Kızımın armağanı neydi bilir misiniz

MART 2001'de malum krizden etkilenip, işyerimi kapattım. Yani iflas ettim. Envayi çeşit borçla ortada kalıverdim.

İş yok aş yok. İlk etapta evdeki üç beş parça eşyayı pirince, yağa, soğana, patatese ve ev kirasına çevirebilmem için satmam gerekiyordu.

Eskiciyle birlikte eşyaları evden çıkarırken, dokuz yaşındaki kızım sordu: ‘‘Baba taşınıyor muyuz?’’ Boğazım düğümlendiği için bu soruya cevap verememiş, kem küm etmiştim. Sonra bir çay ocağında çalışmaya başladım. Sıra vergi borcumu ödemeye gelmişti. Devlet, gelir vergisini peşin almaz. Önce bir yıl çalışılır, ertesi yıl da geçen yılın vergisi ödenir.

Devlete vergilerimi öderken, anlatılmaz sıkıntılar, acılar çektim. Temel gıdalarımızda kısıntı yaptık. Kaç bayram çocuğuma tek bir parça giysi ve tek bir çift ayakkabı alamadım. DerkenBabalar Günü geldi; dokuz yaşındaki kızım yaşlı gözlerle, cuma günü alacağı armağanı, pazar günü bana verebildi. Kızımın armağanı baştan aşağı pekiyi olan karnesiydi.

Babasının parası olmayınca doğal olarak karnesini de alamamıştı. BöyleceBabalar Günü'nde karnesini hediye etmişti. Bütün bunları ağlaşmak ve yakınmak için yazmıyorum; her ne olursa olsun, devlete olan vergi borcumuz elbette ödenecek. Benim derdim şudur; Futbol Federasyonu Uzakdoğu'ya yaklaşık 270 kişilik bir özel davetli kafilesiyle gitmiş. Kafilede Haluk Ulusoy'un şahsi dostları, Yeşilçam yıldızları, çok sayıda siyasetçi ve onların eşleri hatta çocukları yer almış. Ulusoy, bu kadar kalabalık bir kafilenin ulaşım ve iki haftalık konaklama giderlerine ilişkin harcamalarının nereden karşıladığına dair bütün çağrıları bugüne dek yanıtsız bırakmış.

270 kişinin tüm masraflarını kendi kesenizden karşılıyorsanız ne álá. Şayet devletin, bizlerin, yani kızımın üst baş parasını, boğazımızdan kıstığımız ekmek paramızı oralarda güle oynaya yediyseniz sizleri hiç affetmeyeceğim.

Bülent AĞIRGÜN-İSTANBUL

Çiftçi tüccarın insafında

TÜRKİYE
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Prof. Dr. Gürol ERGİN hükümetin açıkladığı hububat alım fiyatlarını eleştirirken, ‘‘Fiyatlar hükümetin neden bu yolu tercih ettiğini gösterdi. Hububat fiyatları, çiftçi için yıkım oldu’’ diyor.

Geçen yıl çiftçiye verilen 164 bin liranın çiftçinin kár edeceği değil, maliyetini bile karşılayamayacak bir fiyat olduğunu söyleyen Ergin, oluşan piyasayı şöyle anlatıyor: ‘‘Yapay olarak düşük tutulan bu fiyat, buğday çiftçisinin elinden çıkıp tüccarın eline geçince birdenbire 250-300 bin liraya fırladı. Geçen yıl gerçekçi fiyat verilseydi hem spekülatöre bu fırsat verilmemiş olurdu, hem de çiftçi tarihimizde ilk kez yaşadığımız ‘hububat ekmeme', ‘tarlayı boş bırakma' tavrına başvurmazdı.’’

Prof. Ergin'e göre buğday üretimi ne olur?

‘‘Bu yıl çok uygun bir üretim dönemi geçirmemize karşın buğday üretimimiz 19-20 milyon ton düzeyinde kalmaz, en az 22-23 milyon ton olurdu. Geçtiğimiz yıl çiftçi onarılmaz bir yara alırken, yerli-yabancı buğday tüccarları bir anda önemli miktarda haksız kazanç sağladılar. Çiftçi öfkesini değişik biçimlerde dile getirdi. Ancak değişen bir şey olmadı.

Bu yıl, Türkiye'nin değişik bölgelerinde yapılan gerçekçi maliyet hesaplarına göre bir kilo buğdayın maliyeti 250 bin lira dolayında olup, üreticinin üretimi sürdürebilmesi için taban fiyatının 320 bin lira dolayında olması gerekirdi. Oysa hükümetin üretici için asıl önemli olan kırmızı ve beyaz yarı sert ekmeklik buğday için belirlediği fiyat olan 211 bin lira maliyetin çok altında. Bu fiyat, çiftçiyi perişan edecek bir fiyat. Çünkü fiyatın 211 bin lira olarak açıklandığı saatlerde, Adana'da yarı sert buğday 250 bin liradan işlem görüyordu. Açıklanan fiyatlarla çiftçi tüccarın insafına terk edildi. Keşke, hiç fiyat açıklanmasaydı.’’

Çiftçi bu yıl da perişan olacak.

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Siyaset yoluyla 'taban fiyat' belirlenebilir ama 'Kıbrıs meselesi' karara bağlanamaz. Çünkü bu 'partiler üstü' aynı zamanda 'siyaset üstü' olan bir meseledir.’’

(Hacettepe Üniversitesi Öğr. Üy. Prof. Dr. Mustafa Erdoğan)

MESAJ PANOSU

İSTANBUL Kahveciler Odası Başkanı Ahmet Turan Doğan 12.06.2002 tarihli ‘‘Kurnaz Kahveci’’ başlıklı yazımız üzerine şu açıklamayı yaptı: ‘‘507 sayılı yasa doğrultusunda hizmet veren ve kamu kurumu niteliği taşıyan odamızın almış olduğu arazileri Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile üst kuruluşu Esnaf Birliği'nin vermiş olduğu yazılı yasal izin doğrultusunda olup Şarköy'deki arazinin tapu bedeli 3 milyar 600 milyon TL. Saroz Körfezi'ndeki arazinin ise tapu bedeli 14 milyar 500 milyon TL.'dir. Ayrıca arazilerimiz orman arazileri olmayıp dinlenme tesisleri yapılmak üzere alınmış olan denize sıfır yerlerdir. Başkanlık maaşı ise 507 sayılı yasanın 12. maddesi gereği oda genel kurulunda oda esnafı tarafından tespit edilerek kabul görmüş olup üç yıl için geçerli kılınmıştır.’’

ANKARA EGO'nun, bilgisayar yenilenmesi ile ilgili (19.06.2002) yazımıza yaptığı açıklama şöyle: ‘‘Adı geçen kişi şartnamemizi okumuş olsaydı, şartnamede Pentium 4 işlemci ve aynı zamanda monitörlerin de dahil olduğunu anlamış olacaktı. Ayrıca ISO 9001 belgesi istenmektedir. Fiyat açısından da 15 inç monitörlü 232 adet bilgisayar 725 $'dan, 21 inç monitörlü 5 adet bilgisayar da 1300 $'dan muhammen bedel tespit edilmiştir.’’
Yazarın Tüm Yazıları