Paylaş
Meclis’te bir yasa tasarısı görüşülüyor:
İmar Yasası.
Eski Halkçı Parti’nin Kayseri milletvekili (1948 doğumlu, inşaat mühendisi) Mehmet Üner ve arkadaşları tarafından bir önerge veriliyor:
Önergede “Yapı ruhsatı almak için dilekçeye zemin etüdü projesi (arazinin deprem yönünden inşaata uygun olduğuna dair bilimsel rapor) eklenmesi zorunludur” deniliyor.
Tutanakları okuyoruz:
- Başkan: Komisyon üyeleri ve hükümet bu önergeye katılıyor mu efendim?
- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı İbrahim Özdemir (İstanbul): Katılmıyoruz efendim.
- Devlet Bakanı Kazım Oksay (Bolu): Katılmıyoruz efendim.
Bunun üzerine önerge sahibi Mehmet Üner söz alarak şu konuşmayı yapıyor:
“Her yerleşim yeri doğal çevrenin bir parçasıdır. Düzenli, dengeli ve sağlıklı yerleşimin baş koşulu, yer seçiminin uygun yapılmasına bağlıdır. Yasa tasarısında jeolojik özelliklerin göz önüne alınmadığı görülmektedir. Oysa ülkemiz doğal afetler açısından böylesine bir ihmalin sonuçlarına katlanılır gibi olmadığını yaşayarak öğrenen ve bunu en iyi bilen ülkelerden biridir. Ülkemiz doğal afetler ve jeolojik nedenlerden kaynaklanan ve yarattığı sonuçlar açısından da doğal afetlerin en acımasızı olan depremlerin yoğun olarak yaşandığı ülkelerden biridir.
Yüzde 92’si deprem bölgesi içinde olan ülkemizde nüfusun yüzde 95’i deprem tehlikesi altında yaşamaktadır. Sanayimizin yoğun olduğu kentlerimizin yüzde 75’i, barajlarımızın yüzde 41’i.. I ve II. derecede tehlikeli deprem bölgelerinde yer almaktadır. Bu verilere ülkemizde bir yılda 1.1 yıkıcı deprem olduğunu da eklersek, bu konuda ciddi kuralların konulmasının ne kadar zorunlu olduğu kendiliğinden anlaşılır.”
JAPONYA’DAN 30 KAT FAZLA
Mehmet Üner devam ediyor:
- “Ülkemizde sadece son 45 yılda depremlerden 60 bin kişi hayatını kaybetmiş, 400 bin konut yıkılmıştır. Yalnızca depremlerin yol açtığı ekonomik değer kaybının en az 15 Atatürk Barajı yapabilecek boyutta olduğu anlaşılır. Depremin ülkemizde yol açtığı zararlar Japonya’ya oranla 30 kat daha fazladır. Bu bize çevre planlamasında jeolojik bilgilerden yararlandığımız takdirde zararımızın 30 kat azaltılabileceğini gösteren somut bir örnektir. Bu durumu yaratan en önemli neden, jeolojik incelemeler sonucu sakıncalı ‘görülen yerlerin yerleşime açılmasıyla, jeolojik inceleme yapılmaksızın iskâna (yerleşime) izin verilmesi olgularıdır.”
- Başkan: Sayın Üner toparlayınız lütfen.
- Mehmet Üner (devamla): İl ve ilçe imar işleri kurullarında jeoloji mühendisliği disiplininin temsil edilmesi yanında, belediyelerde jeoloji mühendislerinin istihdamına geçilmesi sağlanmalıdır. Bu hizmetlerin İmar Yasası kapsamına alınması önemlidir.
- Başkan: Sayın Üner lütfen tamamlayınız. Zamanınız üç dakika geçiyor. Müsamahamızı kötüye kullanmayın.
- Mehmet Üner (devamla): Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
- Başkan: Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir!
Başka söze gerek yok; Türkiye’nin böyle içine ‘kurt’ düşürdü.
Bakanlık kafa karıştırıyor
CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek, 3. nükleer santralın Kırklareli’nin İğneada beldesinde kurulup kurulmayacağını Enerji Bakanı’na sormuş.
Verilen yanıta Dibek sinirlenmiş, yanıtta şöyle diyor:
“İğneada’da nükleer santral yapılmasına ne zaman karar verilmiştir? Altyapı çalışmaları yapılmış mıdır? İğneada’nın turizm potansiyeline etkilerini soruyoruz? Mersin Akkuyu’ya yapılacak santralla ilgili yanıt veriyor. Bakan farkında değil ama İğneada Karadeniz, Akkuyu ise Akdeniz sahillerinde.
İğneada turizm potansiyeli çok yüksek, İstanbul’a çok yakın bir sahil beldesi. Nükleer santral kurulması halinde sahil beldemizin turizm potansiyeli yok olacaktır.
Bakanlık “Bradvell santralı Londra’ya 70 km mesafededir. Bu ülkelerin Türkiye’den çok daha fazla turist çeken ülkeler olması nükleer santralların turizm üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi olmadığının en önemli kanıtıdır” açıklaması ile adeta dalga geçmektedir. Sahil beldesinde kurulacak santral ile şehre 70 km mesafedeki santralı karşılaştırmak ne kadar mantıklıdır?
Bakanlık ayrıca verdiği yanıt ile kafa karıştırmaya çalışmaktadır. Ülkemizde yapılması planlanan VVER-1200 tipi reaktörler, Avrupa’da hiçbir ülke tarafından onay verilmeyen modellerdir. Bakanlık bunu açıklamazken, VVER-1200 tipi reaktörden farklı olan VVER-1000 ve VVER tipi reaktörlerden bahsetmektedir.”
Ankara’nın her zaman çekingen davrandığı nükleer santralların üçüncüsü Trakya’da kurulacak
demek ki...
Sahilini, taşocağını, kumunu, toprağını, suyunu ve Ergene Nehri’ni yiyip bitirin bakalım, nereye kadar...
Kent, mimari ve demokrasimiz
İSTANBUL dünyada toprak rantı bakımından 1. sırada... TOKİ ve AKP’li belediyeler (son dönem CHP’li belediyeler de) tarafından adeta yağma edilmiştir. Kent mimarisi bakımından dünyanın gelişmiş ülkelerinin kentlerinin yanına yaklaşabilecek bir kent olmaktan çok uzaktır. Kenti yönetenlerin kent mimarisi ile uzak yakın hiçbir ilgileri bulunmamaktadır. Sadece ve sadece çıkarlarını kollamaktadırlar.
Merkez idarede olduğu gibi, yerel yönetimlerde de Türkiye’de demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.
1974 yılı Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanan İsveçli Sosyal Demokrat teorisyen Prof. Gunnar Mrydall’ın 2500 sayfalık (Türkçeye çevrilmeyen) ‘Asya’nın Dramı’ adlı araştırmasının bir yerinde şöyle diyor: “Demokrasi, kültür düzeyi yüksek toplumların rejimidir”.
SEMİH KALKANOĞLU
Elektrik Mühendisi
Paylaş