Paylaş
Helsinki Zirvesi'nin bugünkü sonucunu merakla bekliyoruz. Çünkü sonuç ülkemizin hedeflerine varmasında öncelik sırasını belirleyecektir.
Ancak AB'nin yetkili kurum ve şahıslarından son dönemde gelen olumlu haberler, Avrupa ülkelerinin Türkiye'yi çok sevmelerinden değil Lüksemburg kararında yanıldıklarını anlamalarından ve Türkiye'nin haklılığındaki kararlı tavrından kaynaklanmaktadır. Bize göre sonuç olumlu olacaktır.
Hiçbir şey vermeden alınmaz.
Uluslararası ilişkilerde verilen mutlaka toprak parçası değildir. ABD'nin Yunanistan'ın çıkmış olduğu NATO'nun askeri kanadına tekrar dönüşünde Türkiye'nin vetosunu önlemek için verilen asker sözü de bir taviz şeklidir. Türk tarihi buna benzer örneklerle doludur.
Kıbrıslı Türkler'in ve Türkiye'nin KKTC'nin bugünkü duruma gelmesi için hangi sıkıntılardan geçtiğini çok yakından biliyoruz.
Kıbrıs'taki Maraş bölgesi, KKTC sınırları içinde bulunan bir toprak parçasıdır.
Bize göre ülkemiz bir gün AB'ye üye olacaktır. AB standartlarını yakalamak ABD'nin talebi değil kendi talebimiz olmalıdır. Haritası dahi belli olmayan bir yola girmek için en pahalı fiyat olan toprak parçası vermek şart değildir. Hele KKTC gibi bağımsız bir ülkenin sırtından hiç değil.
MEHMET KÜL-İSTANBUL
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘Eskiler bir işin bir başkası tarafından yapılabilmesi için muhtelif şartların olması gerektiğini söylemişler. İşte o şartlar: Papeli has (para), ya delikli tas (kadın) ya da kuvvetli iltimas (torpil).’’
(Recep Re'nin Erzurum'da yayınladığı Temmuz Dergisi'nden)
Sayın Tantan'ı
Gölbaşı'na
bekliyorlar
GÖLBAŞI, Ankaralılar'ın şehir gürültüsünden kaçıp, çoluk-çocuklarıyla gezintiler yaptıkları, özellikle hafta sonları kaçtıkları bir ilçe.
Gelin görün ki, Ankaralılar bir süredir Gölbaşı'na gitmeye korkar oldular. Gölbaşı'nın hemen girişine pusu kuran ve ilçeden çıkan her aracı kenara çeken trafik ekipleri bu korkunun nedeni.
Ehliyet-ruhsat...
Alkol de vardır sizde...
Şu yanınızdaki hanım neyiniz oluyor bakim?..
Yoldan alıkonmanıza mı, ima yoluyla da olsa uğradığınız hakaretlere mi yanarsınız?
İşin ilginç yanı, oradan cezasız kurtulan hemen hemen hiç olmuyor.
Ama bu cezalar resmi kayıtlara giriyor mu, girmiyor mu orası biraz karışık.
İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan'ın bu konularda ne kadar hassas olduğunu biliyoruz.
Bir baksa diyoruz Gölbaşı'nı tutan ekiplerin son 6 aylık makbuzlarına.
Hatta, bir de tebdili kıyafet, bizzat bir Gölbaşı ziyareti yapsa.
Kelle koparanları yerinde görse...
Sorun YÖK mü
Gürüz mü?
YÖK'e karşı olmakla Kemal Gürüz'e karşı olmak farklıdır. Gürüz'ün düşünceleri, çağdaş cumhuriyetin düşünceleridir. Dolayısıyla, Gürüz'e değil de Anayasamıza göre, YÖK ve ona bağlı olan üniversitelerin çağdaş, aydın Atatürkçü bir çizgide olması gerekir. Bu nedenle Gürüz'ün düşüncelerine karşı çıkan mevcut yasalara karşı çıkmış olur. Anayasa'nın kuralları tartışılamaz. Ama YÖK tartışılabilir. Bence sorun Gürüz'ün düşüncesi değil, tartışılması gereken YÖK'ün kendisidir. Ama birileri yıllardır bu ülkede sapla samanı birbirine karıştırıp işine geldiği gibi politikalarla iktidara gelmişlerdir. İyi düşünmek lazım sorun YÖK mü, Gürüz mü?
Şeref YOLCU-İSTANBUL
Bu ne limanı?
TRAKYA'ya da nükleer santral yapılacak mı? Bilinen Mersin Akkuyu'dan başka Sinop'ta da yapılacağıydı.
Lüleburgaz'dan arayan meslektaşımız Tahir Mayda kuşkusunu anlatıyor:
‘‘Kırklareli Demirköy İlçesi'nin İğneada beldesinin Bulgaristan sınırına 2 km. uzaklıktaki Beğendik sahil köyünde çok hızlı bir liman inşaatı sürüyor. Soruyoruz, 'Balıkçı barınağı' deniliyor. Köyde beş balıkçı için böyle bir limanın yapılması kuşku uyandırıyor.
- Neden?
- Bazı resmi kişiler konuşmuyorlar ama bunun bir nükleer santralın altyapısı olduğu iddia ediliyor. 1.5 trilyona ihale edilmiş. Devlet depremzedelere para bulamazken, liman çalışmasının gece-gündüz devam etmesi dikkat çekiyor.
Yoksa, Türkiye üç nükleer santrala birden mi başlayacak?
TMO görevinin
bilincinde
TMO Genel Müdürü Doç. Mevlüt Karakaya, İzmir'den Hürriyet Doğan'ın ‘Buğdayda çirkin oyunlar‘ (4.12.1999) başlıklı yazısını şöyle yanıtlıyor:
‘‘TMO, dünya fiyatlarından ihracat yaparken Dahilde İşleme Rejimi kapsamında un, makarna, bisküvi, bulgur, yem gibi mamul madde ihracatçısı yerli firmalara da dünya fiyatlarından hububat satmaktadır. Konuya bu açıdan bakıldığında yazının çelişkiler içerdiği görülecektir.
TMO'nun stoklarında 5 milyon tonun üzerinde buğday bulunmaktadır. Bu miktar iç piyasa ihtiyaçlarının çok üzerinde olduğundan fazla olan miktarın ihraç edilmesi veya bir sonraki yıla devretmek üzere depolarda bekletilmesi gerekmektedir. Bankalardan aldığı kredilerle finansman ihtiyacını karşılayan bir kuruluşun ürünü nakde çevirmeden stoklarda tutması hem stok maliyetlerini yükseltecek hem de bir sonraki döneme yeni ürünü depolayacak boş depolardan yoksun olarak gireceğinden alım yapamayacaktır. Dolayısıyla TMO iç piyasa ihtiyacının üzerinde olan stoklarını dış piyasalara satmak durumundadır.
Yerli mahsülün el altından satılması konusu ise tamamen yanlış beyandan ibarettir. TMO peşin veya vadeli olarak talep eden herkese kuralları çerçevesinde ürün satmaya devam etmektedir. TMO'nun tercihi, öncelikle iç piyasaya ve mamul madde ihracatçısı Türk firmalarına hububat satmak, bilahare artan miktarı yurdışına ihraç etmektir.
Diğer taraftan önceki dönemde Dahilde İşletme İzin Belgesi kapsamında TMO'da işlem gören 213 dosyadan 111 tanesinin halen kapatılmamasına, bazılarının ise sahte belgelerle işlem yaptıklarının tespit edilmiş olmasına ve hukuki işlemler başlatılmasına rağmen, dürüst sanayiciyi korumak ve mamul madde ihracatını desteklemek adına TMO, Dahilde İşletmeye yönelik kararnamenin biran evvel çıkarılması için çabalarını sürdürmektedir.
Sonuç olarak; TMO ana statüsünde kendisine verilen görevler doğrultusunda hububat üreticisi çiftçilerimizi ve başta ekmek olmak üzere hububata dayalı temel gıda maddelerini tüketen vatandaşlarımızı arz, talep ve fiyat üçgeninde koruma görevini yerine getirmeye devam edecektir.’’
- KARAPINAR (Konya) Belediye Başkanı Kamil Okuyucu'nun örnek kararı: ‘‘Evlenmek için belediyeye müracaat eden çiftler bundan böyle 10 milyon lira fidan parası vererek iki fidan dikecekler. Dikmeyen çiftlere belediye evlilik cüzdanı vermeyecek. Söylemi eyleme, eylemi toplumsal bilince dönüştürmenin zamanı çoktan gelip geçiyor. Böyle bir çalışmanın Karapınar gibi rüzgár erozyonundan en fazla etkilenen bir belde de yapılması çok önemlidir.’’
Paylaş