstanbul’da yürümek için geniş kaldırımlar yaratacaksınız. Tarımımızı, üretimimizi ve sanayimizi değiştireceğiz. Dünya bizim gezegenimiz, ülkemiz, evimiz. Yoksa birkaç bin yıl içinde çölleşecek. Ayrıca, gençler Jeoloji ve Coğrafya okusunlar, herkes işletme okumasın."
Biliyor musunuz
MUSTAFA Sarıgül’ün öncülüğünde, Hikmet Çetin’in genel başkanlığında kurulacak yeni partinin adının ’Cumhuriyetçi Demokrat Parti’ (CDP) olarak düşünüldüğünü...