Paylaş
Örneğin 1974'te Türkiye'nin çıkarma yaptığı Girne'de %1 oranında Türk yaşıyordu; mülkiyetin %99'u Rumların elindeydi. Kuzeyde 160 bin Rum yaşarken, Türklerin sayısı ise 35 bin kadardı.
Savaştan sonra oluşturulan bir komisyon eliyle, bu araziler bir şekilde 'eşdeğerlilik' prensibiyle Türklere dağıtıldı. Türkler arazi zengini oldu ki bunlar bugün inanılmaz değer buldu.
Yani KKTC'nin elindeki arazilerin %80'i Rum 'kökenli' iken, Türk tapusuna sahip olanlar ise bunları ha bire satıyor. %20'lik arazinin neredeyse %10'u İngilizlerin, İsraillilerin ve Almanların ellerine geçti. Geriye %10'luk gibi bir arazi kaldı Türklerde.
KKTC'de, Mercedes ve BMW marka ciplerden geçilmiyor.
PARALAR KİMDEN ÇIKIYOR
Olumsuz bu gelişmelere karşın KKTC'deki Türklerin elindeki araziler bakımından onların hiçbir sorunu yok. Çünkü uluslararası davalarda bu arazilerle ilgili davanın muhatabı Türkiye... Ama İngiliz sterlinleri ise Kıbrıslı Türklerin cebine giriyor.
'Arestis' isimli Rum kadının Maraş'la ilgili açtığı tazminat davası 7 Mart'ta görülecek.
Loizidu davasından daha felaketi geliyor.
Bu tazminatların bedelini bizler ödüyoruz ve de ödeyeceğiz.
Peki bu işin sorumluları kimdir, Türkiye'den ve KKTC'den...
Özensizlik, duyarsızlık, ihmalkarlık diz boyu.
Kolektif suç işledik.
Anlatmaya başlarsak, ilgili hükümetlerin ve siyasetçilerin adları köşeye sığmaz.
Her şey AB uğruna yapıldı güya.
ABD ve AB'nin tuzaklarına karşı direnemedik; 'istikrar' adına hepsini yedik.
Bugün Rumların 1100 dosyası AİHM'de sıra bekliyor.
Arestis davasında nasıl tuzağa düştük
7 Mart 2007...
Rumların, AİHM'de Türkiye aleyhine açtıkları mülkiyet davalarının ve Kıbrıs'ta Rumlar tarafından gasp edilen Türk vakıf mallarının geleceği açısından önemli bir tarih sayılmalı.
TRT1'de önceki akşam Banu Avar'ın bu konuda çarpıcı bir haberi vardı.
AİHM, 7.12.2006 da Myra Arestis Ksenides isimli Rum kadının kapalı Maraş bölgesindeki mülkünü kullanamadığı gerekçesiyle açtığı davada Türkiye'yi 885 bin Euro tazminat ödemeye mahkum etti.
Kararın üç aylık temyiz süresi 7 Mart'ta doluyor.
Mülk, 10 yıl önce Maraş'ta bir otelin deposunda bulunan tapu kayıtlarına göre 'Abdullah Paşa Vakfı'na ait... Ayrıca Kıbrıs Vakıflar İdaresi'nin, 6.10.2005 tarihli görüş yazısında da bu husus teyit ediliyor. Üstelik Maraş'ın %90'ından fazlasının Lala Mustafa Paşa ve Abdullah Paşa vakıflarına, Gazi Magosa Mahkemesi'nin 28.1.2002 ve 27.12.2005 tarihli kararları tespit edilmiş. Ancak AİHM'nin 22.12.2005 tarihli kararında 'Türkiye, mülkün vakıf malı olduğunu iddia etmekle birlikte, bunu kanıtlayacak belgeleri yasal süresi içinde mahkemeye teslim etmemiştir' ibaresi yer alıyor.
Kararın temyiz edilmemesi ve Louzidu davasında olduğu gibi tazminat ödenmesi (Louzidu isimli Rum kadına Girne'deki mülkünü kullanmadığı gerekçesiyle Aralık 2003'te 1.1 milyon Euro tazminat ödendi) Maraş ve vakıf malları konusundaki haklarımızdan büyük ölçüde 'vazgeçmek' anlamına geliyor. Kaba bir hesapla, sadece kullanım kaybı bedeli olarak ödenecek tazminat miktarı 5 binx885 bin Euro olarak hesaplanıyor.
Böylece Arestis'e tazminat ödenmesi halinde, bu karar Maraş başta olmak üzere Türk vakıf mallarını gasp eden Rumlar için önemli bir emsal oluşturacak. Gazi Magosa Mahkemesi kararları ile tamamı vakıf taşınmazı olan Maraş'ta bu iki vakfın hukuken mallarına sahip çıkılamadığı ve Rumlardan bu gasp olayları için tazminat istenmediği gibi bir de üstüne tazminat ödemek durumunda kalınacak...
SORULAR VE TEPKİLER
22.12.2005 tarihli AİHM kararında belirtildiği gibi Türkiye, bu mülkün vakıf taşınmazı olduğunu kanıtlayan belge ve hukuki görüşü zamanında neden AİHM'ye sunmamıştır?
Bu, AİHM'nin kararını etkileyecek olsun olmasın ağır bir ihmal değil midir?
Oysa, eğer bir mal vakıf edilmişse, mülk olması, satılması, devredilmesi ve birinin mülkiyetine geçmesi mümkün değil. Mülkiyet kanunları, vakıflar için geçerli olamıyor.
Nitekim, bu husus, 1878'den 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'ne dek yapılan anlaşmalar ve Kıbrıs Cumhuriyet Anayasası, vakıf hukuku denilen 'Ahkamül Evkaf'ın tanındığını ve her türlü anlaşmanın üstünde olduğu teyit ediliyor.
Bu yasa ve anayasal çerçeve ile İngiliz ve Rumlar tarafından vakıf mallarının gasp edilmesi konusunda yapılan usulsüzlükler ve düzenlemelerin geçersizliğinin, Arestis davasında AİHM nezdinde hukuki olarak da ortaya konması gerektiği ilgili hukukçular tarafından belirtiliyor. Bu konuda neler yapılabileceği konusunda Dışişleri'ne noter ihtarnamesi çeken Yalçın Koçak "Yasal süresi içinde AİHM'ye teslim edilmeyen ve mülkün vakıf taşınmazı olduğunu belgeleyen kayıt ve hukuki görüşleri vermek suretiyle, sadece mülkiyet ile ilgili hususu temyiz etmek gerekmektedir" diyor ve Türkiye'yi böyle haksız tazminatlara karşı karşıya bırakanlar hakkında bir Türk vatandaşı olarak kişisel tazminat talebinde bulunacağının bilinmesini istiyor.
Talat: Faydası olmaz
TRT'den Banu Avar, haberinde KKTC Cumhurbaşkanı M.Ali Talat'a soruyor:
- AİHM'ye zamanında bu malların vakıflara ait olduğu konusunda ortaya niye kanıt koyamadık?
- Koyamadık çünkü o sırada elimizde henüz o kadar veri yoktu, incelenmiş değildi.
- Şimdi versek bir faydası olur mu?
- Şimdi versek bir faydası olmaz.
İSKİ Genel Müdürü Çodur'un görevden alınmasının arkasındaki ilginç gelişmeler
İLK önce okurumuz Dr. Oktay Aydemir'in yazısından başlayalım.
"Allah, İstanbul Büyükşehir belediyesi yöneticilerine de evlat acısı nasip etsin! Dilara bebek yok artık. Rögar kapağını açık bırakan aranacak şimdi!
Peki, gerçek sorumlu o kapağı açık bırakan ya da koli kapağı ile kapatan mı?
Bin kere hayır..
Gerçek suçlu, Kadir Topbaş'dır.
Çünkü, layıkıyla ihaleler ve sözleşmeler yapılmış olsaydı, o işi yapan firma, bir kapak ihmalinin başına çok büyük cezalar getireceğini bilseydi, bunlar olmazdı.
Dilara bebek hayatta olurdu.
Sayın Kadir Topbaş hala niye istifa etmez anlamak mümkün değil.
Mecliste demagojiden başka iş yapmayan zevat, hiç olmazsa, toplumun huzuru konusundaki kanunları düzeltmede birlik olsun.
Allah o bebeğin acılı ailesine sabır versin...
Sevgili Dilara, bilirim ki mekanın cennet olacaktır."
TEPKİLER
Bunun gibi birçok tepki var okurlarımızdan.
İstanbul'da metro kazısı sırasında plansızlık ve özensizlikten Maslak'ta ve Yeldeğirmeni'nde göçükler oldu.
Yine doğalgaz kazıları sırasında iki yerdeki ihmal ve hatalar az kalsın yeni bir felakete neden olacaktı; İstanbul havaya uçacaktı. Zeytinburnu'nda, Belediye Başkanı’nın 'dıştan iyi' dediği beş katlı bina çöktü.
Ve son olarak Tavukçu Deresi'ndeki rögar faciası...
Fatura ne yazık ki, İSKİ Genel Müdürü Dursun Ali Çodur'a çıktı
Çodur, İller Bankası'ndan Erdoğan döneminde İSKİ'ye getirildi.
İller Bankası'ndayken hakkındaki bazı iddialar nedeniyle merkeze çekilmişti.
EROĞLU GETİRDİ
Büyükşehir'de bir süre Genel Sekreter Yardımcılığı'nda bulundu.
İSKİ Genel Müdür Yardımcısıyken de Ali Müfit Gürtuna döneminde İSKİ Genel Müdürü oldu.
Kendisinden önceki Genel Müdür Veysel Eroğlu ile yıldızları hiç bir zaman barışmadı.
Her zaman yatırımları ile övündü Eroğlu...
Büyükşehir'deki Erzurumlu kadronun İdris Güllüce'den sonra en 'ağırlıklı' isimlerinden biriydi.
İSKİ'nin milyon dolarlık yatırımlarını yönetiyordu.
Topbaş'ın dediği gibi 'çalışkan ve işini bilen bir bürokrattı.
Ancak birçok bürokratı da haksız şekilde görevden almıştı.
İSKİ Yönetim Kurulu üyeleri Musa Ordu ile Tarık Çelenk'i görevden alması çok tartışılmıştı.
Görevden aldıklarını yargı kararına rağmen iade etmedi.
İKAZ GELMEDİ
Çodur dün görevden alındığını TV'den duyduktan sonra makamına gelip "Kurum olarak da genel müdür olarak da benim en ufak bir ihmalim söz konusu değildir" dedi.
Topbaş'ın sözlerinin aksine, Büyükşehir'den Tavukçu Deresi ile ilgili olarak kendisine bir 'ikaz' gelmediğini söyledi.
Yerine vekaleten Büyükşehir Belediyesi'nin Fen İşlerinden sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Mevlut Vural getirildi.
Erzincan kökenli olan Vural, Tuzla'da İdris Güllüce'nin de yardımcısıydı.
NEDEN GÖREVDEN ALINDI
Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş, Çodur'u Ankara'dan gelen bir telefon 'talimatı' üzerine aldı.
Çünkü gazeteler Dilara olayına geniş şekilde vermişti.
Kadir Topbaş'a yakın olan bir isim "Başkan, kanal yatırımlarındaki gecikmelerle ilgili olarak bazı
şikayetler alıyordu. Topbaş, Büyükşehir Genel Sekreteri Mevlut Vural'a bu çalışmaları sordu, sonra da Çodur'u uyardı ama 20 gün hiçbir iyileşme olmadığı görüldü. Son olay vesilesiyle de Çodur'u görevden almak zorunda kaldı ve ilgili MVM şirketinin sözleşmesini de feshetmek zorunda kaldı. Çünkü yapacağı başka bir şey yoktu" dedi.
Genel Sekreter Mesut Pektaş'ın da, Çodur'un görevden alınmasını desteklediği ve "İstanbul'da bir şey yapılacaksa, şimdi yapmamız gerekiyor. Görevden almamız lazım, birilerinin hesap vermesi gerekiyor" dediği öğreniliyordu.
İstanbul'da kuralsızlık iyice kendisini hissettiriyordu.
Muhatabımız devam ediyor:
ANKARA-İSTANBUL FİRMALARI
"MVM şirketi, Ankara kökenli bir müteahhitlik firması... Bilal ve Osman Şahin'e ait olan bu firma, Melih Gökçek'e yakın bir isim olarak biliniyor. Ankara'da Termikel (Alfagaz sayaçlarını yapan) adlı bir beyaz eşya firmasının sahibi de Şahin'ler... Şahinler, aynı zamanda Kanal A'nun da sahipleri.
Dikkatinizi çekerim İstanbul'un alt üst geçitlerini yapan BİAT İnşaat da Ankara Esenboğa yolunun alt üst geçit işlerini yaparken; Ankara kökenli MVM firması da, İstanbul'da İSKİ'den 91 trilyon tutarında iş aldığını gazeteler yazıyor. MVM aldığı bir ihaleyi nasıl taşeronlara veriyor; bunun da ciddi olarak sorgulanması gerekmiyor mu?"
TOPBAŞ-ÇODUR
AKP'ye yakın bir belediyeci ise bize şu bilgileri veriyor:
"2004 yerel seçimleri öncesinde Ali Müfit'in aday olmayacağı kesinleşince Dursun Ali Çodur, Kadir Topbaş'a seçim kampanyası sırasında İSKİ'nin olanaklarını sağladığı bilinir. Ancak Kadir Bey, kendisiyle hiçbir zaman çalışmayı düşünmüyordu, KİPTAŞ Genel Müdürü İsmet Yıldırım gibi...
Ancak ne olduysa oldu, bir takım güçler Kadir Bey'e, Çodur'u görevden alma imkanı vermediler. Hatta Tayyip Beyin de bu girişime karşı 'şimdilik dur' dediği belediye kulislerinde söylenir. Dilara olayı, Kadir Topbaş için bahane oldu. Bir başka söylenti de Tayyip Bey'in, Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç'in Piyer Loti'nin adının değiştirilmesi olayından sonra "Altımızı oyuyorlar"; Kadir Topbaş'ın da "Bizi bitirmek istiyorlar" gibi sözleri... İstanbul'da, Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce bu tür olaylar sık sık olursa, Tayyip Bey, İstanbul Belediyesinde bir takım operasyonlar yapabilir.
- Ne gibi...
- Kadir Topbaş'ı milletvekili olarak Ankara'ya alabilir... Kadir Bey'in şu ana kadar hiç anket yayınlamadığını düşünün; başarılı olan bununla övünür... Dua edilsin bu kış İstanbul'a doğru dürüst kar yağmadı.
AZİZ YENİAY İSMİ
- Peki öyle kulis haberleri varsa yerine kim düşünülüyor?
- Bu konuda ağırlıklı bir şey yok ama yakıştırmalar var... Örneğin, Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay'ın ismi hemen ortaya atılıyor. Yeniay, Tayyip Bey'e yakın bir isimdir, İstanbul Büyükşehir'de 8.5 yıl süreyle İmar Komisyonu Başkanlığı yapmıştır. Özellikle birisi hani..
- Bir soru daha... Siz Çodur'u görevden aldırmayan güçler var dediniz...Kim bunlar?
- Kalyon İnşaat; sizin yazdığınız Birlik Vakfı'nın kurucuları arasında bulunan Hasan Kalyoncu
ile kardeşi Orhan Kalyoncu... Kalyoncular, İSKİ'den birçok ihale almıştır. Nitekim Tavukçu Deresi'nin 3. etabını da Kalyon İnşaat yapmaktadır. Biliyorsunuz Kalyoncular, Aksu'lara yakın olduğu zaman Erdoğan'ın da dostlarıdır. AKP'nin kuruluşunda etkinliği bilinir.
- Zaman gazetesinde 5.5.2004 tarihinde bir haber çıkmış... Seçimlerden sonra İSKİ'nin 620 bin Euro'ya bir logo yaptırmak istediği yazılıyor.
- Bu haberi, Zaman'a, bir üst düzey belediye yetkilisi verdi ve 5 bin Euro'luk bu logonun yapılması suya düştü. Bu konuda bazı kuşkulu bilgiler ortaya çıkmıştı. Neyse, bu konuda daha yazacak çok şey var.
TOPBAŞ VE ŞAHİN'İN AVUKATI
Topbaş, kendisine gelebilecek baskıları azaltmak için Dursun Ali Çodur'u feda etti ve belediyeye şimdilik kurtardı.
Son bir bilgi daha...
İki yıl süreyle ihaleden yasaklanan MVM şirketinin avukatı Abdullah Pehlivan kimdir?
Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın avukatı.
Böyle bir skandal olabilir mi?
Kadir Topbaş'ın basın müşaviri dün arayarak Pehlivan'ın şirket avukatlığından ayrıldığını bildirdi.
Basın müşaviri ayrıca Topbaş'ın danışmanı Fethi Turgut'un evinin 11 ay önce soyulduğunu, faillerinin bulunmadığını bildirdi. "Ciddi bir para alınmadı" diye de ekledi.
Özel otobüs ihalesini Macar ortaklı konsorsiyum kazandı
BÜYÜKŞEHİR'in açtığı otobüs ihalesi, nihayet sonuçlandı.
Ve Albayraklar ilk kez ihale dışı kaldı.
Daha önce üç kez ihale edilen ancak Albayraklardan başka katılan olmayan ihalenin sonuncu teklifleri geçen hafta alındı.
Açılan zarflar sonucunda açık arttırmaya geçildi.
55. turda ihaleyi 56 milyon 780 bin YTL'ye 'Eurobus İnvest (Macar)-Özel Halk Otobüsleri ve Metropolitan Ortak Girişimi' kazandı
Konsorsiyum, alçak tabanlı ve klimalı 500 otobüs getirecek ve Ayazağa İETT garajına her yıl 26 milyon YTL kira ödeyecek.
O köpekler 'kırmızı kulaklı'
BÜYÜKŞEHİR Belediyesi Basın Danışmanlığından dün yapılan açıklama şöyle:
"27-28 Şubat 2007 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki köşenizde yer verdiğiniz “Kudurursam ben de başkanları ısıracağım” ve "Beni de ısırdı" başlıklı okur mailleri hakkında aşağıdaki hususları sizinle paylaşmak istiyoruz.
Şöyle ki... Kadıköy Caddebostan sahilindeki parkta bulunan köpeklerle ilgili olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin ilgili birimlerinin kayıtları incelendiğinde, belirtilen tarihlerde herhangi bir şikayetin bulunmadığı anlaşılmıştır.
İlgili yazı üzerine 28.2.2007 tarihinde görevli ekiplerimizce belirtilen adrese gidilerek inceleme yapılmış, hayvanların 'kırmızı kulak' küpelerinden Kadıköy Belediyesi’nce rehabilite edilen hayvanlar olduğu anlaşılmıştır.
Park bekçilerinin ifadelerinden de köpeklerin Kadıköy Belediyesi ve bölgedeki hayvan severlerle birlikte bu bölgeye bırakıldıkları tespit edilmiştir. Ayrıca parkta görevli bekçiler konu ile ilgili şikayetlerini Kadıköy Belediyesi’ne yaptıklarını Büyükşehir Belediyesi’ne müracaatlarının bulunmadığını ifade etmişlerdir.
İnsan ve çevre sağlığına zarar veren (agresif, saldırgan vb.) hayvanlar, ilgili belediyeye şikayet edildiğinde belediyenin ilgili birimi tarafından rehabilitasyon birimine alınarak, Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliğinin 31. maddesinin 1. fıkrası gereği Veteriner Hekim kararıyla uygun yöntemlerle uyutulur."
Çömez, Türkmeneli TV'yi sordu
AKP Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'a, Türkmeneli TV'nin Türksat'a kablolu yayın hakkı için yaptığı başvurunun neden kabul edilmediğini soruyor:
"2005-2006-2007 yıllarında, Türksat'a kablolu yayın hakkı almak için sözleşme talebinde bulunan televizyon kanalları hangileridir? Bu taleplerin Türkiye geneli veya il bazındaki dağılımları nasıldır? Fransız Kanalı TV5, Türksat ile yaptığı sözleşme gereği kablolu yayın yapmakta mıdır? TV5, geçtiğimiz aylarda, Türksat'tan kiraladığı hatlar üzerinden sözde Kürdistan haritası yayınlamış mıdır? Bu yayın Türkiye'de izlenmiş midir? Türkmeneli TV'nin, kablolu yayın hakkı almasını Türkiye'nin iç ve dış politik tavrı açısından doğru buluyor musunuz? Bunun için ne yapmayı düşünüyorsunuz?
CHP bugünden yarına birşey yapmalı
BAYKAL'ın yeni Genel Merkez binasında aşure dağıttığını biliyoruz. Fakat önümüzdeki iki seçime ilişkin stratejisini bilmiyoruz. Ya da bilen varsa söylesin.
AKP'nin stratejisi her gün konuşuluyor. Erdoğan Çankaya'ya, peşinden en kısa sürede genel seçim. Buna karşı CHP'nin de seçenekleri çok fazla değil.
2002'den bu yana sürdürdüğü ana muhalefet partisi görüntüsüne devam etmek. Yargıya ve bazı sivil toplum örgütlerine dayanarak Çankaya'ya çıkışı önlemek, AKP'ye karşı genel seçime de tek alternatif benim diyerek girmek.
Türkiye'nin sorunlarına gerçekçi çözümler üreterek topluma aktarmak..
İdeali bu ama ne zaman kaldı, ne sabır ne de bunları yapacak birikimli kadrolar zaman.
CHP'yi bir şeyler yapmaya zorlamak için, diğer sol partilere, gruplara, oluşumlara da düşen bir görev var:
Bir çatı altında bir araya gelmek...
Ülkemiz için bir kırılma noktası olacak olan bu yılda herkes bir şeyler yapmalı. En azından ses vermeli, görüşünü dile getirmeli..
Sonuna kadar CHP'de görev yapacak bir CHP'li olarak bizi bugünlere taşıyan bu cumhuriyete sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum.
Hakan KUNTAY
Paylaş