Erkek bencilliği ve türban

ERKEKLER, kadının bir tel saçını gördüklerinde tahrik olurlamış; buna engel olmak için kadınların türban takması gerekirmiş!..

Allah, kişileri çift yaratmış ve neslin devamı için, cinsel arzuyu her ikisinin de içine koymuştur.

Bu gerçek karşısında, Allah’ın verdiği akılla düşünürsek, kadının da erkeklerin örtünmesini istemek hakkıdır. Örneğin adaleleri, kısa kollu, tenine yapışmış gömleğinin altından kolayca fark edilen heykel misali bir delikanlı elbetteki kadınlarda bu erkeğe sahip olmak his ve arzusunu yaratır. Hele kocası çirkin ve çelimsiz ise... Mantık bu erkeğin örtünmesini gerektirir. Bu takdirde, türban sorununun kökenini başka yerlere aramamız gerekmektedir.Araştırmamıza türban kelimesinin Fransızca’da ’sarık’ demek olduğuyla başlayalım (*). Osmanlı’nın son dönemine, sarık, türban adıyla Fransızca’ya girmiştir. (Larousse). Sarık, ’tülbent’in en iyi cinsi olan mermerşáhiden yapılırdı; dokusunun inceliği, sarık sarmayı kolaylaştırırdı.. ’Tülbent’i Fransız kulağı, ’tülban’ diye algılamıştır. Bu da zamanla türban haline dönüşmüştür.

Başı örtmenin kökenini etnoloji (budunbilim), taş dönemine kadar indirir. Bu dönemde kişiler, ölümden sonra saç ve tırnakların uzamaya devam ettiğini görerek, onlarda gizli bir kudretin varlığına inanmışlar ve korkmuşlardır. Bu nedenle çatışmalarda, esir aldıkları kralların kafa derilerini yüzer ve saçları yok ederlerdi. 35 bin adadan oluşan Endonezya’da çalışan, Fransa, Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’nden, bilimsel araştırmacı arkadaşım Gerard Nougarol şu olayı nakletmiştir: Bu adalardan birinde çatışmalarda galip gelen aşiret, öteki aşiretin reisinin kafa derisini yüzdükten sonra, saçlarını jiletle ince ince kesip pirince doğrayarak hazırladıkları bu ’kudret pilavı’nı yemekte; bu şekilde o reisin kudretinin kendilerine geçtiğini kabullenmektedirler. Endonezya yönetimi bu adeti yasak etmiştir.

Saçlarda ve tırnaklardaki kudretle, Tanrı’nın karşısına çıkılamayacağına göre, saçlar örtülür, eller de yen içine saklanarak tırnaklar gizlenir; el pençe divan durmanın kökenini burada aramak gerekir. Bu alışkanlık, gelenek halinde tüm dinlere geçmiştir; Budistler, saçları kökünden kazıyarak sorunu çözmüşlerdir.

BARDAKOĞLU’NA DİKKAT

Hıristiyan kadınlar kiliseye başları ve kolları örtülü girerler.

Musevilerde, dinsel kişiler daima siyah melon şapka taşırlar, Tanrı’nın verdiği kudreti ifade eden saçları kesmezler ve uzatırlar. Hıristiyanlar’da da bu adet vardır: Roma’da, temmuz sıcağında siyah kalın çorap taşıdığını sandığım bir kadının, aslında doğduğundan beri bacak kıllarını kesmemiş olduğunu görmüşümdür.

İslam’da, hac ziyareti sonunda ya tıraş olunur ya da saçlardan sembolik tutam kesilir.

Hz. Muhammed’in, 50 derece çöl sıcağında kadınları ’sıkmabaş’a mecbur etmiş olacağı düşünülemez; o sıcak ki, onun yüzünden erkekler entari giyerler, içinde ne don ne pantolon vardır.

Hürriyet’in 14.9.2006 tarihli sayısında yer alan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, ’Referans’ gazetesinin yaptığı röportajda, "Tarih boyu, başörtüsü Müslüman olmanın ve sayılmanın ön şartı hiç olmamıştır" demiştir.

*(Evrensel Uygarlıkları Köken Kültürü Ön-Türk Uygarlığı- kitap 1A)Halûk TARCAN

Kavga kadın üzerine

"Erkeğin giyim-kuşamı üzerine hır gür yok. İslamcı kafirlerin tümü Frenk gömleğine taş çıkartıyorlar. Kavga kadın üstüne... İslamcı politikacıların hanımları 2. sınıf yaratık olduklarından örtünecekler. İşte bütün mesele bu noktada odaklanıyor."

(İlhan SELÇUK)

Erzurum-Kars farkı

RAMAZAN’ın ilk günü Erzurum’a gittim; bu kadar ’muhafazakar’ bir halk olmaz. Bütün lokantalar kapalı, simitçiler kapalı, içecek su bile yok. "Kardeşim, bu şehirde hasta yok mu, turist yok mu, ne nasıl bir şey" diye sordum birkaç kişiye... Adamlarda tın yok; kızgın kızgın bakıyorlar insana. Benim oturduğum şehir, Erzurum’a 200 km mesafede ama gelin görün ki, lokantalar açık, simitçiler servis yapıyor; su satanların ise işleri çok güzel. Ne demek gerek, bilmiyorum.

Yıldıray İKİZLER-KARS


Türbanlı oranı 5’te 3’e çıktı

20 yıldan beri Ümraniye’de otururum. Dün ilçemizin en işlek caddesi Alemdağ ve ona paralel Sütçü İmam Caddesi’nde dolaştım; kadınları izledim. Beşte üçü türbanlıydı. Eskiden böyle bir oran yoktu.

2002’de AKP’nin oyu 140, CHP’nin oyu 69 ve MHP’nin oyu 17 bindi. 2007 seçimlerinde AKP 197 bine, CHP 91 bine çıktı; MHP de 30 bin oldu. DP %3 oranındaki oyunu korudu. Diyorum ki, sokaktaki kadınlara dün türban yasaktı da onun için mi takmıyorlardı? Yoksa, bugün birileri onlara türban takın diyerek, gözümüzü mü alıştırıyorlar.

Haşim KARAKAŞ

Topbaş’a 3 soru

BÜYÜKŞEHİR Belediyesi’nden ’partisi’ bizde saklı bir ’meclis üyesi’, Kadir Topbaş’a bazı sorular yöneltiyor:

Milli Eğitim Müdürü Ata Özer’in bir grup öğrenci ile Büyükşehir’i ziyaretinde Kadir Topbaş, Ata Özer’i tanıtırken ’Kendisi asker ve okul arkadaşımdır’ dedi. Neden, ’İstanbul İmam Hatip’ten arkadaşımdır’ diye açıkça söylemedi?

Ramazan’ı ’Umre’de karşılayan bir ’inanmış’ olarak çevresindeki AKP yandaşı birçok lokanta sahibi iftara kadar yemek vermezken, Başkan Topbaş, Teşvikiye, Beyoğlu ve Bağdat Caddesi’nde sahibi olduğu Saray Muhallebecilerinde aynı uygulamayı yapmayı düşünüyor mu?

Kadir Topbaş, beceriksizlik yüzünden yapımı okulların açılışına yetiştirilemeyen Topkapı-Avcılar arasındaki ’metrobüs’ hattı için "Bu metrobüs değil, bu sistemin adı; bu ’büyük otobüs" dediğine göre; İzmir’den, Yalçın Bayer’in köşesinde yer alan Ünsal Altunbaş’ın ’Metrobüs’ün fikrini ve ismini kullanamazlar, bu benim modelimdir, ’metrobüs projesi’nin sahibi benim. ’Metrobüs’ün adı aşırılmaya çalışılıyor" diyerek size protesto mektubu göndermesine karşı bir beyanınız olmayacak mıdır?

Buyurun içki yasağına

BAKIRKÖY’ün Kartaltepe Mahallesi’nde, Selahattin Kormaç Sokağı’nda ’Baran 1’ adını taşıyan bir bakkal; bir duyuru asmış: "Ramazan dolayısıyla alkollü içecek satmıyorum."

İki yıldır sabahları gazete alışverişimi yaptığım bu kişiye "böyle bir yetkisi olup olmadığını" sorduğumda, komşuluk hukukunu da bir yana itip gözlerini büyüttü ve dedi ki: "Memlekette hürriyet var, satmak istemezsem satmam!" Ve üzerime yürürken sordu: "Sen de kim oluyorsun?"

Dedim ki: "Ben, ülkesine ve Atatürk’e bağlı bir yurttaşım. Hukukun dışına çıkmış bulunuyorsunuz. Bundan böyle dost da değiliz, komşu da..."

Tehlikenin farkında mısınız? Bakırköy gibi bir Cumhuriyet kalesinde bile dinci faşizmin ayak seslerinin duyulabildiğini görüyor musunuz? Toplumsal barışın, haklara saygıyla uygarca bir arada yaşama kültürünün nasıl yok edilmek istendiğinin?

Yazıklar olsun...

Aziz Naci DOĞAN
Yazarın Tüm Yazıları