Paylaş
Adnancılar'a kol kanat gerenlerin yüzleri kızarmıştır; nasıl bir adamın peşinden gittiklerini, kendilerinin nasıl kandırıldığını anlamışlardır.
Geçen salı günü köşemizde 'Adnancılara zor sorular' başlıklı yazıyı kaleme alan Bolu Gerede'den 'vatandaş' Nurettin Kaptan, Kanal 6'da önceki akşamki 'Objektif' programında, bu 'cemaatin' iç yüzünü bir kez daha ortaya serdi, ‘‘Bunlar bukalemundur... Kimin adına konuşuyorlar’’ dedi.
Hem irticacılara, hem de sistem yandaşlarına ciddi bir mesaj verdi Kaptan... Hem Atatürkçülük, hem de Osmanlıcılık nasıl bir araya geliyor?
Bir dönem Adnan Oktar'la birlikte olduktan sonra ayrılan 'Kızıl İmam' diye tanınan Serhan Çevik'in küçükken nasıl kandırıldığı, insanları nasıl sömürdükleri, Adnan Oktar'ın kendisini 'Türkiye'nin Salman Rüştü'sü' olarak adlandırarak hedef gösterdiği, Semra Özal ve Nazmiye Demirel'in resimlerini yaparak devlete yakın gözükmek istediği, Çevik'le ta 1992'de yapılan röportajla gözler önüne seriliyordu.
Bu arada öğrendiğimize göre; Adnan Oktar bir ara kendini 'mehdi' ilan etmeye kalkışmış, bu sıfatla dünyayı egemenliği altına alacakmış, Dolmabahçe Sarayı'nı 'payitaht', müritlerinin ileri gelenlerini de bakan yapacak!... Amaçları ‘‘mali enval, ilmi kemal, hüsnü cemal’’ yani zengin, kültürlü ve güzelden oluşan bir cemaat yaratmak!
Programa katılan, psikiyatrist ve nöroloji uzmanı Doç. Dr. Kriton Dinçmen ile Ankara'dan Yrd. Doç. Şakir Öztürk, Prof. Ali Demirsoy, Atatürkçü Düşünce Derneği İstanbul Şube Başkanı Bilge Bilgiç ve yardımcısı Yemliha Türk çok ilginç bilgiler aktardılar.
Bilim Araştırma Vakfı (BAV) Başkanı Tarkan Yavaş ile eski Başkan Altuğ Berker'e göre; 'idealist paranoya' olarak nitelenen Oktar ve vakfı için söylenenler özetle şöyle:
‘‘BAV'cılar ABD'de üniversitelerden kovulmuş altı kişinin etkisinde kalmışlardır; Adnan Hoca'nın takma adla yazdığı kitapların hiçbir bilimselliği yoktur, ortaokul kitaplarının bile düzeyinde değildir. Zor durumda kaldıklarında Atatürk'e sığınmışlardır, gerektiğinde gerçek Atatürkçüleri bile konferanslarına çağırarak kullanmayı bilmişlerdir. Vakıflarının adresleri ve kurucuları hálá bilinmemektedir. Vakfa bağış yapan işadamları kimdir? Kendilerine İstanbul'daki RP'li belediyeler destek vermişlerdir. Vakıf, tarikat ve ve Adnan Hoca'nın kitaplarına şimdiye kadar savcıların el koyması gerekmiyor muydu?’’
Kim inanır
GEÇEN perşembe günü köşemizdeki ‘‘Adnancılar'a zor sorular’’ yazısına BAV'dan her zamanki gibi 'imzasız' gelen açıklamada, bilinen savunma yöntemleri dışında, özetle ileri sürdükleri şu:
‘‘Adnan Hoca cemaati diye bir kavram yoktur. Kitaplarında 'Harun Yahya' müstear ismini kullanması, Oktar'ın kişisel tercihidir. Oktay, İÜ Felsefe Bölümü'nü bitirmemiş, çünkü 1996'da tutuklanıp 18 ay tutuklu kalmış, akıl hastanesine yatırılmış, daha sonra da okuluna ayıracak vakti olmamıştır... Hayatında hiçbir zaman maddi bir menfaat ve statü peşinde koşmamıştır.. Oktar, Silivri ve Kandilli'deki mülklerin sahibi değildir. Silivri'deki çiftliğe hayatında hiç gitmemiş, Kandilli'deki evde ise zaman zaman misafir olarak bulunmuştur. Oktar hakkında düzenlenen rapor, kendisine zulmetmek, toplum içindeki itibarını zedelemek kastıyla yapılmış usulsüz bir uygulamadır. Bu iki mülk de, BAV camiasına mensup bazı varlıklı işadamları ve ailelerine aittir ve düzenlemesini onlar yapmışlardır. Bazı BAV mensuplarının, DYP, ANAP, MHP ve FP çevrelerinden yetkililerle kişisel dostlukları, tanışıklıkları olması doğaldır. BAV mensupları tertemiz bir camiadır.’’
Her şey ortada, bunlara kim inanır? Partisinin büyüklerinin, gazetesinin bazı yazarlarının Adnancılar'a sahip çıkmaya çalışmalarına karşın FP milletvekili, yazar Nazlı Ilıcak bile bu cemaate karşı çıkıyorsa her şey ortada.
Kurumu küçült
binayı büyült
EFENDİM Cumhuriyetimiz'in 76'ncı yılına geldik. Bu zaman zarfında devletimizin kurum ve kurallarıyla artık oturması lazım. Ama hiç de öyle olmadığını her fırsatta görüyoruz. Eğitim sistemimiz, hukuk sistemimiz, demokrasimiz vb. hep tartışılıyor.
Başka illeri bilmiyorum ama devletimiz Ankara'da durmadan bina yaptırıyor. Son yıllarda Eskişehir yolu rant sağladı ya, resmi kuruluşlar, bakanlıklar da hep o yana kaydı, kayıyor. Hepsini anlatacak değilim. En çok garibime gideni yazayım, gerisini meraklılar ve ilgililer incelesinler.
Acaba TEKEL Genel Müdürlüğü niçin ikiz gökdelen yaptırıyor? Özelleştirilmesi de gündemde olan bu kuruluş 76 yıldır nasıl ve nerelerde idare etmiştir? Birden iş hacmi mi arttı? Kurum küçülürken iş hacmi ve personel ihtiyacı artıyor da onun için mi gökdelenler yaptırılıyor? Sabancı Holding'in İstanbul'daki gökdelenleri ile rekabet mi ediliyor yoksa? Eskişehir yolundaki bu ikiz gökdelenlerin yapılış sebebini çok merak ediyorum. Hizmet mi artacak, Tekel ürünlerinin kalitesi mi artacak, yoksa devletin gideri mi çoğalacak?
Kısacası devletimiz müteahhit midir, işveren midir, mirasyedi midir? Anlamadım gitti. Böyle savurganlığa ne normal vergiler, ne ek vergiler, ne de 'deprem vergileri' dayanır.
Boş laflara da artık karnımız tok vesselam.
Osman OKTAY
ANKARA
Çapan'ın patatesini
MHP'liler engelledi
İSTANBUL, Esenyurt Belediye Başkanı Dr. Gürbüz Çapan, patates üreticisine destek olmak ve bölgesindeki yoksul halka bedava dağıtmak üzere bir yardımcısını, patates alımı için Nevşehir, Derinkuyu'ya göndermiş...
Kırşehir'in İsahocalı Belediye Başkanı Mustafa Turhan ile Derinkuyu eski Belediye Başkanı Sadi Bey, patates alımında yardımcı olmak istemişler. Köylere gidilmiş, tonu 50 bin liradan 140 ton patates bağlantısı yapılmış. Hatta iki kamyon yüklenip İstanbul'a gönderilmiş.
Ama 'Çapan'ın patates üreticilerine katkı sağlamasından rahatsız oldukları belirtilen MHP Nevşehir milletvekilleri Mükremin Taşçı ile İsmail Çelik, köylülerin patates satmalarına engel olmuşlar. ‘‘Ucuz satmayın patatesinizi devlet alacak’’ demişler...
Bunun üzerine üreticiler, elde kalan ürünlerini vermekten çekinmişler.
Dr. Çapan arayarak, ‘‘Bakanlar Kurulu patatesi tüketmek için çare arıyor. Biz de belediye olarak hane başına 15 kilo vererek, stokların eritilmesine katkıda bulunmak istedik. Aldığımız fiyat da rayiç fiyattır, yani 50 bin liradır. Şimdi patates alamıyoruz. Vermek isteyen belediyemize haber versin’’ dedi.
Patatesin de partizanlığı olur mu?
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘Devlet rutinin dışına çıkabilir diyen Cumhurbaşkanı'nın, hukuksuzlukları aklama ve meşrulaştırma hakkı yoktur.’’
(Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Eralp Özgen)
Paylaş