Paylaş
Dadaşkent merkezinde, şimdiki Aziziye Belediyesi sınırları içerisinde olan bu merkez, Türkiye’deki 9 Diyanet Eğitim Merkezi’nin en büyüklerinden biri. Eski
başkan, Erzurumlu Mehmet Nuri Yılmaz’ın Diyanet Vakfı’ndan sağladığı para desteği ile buraya 110 kadar lojman inşa etti. Güzel bir eser.
Böyle bir eserin yapılması kolay olmadı.
DPT, o güne kadar açılmış olan Diyanet eğitim merkezlerini yeterli görerek başka bir merkezin açılmasına izin vermiyordu. Dönemin Devlet Bakanı Kazım Oksay’ın (Diyanet İşleri Başkanlığı bu bakana bağlıydı) girişimi ile DPT engeli aşıldı ve bu eser Erzurum’a kazandırılmış oldu. Bu merkeze en büyük katkıyı da
daha sonra DYP-CHP döneminde Diyanet’in başına getirilen Sağlar sağladı.
Gerisini emekli bir bürokrattan dinliyoruz:
“Yine o dönem ismi Dadaşkent olan bugünkü Aziziye Belediyesi’nin Belediye Meclisi bir karar alarak buraya Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz’ın isminin verilmesini kararlaştırdı. Kararını Diyanet İşleri Başkanlığı’na iletti. Başkanlık da teklifi uygun bularak Erzurum Diyanet Eğitim Merkezi’nin ismini ‘Mehmet Nuri Yılmaz Eğitim Merkezi’ olarak tescilledi.
Sonra ne mi oldu?
AKP iktidarı önce başkan Mehmet Nuri Yılmaz’ı görevinden aldı, yerine bugünkü başkan Prof. Ali Bardakoğlu’nu getirdi.
Yetmedi, Yılmaz’ın bütün kadrosu darmadağın edilerek yerlerine yenileri atandı. Diyanet’te bir Erzurumlu kıyımı başlatıldı. (Sanki bunların hepsi Mehmet Nuri Yılmaz’ın adamıymış gibi...)
Yılmaz’ın 12 yıllık hizmetleri, başına ustaca bir uyanıklıkla ‘ilk defa’ ifadesi konularak kendilerine mal edilmeye çalışıldı.
Yılmaz’ın en büyük eserlerinden biri olan DİYAM, (Diyanet Araştırma Merkezi) yeni kurulmuş olduğu halde icraat yapmasına fırsat tanınmadan kapatıldı.
İNTİKAM MI
Bardakoğlu yönetimi Yılmaz’dan hınç almak ister gibi, ona ve eserlerine darbe üstüne darbe vurmak istedi. Hepsi fos çıkan iddialarla davalar açtırdı, bu davaların tamamı beraatla sonuçlandı. En sonunda yapacağını yaptı; Yılmaz’ın ismini Diyanet Eğitim Merkezi’nin tabelasından kaldırtma ayıbını işledi.”
Eski bürokrat okurumuz bu ayıbı şöyle anlatıyor:
“Başta Aziziye Belediyesi, verdiği kararın arkasında durmadı. Yılmaz’ın ismini bu belediye önermişti, ne yazık ki kaldırılmasına seyirci kaldı.
Merkezin yeni ismi ‘Ömer Nasuhi Bilmen Diyanet Merkezi’ olmuş.
Bilmen ismi hiç şüphesiz Erzurum için büyük bir değer taşır. O da eski bir Diyanet İşleri Başkanımızdır ve gurur duyduğumuz hemşerilerimizden birisidir.
Ancak; birinin adını yaşatmak için öbürünü öldürmek mi gerekir?
Bu mudur ahde vefa, bu mudur vefa ahlakı?
Bilmen’in ismini verecek yeni bir eser yapmak yerine, mevcut eserin tabelasını değiştirmek, eğer Yılmaz’dan intikam almak değilse, büyük bir ayıptır!
YILMAZ YERİNE BİLMEN
Bu ayıp ne Diyanet’e, ne Erzurum’a yakışmıştır! Umarız, bu hatadan tez zamanda dönülür!
İşte öneri: Diyanet, bu merkezin yanına uzun zamandan beri ihtiyacı hissedilen ve dile getirilen büyük bir Kültür Merkezi inşa etsin, adını da ‘Ömer Nasuhi Bilmen Kültür Merkezi’ koysun! Yapabiliyorsa bunu yapsın.
İsimleri levhalardan silmek kolaydır da, gönüllerden nasıl sileceksiniz?
Aydın duruşu, hoşgörüsü ve insan sevgisiyle örnek aldığımız bir adam.
Adam gibi adam!”
Kırklareli’nin düştüğü durum
KIRKLARELİ Türkiye’nin en sakin ve insanların yaşamaktan mutlu olduğu illerinden biridir. Ancak uzun süredir, şehre giriş ve çıkışlarda yapılan GMT sorgulamaları, şehrin içinde yaya gezen devriyelerin her şüphelendiklerine kimlik sorması vatandaşı bezdirdi. Benim gibi il dışında çalışan kişiler bu kontrolü yapan emniyet görevlilerine diyoruz ki, bize bir giriş-çıkış kartı verin, sırada beklemeyip gösterip geçelim. Polisin Kırklareli’ne yerleştirilen Mardin Bilge Köyü sakinleri için bu tedbiri aldığı halk arasında konuşuluyor.
Kısaca 12 Eylül döneminde dahi anarşik bir olayın yaşanmadığı Trakya’nın bu en sakin beldesi baskıdan bunalmış durumda.
Ü.E.
Şahin’den düzeltme
TBMM Başkanı M. Ali Şahin, Laleli’deki tarihi ‘Acemoğlu Hamamı’nın nasıl otel haline getirildiği ve ardından Danıştay’ın, dönemin Eminönü Belediyesi sorumlularının yargılanması ile verdiği ilginç kararını anlattığımız dünkü ‘İyi ki yüksek yargımız var’ başlıklı yazı üzerine bir düzeltme yazısı gönderdi.
Şahin, yazımızda adı geçen hemşerisi Mahir Katırcı ile uzaktan yakından bir akrabalık ilişkisi olmadığını bildiriyor. Tabii ki, Şahin’in bu açıklamasına itibar ediyoruz ama Acemoğlu Hamamı ile ilgili yargılanacaklar arasında bulunan eski Eminönü Belediyesi Başkan Yardımcısı Mahir Katırcı’nın “Ben Adalet Bakanı M. Ali Şahin’in akrabasıyım” dediğini, Eminönü ve Fatih’te çok kişinin buna tanık olduğunu da hatırlatmak isteriz. (Şahin, TBMM Başkanlığı’ndan önce Adalet Bakanlığı’nda bulunmuştu.)
Şahin, Katırcı hakkında gazetelerde çıkan yolsuzluk haberlerinin (özellikle Sabah) kupürlerini buldurabilir; sonra da bu hemşerisinin “Beni nasıl akraba yaparsınız” diye kulağını çekmelidir.
Günay’a kırıldık
KÜLTÜR Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay, “Akıllı çocuklar Fenerbahçeli olur” demiş. Benim çocuğuma geri zekâlı demek hakkını nereden alıyor? (Biz Galatasaraylıyız.) Bizi nasıl Kültür Bakanları yönetmeye çalışıyor. Bunları dava edecek avukatlar yok mu? (Benim ehliyetime 6 ay el koydukları için işimi de kaybettiğimden avukat tutacak param yok.)
Ertuğrul BERKİ
Paylaş