Paylaş
Eskişehir’den başka Bursa, Yalova, Ankara (Polatlı) ve İstanbul’da (Şehremini) Kırım dernekleri var; Türkiye’deki Tatar sayısını 4 milyon olarak telaffuz ediliyor. Tatarların gerçek sayısı hiçbir zaman açıklanmamış, nedense... ABD, Finlandiya, Almanya, Rusya, Romanya, Bulgaristan ve Litvanya’da Tatar örgütleri kenti kültürlerini yaşatıyormuş. Rusya’nın Kırım’ı işgali nedeniyle çok sayıda Kırım Tatar’ının Kırım’dan sürgüne gitmek zorunda kaldığını belirten Çakırözer “AKP hükümeti Kırım Tatar’ı soydaşlarımızın haklı taleplerini yerine getirmiyor. Muhtemelen Rusya ile ilişkiler bozulmasın diye böyle yapıyorlar. Ama Kırım Tatarları ve onların Türkiye’deki akrabaları büyük acılar içinde. Mutlaka onların yanında olmamız lazım. Yapılacak şey basit. TÜRKSAT’tan TV yayını talepleri var. Bir de Kırım’dan kaçmak zorunda bırakılanlar için Ukrayna sınırında barınma ihtiyacını gidermek için Herson bölgesinde 15 bin kişinin konut talepleri var. Meclis’te defalarca dile getirdim. Ama tek biri bile yerine getirilmedi. Hani nerede o övündükleri insani, duyarlı dış politika?” diyor. Tatarlar kendilerine yakın iki kişiden söz ediyor, Ukrayna Parlamentosu’na 8. sıradan giren Mustafa Cemiloğlu, diğeri de Rıfat Çubarov; ikisi de barış istiyor, topraklarına dönmeyi bekliyor. Kırım’dan gelen iki kadın sanatçı bir ölçüde konukların vatan özlemini giderdi.
Yemekte Kırım Derneği Başkanı Evren Olcay ile de görüştük. Anadolu’daki Kırımlıların çoğunun Dobruca üzerinden gelen Türkler olduğunu söylüyor.
Eskişehir’de 120-130 bin Kırım Tatar’ı yaşadığını belirten Olcay da hükümetin tutumundan rahatsız: “Türkiye Cumhuriyeti devleti Kırım işgalini tanımıyor. Ama bu sadece sözde kalıyor. Rusya devleti ile çalışmalarda Kırım’ın ismi dahi geçmiyor. Yokmuş gibi davranılıyor. Bu da bizi çok üzüyor. Ne Putin gelince ne bizimkiler oraya gittiğinde hiç bu konu ele alınmıyor. Genel geçer sözler söyleniyor ama işgal ile ilgili net bir tavır yok. Kırım Tatarları, Kırım’dan dışarı çıkmaya zorlanıyor. orada Kırım Tatar’ı bittiği zaman tarihsel olarak Türk toprağı olmaktan çıkacaktır oralar.”
GÜNÜN SÖZÜ
“Türkiye ile Yunanistan arasındaki Mübadele Antlaşması’nın 94. yılını Tekirdağ’da anıyoruz. Ne yazık ki mübadillerin çocuk ve torunları Yunanistan’a girmekte vize engelleriyle karşılaşıyor. Yunanistan’dan vize kolaylığı istiyoruz.”
Arif Ümit İŞLER - Lozan Mübadilleri Vakfı Başkanı
CELAL ŞENGÖR EVRİM TEORİSİ İÇİN DİYOR Kİ: ‘BİLMEDEN KONUŞMAMAK GEREK’
İSTANBUL Bilim Akademisi üyesi, ABD, Rusya, Avusturya bilim akademileri yabancı üyesi, Avrupa ve Alman akademileri esas üyesi A. M. Celal Şengör hafta sonu ‘Evrim Teorisi’ üzerindeki tartışmayı sürdürüyor. Diyor ki: “Hükumet sözcüsü Numan Kurtulmuş Bey, verdiği bir röportajda aynen şunları söylemiş (Hürriyet, 29 Ocak 2017): “Evrim Teorisi bilimsel olarak eskimiş ve çürümüş bir teori. İlla müfredatta okutulacak diye bir şey yok. Tezlerden bir tanesi olarak okutulabilir. Ama Evrim Teorisi’ne inanan ilerici, inanmayan gericidir demek çağdışı bir görüştür.” Bu sözlerin bilimsel gerçeklerle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Evrim Teorisi bugün modern biyoloji ve paleontolojinin en temel kuramıdır. Aynı şekilde tıp, antropoloji gibi bilimler de tamamen ona dayanır.”
SP’DE ‘EVET’ VE ‘HAYIR’ YOK
ERBAKAN’ın ‘RP siyaseti’nin (Erbakan, Kutan, Kurtulmuş ve Kabalak’tan sonra) 5. genel başkanı olan Temel Karamollaoğlu sakin bir ‘kişilik’ gösteriyor, bilgi yüklü, ancak onu ‘aksiyon’ haline getirmiyor. Keskin eleştiriden uzak duruyor. Toplum olarak gelişen olayları da yorumlamak zorunda olduğumuzu söylüyor ve “Atılacak adımlara uygun olmalı” diyor.
Karamollaoğlu, gazetecileri Cevahir Otel’de mütevazı bir akşam yemeğinde ağırladı... İslam dünyasında sorunları çok iyi bildiği gibi ikili ilişkileri de güçlü bir siyasetçi. Zaten Erbakan’ın G-8 gibi kuruluşlarla temasında ‘danışman’lık yapmış hep. DPT kökenli aynı zamanda, İngiltere’de ekonomi okumuş... İngiliz eşi daha sonra ‘Müslüman’ olmuş... Karamollaoğlu’nun en çok merak edilen sözleri de referandum konusunda idi. Referandumda ‘Hayır’ diyecekleri daha önce kamuoyuna yansımıştı. Ancak bu beyanının ‘ince ayar’ bir tarafı var; ‘evet’ veya ‘hayır’ sözcüklerini kullanmıyor. Başkanlık sistemine prensip olarak karşı olmadıklarını, fakat bu haliyle de taraf olmayacaklarını belirtiyor. “Başkanlık sistemi yönetimde kolaylık getiriyor ancak denetimin olmasını, olmazsa olmaz şart olarak görüyoruz” diye de ekliyor. SP’yi yakından tanıyan bir gazeteci bize “Genel Başkan daha önce başkanlık sistemine karşı idi. Ancak Sayın Erdoğan’ın, partinin Yüksek İstişare Üyesi Şevket Kazan’ı evinde ziyaret etmesinden sonra kendisinde bir yumuşaklık olduğu dikkat çekiyor” dedi. Erdoğan’ın “abi’ diye hitap ettiği Karamollaoğlu’nun köşeli bir çıkışı olmadı. Referandumda, partiler arasında ‘eşit şartlar arasında bir mücadele olmayacağı’nı söyleyince “Doğru” dedi. Bir gazeteci kendisine “Yetmez ama hayır” mı demek istiyorsunuz diye takılınca herkes güldü. “Görüşlerinde 1969’dan beri yalpa yapmadıklarını” anlattı. İnsanların kamplaşmasını değil, düşünmesini istediklerini söyledi. Kıbrıs diye bir sorunun olmadığını savundu; FETÖ’de, CIA’in ve Mossad’ın parmağı olduğunu belirtti.
CHP’li Ortak Akıl’dan açıklama; ‘Hayır’ seferberliği başlatalım
ORTAK AKIL PLATFORMU (OAP) olarak 23.01.2007 tarihinde, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile bir toplantı yaptık. Toplantıya, Platformu temsilen yedi kişi (Uluç Gürkan, Enis Tütüncü, Ali Kemal Kumkumoğlu-İstanbul, Ergün Aydoğan-Balıkesir, Çınar Aldemir-B.Elçi, Adil Temel-DPT, Şükrü Yalnız Tüteloğlu-Hukukçu/Ekonomist) katıldık. Toplantıda, kimliğimiz/statümüz, kuruluş amacımız ve bu güne kadar yaptığımız çalışmalar hakkında bilgilendirme yanında, ağırlıklı olarak Referandum’a ilişkin görüş ve önerilerimizi kendisiyle paylaştık.
Bu bağlamda:
1- CHP’ye karşı büyük bir güven bunalımının yaşadığı ve bu durumun referandum öncesinde mutlaka düzeltilmesi gerektiği belirtilmiştir.
2- Bu bağlamda atılacak adımlardan biri olarak, CHP Tüzüğü’nün 56. maddesi gereği Sayın Genel Başkanımızca Onur Kurulu’nun acilen toplanması önerilmiştir.
Bilindiği üzere “Parti ile üyelik bağı devam etmek kaydıyla; Genel Başkanlık, genel başkan yardımcılığı, genel sekreterlik, TBMM Başkanlığı, Başbakanlık, Bakanlık ve TBMM başkan vekilliği, TBMM grup başkan vekilliği yapmış olanlar Parti ‘onur kurulu’ üyesidirler. Genel Başkan, Onur Kurulu’nu yılda en az bir kez toplayarak, ülke ve Partiye ilişkin hususlarda kurul üyelerinin görüş ve değerlendirmelerine başvurur”.
56. maddenin şimdi uygulanmazsa ne zaman uygulanabileceği sorgulanmıştır. Onur Kurulu’nda ortaya çıkacak görüş ve önerilerin, aynı anda toplantıda bulunacak PM’ye sunulması ve bunlardan, ‘hayır’ kampanyasının ana stratejisi ile partiler üstü dayanışma ve uygulama yöntemlerinin belirlenmesi amacıyla yararlanılması teklif edilmiştir.
Daha da ötede, Onur Kurulu üyeleri ile PM Üyelerinin bir araya getirilerek birlikte hazırlayacakları partiler üstü ortak bir deklarasyonla; “Parlamenter demokrasiye sahip çıkan tüm siyasi partilere, önde olan siyaset insanlarına, sivil toplum kuruluşlarına ve tüm yurtseverlere Türkiye’ye sahip çıkma seferberliğine katılmayı önermeleri” dile getirilmiştir.
3- Kampanyada cepheleşme görüntüsünün getireceği olumsuzluklara dikkat çekilerek; ‘cephe olmayan bir cephe yaratılsın’ düşüncesiyle, hangi sebeple olursa olsun, ‘hayır’ tercihini herhangi bir parti kurumsal kimliğiyle özdeşleştirmemek ve sınırlandırmamak gerekliği anlatılmıştır.
4- Kampanyanın pozitif mesajlar içermesi, Başkanlık sistemiyle nelerin kaybedileceği değil, bu sisteme ‘hayır’ diyerek nelerin kazanılacağının anlatılması önerilmiştir.
5- Kampanyanın olabildiğince ekonomik sorunlar temeline dayandırılmasının önemine işaret edilmiştir. AKP’nin bir ekonomik krizden sonra kurulduğu ve bu krizin toplumsal faturasının esasen önceki İktidara kesildiği, kriz sonrası sosyo-ekonomik dengelerin yeniden kurulduğu bir ortamda AKP’nin dış destekle iktidara getirildiği ifade edilmiş, şimdiki ekonomik krizden ise bütünüyle AKP’nin sorumlu olduğu gerçeği vurgulanmıştır. Bu itibarla, AKP’nin ekonomideki başarısızlığının, işsizlik ile yoksulluk başta, tüm olumsuzluklarıyla sergilenmesi durumunda ‘evet’ oylarını gerileyeceği inancı vurgulanmıştır.
6- Cumhurbaşkanına verilen KHK yetkiler ve kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılıp, tüm gücün tek kişide toplanmasının, bir arada yaşama irademizi derinden sarsacağı, ulusal birlik ve beraberliğimizi tahrip edeceği, ‘tek kişilik aklın’ şimdiye dek yaşandığı gibi, gelecekte de çeşitli tutarsızlık ve yanlışlar yapabileceği, bunun ise çok daha büyük felaketlere yol açabileceği gerçeğinin, halkımıza somut örneklerle anlatılmasının gerekliliği işaret edilmiştir.
7- Mevcut kamuoyu yoklamalarında tek kişi rejimine karşı çıkanların, savunanlardan daha fazla olmasına rağmen, sandığa gitme eğiliminin düşük olduğunun gözlemlendiğine dikkat çekilerek, toplumun sandığa gitme ve oy kullanma konusunda ikna edilmesi gerektiği, bunun da CHP’nin öncülük edebileceği topyekûn bir ‘hayır’ seferberliği anlayışı ile başarılabileceği anlatılmıştır.
8- OAP’nun, Türkiye’nin dört bir yanında yakılan diğer çoban ateşleri ile irtibata geçerek, söz konusu toplumsal dinamikleri belli bir program çerçevesinde, daha organize ve daha etkin duruma getirme potansiyeline sahip olduğu belirtilmiş, söz konusu potansiyelin CHP Genel Merkezi bilgisi ve koordinasyonu çerçevesinde daha kolay kullanılabileceği düşüncesi paylaşılmıştır
Gerçekleştirdiğimiz toplantı ile ilgili olarak, CHP Genel Merkezinden bize somut bir talep ya da öneri gelmesi durumunda, eylem planımızı belirlemek amacıyla, OAP’nu acilen toplantıya (8’inci Top.) çağırmayı düşünmekteyiz.
İmzalar:
Uluç GÜRKAN: Herkes için fırsat/ Herkesten sorumluluk /Herkesin toplumu
Enis TÜTÜNCÜ: Ne işsiz ne yoksul /Ne soyan ne soyulan /Ne zorba ne zindan /Sosyal Adaletli Bir Düzen
Devlet Bahçeli’ye mesaj
BAHÇELİ, vatan, millet ve Türklük için ‘evet’ diyeceklerini söylemiş.
Yine, saygı duyulan kelimelerin arkasına saklanarak milleti aldatmaya çalışıyor.
Söz hakkını kaybederse millet büyüyecek mi?
Türklük, haklarından vazgeçerek bir kişiye boyun eğmek mi? Malını, canını onun eline bırakmak mı? MHP’nin davası, partiyi ve milli hakimiyeti yok etmek mi?
Bahçeli, hatadan dönmek sevaptır. Zararın neresinden dönseniz kazançtır.
Dinçer ÖNAL- (E) Hukukçu
Referandumdan sonra sonra seçim senaryoları
AKP şimdiden başladı çalışmaya, Referandum’da evet de çıksa Hayır da çıksa, erken seçime gidecek.
Erdoğan ve AKP, yeni bir uygulamaya daha gitmek istiyorlar:
Daraltılmış Bölge (!) Seçim Sistemi. Böyle bir seçim sistemi Batı ülkelerinde yok.
Dar Bölge Seçim Sistemi var + 2 turlu.
Bu da İngiltere ile birlikte dünyada 30 kadar ülkede uygulanıyor.
İşin hile tarafı olan ‘Daraltılmış Bölge’ 50’li yıllarda uygulanan ‘Çoğunluk Sistemi’nin değişik bir versiyonu.
Dar Bölge Sistemi’nde ülke TBMM’ndeki vekil sayısı kadar bölgeye ayrılır. Her bölgeden, milletvekilliği seçilme şartlarını taşıyan herkes aday olur. İlk turda en fazla oy alan 2 aday, 15 gün sonra 2. turda karşılaşır.
Bu sistemde Baraj kendi içindedir. Ayrıca baraj olmaz.
Seçilen her vekil, en az % 51 oy almış demektir.
“Daraltılmış Bölge” ise sadece bir aldatmacadır.
Bu sistemde her bölgede 5 vekil seçilir.
O bölgede hangi parti (DİKKAT hangi aday değil) en fazla oy aldıysa (BİR oy dahi fazla alsa) o 5 milletvekilini o parti kazanıyor.
Böyle demokrasi, böyle halk iradesi olmaz!..
Türkiye’de hiç bir zaman Demokrasi olmadı; dolayısıyla laiklik de olmadı.
Sözde halkın seçtiği (!) vekilleri gerçekte parti başkanları seçiyor. Halk sadece o seçilenleri seçiyor!!
Ama İngiliz sisteminde, Dar Bölge Seçim Sistemi’nde, her bölgeden TEK milletvekili seçildiği için, o sistemde Parti başkanlarının, yöneticilerinin herhangi bir müdahalesi OLAMIYOR.
Yani o seçilenler gerçekten Halkın vekili oluyor.
İşte Demokrasi o zaman gelir.
O zaman o seçilen vekiller Parti başkanlarının hükmü altına girmiyorlar.
Daraltılmış bölge sadece bir aldatmacadır.
Bu sistemde 2. tur olmaz
65 yıldır sürdürülen halkı aldatma sisteminin bir başka versiyonudur.
SEMİH KALKANOĞLU- Elektrik Müh, araştırmacı
Paylaş