Paylaş
ATATÜRK her yıl TBMM’yi açışta önemli bir nutuk söyler, yıllık programın nasıl olması gerektiğine genel çizgilerle işaret ederdi.
1938 yılında Dolmabahçe’de yatağında hasta idi. Başbakan Celâl Bayar’ı çağırdı ve ona ayağa kalkacak kadar iyi olmadığını, hazırlamış olduğu TBMM’yi açış nutkunu kendisi yerine onun okuması görevini verdi. Açılış, Cumhuriyet Bayramı’ndan bir gün önce yani, 28 Teşrinievvel’de (ekim) yapılırdı.
Celâl Bayar, Atatürk’e acil şifalar dileğinde bulunduktan sonra 1938 yılı açılış nutkunu alkışlar arasında okudu.
Bu onun milletvekillerine dikkat etmeleri gereken ulusal ve yaşamsal değerde ihtarı, adeta mirası idi:
-İkili anlaşmalar taraflardan birinin esareti ile sona erer!..
Atatürk tüm hayatı boyunca asla ikili anlaşma imzalamamıştı... 1937’de İngiliz Kralı VIII’inci Edward, Atatürk’ü ziyaret için bahane, Çanakkale’deki İngiliz şehitliğini ziyaret etmişti. Bunu sezen Atatürk onu İstanbul’a davet etmişti.
Kral Edward, Atatürk’e ikili anlaşma önerisinde bulunmuş ve şartını ileri sürmüştü:
-Ruslarla hiçbir anlaşma yok. Daha Osmanlı İmparatorluğu döneminde İngiliz/Rus amansız mücadelesi vardı. Her iki devlet birbirleriyle rekabet halinde idiler.
-Kral Edward, Atatürk’ü Osmanlı imparatorları ile karıştırmıştı. Çünkü, imparatorluk zamanında egemenlik çoktan uçup gitmiş ve İngilizlerin her dediği uygulanır olmuştu.
Atatürk’ün ne cevap verdiğini sorgulamaya gerek yok. Kral Edward geldiği gibi gitmişti.
İngilizlerle ikili anlaşma II. Dünya Savaşı başladığında İnönü tarafından yapıldı ve bu yol açıldı. Menderes, DP iktidarı alınca bu kez Amerikalılara dönüldü. Amerikalılar bizim yerli strateji imalatını pahalıya mal ettiğimizi ileri sürerek onları ucuz vermeyi önerdiler: Bu önerinin mahalle bakkalı mantığıyla kabulü sonucu Amerikan ekonomik işgali başladı ve devam etti, çeşitlendi... Ve bugünleri gördük.
Atatürk, dışarıdan asla borç almadan, iç borçlanmayla ülkeyi fabrikalarla donatmaya başlamış... Kendi kendine yeterlik sayesinde, II. Dünya Savaşı başladığında Türk Lirası, doları 1 lira 10 kuruşa satın alma seviyesine yükselmişti; savaş başladığında Almanlar Türk Lirası satın alıyorlardı.
İşte Atatürk‘ün gösterdiği yol... İlerisini görememe... Yoldan çıkış... İçeriğinde Atatürk düşmanlığının başlangıcı... Hilafetin bile istenebileceği teklifi... Ve bugün...
Halûk TARCAN (CNRS)
Ölçüyü kaçırmamak...
-“Onlar, (gerçek takva sahibi insanlar) Allah yolunda karşılık beklemeden, gönüllü harcarlarken, insanların ihtiyaçlarını görürken meşru harcama sınırını aşmazlar, ölçüyü kaçırmazlar, cimrilik etmezler. İhtiyaç görme, muhtacı rahatlatan, vereni sıkıntıya sokmayan, israf ile cimrilik arasında dengeli bir harcamadır.” (Furkan Suresi 67. ayette)
Kadir Can çilek ekmiş bakın neler olmuş!..
YILLARIN gazetecisi ünlü fotografçı Kadir Can işsiz kalınca bir arkadaşının Pamukova’daki tarlasında çilek ekimi yapıyor. 27 dönümden 10’una çilek ekmişler, diğerlerinde de brokoli, barbunya, domates-biber... Bir amele olarak çektiklerini anlatırken, “Tarım ne b.. bir işmiş, neresinden tutsan elinde kalıyor” dedi. Bulunduğu köydeki ‘kıskanç ve uyanık’ imamın neler yaptıklarını bir yana bırakıp, “Tarım sigortasını anlatayım da bil” dedi. 15-20 gün önce 10 dönümlük çilek tarlasını sigorta ettirmek için Pamukova’da Güneş Sigorta’ya gitmiş. Can, çileği geçen yıl dikmiş; toplam 4 yıl ürün alınıyormuş... Doludan korktuğundan, yabancı menşeili fideleri aldığı Adana ve Antalya’daki firmalara danışmış. Dönümden 5 ton alırsın demişler. Geçen sene ‘kıt’ dönemde İstanbul Hali’nde çilek 40-60 lira arasında değişmiş; akıllı üretici iyi para kazanmış... “Biz de bu sezona girerken iyi çilek yaptık” derken, “Sigorta yaptırmayı da unutma” diye uyardılar. Devamını şöyle anlatıyor:
“Sigorta bedeli yüksek olduğu için 3.5 ton üzerinden sigorta ettirdim. 1500 lira ödedim; diğer yarısını da teşvik için devlet ödüyor. Yani 3 bin lira oluyor. Eksper geldi, dekara 3.5 ton üzerinden rapor yazdı. Aradan 15 gün geçti, dolu vurmaz mı? Bütün tarla gitti. Çok üzüldüm, eksper yine geldi, hasar % 74 dedi. Hani ben 3.5 ton üzerinden sigorta yaptırmıştım? O ise hasarı 2.5 ton olarak gösterdi. Yani bir tonum gitti. Çiftçinin emeğinin karşılığını vermiyorsunuz, yoksa çiftçi düşmanı mısınız? Benim hakkımı nasıl gasp edersin dedim. Tarım Bakanlığı’na bağlı, tarım sigortası kurumu olan Tersim’i aradım. Durumu bildirmek istedim; telefon mu faks mı, bir sürü kargaşa karşısında faks çekemiyorsunuz. Neyse bu uzun bir hikâye... Devlet böyle ‘angarya’ istemiyor!”
SİGORTA 3.5 TON ZARAR 2.5 TON
“İtirazım çiftçinin kazıklanmasına... Sigorta primini 3.5 ton üzerinden alıyor, zararın bedelini 2.5 ton üzerinden (sigorta) ödüyor. Bakanlık çiftçi ve üreticiyi böyle mi güvence altına alınıyor. Aklıma kötü şeyler geliyor; sigorta eksperleri, sigorta şirketlerinden avanta mı alıyor diye. Ben bu konuyu ‘balıkçılık’ta yaptığım gibi yazacağım. Ekmek parası işte dağ başındayız...”
Kadir Can’a geçmiş olsun... İki yıldan beri ne emek veriyordu, biliyoruz. Çilekli köyünde, elektriksiz, TV’siz eski bir karavanda yaşam sürdürüyor.
Devlet “Artık üretme, ben ithal ederim diyor”, bunun sonucunda köylerde insan kalmamış!
CHP ‘piyon’ yaptırılamaz
CHP’yi ‘yeni’leyerek, Cumhuriyet karşıtlarının ‘Yeni Türkiye’ projesinde CHP’yi de koalisyona yamamak gibi sinsi bir planda rol almak için yanıp tutuşanların günahı çok büyük olacaktır. Veee... ‘Koca Çınar’ CHP’yi, ‘CE-HAA-PEE zihniyeti’ diye sabah akşam nefret saçanların oyunlarına piyon olarak katmayı planlayanların günahı da tarihin kara kaplı kitabına sığmayacak kadar büyük olacaktır. İlhami MESUT
Keskin, Zeybekci’yi sorguluyor
CHP’nin eski genel sekreteri ve Denizli milletvekili Adnan Keskin dün telefonla arayarak, “Reza Zarrab konusunda benim de, hemşerimiz Sayın Bakan Nihat Zeybekci’ye söyleyeceklerim var” dedi. “Dediğiniz gibi Reza Zarrab olmasaydı, Nihat Zeybekci, Zafer Çağlayan’ın yerine Ekonomi Bakanı olamazdı. Zeybekci, ‘Vicdanım rahat’ demiş ama hiç rahat olmadığını bütün Denizlililer biliyor. Bundan bir süre önce, arsa rantını sormuştum kendilerine... Önce bir şirket kurdular; sonra eski bir iplik fabrikasının yerini ele geçirip, orada imar tadilatı yaptırdılar; yapılaşmayı da büyük oranda arttırdılar. Denizlililere anlattık, kimse çıkarmadı. Koca bir bakan böyle bir soruya açık olarak cevap veremedi. Üzücü bir durum tabii... Zeybekci, eskiden Hyundai bayiliği yapıyordu; buna şimdi de Honda ve Peugeot’yu da ekledi. Ben mal varlığını açıklamasını istedim, onda da kulağının üzerine yattı.”
Paylaş