Paylaş
İstanbul’un Paleolitik çağları dışında, Neolitik ve Kalkolitik yerleşmeleri hakkında az çok bilgi sahibi olunmasına karşın, Tunç Çağları ile ilgili çok az, M.Ö. 2. bin kültürleri hakkında ise hiçbir veriye ulaşılamamıştır. Oysa M.Ö. 3. ve 2. binde Anadolu ve çevresinde yoğun bir yerleşme görülür. Bunun yanında M.Ö. 2 bin ortalarından itibaren güçlenen Hitit, Arzawa, Miken gibi Anadolu ve Ege’de büyük devletlerin ve imparatorlukların ortaya çıkıp, çıkar bölgelerini genişletmeye çalıştığı bir dönemde, ne İstanbul ne de yakın çevresinde herhangi bir yaşam izine rastlanılması büyük bir tarihsel boşluk yaratmaktadır.
İstanbul’un Grek Kolonileri öncesi M.Ö. 1. bin yılların başına ait yerleşme sorunu da devam etmektedir.
Özellikle Erken Demir Çağ olarak tanımlanan M.Ö. 1200-850 dönemine ait arkeolojik veriler neredeyse yok gibidir. Oysa, antik kaynaklarda Balkanlar’dan Anadolu içlerine doğru ilerleyen Trak/Frig halklarının Boğazlardan göç hareketleri anlatılır. Trak/Frig halklarının Çanakkale Boğazı’ndan geçtiği kanıtlanmış ancak İstanbul Boğazı geçişleri kanıtlanamamıştır. Son yıllarda başlattığımız araştırmalar bu sorunların çözümlenmesine yöneliktir. Nitekim İstanbul Arkeoloji Müzeleri ek binası yapılırken çıkan çanak çömlek parçaları ve Yenikapı kazılarından birkaç kap parçası dışında, İstanbul’un Demirçağı’na ait arkeolojik kanıtlar, Küçükçekmece Göl Havzası Avcılar Firüzköy’de, Silivri ve Çatalca sınırlarında gerek seramik parçaları, gerek kült anıtları ve sunu merkezleri olarak karşımıza çıkmaya başlamıştır. Bu sorunlara açıklık getirmek, kronolojik boşluğu doldurabilmek en önemlisi de hızla yayılan modern kentin altında kalacak tarih öncesi verilerin dönüşü olmayacak biçimde kaybolacağı kaygısıyla uluslararası bilim insanlarından oluşan ekiple İTA (İstanbul Tarih Öncesi Araştırmaları) Projesi başlatılmıştır.
KÜÇÜKÇEKMECE GÖL HAVZASI
İTA projesinin bir diğer ayağı ise Küçükçekmece Göl Havzası’nın Avcılar Firüzköy mevkisindeki kazılardır.
M.Ö. 7. yüzyıldan, M.S. 11. yüzyıla kadar yoğun bir deniz ticaretinin yaşandığı anlaşılan bölgenin iki ya da daha fazla antik limanı, antik feneri, mermer yolları, anıtsal yapıları devasa açık sarnıcı ve manastır/saray kompleksi üç yıldır kazılmaktadır. Ancak, buradaki ilk yerleşimin Neolitik döneme kadar uzandığı sanılmaktadır.
Yrd. Doç. Dr.
Şengül AYDINGÜN
Kocaeli Üniversitesi
Kimin gözü var
İSTANBUL’da kimsesiz çocukların kaldığı beş yuva var; Eyüp, Bahçelievler, Göztepe, Kayışdağı ve Kilyos... Yaklaşık 2 bin 200 çocuğun kaldığı bu yuvalar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı... Ekonomik zorluklar ve göçler nedeniyle 13 milyonluk İstanbul’a bu yuvalar yetmiyor. Özetlenirse, İstanbul’da cami avlusu ya da karakollara bırakılan 0-1 yaş arasındaki çocuklar buralarda barındırılmaya çalışılıyor.
Bu konuda sorunlar bitmez tükenmez boyutta.
Bahçelievler’deki Şeyh Zayed Çocuk Yuvası’ndan bahsetmek istiyoruz. BAE Devlet Başkanı Zayed’in, Turgut Özal dönemindeki bağışlarıyla oluşturulan bu yuva Türkiye’nin en büyük yuvası... Bakıma muhtaç ve kimsesiz 500 çocuk barınıyor. İki gün önce bize bir grup ‘bağışçı’ geldi; ağlayarak çok şey anlattılar.
‘Bağışçı’ nedir? Hiçbir beklentisi olmadan bu çocuklara ‘gönülden’ yardım eden hayırseverlerdir. Onlar ortaya çıkmazlar; o çocuklar için gelip bağışlarını bırakır giderler. Dinliyoruz kendilerini:
“Buranın 9 yıldır bir müdürü var; Emel Alanyalıoğlu... Burası dökülen bir yerdi, bakımsızdı. Geçmişte bir bölüm arazisinin Carrefour’a verilmesi büyük bir yanlıştı. Bahçelievler Belediyesi’nin yol istimlakı ile yuvadan koparıldı. Yani 100 dönümlük bu arazide çok kişinin gözü vardır. Ama Emel Hanım bu araziyi ‘çiçek bahçesi’ne dönüştürdü. Son yıllarda birçok ülkenin devlet başkanı, bazı kurum başkanı (Tony Blair, Hillary Clinton, Suudi Kralı, Putin, BM Genel Sekreteri vs) ziyaret etti... Sağlıklı bir sistem yürürken, birileri bu kuruma gözünü dikti. Yuvayı başarıyla yöneten Emel Hanım ne yazık ki görevden alındı. Onun hiç parayla işi olmadı. Biz bağışçılara şu malzemeye, şu eşyaya ihtiyacımız var, der ve biz de bunları alıp kuruma teslim ederiz. Şimdi bakıyoruz, bazı müfettişler bizi bularak sorguluyor. Ne utanılacak olay; bizim yaptığımız bağışı biz müdüre vermiyoruz ki... Biraz vicdanı olan orayı bir gezsin. Yani oraya müdür yardımcısı olarak atanan Mehmet Zafer Akyüz adlı din adamı mı kurtaracak? Emel Hanım kendisine görev vermediği için hakkında tertipler başlatıldı. Akyüz, daha önce Elazığ’da iken başına neler geldiğini, buraya atamayı yapanlar hiç soruşturmadılar mı? Kasıtlı soruşturma için gönderilen müfettişler hangi cemaatin adamlarıdır.”
Yardımseverlere saygısız bir durum... Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in kamuoyunda bu kadar ‘İyi!’ izlenimleri varken, burada yaşananları hiç görmüyor mu?
Almanya’nın vize sömürüsü
ALMANYA yine yapacağını yaptı. 1934 doğumlu İzzet Günay ve 1938 doğumlu Halit Akçatepe’ye Frankfurt 12. Türk Film Festivali’ne gitmeleri için vize vermedi. Almanya’da fabrika satın alan Türk işadamına bile vize vermemişti. Ayrıca vize almak için 60 Euro olan ücreti 80 Euro’ya çıkardı. Pin kodu için 9 Euro alıyor; kargo için de 20 TL... Maliyete bakın.
Her yıl kaç Türk’ten vize ücreti alıyor? Bunu da saklıyorlar. Defalarca sormamıza rağmen cevap vermiyorlar. Almanya ayrıca Goethe Enstitüsü aracılığıyla Türkiye’de dil kursu veriyor. 730 TL alıyor. Aile birleşimi vizesi için sınav mecburiyeti var. Gidecek kişi mecburen bu kurslara katılıyor.
Goethe bu kurslardan aldığı para icin vergi de ödemiyor. Ama İstiklal Caddesi’nde 8 katlı binayı satın alıyor. Vize yasağı koy, sınav şartı koy, kurs ver para kazan. Vergi ödeme. Türkiye birileri için cennet! Günay ve Akçatepe’ye sonradan vize vermek bazı şeyleri telafi etmeye yetmez...
Nejat TEKİNER
Paylaş