GAZETECİLERE Özgürlük Yürüyüşü’nün İstanbul’dan sonraki eylemi bugün Ankara’da yapılacak.
İstiklal Caddesi’nde geçen haftaki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin içinde bulunduğu Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun, Ankara’daki Gazetecilere Özgürlük Yürüyüşü, bugün 12.00’de TED koleji kavşağından başlayıp Kızılay’da bir basın açıklaması ile son bulacak. Bu eylem öncesinde CHP’nin gazeteci kökenli İstanbul milletvekili Ahmet Tan Meclis’te yaptığı konuşmada gazetecilere yeni bir dalganın ‘müjdesini’ verdi; artık gazeteciler para cezası veya tazminat ödemek yerine hapiste yatacaklar. Hükümet, seçime giderayak Ceza Kanunu’ndaki hükümleri daha ağırlaştırıyor. Ahmet Tan’ın bu konudaki konuşması şöyle: “Medya-siyaset ilişkisi için hep et-tırnak benzetmesi yapılır. Ne yazık ki son 9 yılda siyaset, medyanın tırnaklarını dibinden kesti. Şimdi ise sökmeye çalışıyor. Hükümet, dün Meclis’e ‘ivedi’ kaydıyla Ceza Yasası’nda değişiklik tasarısı sevk etti. Suçun niteliği değiştiriliyor. Gazetecilere verilen para cezalarının hapse dönüştürülmesi öngörülüyor. Yasa değişikliği ile TV’lerde yabancı hissesi % 50’ye çıkarıldı. Bu yüzde 100’ün yabancılara açılması demek. Çünkü şirket hisseleri taşıyana yazılıdır. Böyle bir mevzuat ABD’de bile yok... Medya devi Avusturyalı Murdoch bu yüzden Amerikan vatandaşlığına geçmek zorunda kaldı. RTÜK Yasası, demokrasimiz için, Türk halkı için bir tsunamidir. Zihinlerin yabancıların denetimine terk edilmesi demektir.
ERDOĞAN KILIÇDAROĞLU EKRANA ÇIKACAK MI
Başbakan, TV’leri bu ölçüde seviyor, ama nedense kozunu CHP lideriyle ekranda paylaşmak istemiyor. Sayın Baykal’la 9 yıl önce birlikte TV’ye çıktılar. O günden bu yana büyük bir deneyim kazanmış durumda. Bu deneyimini Kılıçdaroğlu’na karşı neden konuşturmuyor? Eğer isterse Kasımpaşa’da, eski evinin sokağında canlı yayında bir araya gelebilirler. Madem Anayasa’yı değiştirdi; hedefi başkan olmak... Öyleyse Amerika’daki gibi Kılıçdaroğlu’yla birlikte ekrana çıkması gerekir. Hodri ekran! Bir şey akla geliyor. Gazeteciler nasıl olsa parasız-pulsuz, çoğu da işsiz... Hükümet, gazetecilere tazminat ödeterek mağdur etmektense, hapse atarak onlara ‘kolaylık’ sağlamak istiyor olamaz mı?
Dünyanın Türkiye’ye açılan penceresi
TÜRKİYE’nin en eski günlük İngilizce gazetesi olan Hürriyet Daily News, 15 Mart’ta 50. kuruluş yıldönümünü kutladı. Sevebilir veya nefret edebilirsiniz ama gazeteler iki temele dayanır. Birincisi senelerin sarsamayacağı ideal ve birtakım prensiplerle bezenmiş bir kuruluş olması... İkincisi de yaşayan, nefes alan ve sürekli yenilenen, yaratıcılık zihniyetinde tıpkı bir ‘arı kovanı’ gibi elemanlarımız tarafından her gün -hatta interaktif çağda, her an- yenilenen bir ‘organizma’ olmasıdır. Hürriyet Daily News, 15 Mart 1961’den beri hiç değişmemiş bir gazete. İlhan Çevik’in misyonunu ‘dünyanın Türkiye’ye açılan penceresi’ olarak açıkladığı günden itibaren tam yarım asırdır hakkaniyet, tarafsızlık, nesnellik ilkelerine bağlı kalarak çalışıyor. Gazetenin editoryal politikası 50 sene önce olduğu gibi hâlâ bağımsızlık. Gazetenin genel yayın yönetmeni David Judson, bu durumu şöyle açıklıyor: “Haberciliğimizde her bakış açısını ve her görüşü gözetiriz. Böylesine sonsuz çeşitlilik içeren bir ülkede sayfalarımızda bulamayacağınız çok az bakış açısı veya görüş vardır. Fakat ikinci temel olan ‘organizma’ önemli ölçüde değişti. Biz Türkiye’nin en büyük medya grubunun bünyesine katıldık ve 1961’de hayal bile edemeyeceğimiz kadar geniş kaynaklara şu anda ulaşabiliyoruz. Renkli baskı yapabiliyoruz. Yaratıcı ‘Regionscape’ projesi sayesinde sadece Türkiye değil İslamabat’tan Viyana’ya, Moskova’dan Kahire’ye kadar uzanan bölgeleri de kapsayabiliyoruz. İnternet çağını coşkuyla kucakladık; okurlarımız 100’ü aşkın ülkeden her gün gazetemizi okuyorlar. Yakında ‘ı-Pad’ sürümü ile karşınıza çıkacağız ve düzenli olarak video hatta günlük bir çeşit ‘televizyon yayını’ bile eklenecek web sitemize.” Hürriyet Daily News’ın 50 yıldan bu yana şekli çok değişti ama ruhu değişmedi. Bu ruh da içinde “Gerçeği aramayı, adil ve cesur olmayı” barındırıyor.
Gül’e Almanya’dan teşekkür geldi
CASUSLUK suçlamasıyla İran’da hapse mahkûm edilen Alman gazeteciler, Bild gazetesi foto muhabiri Jens Koch ve muhabir Marcus Hellwig, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün devreye girmesiyle geçen ay serbest kalmışlardı. Konuyu da o günlerde köşemizde gündeme getirmiştik. Gül’e, gazetenin bağlı olduğu Axel Springer firmasının patronu Dr. Mathias Döpfner bizzat mektup yazarak bu girişimini unutmayacaklarını söyledi. Döpfner, Cumhurbaşkanı Gül’e güzel bir teşekkür mektubu döşenmiş. İki gazetecinin dört ay sonra Gül’ün müdahalesi sonucunda kurtulduğunu belirten Döpfner, Axel Springer ve tüm çalışanları adına “müteşekkir” olduğunu belirterek, “Bunu unutmayacağız” diyor. Ayrıca, The Guardian gazetesi muhabiri Geyt Abdülahad ay başında Kaddafi rejimi tarafından Libya’da tutuklanmış, gazetenin yardım isteği üzerine Gül devreye girerek Iraklı gazetecinin iki gün önce ülkesine dönmesini sağlamıştı.
Mehmet Bölük’e bu neden yapılır?
CHP’nin eski İstanbul il başkanlarından Mimar Mehmet Bölük, 2007 13 Haziran’da Ukrayna’da geçirdiği bir trafik kazasında vefat etmişti. Çok sevilen bir isimdi; Prof. Nurettin Sözen’e danışmanlık yaparken, evini sattığını hatırlarız. Namuslu bir siyasetçiydi; ‘dürüstlük abidesi’ olarak bilinirdi. Ne yazık ki Baykal’la yıldızı pek barışmadı; değeri bilinmek istenmedi. Belki de bu yüzden milletvekili adayı gösterilmedi. Adalar Belediyesi, Bölük’ün adını ölümsüzleştirmek amacıyla Çınar Parkı’na ‘Mehmet Bölük’ adını vermeye karar vermiş. Bu yüzden parkın yenileme çalışmaları üzerine İBB’ye bağlı ekipler bu çalışmaya engel olmak istemişler; 150 kişilik bir ekibe karşı halk karşı çıkmış; saldırıyı hiç anlatmayalım.