Paylaş
Fırat ve Dicle nehirlerinin bereketli alanı olan Mezopotamya’yı bir yönetim yeri olarak hayal etmekteydiler. Ancak bu hayal tutmadı. Son yıllarda Mezopotamya’nın yerini Kürdistan kavramı almaya başladı. Kürdistan, Lazistan vb. yer adları Osmanlı döneminde kullanılmaktaydı. Ancak Osmanlı yönetiminde, Kürdistan ifadesi Kürtlerin çoğunlukta olduğu yer, yaşadıkları mekân olarak kullanılmıştır. Osmanlı fermanlarında Kürdistan terimi ile anlatılmak istenen bölge hakkında kesin bir hüküm vermek değildir. Yavuz Selim, Kanuni, I. Sultan Ahmed’in fermanları buna örnektir. Fermanlarda söz konusu olan Akdeniz, Karadeniz ne kadar coğrafi bir terimse, Kürdistan da bu şekilde terimdir. Dolayısıyla Kürdistan teriminin bir siyasi anlamının olmadığı belgelerle ortadadır.
SÖZLÜKTEKİ MADDE
Dilbilimci, yazar Şemsettin Sami’nin, 1896 tarihinde yayınladığı Kamus’ul A’lam sözlüğü bir bakıma “Özel Adlar Ansiklopedisi” niteliği taşıyan bir eserdir. Bu eserin 5. cildinde Kürdistan maddesi, Osmanlı döneminin coğrafi adlandırmalarını, o dönemin sınırlarını anlatan maddenin içeriğini geniş bir şekilde ele almıştır.
Mustafa Kemal, Osmanlı yönetiminde görev alan bir paşa olduğu için, bu dönemde söylenilen Kürdistan ifadesini coğrafi terim olarak kullanmıştır. Cumhuriyet’in kurulması ile beraber Atatürk, Kürdistan ifadesine yer vermemiştir. Kürtlere özerklik konusu gündeme gelince asla Kürdistan kavramını kullanmaz. Kürdistan kavramının arka boyutunu bilen ve yıllarca mücadele eden Atatürk’ün yol haritası Misak-ı Milli sınırlarıdır. Atatürk, Irak ve Suriye yönetimleri gibi ülkesini ırk esasına göre ayırmamıştır. Atatürk, Arapların, Kürtlerin, Zazaların, Ermenilerin, Çerkezlerin, Türkmenlerin, Yezidilerin yaşadığı geniş vatan coğrafyasına ‘Anadolu’ kavramını kullanarak bütünlüğü, birliği esas almıştır.
Mustafa Kemal, 1919’da
15. Kolordu Komutanı Kâzım Paşa’ya hitaben yazdığı ifadelerde Kürdistan kavramını şöyle kullanır.
“Diyarbakır’daki Kürt Kulübü İngilizlerin kışkırtmasıyla İngilizlerin korumasında Diyarbakır’da bir Kürdistan kurulması amacını güttüğü için kapatılmıştır.”
Atatürk’ün Diyarbakır’a gönderdiği 13 telgraf bölgede olumlu karşılık bulmuştur. Doğu’daki din âlimleri, müftüler, Kürdistan’ın kurulmasına tepkilerini bildiren telgraflarla Atatürk’e destek vermişlerdir.
ŞEYH SAİD’İN KAYINBİRADERİ
1925’te Kürt Subaylarından Şeyh Said’in kayınbiraderi Cibranlı Aşireti’nden Albay Cibranlı Halit’in, yabancı güçlerle hazırladıkları Şeyh Said isyanındaki amaç, Anadolu topraklarında bir Kürdistan devleti kurmaktı. Ancak, Şeyh Said isyanında başarı elde edilemedi. Basın ve gazeteler Şeyh Said isyanını şu başlıkla verdi: “Kürdistan’ın ve Kürtçülüğün mezarı kazıldı.”
1928’de bu defa Ağrı İsyanı başladı, isyan uzun bir mücadeleden sonra bastırıldı. 19.09.1930 tarihli Milliyet gazetesindeki karikatürde: Bir mezarın üzerinde şu cümleye yer verilmiştir: Muhayyil Kürdistan burada meftundur. (‘Hayali Kürdistan burada gömülüdür’ denilerek günümüze mesaj verilmiştir.)
Yrd. Doç. Dr. Ramazan TOPDEMİR
Günün Sözü
“Yıllardır ‘Borç yiğidin kamçısıdır’ diyen Erdoğan, aklın başına yeni mi geldi? Vatandaşı kart müptelası yaptı şimdi ‘Bırak’ diyor.”
(CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut ORAN)
Başbakan: 11 yılda 6.5 milyarlık yatırım yaptık
Tekirdağ, Trakya’nın lokomotifi oluyor
BAŞBAKAN Erdoğan’ın Trakya gezisinin ikinci gününde Çorlu’da onuruna verilen yemeğe katıldık dün akşam...
Oradaki siyasetçilerden bir ‘bilanço’ istedik; gazetecilerin bilgisiyle şöyle değerlendirme çıktı ortaya:
-Erdoğan, gezinin ilk durağı olan Kırklareli’nde umduğunu bulamadı...
-Başbakan’ın ‘çıkış noktam’ dediği Pınarhisar’daki konuşmasını 800-1000 arasında partili dinledi...
-Kırklareli’de 1500 kişi varken, en büyük kalabalık Lüleburgaz’da yer aldı... Kılıçdaroğlu’nun bundan bir süre öncesindeki mitinginin yarısı kadar bir kalabalık toplamıştı.
-Dün Tekirdağ’da ‘moral’ler yerine geldi sayılabilir... Büyükşehir olan Tekirdağ’da yaklaşık 4500 kişi izledi kendisini... Çorlu’da da en az bu kadar kalabalık vardı... Ama Çerkezköy’de yüzü güldü denilebilir.
-Lüleburgaz’da ilginç bir olay yaşandı... Korumalar, kalabalığın arasında küçük bir bez parçasının üzerinde yazılı metni görünce, kendisine iletti. Başbakan da korumalarından bezi getirtti ve cebine koydu.
-Gezinin bugünkü ayağı Keşan. Bazı billboard’ları MHP ve CHP teşkilatları kiralamış... MHP’liler, “Sayın Başbakan, Türkistan’a hoş geldiniz... MHP İlçe Teşkilatı”, CHP’liler “Atam kurduğun Cumhuriyeti yaşatacağız. Sonsuza kadar...” yazmış.
-Başbakan, isim vermedi ama MGK üzerinden Taraf, Gülen ve Mehmet Baransu’yu hedef aldı.
-Mitinglerin ardından Vali Ali Yerlikaya’nın, Çorlu’daki beş yıldızlı bir otelde verdiği akşam yemeğine katılan Başbakan yorgundu. Tekirdağ’ın, Trakya’nın ‘lokomotifi’ olduğunu söylemesi dikkat çekti...
-Yemekte altı bakan ile Yiğit Bulut ve BJK Başkanı Fikret Orman da vardı. Burada da iş adamları ve sivil toplum kuruluşu yöneticilerine konuşan Başbakan, 2015’e kadar bölgeye yapılacak yatırımları artıracaklarını söyledi.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı hukuksuzluğu ve insan hakkı ihlalini önlemek için önemli bir fırsat sundu
ANAYASA Mahkemesi, Mustafa Balbay hakkında oybirliği ile verdiği kararında, diğer hususların yanında (uzun tutukluluk süresi) seçilme hakkının ihlal edildiği sonucuna vardı.
Serbest Seçim Hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek I No’lu protokol’ün 3. maddesi ile temel insan hakkı olarak düzenlenmiş olup, “yüksek sözleşmeci taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler” amir hükmü bulunmaktadır.
AİHM, insan hakları ve demokrasi arasındaki ilişkiye işaret etmekte ve kararlarında serbest seçim hakkı ile etkili bir siyasal demokrasi arasındaki zorunlu bağımlılığa vurgu yapmaktadır.
Mustafa Balbay ve yargılama süreçlerinde seçilmiş diğer tutuklu/hükümlü kişiler bakımından, YSK’nın 05.10.2013 tarihli kararı ayrı bir önemi haizdir.
YSK, ‘seçmen olma hakkı’ ile ilgili kararında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi EK I No’lu Protokol madde 3 ile düzenlenen serbest seçim hakkı ile ilgili AİHM’nin ölçütlerine atıfta bulunmuş, seçme ve seçilme hakları bakımından “söz konusu hakların, özlerine zarar verecek ya da etkilerini yitirmelerine sebep olacak ölçüde kısıtlanmamasına, yasal bir amaç güdülerek uygulandığında ve bu bağlamda kullanılan yöntemlerin orantısız olmadığına ikna olması gerektiğine, özellikle de uygulanan bu tür tedbirlerin, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerini özgürce açıklamasına engel teşkil etmemesi gerektiğine, bir başka ifadeyle, söz konusu tedbirlerin genel oy ilkesi doğrultusunda halkın iradesini tespit etmeye yönelik seçim yönteminin bütünlüğü ve etkisini koruma ihtiyacını yansıtmasına veya bu ihtiyaca ters düşmemesine, herhangi bir nedenle genel oy ilkesine aykırılık, yasama organının dolayısıyla seçimlerin ve yürürlüğe koydukları kanunların demokratik açıdan geçerliliğinin zayıflaması riskini ortaya çıkardığına,” dair değerlendirmelerini kararına dayanak yapmıştır.
Mustafa Balbay ve diğer seçilmişler bakımından, seçimlere katılma hususunda, seçilme yeterliliği şartları bakımından olumlu karar vermiş olan YSK bu kararı ile serbest seçim hakkı bakımından da nihai karar mercii olarak bir değerlendirmede bulunmaktadır.
Serbest seçim hakkının ihtiva ettiği seçme ve seçilme hakkı bakımından, AİHM içtihatlarına aykırı her uygulama, Yüksek Seçim Kurulu tarafından da belirtildiği gibi, siyasal demokrasi ile ilgili ‘geçerlilik’ sorunu ortaya çıkarma riski taşımaktadır.
YSK tarafından seçilme yeterliliği onaylanmış ve seçimlere katılarak seçilmiş kişiler halkın vekalet yetkisini taşımakta olup, derdest davalar bakımından bu vekalet ilişkisi yok sayılamaz.
Anayasa Mahkemesi, Balbay ile verdiği kararında, seçilme hakkı’nın ve dolayısıyla da vekalet yetkisinin ihlal edildiğini ileri sürmekte ve kararını ilgili mahkemeye göndererek bu hukuksuzluğun düzeltilmesini talep etmektedir.
Başbakan, 2002 Genel Seçimlerinde, YSK tarafından “seçilme yeterliliği” tanınmayarak seçimlere katılması engellenmiş olmasına rağmen, genel Başkanı olduğu parti seçimlerde çoğunluğu sağladığı için, Anayasa değişikliği yapılarak kendisine seçilme hakkı iade edilmiş ve 22. dönem parlamentosu, seçilme hakkının ihlalinin önüne geçmiştir.
Bir başka örnek olarak, terör örgütü ilişkisi nedeniyle hapiste bulunan bir bayan aday gösterilmiş ve seçimleri kazanınca parlamentoya girmesi sağlanmış ve seçilme hakkına müdahale edilmemiştir.
2011 genel seçimlerinde seçilmiş kişiler bakımından, yaklaşık üç yılı mütecaviz bir süredir seçilme hakları teslim edilmemekte ve temel bir insan hakkı olan Serbest Seçme Hakkı hem seçenler hem de seçilenler bakımından ihlal edilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin Balbay hakkındaki kararı bu hukuksuzluğu ve insan hakkı ihlalini önlemek bakımından önemli bir fırsat sunmaktadır.
“Sandık ne diyorsa odur, gerisi teferruattır” diye özetlenen ‘ileri demokrasi’ dönemi’nin de gereği bu olmalıdır.
Sükan ÖZKAN-Hukukçu
Açıklamalar
-‘BEŞİKTAŞ Çilekli’ye
Gökdelen mi?’ yazınızı okudum. Söz konusu arazinin satışa çıkarılacağı ve üzerinde bir gökdelen inşa edileceği iddiası tamamen gerçekdışıdır. Hatırlatmak isterim ki, belediye başkanı olmadan önce Beşiktaş Spor Kulübü’nde yönetici olarak görev yaparken
bu arazinin kulübe kazandırılması için en çok çalışan ve bunu
gerçekleştiren kişi de benimdir.
İsmail ÜNAL
Beşiktaş Belediye Başkanı
-FULYA’daki arsanın İsmail Ünal tarafından Büyükhanlı Ailesi’ne verilmesi haberinizi teessürle okudum. Bahsi geçen arsa tapu kayıtlarından kolayca öğrenebileceğiniz en az 50 senedir İstanbul’un çok eski ve saygın bir ailesine aittir. Halen de mülk kendilerine aittir ve biz Büyükhanlı olarak sadece inşaatını yaptık. Ayrıca İsmail Ünal’la Beşiktaşlılık olmak haricinde ne görüş ve fikir birliğim, ne de arkadaşlığım vardır.
Bahri BÜYÜKHANLI
ÇYDD’ye bağışa vergi teftişi
TAKSİM Dayanışması’nda yer alan vatandaşlardan Cem Tüzün’ün, Bakanlar Kurulu kararıyla kamu yararına çalışan ÇYDD’ye bağışta bulunduğu için vergi müfettişi tarafından sorgulanması üzerine Başbakan Erdoğan’a bir soru yönelten CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in “20 bin öğrenciye burs veren ve Bakanlar Kurulu kararıyla kamu yararına çalışan bir derneğe bağış yapmak suç mudur? Cem Tüzün’ün, sorgulanmasının gerekçesi nedir? Bugüne kadar ÇYDD’ye kaç mali inceleme ve denetim yapılmıştır? Bağış yapan kaç vatandaşımız vergi mükelleflerince sorgulanmıştır” diye sorduğunu...
‘5’li komite’ zora sokuluyor
- SARIGÜL’ün Star TV’de “Bir kardeşim Hüseyin Sipahi’nin dediği gibi A’dan Z’ye İstanbul’u dolaşacağım” sözünün altında ne yatıyor? Sarıgül bir kere Sipahi’yi çok önemsediğini gösterirken, belediye başkanlıklarının iki yılla sınırlandırılması (iki dönem) bazı isimleri tedirgin etti. “İki dönemden sonrası motivasyonu bozuyor” sözü karşısında üçüncü ve beşinci dönemlerine girecek olan Selami Öztürk, İsmail Ünal, Ateş Ünal Erzen ve Mustafa Değirmenci ne diyorlar? Henüz bir tepki vermediler. Ama bazı isimlerin “Ben Genel Merkez’le işimi bitirdim” diye konuşması dikkat çekiyor. CHP’de ‘beşli komite’nin işi giderek güçleşiyor, kimse kimseyi kırmak istemiyor, yanlış yapmak istemiyor. Ama verilen bazı sözler var ya, sonucu hiç iyi olmayacak!
- Kadıköy’de Selami Öztürk’ün aday yapılmayacağı söylentileri karşısında Aykurt Nuhoğlu ve İnci Beşpınar’ın yüzlerinin gülmeye başladığı söyleniyor.
- Hiçbir yere aday olmayan eski Çekmeköy Belediye Başkanı Hüseyin Sipahi, Sarıgül’ün sözlerinden sonra önünün açılacağı umudunu taşıyor. Son Z’de yani Zeytinburnu’nda Mustafa Sarıgül bugün adaylığını ilan ediyor; Ankara’dan gelecek karara göre “sahaya ineceğiz” diyor.
Paylaş