Paylaş
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu, Çankırı’ya en yakın Kırıkkale’dir diyor.
Ben iş yüküne bakarım diyor!
Bu da nereden çıktı!
Bu ölçütün dayanağı?...
En yakın, en yakına göre belirlenir!
Çankırı Hâkimi Ömer Faruk Eminağaoğlu yarın yargılanacak. Diyor ki:
“HSYK hiçbir şey dinlemiyor. Coğrafi haritayı değiştirip, Çankırı’ya değil haritada kendisine yakın Ağır Ceza Mahkemesi’ni belirlemiş.
Gezi davasında o başsavcılık da hakkımda dava açtı ve o Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanacağım.
Eylemim, Ankara’da ilk olaysız ve demokratik çerçevede eylem yapılmasını sağlamak. Bu konuda polisin orantısız güç kullanımını engellemekti.
İddianame ve polisin fezlekesi ile savcılık ifadesini okur musunuz?
Bu dava açılırken, yer tartışması var, ilk duruşma var, gene itiraz var. HSYK coğrafi olarak yer değiştirdi, bu yargıya baskı değil midir?
İlk duruşmada da CHP ve baroların katılacağı duruşmada, davanın açıldığı yerin bile yanlış olduğunu söyledi Eminağaoğlu!
Yargı gene sınavda!
CHP, bütçeye ‘Evet’ deyince AKP şaşırdı
İBB CHP Grup Sözcüsü, Büyükşehir eski İmar Daire Başkanı Mehmet Yıldız, dün İstanbul Büyükşehir Belediyesi bütçesinin kabul edildiği toplantıda uzun bir konuşma yaparak, Kadir Topbaş’a hitaben “Ak Parti anlayışı da, siz de artık İstanbul’a çare değilsiniz. İstanbul’da değişimin vakti geldi” dedi.
CHP grubunun, büyükşehir bütçesine ilk kez ‘Evet’ oyu vermesi AKP’lileri şaşkınlığa uğrattı.
“Çünkü bu bütçeyi üç ay kadar siz kullanacaksınız, sonra biz İstanbul’u alacağımızdan biz kullanacağız” diyen ve ‘İstanbul Aşkı!’ başlıklı bir şiir de okuyan Yıldız’ın konuşmasına Topbaş’ın sinirlendiği görüldü.
Bütçe 9.1 milyar TL; bunun 8.1 milyar TL’si gelirlerden; 1 milyar TL’si de borçlardan oluşacak. Bu yılki bütçe geçen yıla göre 1.1 milyar TL artmış oluyor.
Topbaş her zamanki gibi geriye doğru, özellikle de Nurettin Sözen’in icraatlarına dönük eleştiriler yöneltti. Ayrıca “Planları mahkemeye veriyorsunuz, sonra davanızı geri çekiyorsunuz” diye ekledi. CHP Grup Başkanvekili Fahrettin Kayhan ise “Böyle bir şey olduğunu ispat edin, ben siyaseti bırakırım” diye tepki gösterdi. AKP Grup Başkanvekili Ergun Turan “Başkan bu dönemi kastetmedi” dedi.
CHP’nin Büyükşehir’deki planlara karşı 158 dava açtığı biliniyor. Yıldız da, “Siz Zeytinburnu’nda silüeti bozan binalara ilişkin yanlış yaptık demediniz, özür dilemediniz. Siz yanlış yapmadığınıza göre, o zaman Sultanahmet Camisi mi yanlış yerde, silüet mi” diye konuştu. Ayrıca “AKP’nin İstanbul’u yönetmediğini, kendini İstanbul’un sahibi sandığını ve İstanbul’un değerlerini tükettiğini” iddia etti.
(İBB CHP Grubu Sözcüsü Mehmet Yıldız’ın büyük ilgi gören şiiri...
İstanbul Aşkı(!)
BEN Ankara’yı İstanbul için seviyorum,
Elimde bir kara kalem,
Kalem katran gibi kara.
Yemyeşil Boğaz sırtlarına dokunuyorum.
Sıralı minareler, görkemli kubbeler üzerinden,
Ecdadımın ruhuna,
Siyah, simsiyah gölgeler çiziyorum.
Halkımın güveni yan cebimde,
Ellerim he yerinde
İçinde geziyorum İstanbul.
Sözde, söylemde, yazıda, seni çok seviyorum.
Almak...
Daha çok almak için,
On yıllık, yirmi yıllık
Muhteşem hedefler seçiyorum.
Sahibin kalmak için İstanbul
Tıkalı yollarında, çıldırmış insanlara,
Umutlar saçıyorum.
Aslı yok metrosundan,
Hattı yok semtlerine,
Dakikalık yolculuklar satıyorum İstanbul.
Biz senin paraya çevrilebilen değerlerine aşığız.
“Akıllı bir tüccar gibi.”
Tarihi, doğal, kültürel,
Para eden ne varsa.
Tepelerin riyal, vadilerin dolar,
Parkların arsa.
Biz her şeyi senden aldık İstanbul.
Maddi, Manevi, Siyasi,
Elimizde ne varsa.
Biz seni siyah beyaz filmlerden tanıdık.
Sevdalı gençlerini,
Bomboş tepelerini unuttuk.
Sevdamızı AVM’ye taşıdık.
Sana artık bir tepeden bakmıyorum İstanbul.
Betonlaşmış tepelerin.
Emanet edildiğin elin parmaklarından,
Parklarına gökdelenler dikilmiş,
Bahçelere yer delenler çakılmış.
Nerde oynar,
Nasıl oynar bebelerin İstanbul.
Mehmet YILDIZ
CHP’li Özkes’ten Arınç’a yanıt: 11 yıldır iktidardasınız, Ayasofya’yı niye mahzun bırakıyorsunuz
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç “Ayasofya bize bir şeyler söylüyor… Bu mahzun Ayasofya’ya bakıyoruz. Ayasofya’nın güleceği günlerin yakın olmasını Allah’tan diliyoruz” diyor. O zaman adama demezler mi “11 yıldır iktidarda olan siz değil misiniz, Ayasofya’yı niye mahzun bırakıyorsunuz, neden ağlatıyorsunuz?”
AKP iktidarı nice yıllar sonra Sümela Manastırını ve Akdamar Kilisesini Hıristiyanların ibadetine tekrar açtı. Ruhban Okulunun yeniden açılması için tüm gayretini gösterdi. Ayasofya konusunda ise yine mağdurları oynuyorlar. Daha ne kadar Ayasofya’yı istismar edecekler?
Sanki Ayasofya’yı ibadete açmak istiyorlar da kendilerini aşan, kendilerine engel olan bir güç varmış zannını halkta uyandırmak istiyorlar. Şayet durum ima ettikleri gibiyse bunlar korkaktır ve ürkektir.
İktidarda kendileri olduklarına göre Ayasofya’yı açacak olan da kendileri değil mi? Kimden emir bekliyorlar? Hem açmıyorlar hem de istismarını yapıyorlar. Allah bu zihniyetin evvela kalplerindeki istismar mührünü açsın da dini dinara, dini saltanata dönüştürme hastalığından kurtarsın.
Neyin ayarlamasını yapıyorlar acaba? Yerel seçimlerden önce mi açalım, genel seçimlerden önce mi açalım hesabını mı yapıyorlar? İstismar ettikleri dini malzemelerin hepsinin birden elden çıkmasını istemiyorlar herhalde.
Ayasofya’yı ibadete açtılar da ‘açamazsınız’ diyen mi var? Ayasofya’nın ibadete açılması için sanırım tüm partilerden kanun teklifi verenler var. Ayasofya bugüne kadar ibadete açılmadıysa bunun sorumlusu AKP’dir. Kaldı ki ‘kanunla kapatılmadı ki kanunla açılsın’ diyorlar. O halde hiçbir bahaneleri olmamalıdır.
Ayasofya’nın müze olarak kullanılmasından ötürü kazanılan geliri kaybetmekten mi korkuyorlar? Yoksa dış güçlerden mi çekiniyorlar? Sanırım eksik olan sadece Allah korkusudur. 11 yıldır Ayasofya’yı ibadete açmayan Tayyip Erdoğan’ın camilerle ilgili sözleri inandırıcılıktan uzaktır.
Yoksa Bülent Arınç Ayasofya’yı ibadete açmak istiyor da Başbakan mı engel oluyor? Bülent Arınç ile Tayyip Erdoğan’ın aralarının iyi olmadığı bugünlerde, Bülent Arınç Ayasofya’ya bakarak yaptığı konuşma ile Başbakan’a göndermede mi bulunuyor?
Demokratikleşme paketindeki İmralı’nın taleplerini kamuda başörtüsüyle örten başbakan kim bilir belki de Kürdistan’ı tanımasının üstünü de Ayasofya’yı açarak kapatacaktır. Çünkü verilen her tavizden sonra din istismarlı bir şırınga ile uyutma politikası yıllardır yaşanıyor.
İhsan ÖZKES- CHP İstanbul Milletvekili
‘Tam Gün’ Yasa hazırlıkları konusunda yetkililere açık mektup
HÂLÂ düşünce açıklamanın, kurumlarımız ileri gitsin diye katkıda bulunmaya devam etmenin bir anlamı var mı diye kendime sorsam da, burada yazacaklarımı onlarca kez ve her defasında umutlanarak yetkililere söylemiş, Üniversite Hastaneleri Birliği’nin yarattığı platformlarda yapıcı katkı süreçleri oluşuyor umudu hissetmiş ve buna göre samimi katkılarda bulunmuş olsam da bir pazar günü TV ekranlarına Tam Gün Yasası le ilgili akan haberlerin yarattığı düşünceleri/duyguları sizlere yazmaktan kendimi alıkoyamadım.
Haberlere yansıyan bilgiler doğruysa yeni yasa hazırlıkları, tıp fakültelerindeki öğretim üyelerinin statüleri bakımından tam anlamıyla “eskiye dönüş” anlamına geliyor ve yalnızca muayenehaneler kaldırılmış oluyor. Yakın zamanda yürürlüğe giren mesai dışı çalışma ile elde edilen kazançların eski özel muayene sistemi kadar olması mümkün olmayacağına göre tıp fakültesi öğretim üyeleri bu yeni yasa ile mutlak bir şekilde kurum dışında çalışmaya özendirilmiş, bu şekilde kurumlarında tam gün çalışanlar açısından ağır bir haksızlık yaratılmış oluyor. Bu durumda tıp fakültesi öğretim üyelerinin dışarda çalışmasını sınırlayan tek faktör özel hastanelerin ve vakıf üniversitelerinin kadro sayıları olacaktır ve yakın zamanda bunun da bir çaresinin bulunacağını sanıyorum.
Eğer kurumlarına bağlılığı ve tam gün çalışmayı dışarda daha çok gelir için çalışmanın (bu şekilde çalışmanın başka bir açıklaması yok çünkü) önünde tutan öğretim üyelerinin özlük hakları iyileştirilmeden, üniversite hastanelerinin sistem içinde dışlanmasına son verilmeden ve ürettikleri hizmetin niteliğine uygun fiyat politikaları yürürlüğe konmadan bu adı ‘Tam Gün’ ama kendisi böyle olmayan yasa çıkarsa bu açık bir haksız rekabet anlamına gelecek ve tıp fakültelerinde çalışma disiplini sağlamak zorlaşacaktır. Şunu bilmek, yani üniversitede mesai dışı hasta bakan bir profesörün eline 25 lira geçerken aynı şeyi dışarda yapan öğretim üyesinin bunun 20 katı kadar ücret alması bile tek başına gelinen noktayı anlatmaya yeter diye düşünüyorum. Son 3-4 yılda onca uyarıya rağmen üniversite hastanelerinin durumunu iyileştirmek ve tıp eğitimi ile ilgili sorunların çözümü (temel bilimlerin desteklenmesi, öğrenci kontenjanlarının makul düzeyde tutulması, eğitim için üniversite hastanelerine katkıda bulunulması, süt fiyatlarının üniversite hastanelerindeki emeği karşılayacak düzeye getirilmesi vb.) için kayda değer bir adımın atılmadığını biliyoruz. Bunları yapmadan İstanbul’daki çalışma düzenini bütün ülkeye yaymayı ve daha önce iletilen uyarıları dikkate almadan bir yasa hazırlığı içinde olmayı büyük üzüntü ile karşılıyorum. Bir iki toplantıda söylediğim gibi tıp fakültelerinde yeni bir öğretim üyesi kuşağına ihtiyaç olduğunu, bu yeni kuşak öğretim üyelerinin tam gün çalışmayı ilke edinen, 10.000 TL civarında ve emekliliğe yansıyan bir aylık gelirle yetinen ve gözü daha çok para kazanmak için dışarda olmayan öğretim üyeleri olması gerektiğini düşünüyorum. Şu andaki sistem içinde, özellikle de performans sisteminden sonra tıp fakülteleri misyonları ile tam bir çelişki içindedir ve bu şekilde iyi hekim yetiştirmek de giderek imkansız hale gelecektir.
Bu yasa, haberlere yansıdığı haliyle çıkarsa tıp fakülteleri esas olarak para/gelir kaynaklı ağır bir huzursuzluk sürecine girecektir. Ayrıca, üniversite hastaneleri yeniden sahiplenilmeyen müesseseler haline gelebilecek ve şişirilmiş kadrolu boş hastaneler halini görüntüsü ortaya çıkacaktır. Son zamanlarda bu hastanelerin sorunlarının gündemde olmasının öğretim üyelerince sahiplenilir olmalarından kaynaklanmaktadır ve bu fırsat kaçırılmamalıdır. Bunların ötesinde bu şekildeki bir yasa ile eğitim hastanelerindeki akademisyen eğitim sorumlularına haksızlık edildiği (hem emeklilik hem serbest çalışma) için buralardan üniversitelere kaçış başlayabilecektir. Daha önce belirtildiği gibi üniversite hastaneleri güçlendirilmeden yapılan bu uygulamalar ile kamu sağlık kuruluşlarının rekabet gücü kalmayacak, % 200 fark alma hakkı verilen özel hastanelere dayalı bir sağlık sisteminin kurulma yolu açılmış olacaktır.
Bu söylediklerimden dışarda çalışan öğretim üyesi arkadaşlarımın kurumları ile ilişkileri kesilsin diye bir görüşüm olduğu sonucu çıkmasın. Esas olarak, tıp fakültelerinin, tam gün çalışan ve kendilerini kurumlarına adayan öğretim üyelerini destekleyen yasal düzenlemelere ihtiyacı olduğunu ama bu yasanın yalnızca dışarda çalışan öğretim üyeleri ile ilgilendiğini ve bunun kabul edilemez olduğunu söylemek istiyorum. Eğer tıp fakültesi öğretim üyelerinin saat 14.00’dan sonra özel hastanelerde ve vakıf üniversitelerinde çalışmasına izin verilecekse, bunun ancak bu şekilde çalışmayı tercih etmeyen öğretim üyelerinin durumu iyileştirildikten sonra yapılması gerektiğini, aksi durumda tıp fakültelerinde tam gün çalışmanın ‘saflık’ ya da ‘yeteneksizlik’ olarak niteleneceği bir dönemin açılacağını söylemek istiyorum.
Konunun bu şekilde müzakere edilmesi konusundaki dileğimi siz değerli yetkililere saygı ile iletmek istiyorum.
Prof.Dr.Şükrü HATUN- Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
BİLİYOR MUSUNUZ?
DEMOKRAT Parti’nin yerel seçimler için bazı ünlü isimlere teklif götürdüğünü, gündeme getirilen isimlerin Ali Müfit Gürtuna (İstanbul), Mansur Yavaş (Ankara), Şükrü Erdem (Bursa), Turgut Altınok (Keçiören), Aytaç Durak (Adana), Hasan Subaşı (Antalya), Hasan Denizkurdu, Işılay Saygun ve M. Ali Bayar (İzmir), Ferit Bora (Diyarbakır), Sabahattin Cevheri (Şanlıurfa), Rıza Akçalı (Manisa), Recep Konuk (Konya) Mahmut Koçak (Afyon), Yalçın Bayaz (Nevşehir) ve Sadettin Tantan (Sakarya) olduğunu...
Çankaya’da 28 aday adayı
ÇANKAYA’ya başvuran 28 aday adayının her biri öyle çalışıyor ki... Aday adaylarının içinde eski başkanlar, milletvekilleri, türkücüler, avukatlar var ama bunu yapabileceğini bugüne kadar yaptığı çalışmalarla kanıtlayan bir yerel yönetimler uzmanı ve aynı zamanda şehir planlamacısı olan Bilge Hakan Açıl, Kılıçdaroğlu’nun söylemlerinden feyz almışa benziyor. Kılıçdaroğlu her partilinin tıpkı CHP Genel Başkanı gibi çalışması gerektiğini söylemişti. Enerjisinden midir, genel başkanın feyz almasından mıdır bilmem ama nerede bir Çankayalı, Açıl orada bitiyor. Geçtiğimiz aylarda Ege’de tatilde olan Çankayalılarla tatilde buluşmuş, Sivas’a yaptığı gezide de Çankayalı vatandaşlarla köylerinde kucaklaşmıştı. Çankaya’nın yüzü Bilge Hakan Açıl’la güler mi? Kimseye haksızlık yapmayalım.
Öğretim sistemimiz ve dershaneler
ÖĞRETİM sistemimiz, 1950’li yılların gerisindedir. (Ders kitapları ve müfredat programları incelenerek bu durum görülebilir.)
Öğretim sistemimiz, kendi kendine öğrenme becerisini yok etmiştir. Öğretim sistemimiz, anlama ve anlatma becerilerini kazandırmakta yetersizdir.
Öğretim sistemimiz, merakı ve öğrenme isteğini geliştirmekte yetersizdir. Dershaneler listelenen olumsuzlukların sebebi değildir. Ancak olumsuzlukların azaltılmasına da katkı verememiştir.
Listelenen olumsuzlukların temel nedeni öğretim anlayışımız ve sınav sistemidir.
Zihinsel becerilere sıfır hata düzeyinde işlerlik kazandırabilecek öğretim sistemi yapılandırılabilir. Doğru akıl yürütme becerisini ölçen sınavlar ek yatırıma ihtiyaç duyulmadan yapılabilir.
Öğretim sistemimizdeki yetersizlikler üç yıl gibi kısa sürede giderilebilir.
Ayrıntılar Yeni Zekâ Kuramı ve Öğrenme Modeli adlı eserde açıklanacaktır. Yasaklardan hayır gelmez. Dershaneleri özel okullara dönüştürmek, özel okulları ‘dershaneye’ dönüştürmeyle sonuçlanacaktır.
Sebahattin DİLAVER
Paylaş