Paylaş
SEKA Dalaman káğıt tesislerinin Özelleştirme İdaresi tarafından MOPAK adlı şirkete verilmesi ve buna karşılık çalışanların ortak bir girişim grubu oluşturarak aynı tesise talip olması üzerine karşılıklı suçlamalar sürüyor.
Her iki taraf yeni açıklamalar yapıyor. Bunların ışığında MOPAK ve Selüloz-İş'in karşılıklı olarak ortaya koydukları iddiaları dinleyelim:
MOPAK SEKA Dalaman'a kurulduğu 1970'ten beri herhangi bir yatırım yapılmamıştır.
SENDİKA Doğru değil. 1976'da Kolofan fabrikası, 1977'de bölgenin ilk klor alkali fabrikası, 1982'de ülkenin ilk kuşe tesisleri hizmete açıldı. Yine aynı yıl eski káğıt ve hurda káğıt işleme, atıksu ve geri kazanma tesisleri devreye alındı. 1987'de tall-oil distilasyon tesisi, 1987'de kabuk sayma, 1995'te derin deşarj sistemi kuruldu. 1996'da yine ülkemizde ilk defa bilgisayarlı káğıt üretimine başladı.
MOPAK Biz bir kilo káğıt üretmek için 10 kilo su, 600-700 KwH elektrik harcarken, Dalaman'da bu 120 lt su, 16000 KwH'dır.
SENDİKA Hayır, 1 kilo káğıt için 73 lt ve 595 KwH elektrik kullanıyoruz. Entegre bir tesis olarak MOPAK'tan 21 kat daha büyük tesis olduğumuz için su ve elektrik konusunda daha ekonomik olduğumuz ortadadır.
MOPAK Özelleştirmeyle orman sanayiinin gelişmesi sağlanacaktır. Daha büyüyen ve yenilenen ağaç türlerinin yetişmesi teşvik edilecektir.
SENDİKA Çabuk gelişen ağaç türlerinden selüloz elde etme çalışmaları Dalaman'da yıllardır yapılıyor. Bu konuyla ilgili orman fidanlıkları ve Ege ve 9 Eylül Üniversiteleri ile çalışmalarımız devam ediyor.
MOPAK Tesisi aldığımızda Kemalpaşa'da yapıp bağışladığımız Mopak Endüstri Meslek Lisesi ile Almanya'daki kardeş okulunda ortak özel bir meslek eğitimi programı uygulamayı tasarlamaktayız.
SENDİKA Bizim Mehmet Ali Kağıtçı Meslek Okulu da yıllardır sektöre kalifiye eleman yetiştiriyor. 50 yıla dayanan mazisi var. Muğla Üniversitesi ile de koordineli çalışıyoruz.
SENDİKA MOPAK, ‘İnsan faktörüne önem veriyoruz, Dalaman’daki genç kadroyu iyi bir potansiyel olarak görüyoruz' diyor ama biz 1986'da 109, 1995'te de 98 işçinin toplu kıyıma uğratıldığını unutmuyoruz. Neden sendika sözü yok?
MOPAK Endişe edilmesin, orada yeterince işgücüne ihtiyacımız var. Sendika bize şu ana kadar yaklaşımcı olmadı, ama gelince herkesle kucaklaşıp, sendikayla görüşeceğiz. Bunları sorun olarak görmüyoruz.
SENDİKA İhalenin yapılışına karşı itirazımız var. İhaleye katılan MOPAK ile Talip Kahraman (İnşaat firması) -böyle tesadüfe şapka çıkartılır- 39.5'ar milyon dolar teklifte bulunuyor. İhale 250 bin dolar artışla başlayınca Kahraman hemen çekiliyor. Öİ görevlisi, MOPAK'a ‘Bu rakamı yuvarlayın’ deyince ihale 40 milyon dolara MOPAK'ta kalıyor. Bunlar kuşku yaratmıyor mu? İhaleye katılan firma hiç artış yapmaz mı? Yoksa ihale kovalayan birisi midir?
MOPAK Böyle bir firmayı ne tanıyoruz, ne de ismini duyduk. Dolayısıyla bir şey söylemek durumunda değiliz. Ancak bu tür iddialar iftiradan başka bir şey değildir.
MOPAK Birtakım kişi ve gruplar, menfaat birliği güderek Dalaman'ı hortumluyor.
SENDİKA Asıl MOPAK, bizden káğıt alıp üzerine etiket koyarak satan SEKA'nın zengin ettiği bir firmadır.
MOPAK Kaliteli ve verimli üretim sayesinde iç ve dış pazarlarda önemli bir potansiyel elde edeceğiz, bu sayede ülkemize önemli bir döviz girdisi sağlayacağız. İhalenin onaylanmasını bekliyoruz.
SENDİKA Bölgenin halka açık en büyük şirketini SEL-KA AŞ'yi kurduk. Dalaman'a resmen talibiz ve alacağız. Kuracağımız defter ve kırtasiye malzemeleri üreten imalathanelerimizle bu konudaki tatlı kárlara son verip üstümüze düşeni yapacağız. Türkiye için çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz.
Güneş enerjisine
ilk adım atıldı
KOCAELİ Üniversitesi'nden Yard. Doç. Tanay Sıdkı Uyar, rüzgár enerjisinden sonra güneş pili denilen 'Fotovoltaik güneş enerjisi'ni Türkiye'ye tanıtıyor. Bu konudaki ilk atölye çalışmasına dün Sarıgerme İber Oteli'nde başladı. İlk önce ‘‘Elektrik üreten etkiye fotovoltaik denir’’ bilgisini veren Uyar, bu teknolojiyi şöyle anlatıyor:
‘‘Dünyada diğer eski enerji kaynaklarının yarattığı sorunların farkına varan ve ülkelerinin geleceğini düşünen karar vericiler, özellikle Batı ülkelerinde nükleer ve fosil artıklarının yerine süratle yenilenebilir enerjilere yöneliyorlar. Bunların yaygın kullanımını temin amacıyla kamu iradeleri, yoğun programlar oluşturuyor, teşvikler yaratıyor. Bugün çatı malzemesi ve bina yüzey elemanlarıyla donatılmış ABD'de 1 milyon, Almanya'da da 100 bin konutta güneş enerjisi üretiliyor, gerektiğinde ihtiyaç fazlası da şebekeye veriliyor.
- Türkiye'deki durum...
- Henüz bilinmiyor. Ne yazık ki, dünya ve Batı yenilenebilir enerjilere yaygın yatırım yaparken, bize nükleer enerji ve fosil santralları öneriliyor. Biz de uzun vadeli stratejik planlama yapmadığımız için bu telkinlere açık oluyoruz. Bir öğretim üyesi olarak, dünyada var olan enerji çözümlerini ülkemizdeki insanların önüne koyup, Batı'da yapılan yanlışlar yapılmadan yenilenebilir enerjiye geçiş için gerekli ortamı hazırlıyorum. Rüzgár enerjisindeki çalışmalarımız başarılı oldu, bunun sonunda 1200 proje ortaya çıktı. Teknoloji daha önce bilinirse, devreye sokulması kolaylaşıyor.
- Ankara, yenilenebilir enerjilere nasıl bakıyor?
- Bizim nükleer santral ihalesi iptal edilirken, Başbakan Ecevit'in 'Rüzgárımızı ve güneşimizi değerlendireceğiz' demesini çok önemli buluyorum. Daha önce bu enerjiler yok sayılıyordu. Dileriz, kamu desteği sağlanır.
Devlet bunu
yaparsa kim
ne yapmaz!
ADANA Emniyet Müdürlüğü, Seyhan Baraj Gölü kıyısında sosyal tesis yapar; ruhsatı, projesi ve uygunluk belgesi olmadan... Kıyı kenar çizgisinin ihlal edilmesi de ayrı bir yasa tanımamazlıktır.
İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Sadi Sürenkök kaçak yapıya göz yumulması nedeniyle tepki gösterir. İçişleri Bakanlığı'na şikáyetçi olur. Bakanlık, Emniyet Müdürlüğü'ne durumu bildirir, ancak hiçbir çalışma yapılmaz.
Şu anda üç katlı sosyal tesisin kaba inşaatı bitirilirken Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak bu tür olaylardaki suskunluğunu bunda da sürdürür.
Kaçak yapılaşma vatandaşın hakkı olmadığı gibi kamunun da değildir.
Devlet önce kendi koyduğu yasalara uyacak ki, vatandaş da uysun.
Peki uymazsa ne olur? Dün yazdığımız gibi Alanya'da ANAP milletvekilinin ailesi ve Prof. Mehmet Haberal'ın vakfı da bunu bir hak gibi görür.
Bırakalım o zaman herkes istediğini yapsın dersek, bu ülkeyi imar rezillikleri içine daha çok gömeriz.
TÖMER okutmanlarından: ‘‘Dil öğrenmek isteyenler Ankara Üniversitesi'nin TÖMER kurumunun ne kadar ciddi olduğunu biliyorlar mı? TÖMER yönetimi maalesef bunun farkında değildir. Öğrencilerden aylıkları muntazaman alınırken, ek ders ücretleri ödenmeyen okutmanların daha ne kadar tahammül etmesi bekleniyor? Bu tür bezdirici aksaklıkların kurumun başarısını ve itibarını düşürdüğü ve kaliteli elemanların kaybedilmesine sebep olacağı hiç düşünülmez mi?’’
Paylaş