Paylaş
Emel-Mehmet Ağar çiftinin çocukları Tolga Ağar ile Badısabah Bozoğlu'nun nikahını Belediye Başkanı Kadir Topbaş kıydı; 1998 ağustosta Büyük Kulüp'teki nikahı kıyan da Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan'dı. O zamanki tanıklar Evren ve Vali Nevzat Ayaz'dı; bugünküler ise TBMM'nin yeni ve eski başkanları Arınç ve Cindoruk oldu.
Caddebostan Büyük Kulüp'teki ilk nikah töreni, DYP'nin 'çalkantılı' bir dönemine rastgeliyordu. Ağar, Susurluk olayı patlayınca İçişleri Bakanlığı'ndan istifa etmiş, Genel Başkan Çiller'le, liderlik için çatışma durumuna girmişti.
Cumhurbaşkanı Demirel'in, söz vermesine ve İstanbul'da olmasına rağmen son anda nikah tanıklığından vazgeçmesi uzun süre tartışılmıştı o zaman.
Demirel önceki gün İstanbul'da Başkent Üniversitesi'nin hastane açılışına katıldıktan sonra nikaha katılmadan erkenden Ankara'ya döndü. DYP'liler arasında "Süleyman Bey’in rahatsız olan Nazmiye Hanım’ı yalnız bırakmamak için Ankara'ya döndüğü' konuşuldu.
Başbakan Erdoğan, MGK toplantısı ve S. Arabistan'a gitmesi dolayısıyla Ağar'a katılamayacağını telefonla bildirmiş ve tebrik etmişti. Erdoğan ve Ağar arasında acı-tatlı günlerde bir 'yakınlaşma' hiçbir zaman eksik olmuyordu.
Törene katılan Kürşad Tüzmen'in hükümeti temsil ediyor ettiği söylenebilir miydi? Buna bağlı olarak AKP çevrelerinden başka bir isim yoktu görüldüğü kadarıyla...
'Asli' DYP'lilerden başka eski ANAP'lıların çokluğu da dikkat çekiyordu. DYP'nin 81 il başkanı; Genel Merkez ve İstanbul örgütü tam kadro halinde Ağar'ın mutluluğuna ortak oluyorlardı.
Dokuz yıl arayla gerçekleştirilen iki düğüne katılan isimlerden dikkati çekenler Hüsamettin Özkan ile Ahmet ve Semra Özal'dı. Askeri çevrelerden eski ve yeni bir isme rastlanmadı. Buna karşılık MİT eski Müsteşarı Köksal Sönmez, eski Emniyet Müdürü Cevdet Saral, Vali Muammer Güler, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, eski Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey ile eski Emniyet Müdürü Hasan Özdemir de konuklar arasındaydı. Celal Bayar'ın kızı Nilüfer Gürsoy, Hikmet Çetin, Necmettin Cevheri, Cavit Çağlar, Melih Gökçek, İsmet Sezgin, Necdet Menzir, M. Ali Yılmaz, Berna Yılmaz, Ali Şen, Şenes Erzik, Haluk Ulusoy, Özhan Canaydın, Fatih Terim, M. Nuri Yılmaz, Prof. İzzettin Doğan, Orhan Gencebay, Muzazzez Abacı’görebildik.
İÇKİ YOKTU
DYP çevrelerinden, her lidere ve siyasetin ünlülere davetiye gönderildiğinin bildirilmesine karşın bazı isimleri gözler aradı:
Deniz Baykal, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz (yurtdışındaydı), Tansu Çiller, Erkan Mumcu, Muhsin Yazıcıoğlu, Mustafa Sarıgül, İlhan Kesici, M. Ali Bayar, Lokman Kondakçı...
Özet olarak... DP etrafında birleşilmesi öngören 'Oluşum' hazırlıkları adına adına bir iz yoktu.
Konuklar arasında birçok 'aday adayı' bulunuyordu. Zaten herkes siyaset konuşuyordu.
Düğün, merkez sağın parçalı olarak seçimlere gideceğinin bir başka göstergesiydi de...
Büyük Kulüp'teki düğünde içki vardı, Hilton'da ise yoktu.
Her iki ailenin mensupları ve davetlileri dün akşam Polat'da düğün yemeği yedi.
İstanbul'un paraya ihtiyacı var
BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile İstanbul'u konuştuk. Kanal 7'de
Mustafa Karaalioğlu'nun sunduğu, Meliha Okur, Mehmet Gündem ve bizim de katıldığımız programda Topbaş'a zor sorular sorduk. Zeytinburnu'nu, Süleymaniye'yi, Ataşehir'i, Eminönü'nü, TOKİ ve KİPTAŞ'ı, en önemlisi 'rezidans' bağlantılı otelleri...
Topbaş, "İstanbul'a vizyon katacak projelere, üç emsal de veririm" dedi.
Peki plan tadilleri?
"Yoğunluk vermeyiz" dedi Topbaş...
Melih Okur, "Büyükşehir'in 3.8 milyar dolar bütçesi var, gideriniz 4.8 milyar. 1 milyar dolar açığınız var" deyince, Topbaş, "Kârlı gördüğümüz şirketlerimizi tahvil, halka arz gibi satış modelleriyle kaynak yaratmaya çalışıyoruz" şeklinde konuştu.
Topbaş, "İlk kez söylüyorum" diyerek, Taksim'deki AKM'nin şimdiki mevcut binasının yeri ile otoparkın birlikte ele alınarak altı otopark üstü muhteşem bir opera binası; Tepebaşı'ndaki TÜYAP'a da konser salonu yapmayı düşündüklerini söyledi. Topbaş'ın 'başyapıtı' olabilir mi İstanbul? Taksim'deki Atatürk Anıtı'na ve su kemerine yeni bir fonksiyon katacaklarını da ekledi.
Topbaş'ın işi çok zor.
"AB'ye damsız girilmez"
ALMAN Federal Parlamentosu'nun Türk kökenli beş üyesinden biri olan SPD'li Lale Akgün'le önceki akşam bir dost çevresinde birlikte olduk. Türkiye ve Avrupa'yı konuştuk, sonra da Antakya yemekleri yedik.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün davetlisi olarak Avrupa'nın Federal ve Eyalet parlamentolarında görev yapan 23 parlamenter arasında bulunan Akgün, "Başka çaresi yok Türkiye AB'ye mutlaka girecek, artık geri dönüş yok" dedi. Gecenin en renkli siması Avrupa'nın ünlü stand-up sanatçısı
Muhsin Omurca... Bursalı olan Omurca, Ulm kentinde bir başka ünlü sanatçı Şinasi Dikmen'le birlikte ilk Türk kabaresini kurmuş. AB'ye Damsız Girilmez isimli oyundan küçük bir gösteri sundu bize. Hem güldürdü, hem düşünürdü.
İstanbul'da Alman çevrelerine üç, Yalova'da da bir gösteri yapmış... Cem Yılmaz'ın 'Avrupalısı' denilebilir. Almanlar bayılıyor, bizler ise uzak duruyoruz. Şarkıcı olsaydı çoktan Türkiye'de kaset doldurmuştu. Bakan Atilla Koç kendisini izlerse "Gel bizim Antalya'daki Almanlara gösteri yap" diyebilir. Almanya'da çalışıyor ama Barcelona'ya yerleşmiş artık, "Her renkten arkadaşım var orada, müthiş keyif alıyorum Barcelano'dan" diyor. Her iki dilden kendisini izleyenler aynı tadı alıyorlarmış.
Bursa'daki gösteri nedeniyle Yalova Belediye Başkanı AKP'li Barbaros Binicioğlu, kendisine ve Lale Akgün'e, Atatürk'ün 1929'da yaptırdığı ve bugün müze olarak kullanılan 'Yürüyen Koşkü'ün maketi ile Çekoslovakya'dan getirttiği ve başkanın da Kütahya'da aynısını yaptırdığı kahve fincanını hediye etti. Başkanın eşi Feride Binicioğlu özellikle Japonya'da açtığı sergilerle tanınan bir ressam. Vizyonları ile Yalova'ya çok şey kattıklarını söylüyorlar.
Euro-Citties'in (Avrupa Kentler Birliği) 131 üyesi arasında, Bakırköy, Eskişehir'den başka Yalova da bulunuyor. Atatürk'ün bir dalının bile kesilmesini istemediği 220 yıllık çınar ve yanındaki köşk, ağaç sevgisi ve çevre bilincinin bir anıtı olarak ziyaretçileri bekliyor.
900'lü hatların borcunu traktörü de kurtaramadı
İSMET Bölür... Lüleburgaz'ın Ayvalı Köyü'nde yaşayan 60 yaşında bir çiftçi. Babadan kalma 80 dönüm toprağını işliyor.
2001'de ev telefonuna 900'lü hatları aradığı için 8 milyar TL telefon faturası geliyor. O zaman 'İsmet Aga'yı 900'lü hatlar yaktı' (7.10.2001) diye bu olayı duyurmuştuk. Bölür, faturanın gerçekdışı olduğunu ispat etmek için traktörünü satarak dava açıyor. Faturanın menfi tespiti yapılıyor. Ancak geçenlerde Yıldız Teknik Üniversitesi'nden son gelen heyet raporuna göre, telefondan bu hatların aranabildiği raporu geliyor. Şu anki toplam borç 37 bin YTL.
Telekom'un şu anki af kapsamından yararlanması için baskı yapıyor. Eğer 28 Şubat'a kadar ödenmez ise paranın hepsini tahsil edeceklerini söylüyorlar. O dönemde 900'lü hatlardan bir çok kişi trilyonlarca liralık vurgun yaptı. Çünkü Telekom bu 900’lü şirketlere parayı peşin olarak ödemekte ve daha sonra da bu parayı abonelerden tahsil etme yoluna gitti. Bu hukuk açığından Telekom’un içindeki bazı kötü niyetli kişiler de menfaat sağlayarak masum halkın dolandırdılar.
Sadece Lüleburgaz çevresinde Bölür gibi mağdur olan üç dört kişi var. Bu kişilerden birinin borcu 600 bin YTL'ye dayanmıştır. Yurt genelinde de bir çok mağdur insan bulunuyor. Bölür'ün avukatı Murat Okan "900’lü hat sahibi vurguncular Telekom bünyesinde çalışan bazı kişileri bu vurgunda kullanmışlar. Telekom çalışanları ile işbirliği yapılarak ankesörlü telefonlarla hatta girerek bu aramaları gerçekleştirmişler" diyor.
Telekom, 60 yaşında ektiği bir avuç buğdayla geçimini sağlamaya çalışan köylüden bu parayı tahsil edecek. Kurumun içindeki kötü niyetli kişiler ise vurgun yaptıkları paranın sefasını sürüyor. Bu 900’lü hatların hiç biri acaba araştırıldı mı?
GÜNÜN SÖZÜ
"(ABD tekeli Cargill firması için çıkartılan yasanın yargı tarafından iptal edilmesine tepki gösteren Başbakan'a...) Ulus devletin iki temel koruyucusu TSK'nin ve bağımsız yargının yıpratılmak istendiğini görmekteyiz. Cargill'in arkasında ABD Başkanı Bush'un olduğunu biliyoruz. Cargill, kendini koruyacak yasaların çıkartılmasını istiyor ve taleplerini de ona göre sıralayarak yargıya tesir etmeye çalışıyoruz."
(Yargıtay Cumhuriyet eski Başsavcısı Vural Savaş)
Ulufe dağıtma, sosyal devletin gereğini yap
EVET efendim; 'Fiskobirlik kaka', 'halk laf dinlemez', 'adamımı seçmedin', 'üretim fazla', 'kavga' ortamında olan köylüye oldu. Bir yıl önce 6.5 YTL olan fındık 2.5-3 YTL'ye elden çıktı... Halk gerçekten perişan oldu.
Hadi, şimdi gıda dağıtın sadaka niyetine; seçim geliyor!
Hükümet, Anayasa'daki 'sosyal devlet'in hükümeti olsaydı, basit bir organizasyon ile fındığın dışsatımını 7-8 dolara yükseltebilirdi. Alımla görevlendirilecek Fiskobirlik eliyle ve kilosu 5 YTL değeriyle arzdan çekilecek 200 ton (tahminî arz fazlası) kabuklu fındığı, değeriyle sattıracaktı.
İşte hesap:
220 bin ton iç fındık X 4 $ = 880 milyon $ (Yaklaşık 1.2 milyar YTL)
220 bin ton iç fındık X 7 (asgari) $= 1.5 milyar $ (yaklaşık 2.1 milyar YTL)
Fark:(Olası kâr, yenilen kazık, zengin dünyaya ikram edilen sosyal devlet vatandaşının alın teri!) 1.500 milyar $ - 880 milyon $ = 620 milyon $ Yaklaşık 900 milyon YTL..
Yaptığın/yapacağın basit bir organize. Zor mu geldi? Yoksa 'kılavuzlar" mı engel! Kimse devletten ne inayet, ne ulûfe, ne korumacılık ve hatta ne de yardım bekliyor. Sadece, devlet olmanın gereğini, devletin 'organizasyon yapma' görevini bekliyor. 'Sosyal Devlet Hükümeti' organizasyonu... Halkın alınterinin, emeğinin peşkeş çekilmemesinin organizesini..
(Son bir not: Kimse Fiskobirlik üzerinden politik oyun oynamasın. Halkta kuvvet (birikim) olmayınca üretim fazlası olan yıllarda organize görevi devletindir. Fiskobirlik'in yanlışlarını da açıkça konuşmak gerekir. Ki onun yeri başkadır..)
Bünyamin YÜKSEL
Mehmet Barlas ve bir anı...
ANKARA eski Belediye Başkanı CHP'li Vedat Dolakay ile İzmir eski Belediye Başkanı AP'li Osman Kibar geçmiş yıllarda TRT'de tatlı tatlı tartışıyorlardı. Programı Mehmet Barlas sunuyordu.
Tarafsız olması gereken Barlas, sürekli Dolaykay'dan yana tavır koyuyor. Çanak sorularla Osman Kibar'ı köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu.
Kibar, Barlas'a; "Hele sen şöyle bir kenara çekil bakayım. Onun senin yardımına ihtiyacı yok. Biz ikimiz karşılıklı daha iyi ve medenice tartışmasını biliriz" demişti.
Yanak okşama olayı büyütülecek bir olay değil.
Ancak bizim bildiğimiz gazeteci; halkı gözü kulağı ve sesi olup yanlış uygulamaları eleştiri için vardır.
Barlas ise halkın ve ülkenin değil, iktidarların gazetecisidir.
Son olay da bunun bir örneğidir.
Hayri DİNÇER-KDZ. EREĞLİ
Alışkanlık ve yaşam tarzı ama...
SAYIN Mehmet Barlas, Erdoğan'ın yanaklarını okşamanız abartılacak bir olay değil, bir alışkanlık ve yaşam tarzıdır. Erdoğan'ın "Seçimler dolayısıyla ekonomik program ve mali disiplinden asla taviz vermeyeceğiz. Seçim ekonomisi uygulamayacağız. Eğer bir tercih yapılacaksa,ülkemin zarar edeceği yerde, partim seçim kaybetsin ama ülkem zarar etmesin." Sözlerine karşın, siz de Erdoğan'a konuşmasını beğendiğinizi söylediniz, elinizi yanağına koyarak "Aman ekonomide bu çizgiden sapmayın'' dediniz.
Demeye dediniz de, Yılmaz Özdil'in 'Kalantora faiz... Garibana erzak' yazısı için ne diyeceksiniz, merak ediyoruz.
Evet, Bay Barlas "Üzülme bu da geçer" ve yeni okşanacaklar da sıraya geçer!
Salim EREL- Konya eski Milletvekili
Biliyor musunuz
- LÜLEBURGAZ'da Mimarlar Odası'nın bugün 13.00'de düzenlediği “Trakya'nın Dünü-Bugünü ve İstanbul Metropolitan Planı’nın Trakya'ya Etkisi” başlıklı panele Prof. Hüseyin Kaplan, Prof. Doğan Kantarcı, Prof. Osman İnci, Prof. Cemil Cangir, Prof. Emre Aysu, şehir plancıları Yıldız Uysal, Aydeniz Özüer ve Yalçın Bayer'in katılacaklarını...
- DÜN Bakan Nimet Çubukçu’nun da katıldığı Çorlu Huzurevi'nin açılışına AKP'li iki milletvekilinin çağrılı olmasına karşın davet edilmeyen CHP Tekirdağ Milletvekilleri Enis Tütüncü, Erdoğan Kaplan ve Mehmet Nuri Saygun bir bildiri yayınlayarak, 'Bu durumu, Tekirdağ Valiliği ve kurumlarının iktidara şirin gözükme gayretkeşliği ve CHP'ye bir saygısızlık olarak" nitelendirdiklerini....
Solda birleşme
Elma ile armut eşleşirse 'elmut' olur...
GENETİK bilim dalında ne yazık ki bilgim sınırlı ama olmazsa olmazları bilebilecek kadar kulak dolgunluğum var.
Mesela ikisi de meyve olmasına karşın, elmadan armut çıkmaz. Elma ancak elma ile eşleşirse doğal olur. Elmayı armutla birleştirmeye çalışırsanız ikisine de yazık olur. Çünkü, o zaman ortaya 'elmut' gibi bir şey çıkar ki; onun da buruk mayhoş bir tadı, üstü armut, altı elma benzeri bir şekli, ucube bir görünümü olacağı kuvvetle muhtemel.
Şu aralar ülkemizde de bolca yetiştirilen içinde her meyvenin tadı ve kokusu olan, gençliğimizde hiç görmediğimiz ama şimdi işporta tezgahlarında dahi satılan ithal bir meyve var adı kivi, olsa olsa onun benzeri bir şey olur. Lakin benim Anadolu insanım, içinde ne ihtiva ederse etsin, meyve yiyeceği varsa ya elma yer ya armut, elmut yiyeni hiç duymadım.
Geçen yıldan beri sol partilerde bir koşuşturmadır gidiyor. Neymiş efendim solda birlik, o olmadı solda uzlaşı. Yalnız şartlı;
- Çatısı bizden, anahtarı teslim etmek sizden!
- Ben kucağımı açayım, siz kapınızı kilitleyip gelin!
- Hepiniz gelemiyorsanız, beşiniz gelin!
- Araba kalkmadan gelin!
- İster gelin, ister gelmeyin!
- Delikanlıysanız tek tek gelin!
Bu gönül neler istemedi ki... Bizim emsaller iyi hatırlar, 1977’li yıllarda Sayın Bülent Ecevit'in genel başkanlığını yaptığı CHP’nin seçim müziği sevgili Şenay’ın söylediği 'Sev Kardeşim' şarkısıydı. Hani insanlar el ele tutuşsa, kardeş olsa, hayat bayram olsa, uzansak sonsuza sözleriyle devam eden o ölümsüz şarkı....
Yıl olmuş 2007, o derenin altından nice sular akmış. Bakıyorum da ne sevebilmişiz, ne el ele tutuşabilmişiz, ne de hayat bayram olmuş. Olmayınca olmuyor. Günümüzde de artık ne Karaoğlan dönemindeki Sayın Ecevit, CHP’nin genel başkanı, ne de CHP o günlerin CHP’si...
Kuşkusuz bazı şeyleri zoraki bir arada düşünmek eşyanın tabiatına aykırı. Bilindiği üzere dünyada nazar değmeyen tek şey insan aklı... Herkes kendi aklının doğrultusunda gitmeye çalışıyor.
Particilik işlerinde öyle her konuda uzun uzadıya ahkam kesmeyi bilmem. Ben sadece kendi partimi ve partilimi, onların yapısını ve beklentisini çok iyi bilirim. Benim partim farklıdır. Benim partim sadece oy beklentisi için, günü kurtarmak için, üç beş koltuk için siyaset yapmaz. Benim partilim de farklıdır, desteğini asla çıkarı için vermez, ne bayrağının rengini, ne ambleminin şeklini, ne de sloganının sözlerini değiştirir, ne de değiştirilmesine müsaade eder. Demokratik Sol Kültür’ünden ise asla ödün vermez. Benim partim seçim barajını aşabilmek uğruna Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünü tartışanlarla seçim birliği yaparak onları TBMM'ye taşımaz, taşıyanları da unutmaz.
Benim partimin, Ecevit’ten miras kalan ışığı yol gösterici oldukça, "Halk için Hakça düzen" anlayışını sürdürdükçe, gücünü "Haktan ve Halktan" aldıkça başka hiçbir desteğe ihtiyacı yoktur.
Lafın özü; elma ile armut birleşebilseydi, bunu şimdiye kadar çoktan bir başaran olurdu...
Hasan UĞURTÜRK
Büyükerşen 'siyasi komplo'ya karşı tazminat davası açıyor
ESKİŞEHİR Büyükşehir Belediye Meclisi'nce seçilen ve AKP’li üyelerin çoğunlukta bulunduğu İç Denetim Komisyonu’nun 2005 yılında, bazı ihalelerde usulsüzlük yapıldığına ilişkin raporu üzerine, Milletvekili Murat Mercan’ın İçişleri Bakanlığı'na suç duyurusunda bulundu ve Bakan Aksu’nun verdiği soruşturma kararı Danıştay 1. Dairesi tarafından oybirliğiyle kaldırıldı.
Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen konu ile ilgili şu açıklamalarda bulundu:
"İç Denetim Komisyonu, İçişleri Bakanlığı ile Defterdarlık'tan rapor yazma yetkileri olmayan inceleme elemanı istemişlerdir. Bu memurlara baskı yaparak gerçeklere uymayan rapor hazırlatmış ve bunu kendi komisyon raporları olarak AKP Eskişehir Milletvekili Murat Mercan’a intikal ettirerek, onun İçişleri Bakanlığı'na suç duyurusunda bulunmasını sağlamışlardır.
Bir Mülkiye Başmüfettişi tarafından bu raporlara dayanılarak, Bakan Aksu tarafından ben ve bürokratlarım hakkında soruşturma izni verilmiştir. İlginç tarafı rapor noktası, virgülüne kadar aynen CD ortamında gazetelere servis edilmiş ve bütün Türkiye’de bedava dağıtılan bir gazetenin de manşeti ile yerel medyada yer almıştır.
Konunun tamamen siyasi amaçlı bir tertip olduğunu o zaman da söylemiştim. Danıştay 1. Dairesi soruşturma konusu olan 2005 yılına ait ihalelerin tamamen yasalara ve usullere uygun olduğuna ve benimle bürokratlarım hakkında Bakan tarafından verilen soruşturma iznine gerek olmadığına oybirliği ile karar vermiştir.
Şimdi, siyasi amaçlı bu tür bir komplo ile haysiyet ve şereflerimizle oynanılarak iftiraya maruz kaldığımız için, başta muhbir Milletvekili Murat Mercan, Komisyon Başkanı ve Meclis üyesi Nazmi Oruç ile üye Ahmet Süzer olmak üzere rapor hazırlatılan inceleme elemanları ve Mülkiye Başmüfettişi hakkında ben ve bürokratlarımız ayrı ayrı tazminat davaları açmak üzere avukatlarımıza talimat verdik."
Oy kullanma davası
TÜRKİYE Cumhuriyeti vatandaşı olarak yurtdışından Türkiye’de yapılacak gelecek dönem milletvekilleri genel seçimlerinde bulunduğum ülkeden 'yurtdışından oy kullanabilmem için', vekalet vermiş olduğum Balıkesir Barosu eski Başkanlarından Erbuğ Delituna, 27 Aralık 2006 günü, Balıkesir Vergi Mahkemesi Başkanlığı eliyle Türkiye Dış İşleri Bakanlığı hakkında Ankara İdare Mahkemesi Başkanlığı'nda dava açmış bulunuyorum.
Kurucularından olduğum ve halen yönetim kurulu başkanlığını sürdürdüğüm TÜRGEM'in 1989 yılında kuruluş amaçlarından biri yurt dışından oy hakkı idi. Ve her yıl yaptığımız TÜRGEM’in çalışma programımızda 'oy hakkı'na yer verdik. TÜRGEM yöneticileri de yıllarca yılmadan ve inançla bu mücadelelerini sürdürdüler.
Birilerinin her ne pahasına olursa olsun, bu işin hukuki mücadelesini başlatması gereğine inandığımdan, TÜRGEM'in desteği ile bir ilki başlatmış bulunuyorum. 23 Temmuz 1995 günü TBMM’de 1982 Anayasası’nın 67. maddesi değiştirilip yurtdışında yaşayan vatandaşlara 'yurt dışından oy hakkı'nın yolunu açmıştı. Bunun gerçekleşmesi için de, gerekli uyum yasalarının çıkarılması gerekiyordu. Ama ne yazık ki; lobi gücü olmayan yurtdışında yaşayan bizler için, beklenen „Uyum Yasaları“ bir türlü çıkarılmadı.
27.10.2006 günü yaşadığım bölgenin T.C. Temsilcisi olan Hamburg Başkonsolosluğu’na, gelecek milletvekilleri genel seçimlerinde yurtdışından oyumu nasıl ve nerede kullanabileceğimi öğrenmek için yazılı başvuruda bulundum.
Hamburg Başkonsolosluğu, Ankara Dışişleri Bakanlığı’ndan aldığı bilgi ile, mevcut yasalara göre yurtdışından oy kullanma imkanına sahip olmadığımı, tarafıma 17.11.2006 günlü bir yazı ile bildirmiştir.
Bu durum üzerine avukatım Erbuğ Delituna, Ankara İdare Mahkemesi’nde dava açmış bulunuyor. İdare Mahkemesi’nde davamı kazanamazsam, Ankara’da Danıştay’da dava açacağım
Türkiye’de hukuk mücadelemi tükettikten sonra, ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AIHM) dava açma yolum açılmış oluyor.
Gelecek dönem milletvekilleri genel seçimlerinde oyumuzu mektupla kullanmak istediğimiz gibi, yurtdışının da seçim bölgesi olarak kabul edilmesini istiyoruz.
Remzi UYSAL
Paylaş