Paylaş
Basınımızın ilgi gösterdiği bu açıklamaya yurttaşlarımızdan, Büyükşehir ve Çankaya Belediye Başkanlarından konuya ilişkin özel yorum ve açıklamalar geldi.
Ne yazık ki Kızılay Meydanı konusu ‘Emek ve Güven’ Meydanı gibi maket meydanlara dönüştürülüp esas konu saptırıldı.
Bizler Kızılay Meydanı’mızın gerçek anlamda bir meydan olmasını beklerken, ne yazık ki 2003’de Büyükşehir Belediyesi tarafından meydanın beton bariyerlerle kapatılıp bizlerden kopartılması uygulamasını yaşadık. Bu yurttaşlık, hemşehrilik ve insanlık dışı uygulamaya karşın açtığım dava sonucu hiç değilse bizleri metro alt geçişlerine sokulmaktan kurtaran ve bariyerlerin kaldırılarak Kızılayımızın üst geçişlerinden faydalanmak yolunu açan Ankara 5. İdare ve Danıştay 8. Dairesinin Mahkeme Kararlarını alan Ankaralı bir yurttaş olarak; Kızılay’ın gerçek anlamda meydan olması özlemimizi ortadan kaldıracak, Kızılay etrafında oluşturulmaya çalışılan maket meydanlarla konunun saptırılmasını sağlayacak, bürokratik girişimlere karşı gelmem ve itiraz etmemin, bu konuda bilgi birikim ve emeği olan şahsımın hakkı ve sorumluluğu olduğuna inanıyorum.
Sayın Belediye Başkanlarına seslenmek istiyorum;
Sizden istediğimiz bize Cumhuriyetimiz ve onun ilk çağdaş şehircilik planlamasına uygun Kızılay’ın gerçek anlamda meydana kavuşmasıdır.
Aynen Newyork-Özgürlük, Pekin-Tianenmen, Paris-Zafer, Moskova-Kremlin (Kızıl), Londra-Trafalgar meydanları gibi büyük, insan merkezli, insan ve kent bütünleşmesini sağlayan meydanlar gibi meydan olmasıdır.
Her toplumsal değişimde olduğu gibi yerleşim alanında da temel unsur insandır.
KIZILAY MEYDANI GERÇEĞİ
Başkent Ankara’mız bir çalışan yani memur, işçi ve emekli kentidir. Başkent oluşundan sonra tüm yönetim birimlerinin ana merkezleri Ankara’dadır. Bu merkezler iki meydana açılır; Bunlar Kızılay ve Ulus... Zaten Cumhuriyetimiz ile yapılan planlamada bu yapılanmayı içermektedir. Bundan maksat, çalışanların gerek kendi gerekse alışverişte bulunacakları iş merkezlerine rahat ulaşması, öğlen tatilinde ve mesai bitiminde kent dokusu ile yaya olarak buluşması, insan-kent yabancılaşmasının engellenmesidir. Bu anlayış aslında çağdaş devlet ve kent anlayışının bir sonucudur.
Av. Sedat VURAL
Çelik’in sözü üzerinden tam 609 gün geçti
İLK kadro sözünü Eski Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik 27 Aralık 2008’de, 3. hizmet bölgesinde 3 yılını dolduran aynı gün kadrolu olacak, şeklinde vermiştir
O günden bugüne 795 gün geçti.
Şuan ki Milli Eğitim Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu verilen sözün tutulmadığını fark ederek 2 Temmuz 2009 tarihinde Anka ve Cihan Haber Ajansları yoluyla sendikalar ve tüm eğitim camiası huzurunda sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçişini sağlayacak tasarının Kasım ayına yetiştirileceğine söz vermiştir.
O günden Bu güne; 608 gün geçti.
Verilen sözlerin yerine getirilmesini istiyoruz.
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.” (Ahzab: 33/70)
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.” (Saff, 61/2–3)
“Yalanı ancak Allah’ın ayetlerine uymayanlar uydurur. İşte bunlar asıl yalancı olanlardır.” (Nahl,16/105)
“... Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.” (İsra,17/34)
Bedir DAS
85.4 puanla açıkta kalınır mı?
BEN 85.4 puan alıp açıkta kalan bir Türkçe öğretmeniyim. Sınav iptal olmadan önce kadrolu atanabilirken sonrasında 0.1 puanla kaybeden bir KPSS mağduruyum. Bu sene binlerce öğretmen adayı benim gibi mağdur oldu. Böyle olmasına rağmen MEB bizim mağduriyetimizi gidermek için kılını bile kıpırdatmadı.
Lütfen KPSS mağdurlarını gündeminizden düşürmeyin. Özellikle bu sene Türkçe öğretmenlerine büyük haksızlık yapıldı. 85 puan alıp da atanamayan yüzlerce Türkçe öğretmeni var. Bu ülkede 50 60 alan hatta 12 alan öğretmen adayları atandı. Onlar o puanla atanırken bizim 85 ile kalmamız hak mı hukuk mu....
Martta 30 bin kadrolu ögretmen alımı istiyoruz; mağduriyetimiz ancak böyle giderilir.
Melek ÜNVER
Paylaş