Herkes, her zaman kandırılamaz

“2005’li yılların aktörleri, 2013 yılında da işbaşında” diye bir basın toplantısı düzenledi, CHP Konya Milletvekili Atilla Kart...

Haberin Devamı

Çok önemli vurgulamalar yaptı; “Ülkemizde son 10 gün içinde kamuoyuna yansıyan yolsuzluk ve hukuksuzluk suçlamalarının failleri hep tanıdık isimler” diye konuştu.
“Bu kişiler ve firmalar hakkında 2005, 2006, 2007’li yıllarda da ciddi ve somut suçlamaların olduğunu görüyoruz. Bu suçlamaların ağırlıklı bir bölümü CHP adına o tarihlerde grup başkanvekilimiz olan Genel Başkanımız ile birlikte takip edilmiş, suç duyurularına konu yapılmıştır. Bu takiplerden dolayı şahıslarımız hakkında muhtelif tazminat davaları açılmıştır. Kamuoyunun hafızasını tazelemek istiyorum.”
Kart, ilk olarak Telekom’un özelleştirilmesi ile sözlerine başlıyor; Abdullah Tivnikli ve Efkan Ala’nın konumlarını uzun uzun anlatıyor. Ojer... İsmet Yılmaz, Mehmet Solgun üzerinden Ojer ile Hazine çıkarları açık bir şekilde ortaya konuluyor. “Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi neden böylesine bir bağımlılık ilişkisi içine girer? Bu soruların cevabı bugüne kadar öğrenilememiştir. Kemal Kılıçdaroğlu ile verdiğimiz soru önergeleri ve suç duyuruları ile ilgili merciler tarafından hep akamete uğratılmıştır. Telekom özelleştirmesi, ayrıca “yasadışı dinlemeler, Silivri ve benzeri yargılamalar” yönlerinden de tahkiki gereken boyutları bulunmaktadır” uyarısında bulunuyor.
- ‘CENGİZ Grubu’yla–CEKA’nın hükümet ilişkilerini de değerlendiren Atilla Kart, “Seydişehir Eti Alüminyum’un yasaya aykırı bir şekilde özelleştirilmesi, bu özelleştirme üzerinden milyar dolarlar seviyesinde haksız kazancın elde edilmesi, bu özelleştirme işlemlerinin iptal edilmesine rağmen hükümet tarafından uygulanmaması, ısrarlı ve kararlı takipler üzerine hükümetin bu özelleştirmelerle ilgili yargı kararlarının uygulanmaması için gece yarısı özel yasal düzenlemeler yapması, bu düzenlemenin de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi süreçlerini kamuoyunun hafızasına sunuyoruz.
Cengiz Grubu’nun milyar dolarlar seviyesindeki başka ihalelerde de her nedense hep ön aldığı görülmektedir. Medaş gibi özelleştirmelerde ise daha sonradan “ortak konumuna” geldiği bilinmektedir.”
- ‘Sabah-ATV’ satışı, Çalık ve Halkbank ilişkilerini değerlendiren Kart, “Çalık Grubu’nun, Halkbank’tan aldığı 375 milyon dolarlık kredinin ödeme şartlarını yerine getirmediği halde, 170 milyon dolarlık yeni bir kredinin verildiği; bu yeni kredinin de teminatlandırılmadığı bilinmektedir” hatırlatmasını yapıyor.
- YASİN El Kadı İlişkileri konusunda da Kart şunları anlatıyor:

YASAKLIYKEN TÜRKİYE’YE GİRDİ

“24.06.2013 tarih-27339 sayılı yazılı soru önergemizde; Suudi işadamı Yasin El Kadı’nın 15.2.2013’te MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile makamında görüşme yaptığı, görüşmeden sonra İstanbul’a dönen Yasin El Kadı’nın da içinde bulunduğu resmi plakalı otomobilin, 16.02.2013’te arkadaşı ve iş ortağı Usame Kutub ve Başbakanlık korumalarından İbrahim Yıldız ile birlikte trafik kazasına karıştığı, kaza üzerine Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da hemen hastaneye intikal ettiği, kazanın Mustafa Latif Topbaş tarafından Başbakan’a bildirildiğine dair iddialar başka sorularla birlikte tarafımızdan dile getirilmiş; ancak Başbakan süresi içinde cevap vermediğinden, bu önergemiz 1 Kasım 2013 tarihinde ‘Gelen Kâğıt’larda yayımlanmıştır. Aynı iddiaları daha da somut hale getiren 25.10.2013 tarihli önergemiz ise Meclis Başkanı tarafından 20.10.2013 tarihinde iade edilmiştir. Bu gelişmeler yaşanırken Yasin El Kadı’nın yasaklı olduğu 2012 yılı sonuna kadar da 4 kez Türkiye’ye giriş yaptığı, 16 Şubat 2013 tarihindeki kaza esnasında Başbakanlık araçlarının korumasında havaalanından alındığına dair bilgi ve görüntüler kamuoyuna yansımıştır.

ÇELİK KASALAR-AYAKKABI KUTULARI


- ‘AĞAOĞULLARI’nı Yaratan’ sistemi de ayrıntılı şekilde anlatan CHP’li Milletvekili Kart, şöyle diyor:
“Anlatımı yapılan bu fotoğraf, tesadüf ya da hayatın olağan akışı kavramlarıyla izah edilemez.”
Yasal ve illegal ilişkilerin iç içe geçtiğini gösteren bu fotoğraf, yolsuzluk ve hukuksuzlukların “suçüstü belgesi” niteliğindedir. Suç delillerini üreten, devlet nüfuzunun kötüye kullanılması suretiyle oluşan “bir çıkar örgütlenmesi” yapısı vardır. Yukarıda anlatımı yapılan kişi ve firmaların tümü, Başbakan tarafından soruşturması engellenen 2. operasyonun şüphelileri arasındadır.
Ortaya çıkan fotoğrafın özü şudur; bir taraftan konutu olmadığı için barınamayan, soğuktan donarak ölen 40 günlük Ayaz bebekler, diğer taraftan ise çelik kasaları ve ayakkabı kutularında milyon dolarları evlerinde muhafaza eden mahdumlar...
Ancak şu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır; her zaman bazılarını kandırabilirsin. Bazen herkesi kandırabilirsin. Ama her zaman, herkesi kandıramazsın. Başbakan 3. aşamaya gelmiş durumdadır.”

Haberin Devamı

Yeni yıl bedduası

Haberin Devamı

YENİ yılda politika cambazlarının/Yalanları hemen sezilsin/Vatandaşlar değil, yandaşlar/Ayaklar altında kalsın, ezilsin/Bize yaşamayı haram edenlerin/Lokmaları boğazlarına dizilsin/Başları havada merdivenden çıkarken/Ayakları takılsın düşsünler tepetaklak/Karizmaları çizilsin!
Erhan TIĞLI

80. sırada sürünüyoruz

SEÇMENİNE “Yolsuzluk olan ülkede döviz rezervi artar mı?” diye sorup, alkış alan Başbakan, bizlere de şunu izah etsin:
Nasıl oluyor da, dünyada döviz rezervi en yüksek ülke Çin, Uluslararası Şeffaflık Kurumu tarafından yayınlanan Yolsuzluk Endeksi’nde, yerlerde sürünüyor ve dünya 80’incisi oluyor?
Aynı kriter, Rusya, Meksika, Brezilya, Hindistan gibi ülkeler için de geçerlidir.
Her birinin döviz rezervi, son yıllarda rekorlar kırarak artmıştır ama rüşvet ve hırsızlık sıralamasında listenin diplerini paylaşmaktadırlar.
Cem TOKER-LDP Genel Başkanı

CHP’nin İstanbul çıkarmasının anlamı ne?

Haberin Devamı

KILIÇDAROĞLU ile Sarıgül’ün önceki günkü İstanbul çıkartması bir çok yönden değerlendirilmelidir.
Bu konuyu soralım:
Levent-Sanayi Mahallesi Büyükdere Caddesi üzerindeki yeni il binasının kirasını kim ödemektedir?
Bunun bedeli olarak birisine ödenmiş bir söz var mıdır?
Partiye yakın çevreler bu soruya açıklıkla cevap verdiler:
“İl Başkanlığı tarafından yapılan İl Danışma Yemeği’nden kazanılan gelirle iç dekorasyonu yapılmış ve kiraların depozitleri, bu gelirlerden karşılanmıştır. Yoksa, iddia edildiği gibi bir kişi tarafından üstlenilmemiştir. Şunu da eklemek gerekir ki, CHP tüzüğüne göre parti gelirlerinin yüzde 40’ı
örgüte verilmesi zorunludur. Dolayısıyla ilimizin böyle bir kaynağı vardır.”
Atatürk Havalimanı’ndan Merter üzerinden Okmeydanı ve Levent üzerinden Sanayi Mahallesine uzanan bir yol; tam 22 km tutuyor. Biz Levent’te Simit Sarayı’nda, Kılıçdaroğlu’nun 12.10’da hareket ettiğini söylüyorlar... Levent’te en güçlü örgütlerin Beykoz, Ataşehir ve Ümraniye olduğu anlaşılıyor. Flamaların çoğunluğunda ‘Beykoz hazır, aday Hızır’ yazıyordu.

SADUN BORO VE 1977 SEÇİMİ

Örnek verilirse, akşam saatlerine kadar uzanan trafiğin yoğunluğu, Sadun Boro’nun dünyada yankı uyandıran deniz turundan dönmesine mi benzedelim; yoksa Ecevit’in, Demirel’in ‘gitmeyin, size suikast yapacaklar’ demesine rağmen “Biz senin için ölmeye de geliriz” diyen binlerin Taksim’e çıkışına mı benzedelim!
Aslında ikisi de olabilir veya değildir...
Buu yeni bir durum sayılabilir.
CHP’nin ilk defa “Ben de geliyorum” sözüne inananların bir çıkışı mı?
Çok iyi yorumlanması gerekir.
Çünkü basın bu ‘açılış’ı iyi tahlil edemedi.
Çünkü, Yeşilköy’den Levent’e kadar çıkışının 5.5 saatlik süreci, trafik yoğunluğu, metronun seferlerinin engellenmesi, iki yakanın birbirine bağlantısını kesilmesi olarak gördülebililir.
Peki bu boyuttaki kalabalığı hiç küçümsememer lazım.
“Bir kesim 200 bin, bir kesim 400 bin dedi... Taksim Meydanı açık olsa 500 bin diyebilirsiniz.”
Levent-4. Levent arası 1.5 km. hesabıyla bir m2’de kişi hesabıyla 150 bin kişi demektir.
Siz bırakın kişi başı hesabını; o soğukta bir insan ancak inancı varsa ve bir umut peşinde koşuyorsa, ne soğuk hisseder ne de zaman kavramı onun için önemli olur!
Kılıçdaroğlu ve Sarıgül ortak algısının ne olduğuna bakılırsa, bir siyaset bilimcisine göre, ortak çekim
algısının ne olduğuna bakmak lazım.
Bu ‘gösteriyi’ izleyen bir siyaset bilim adamının vurgulaması ilginç geldi bize:
“İstanbul’da 500 bin mi, 4 milyon mu, ya da Türkiye ölçeğine göre 20 milyon mu?”
Siz bırakın sayıları, ister 100 bin, ister 500 bin isterse 1 milyon olsun, galiba yeni bir şeyler oluyor, siz oraya bakın.

İL BAŞKANLIĞI BİNASI BAHANE GÖVDE GÖSTERİSİ ŞAHANE

Levent’te Simit Dünyası’nda bir grup dostla Kılıçdaroğlu ve Sarıgül’ün gelişini izlerken, Sarıgül’ün partileşemeyen ‘Türkiye Değişim Hareketi’nden (TDH) bir üye hayli heyecanlıydı... Bize ilginç bir yorum yaptı:
“Sarıgül’ün kaç yıldır peşinda koşuyoruz... Şunu görüyoruz; CHP’liler böyle bir heyecan bekliyormış demek ki... Yorgundular, tembelliği böyle aşıyorlar.”
Aşırı bir değerlendirme ama Sarıgül’ün CHP’ye çalışma arzusu
getirdiği yorumu doğru...
Çay içerken bir CHP’li bize “Evet doğru, çalışmaya açtık” dedi...
Gelenlerin sosyolojik durumlarını değerlendirirsek... Çoğunluğu yoksul, belki hepsi aydın değil ama... kesinlikle ‘başeğmemeye’ kararlı... O soğukta, Kartal’dan, Ümraniye’den, Beykoz’dan, Avcılar’dan, hatta Gebze’den tuttukları araçlarla gelmişler...
Örgütlerin ilk kez önde oldukları dikkat çekiyor.
CHP il’den bir yönetim kurulu üyesi “Gelenlerin tamamının örgüt üyesi olduğununu biliyormusunuz?” dese de
biz yine insanların bireysel arayışları ile kendiliğinden orda olmak istediklerini gözlemledik.
CHP, Sarıgül’le daha dinamik bir süreçe girdiğini görmek ve hemen hüküm vermek pek kolay değil.
AKP’nin F. Gülen cemaati ile ‘savaşı’nın nereye gireceğini kestirmek belki mümkün değil ama biz önceki gün Kılıçdaroğlu-Sarıgül birlikteliğinin kavgasız-gürültüsüz böyle devam ederse... Türkiye’de bir şeylerin değişeceğinin sinyallerini aldık
Ahhh... Bu CHP yok mu adaylarını niye yarıştırmaz da, bazı güçlerin marifetiyle ‘tayin’ eder!
Yarım yamalak bir eğilim yoklaması yapmak ‘sosyal demokrat’ bir partiye yakışır mı? Yakışmaz ama
buna da eyvallah diyen üyeler var. Hiç olmazsa sandık sonuçlarının gereği niye yapılmaz.
Evet; en yakın rakibine 500 fark dahi olunsa da “ben bir bakiimm” denilecekse, niye sandık konuluyor?=
Niye bu kadar insan yarıştırılıyor?

Haberin Devamı

Psikolojide hindi refleksi

PSİKOLOJIDE Hindi refleksi diye bir kavram var. Bir hindi, sahibinden 39 gün boyunca yem yerse, 40. günde gayet rahat ve sevinçle sahibinden yem bekler.
Ama o 40. gün ne yazık ki şükran günüdür ve sahibi hindiyi kesime götürmektedir.
RTE ve avanesi de maalesef 40. günün gelip çattığını henüz anlayamadı. 39 gün boyunca yemlendik, bütün muhaliflerimizi içeri attırdık, medyayı, yargıyı, polisi, meclisi, YÖK’ü, RTÜK’ü, TRT’yi, Orduyu, milli eğitimi ele geçirdik, arkamız da yüzde 50, sonsuza kadar iktidar nimetlerini yağmalayacaklarını zannediyorlar.
Bu zanna devam etsinler ki, gitmeleri de çabuklaşsın.
Mehmet CANBEYLİ

“Karayı ak gösterme oyunları açığa çıktı”

Haberin Devamı

BİR yıl daha bitti. Koskoca bir yılda neler yaşadık; nelere tanık olduk; nelere şaşırıp üzüldük; bireysel sevinçleri gölgeleyen toplumsal olay ve oluşumların ne denli yakınında ya da uzağında durduk… Yeni yılı nasıl karşılayacağız?
Neresinde olursak olalım pencereden baktığımızda, sokağa adım attığımızda güzel yurdumuzun güzel insanlarının gülümsemeyi unuttuğunu, gözlerindeki kaygıyı, korkuyu okuyabiliyoruz. 2013’te de 90 yıl önce cumhuriyetle kazandığımız değerlerin karartılmasına, devrimlerin tersyüz edilmesine tanık olduk. Laik cumhuriyetle hesaplaşma, perde arkasından çıktı, sahneye taşındı. Atatürk’e açık açık saldırıldı.
Bizler, siyasal erkin bu denli acımasızlaştığına, devletin ağzının bu denli bozulduğuna hiç tanık olmadık. Çoklarının karamsarlığa büründüğü bir sırada, 2013 yazında gençler, üzerimizdeki yılgınlık perdesini yırtıp attılar. Hak ve özgürlük isterken canlarını, gözlerini verdiler. Yurdun her yanı bibergazıyla kirletildi; çoluk çocuk, ana babalar hırpalandı; devletin şiddette sınır tanımayışına bütün dünya tanık oldu.
Siyasal erkin temsilcileri, onlara alkış tutan basın yayın, aya güneşe göre tavır değiştiren sözde aydınlar, sözde bilimciler, sözde sanatçılar ya sustular ya da dilbilimin hiçbir kuralıyla açıklanamayacak özü bozuk bir dille şiddeti, hukuksuzluğu savundular.
2013’ü uğurlarken yolsuzluk savlarıyla ülke çalkalanırken siyasal erkin dili, daha da ağırlaştı. Bu dilin hukukun üstünlüğü kavramıyla uzak yakın ilişkisi olmadığını bir kez daha gördük. Dün cumhuriyetin değerlerini yok etmek, cumhuriyet kurumlarına yeşil bayrak asmak için kol kola olanlar, bir anda birbirlerine düşman kesildiler. Dilleri çözüldü; her dakika TV’lerde çözülen dillerin değil, ellerin de ne denli uzun olduğunu izliyoruz.
Birçok araştırmacı, gazeteci, hukukçu, yıllardır cumhuriyetle hesaplaşanları anlatmaya, hesaplaşma yol ve yöntemlerini kanıtlamaya çalışıyordu. Onlarca kitap yazılmış, yazarların çoğu soluğu adliyelerde, zindanlarda almıştı. Şimdi, dünkü yandaşların diliyle kimin elinin kimlere nasıl uzandığını, kimlerin yaşamının nasıl karartıldığını daha iyi anlıyoruz. Dile gelen, ele de geliyor.
2013’ü uğurlarken geçip giden zaman diliminde gençlerin öncülüğüyle yakaladığımız direniş gücünü pekiştirmemiz; ortak dille ortak akıl üretmemiz gerektiğinin bilincindeyiz. Yalanlar, karayı ak gösterme oyunları açığa çıktı. Hangi inanç ve kökenden olursak olalım her birimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu yurttaşlarıyız. Bu bilinçle laik cumhuriyetimize sahip çıkacağız! Gelen yılın gideni aratmaması için Atatürkçü düşünceden, tüm hak ve özgürlüklerimizden ödün vermeden dik duracağız!
Bu duygularla bütün ulusumuzun yeni yılını kutluyoruz!
Sevgi ÖZEL-Dil Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

İmar’da ‘askılar’ durmuyor

ÇEVRE ve Şehircilik Bakanlığı’nda bütün yazışmalar durdurulmuş, işlem yapılmıyor yani...
Ama askıya çıkan planlarda bir azalma yok, sistem eskisi gibi süratle yürüyor.
Bakanlığın İstanbul İl Müdürlüğü’ndeki askıda bir sorun yok.
Operasyon sonrasında sayısız plan çıkarılması ilginç değil mi?
Birkaç örnek verelim... Sarıyer’de Kalyon İnşaat’ın oteli... Maltepe’deki İller Bankası’nın yeri (AVM’den redizansa kadar yapılacak)... Çağlayan’da, TOKİ’nin parsel bazında üç emsal olarak planladığı yapıya Nurol İnşaaat, ek olarak 6-7 kat daha emsal talebinde bulunulması...
Bu nasıl bir şey, nasıl kabul görüp askıya çıkarılıyor.
Yeni Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce eski bir belediyeci olarak İstanbul’u ve imar işlerini iyi bilir.
Bakanın bunlardan haberi olması gerekir.

Yazarın Tüm Yazıları