Paylaş
Gürtuna, Gökçek, Cemil Çiçek gibi isimler 'Yeniden Milli Mücadele' isimli siyasetten geliyorlar. Başbakan ise 'Milli Görüş'ten...
Başbakan Erdoğan, 1994-99 döneminde belediye başkan vekili olan Gürtuna'yı 2004 seçimlerinde aday göstermedi. Halbuki Gürtuna, İDO'nun yeni feribotuna 'Recep Tayyip Erdoğan' adını vermiş, Erdoğan'ın doğduğu Kasımpaşa futbol sahasını modern bir stadyum haline getirmişti.
Çok beklediği ve umutlandığı halde Gürtuna, ‘Büyükşehir adayı’ yapılmayarak dışlandı.
Gazetecilerin Gürtuna ile ilgili sorusu üzerine o zaman Erdoğan "Ben babama bile kefil olmam" diyerek olumsuz tavrını sergilemişti.
Daha sonra Erdoğan, İstanbul'da 'göstermelik' olarak dört aday adayı çıkartmış, sonunda kafasında belirlediği Kadir Topbaş'ı seçtirmişti.
GÜRTUNA'NIN ADI KALDIRILDI
Gürtuna siyasete devam kararı aldı ve muhafazakar bir kadro ile 'Turkuaz Hareketi'ni oluşturdu.
SP'li Lütfi Kibiroğlu'nun Eminönü Belediye Başkanlığı döneminde bir kültür merkezine adı verilmişti Gürtuna'nın... Ancak bu dönem AKP'li Nevzat Er, bu ismi kaldırarak yerine 'Necip Fazıl Kısakürek' adı konuldu.
2000’li yılların Ankara'sına dönersek... Bu arada yeniden açılmış olan 'Demokrat Parti'yi Melih Gökçek 'uhdesi'ne almış, düşündüklerini Erdoğan ve Erbakan'ın siyasi yasaklı olmasına bağlamıştı.
Ancak, 'Milli Görüş'ten kopan troyka (Erdoğan, Gül ve Arınç) 'değişim ve dönüşümü' savunanlar olarak partileşme sürecine girdiler. AKP'nin oluşumunda Gökçek'e 'katıl' davetinde bulunuldu. Gökçek de, Erdoğan'ın siyasi yasaklı olacağını vurgulayarak, 'lider ben olmalıyım' mesajını verdi. Anket yaptırarak, DP'nin %40-50 yoğunlukla geleceğini ve halkın kendisini istediğini uzun süre ilan etti. DP'nin mitinglerinde konuşmalar yaptı.
Gökçek'in 'gelmemesi' üzerine umudunu kesen Erdoğan, bu arada Keçiören'in MHP'li belediye başkanı Turgut Altınok'u Büyükşehir adayı göstermek üzere AKP'ye davet etti. Gökçek ile Altınok'un araları hep açıktı.
GÜL VE ŞENER KARŞIYDILAR
Gökçek, AKP'ye iktidar yolu açılınca Erdoğan'ın 'siyasi himayesi'ne girmekten başka çaresinin olmadığını gördü. Erdoğan da, A. Gül ve A. Şener'in muhalefetine karşın kendisini Ankara Büyükşehir adayı gösterdi.
Gökçek, Erdoğan'ın liderliğini artık kabul etmiş durumda.
Siyasi kulislere göre "Gökçek, gücü karşısında Erdoğan'a 'biat' etmiş durumda, onun için Esenboğa yoluna 'Recep Tayyip Erdoğan Bulvarı' adını verdi. Belki bu kendi adının bir başka projeye verilmesinin yolunu açmak için de olabilir. 'Esenboğa Projesi' sadece yol ve alt-üst geçitler değil; aynı zamanda bir kısmı lüks olan binlerce konut yapımı demek, AKP'ye yakın müteahhitlere milyon dolarlık işler vermek demek" yorumları yapılıyor. (Bu projenin ileride ilerde çok tartışılacağı bilinmelidir.)
GÖKÇEK NE KADAR SAMİMİ
"Acaba Gökçek'in bu ismi vermesi ne kadar samimi" diye düşünenler de bulunuyor. Ardından "Samimi görülmüyor, çünkü her şey 2007'ye bağlı" deniliyor.
Yoksa, ismini vererek konuyu tartışma noktasına çekip Erdoğan'ı 'yıpratma' amacı mı güdüyor? "Hayır, Erdoğan'ın iktidar gücünü kendisine kalkan yapıyor."
Ancak şu biliniyor; Erdoğan'ın, bir kez kafasına oturtmadığı bir kişiye karşı ahde vefası yok. Özellikle de Melih Gökçek'e karşı hiçbir vefa borcu da yok.
Bu durumda Gökçek durup dururken başını zora sokmuş olabilir mi?
Konuştuğumuz bir AKP'li parlamenter, "Bu isim koyma ile Gökçek yanlış yaptı" diyor.
BAŞBAKANLIK İZİ
Yine bir başka yorum:
"Mayıs 2007'de cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra Başbakan eğer Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne çıkarsa Melih Gökçek ne yapar? Başka birinin liderliğini kabul eder mi? Yoksa, 4. kez Ankara Belediye Başkanlığı'na aday olmam, benim beklentim başbakanlıktır mı der? Bunun için de başbakanlığı alacak ekibin içinde yer almaya çalışır, yoksa AKP'de potansiyel bir bölen olur."
Gökçek'e, gelecek dönem bir dokunulmazlık zırhı da gerekebilir.
Ancak AKP tabanı kendisini ne kadar kabul eder, o tartışılır.
Gökçek 'kurt politikacı'dır; mutlaka bir hesabı vardır.
GÜNÜN SÖZÜ
"Dövünmek haksız bir ıstıraptır."
(Ovidius)
KARABURUN OLAYINA TEPKİLER
Nimet çubukçu bu olayı görmezlikten mi gelecek
AKP iktidarından güç alan din bezirganları Cumhuriyet’in temel değerlerine saldırılarını sürdürüyor. Din kisvesi altında saklamaya çalıştıkları karanlık yüzlerini bu kez İzmir’in Karaburun İlçesi’nde gösteren yobazlar, bir genç kızımızı bikini giydiği gerekçesiyle tartaklamışlar, hakaret etmişlerdir.
Gazeteci Gülden Aydın’ın kızı Ceren Aydın’a Karaburun’da gerçekleştirilen bu çirkin saldırı iktidarın, Türkiye Cumhuriyeti’ni nasıl bir karanlığın içine sürüklemek istediğinin kanıtıdır.
İzmir gibi, yüzü medeniyete dönük bir kentte Ceren Aydın’a yapılan saldırıdan, “şeriat” sevdalılarına cesaret veren AKP iktidarı sorumludur.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak 3 yıldır işte bu tehlikeye karşı aydınlarımızı, vatandaşlarımızı uyardık. Ve uyarmaya devam ediyoruz.
Bu yaşanan çirkin saldırı; AKP’nin sinsice uygulamaya koyduğu toplumsal dönüşüm projesinin bir aşamasıdır.
Bu saldırı sadece “bikini giydiği için” bir genç kıza yöneltilmiş bir saldırı değildir; bu saldırı, modern Türk Kadını’nın özgürlüklerine karşı yapılmıştır; bu saldırı, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerine yöneltilmiştir.
AKP’nin toplumu yavaş yavaş “şeriat” rejimine doğru sürüklemeye çalışmasının bir diğer örneği de; Milliyet Gazetesi’nin bugünkü manşetinde gözler önüne seriliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aile içi sorunları çözmek için kurduğu danışma bürolarının “şeriat” yayma merkezleri haline geldiğini görüyoruz. Töre kıskacı altında, eşlerinden, babalarından, ağabeylerinden şiddet gören kadınlarımızın beyinleri “hurafe”lerle yıkanmak isteniyor.
Bütün bunlar, AKP iktidarının yarattığı siyasi manzaranın görünen yüzüdür.
İktidarın “şeriat” devleti senaryolarının derinliği, medyaya yansıyan bu olayların çok ötesindedir.
CHP Kadın Kolları olarak soruyoruz:
Kadınlarımızın özgürlüklerine böylesine çirkin saldırılar yöneltilirken…
Hakları gasp edilmek istenirken; "Hurafe”lerle beyinleri yıkanmaya çalışılırken; “şeriat” düzeninin kucağına atılmak istenirken; Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı ne yapmaktadır?
Sayın Bakan Nimet Çubukçu, görev süresinde yaşanan diğer olaylarda olduğu gibi bu iki olayı da mı görmezden gelecek?
Toplumsal kimliklerine sahip çıkmaya çalışan kadınlarımızın çığlıklarına kulak tıkayarak mı Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini sürdüreceksiniz Sayın Bakan?
CHP Kadın Kolları olarak Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’yu göreve davet ediyor, Ceren Aydın’a yapılan saldırıyı ve Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki danışma bürolarında yaşananları şiddetle kınıyoruz.
Güldal OKUDUCU- CHP Kadın Kolları Genel Başkanı, İstanbul Milletvekili
Öztan: İbret verici bir olay
17 Ağustos 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi 'Yeter Söz Milletin' köşenizde yer alan 'Vurun Kahpeye' başlıklı yazınızı üzüntü ve esefle okudum. Başlık çok haklı ve çarpıcıydı. Ülkemizin son yıllarda geldiği noktayı özellikle çok iyi vurguluyordu ve tüm yurtseverleri yürekten sarstı.
Nergisi, sümbülü, enginarı, Akdeniz Foku, Ada Martısı, yüzünü ağartan Börklüce Efsanesi, Ege’ye kafa tutan rüzgarıyla ve sevdalı güzelim koylarıyla çok sevdiğimiz Karaburun’umuz ne yazık ki çağdaşlığı hedef alan yobazların saldırısıyla gündeme geldi.
Sayın Gülden Aydın ve kızı Ceren Aydın’a, Karaburun’un Çakmacık koyunda yobazlar tarafından yapılan saldırı ve taciz, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş Türk kadınını hedef alan, sindirmeye yönelik bir davranıştır.
Yaşamın her alanında Laikliğe diş bileyen, doğaya, çevreye ve insana saygısı olmayan ve zararlı ayrık otları gibi ülkemizi saran, her türlü yozlaşma, yabancılaşma ve kirlenmeyi gittikleri yöreye beraberlerinde taşıyan yobazları kınıyor, Aydın ailesine ve arkadaşlarına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
"Dünyayı ve dünyadaki şeyleri sevmediğimiz, onlardan yalnızca yararlandığımız için yaşamla bağımızı yitirdik; şefkat duygumuzu, duyarlılığımızı, güzel şeylere tepkimizi yitirdik; doğru ilişkinin ne olduğunu ancak bu duyarlılığın yeniden kazanılmasıyla anlayabiliriz" demiş Khrisnamurti; umarız bu ibret verici olay bir daha tekrarlanmaz, sevgili Ceren Aydın gibi doğaya ve insana saygılı herkesi Karaburun’a bekliyoruz.
Zerrin Özirs ÖZTAN- Karaburun Yarımadası Yerel Gündem21 Kadın Meclisi Başkanı
Magandalar, Mersin-Yeşiloacık'taki
'Korsan Koyu'nda bikinili hanımları izliyor
MERSİN-Yeşilovacık Beldesi'nde Ege ve Akdeniz'de görülebilecek en güzel koylardan bir kısmı Tisan'dadır (Ticaret ve Sanayiciler Yapı Kooperatifi)
Tisan'da benzeri durum 'Korsan Koyu' dediğimiz koyda da yıllardır devam etmektedir.
Burada bırakın koya girmeyi koya 500 metre yakında balık tutarken bile ağıza alınmayacak küfür ve hakaretlerle karşılaşıyoruz.
Doğu sahilden ise genelde modern insanlar yararlanır. Ama bir farkla!...
Korsan Koyu'na kimseyi yaklaştırmayan hanımların beyleri de, doğu sahilde bikinili hanımları birer maganda gibi izlerler.
Bu nedenle zaman zaman tartışmalar olmaktadır. İleride umarım daha büyük kavgalar olmaz.
Resmi makamlara bildirip, noteri de götürerek durumu tasbit ettirmak istiyorum ancak; sonuçlarını kestirmekte güçlük çekiyorum.
Anlıyacağınız, Tisan'da Korsan Koyu tarihteki gerçek korsanlardan daha şirret korsanların elinde...
İ. Yavuz BİLDİK
Çok komiksiniz
ÇOK komiksiniz, ya da komiklik yapmaya çalışıyorsunuz. İslami bilmeden yazıyorsunuz, iki kişi ile koskoca toplumu yargılıyorsunuz. Bunu iyiniyetle yaanız için müslümanların güzel örneklerini de yazsanız, kamplaştırmayı yapıyorsunuz, sonra da kamplaştırmanın yanlış olduğunu yazıp akil adam pozisyonlari yemezler.
T.S.
Assos'ta, tesettürlü bayanlar bikiniliyi çirkin sözlerle ağlattılar
HAZİRAN 2006'da, toptan kırtasiye ürünleri pazarlayan Bilgi Kırtasiyecilik şirketi, kendisinden mal alan İstanbul ve Trakya'daki perakendeci kırtasiyecileri Assos'ta yeni açılmış bir otelde ağırlıyor; hem tatil hem ticaret yapılan bir fuar etkinliği... Otelin bir açık,bir kapalı havuzu var. Yüzlerce konuktan sadece 4-5 Trakyalı bayan açık havuza giriyor; etraflarında haşemalı 'İstanbul beyefendisi' kırtasiyeciler yüzüyor. Buna şükür, taciz yok. Ancak, bikinili bir kırtasiyeci bayan (Lüleburgazlı) kapalı havuza girmek isteyince çıngar kopuyor. Tesettürlü kadınlar, bikinili bayanı, çirkin sözlerle ağlatarak dışarı çıkartıyorlar. Ne otel görevlileri, ne düzenleyici Bilgi Kırtasiyecilik, bikinili bayanı korumuyor. Trakyalı kırtasiyeciler
bundan böyle çok zorunlu olmadıkça oradan alım yapmamayı düşünüyorlar.
Bunu günlerdir yazmayı istiyordum, yazınız vesile oldu.
Şemi ALP
Turizmi dinselleştiriyorlar
BİZLER 'bikinililer’, başka bir deyişle açık görüşlüler, aydın ve okumuş insanlar; yani, demokrasiyi ve laikliği benimsemiş Atatükçü gençler bugüne kadar hangi tesettürlü, haşemalı veya türbanlı insan grubuna veya bireyine hakaret etmişiz, hatta yaşam tarzlarını yargılamaya kalkmışız, merak ediyorum? Zaten onlara dokunmamış olmamızdan dolayı bugünkü konumlarına geldiler, 'toplumsal yaşamı, eğitimi, ticareti, siyaseti, (ve de turizmi) dinselleştirme çabası içindeler'. Soruyorum; acaba yaşam alanlarını genişletmelerine izin verecek kadar demokratik olmasaydık, bu denli yayılmaları münkün olur muydu? Bence, hata onlarda değil, bizde! Sahip çıkmalıyız vatanımıza, laikliğimize, cumhuriyetimize, aydınlığımıza. Ve de en başta da eğitimimize!
Ender B.
Erbakan'ı unutmayın
GÜLDEN Aydın ve ailesine yapılan saldırı bana politikaya atıldığı yıl Necmettin Erbakan’ın, yakınım olan bir gazetecinin sorduğu soruya verdiği cevabı hatırlattı.
Erbakan, ilk partisi olan Milli Nizam Partisi'ni yeni kurmuştu. İlk mitinglerinden birinde "Bu analar kızlarını 19 Mayıslarda bacak göstersinler diye doğurmadı" demişti. Henüz "Kanlı mı geleceğiz kansız mı" gibi Cumhuriyet karşıtı tehditleri yoktu, mümkün olduğunca ılımlı bir çizgide görünmeye çalışıyordu.
Bir basın toplantısında gazeteci sordu: "Sayın hocam, partiniz iktidara gelirse ben karımı ve kızımı bikinileriyle plaja götürebilecek miyim? “
Erbakan duraksamadan ve gayet ciddi bir tavırla cevap verdi: "Hiç öyle olur mu muhterem kardeşim, tabii ki götürebileceksin, ancaaaak bizim iktidarımızda her ailenin özel bir plajı olacak.. “
A.Y
Midem bulanıyor
İNANIN ki, ülke dışından bile bu çesit yazılar miğdemi bulandırıyor. Ya sizler hergün bu olaylarla iç içe?Dünyanin en güzel ülkelerinden birini bu halde görmek vede orada yaşamnı sürdürmek çok ama çok acı.
Ben hatıralarımla yaşlanmaya devam edeceğim.
Aret T.
Yap-boz ve şeriatçılık
AŞAĞIDA aşağılık, iğrenç bir fıkra gönderiyorum. Bu fıkra www.fikrabul.com sitesinin politik fıkralar bölümünde 81. sırada 'Meraba İsmet' başlığıyla yer almaktadır.
Atatürk'ü, Latife Hanım'ı ve İsmet İnönü'yü küçük düşüren, hatta hakaret içeren bu fıkranın kaldırılması için yaklaşık bir ay önce site yöneticilerine e-posta göndermeme rağmen fıkra yerinde duruyor.
Bu konuda yasal olarak yapılacak bir şeyler olmalı.
Gülden Aydın'ın başına gelenler, bugünkü (dünkü) Hürriyet'te yayınlanan 'Danışman mı üfürükçü mü?' başlıklı haber hatta bu fıkra bir yap-bozun parçaları gibi. Yap-boz tamamlanınca ortaya şeriat çıkacaktır.
Selami YOLCU-İZMİR
İçimde bir öfke var
"İSMİM İsmet Yaşar Ergün; Aksaray'da avukatım. Gülden Aydın'ın başına gelenleri hayret ve dehşet içersinde okudum. Yılllarca İzmir'de yaşamış ve İzmir'i seven birisi olarak ise şimdi içimde bu olan olay ile ilgili öfke var; ama bu öfkemi şiddete başvurarak değil (olayda olduğu gibi) bu konuda benim gibi düşünen insanlarla düşüncelerimi paylaşak yenmek istedim. Belki de bu konuda bir şey yapmak?.. Gülden Aydın'a geçmiş olsun diyor, sürdüreceğini söylediği mücadelesinde yanında olduğumu sizin aracılığınızla söylemek istiyorum."
Gidiyoruz bir alamete
DÖRT yıldır söylüyoruz, dilimizde tüy bitti. RTE'nin kafasının arkasındakileri yavaş yavaş hayata geçirmeye başladığını hala göremeyenler var. En büyük üzüntüm bunları göremeyen %75'lik halk kitlesi. Bu konu ile ilgili bir çağrı hazırlayıp gerekli yerlere gönderdim cevap bekliyorum.
İşin özü: Bindik bir AKP alametine; gidiyoruz Şeriat felaketine!
N.S.
- FURKAN Keskin'e cevabımdır.... Endişelenmeyin, bikinililer ve medeni insanlar, haşemalılara, tesettürlülere ve hatta karafatmalara, hiçbir şekil ve surette saldırmazlar.
Bu saldırganlık, Menemen olayında olduğu gibi irticacılara mahsustur.
Umarım yeni bir Menemen olayı yaşamayız.
Hamdi YALÇIN
- BAŞKALARININ değerlerine sövenin değerlerine sövülür.
Bütün düşünce grupları için geçerli...
Berk KAYA
- UMARIM yeni bir Menemen Olayı yaşamayız.
Hamdi YALÇIN
Biliyor musunuz
TAKSİM Gümüşsuyu Merkez Mahallesi muhtarı Çiğdem Nalbantoğlu'nun,polis tarafından fiziksel şiddete maruz kaldığı iddiasıyla avukatı Erdal Doğan tarafından müvekkilinin 'işkence yapmak, görevi kötüye kullanmak ve hakaret'suçlarından Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı'na başvurduğunu ve olay sonrasında psikolojik ve bedensel tedavi gördüğünü...
Türkiye’de müze kültürü
CUMHURİYET tarihimizin son yıllarında özel sektörün öncülüğünde açılan birkaç müze dışında pek yeni müze açılmadı. Müze kültürü, Türkiye’de fazla yerleşik değil. Okulların müze ziyaretleri ve ailelerin çocuklarını daha küçük yaşlarda müze kültürüyle tanıştırması, Türkiye’de alışılagelmiş gelenekler arasında yer almıyor. Buna karşılık Avrupa ülkelerinde okul çağındaki çocuklar sık sık müzeye gidiyorlar. Ayrıca aileler de çocuklarını müzeye götürmeyi kendileri için önemli bir görev sayarlar.
90lı yıllarda Almanya’nın eski başkenti Bonn’da üç yıl içinde 4 yeni müze açıldığını söylersek ve bunların toplam ziyaretçi sayılarının Bonn’un toplam nüfusunun 10 katını bulduğunu belirtirsek Avrupa’daki müze kültürü hakkında bilgi sahibi olabiliriz.
1G1öç 1M1ü1zesi
Almanya’nın liman kenti olan Bremerhafen’da Almanya’dan Amerika’ya göçü simgeleyen bir göç müzesi bulunmakta. Bu müzede Amerika’ya göç edenlerin konumunu anlatan çok güzel örnekler yer almaktadır. Buna karşılık Almanya başta olmak üzere ABD, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerde 6 milyon vatandaşı göçmen olarak ikamet etmekte olan Türkiye’nin bir göç müzesi bulunmamaktadır. Nüfusunun %8’ini göçmen olarak yurtdışında yaşatan Türkiye’nin böyle bir müzeye sahip olmaması büyük bir eksikliktir. Özellikle göçmenlerin büyük bir çoğunluğunun İstanbul üzerinden dış ülkelere gitmiş olması gerçeği, İstanbul’un bu konudaki önemini arttırmaktadır.
Avrupa’da çelik ve kömür endüstrisinin bitmesinden sonra birçok fabrika ve maden ocağı müzeye dönüştürüldü. Acaba önümüzdeki yıllarda İstanbul Belediyesi, İstanbul’un Beykoz ilçesinde bulunan kundura, Şişecam veya rakı fabrikasını da müzeye dönüştürmeyi düşünüyor mudur?
Diğer önemli bir konumu da Almanya üstlenmektedir. 31 Ekim 1961’de Türkiye ile ilk göç anlaşmasını imzalayan Almanya’ya Türk göçünün bu yıl 45 yılını kutlayacağız. Büyük bir olasılıkla Almanya’da inisiyatifler Ruhr Havzası’nda ilk Türk göç müzesini oluşturacaklar. Bu konuda iki ülke arasında ciddi bir işbirliği olanağı bulunmaktadır. İstanbul ve Essen kentleri de (Essen tüm Ruhr Havzası’nı temsilen) Avrupa 2010 Kültür Başkenti olarak seçilmiş bulunmaktadırlar. Bu açıdan ciddi bir projeyle İstanbul’da bir dışarıya göç müzesi oluşturulabilir.
Almanya’da yaşayan gençler ve Türk göçmenlerinin çocukları ve torunları, kendi tarihlerini bu müzede yaşayabilirler. Türkiye’de müzelerin için boşaltılır, çalınıp eserlerin yerine taklitleri konulurken acaba bir göç müzesinin kurulmasını beklemek ne kadar gerçekçi olur diye düşünüle bilinir. Bu artık tam anlamıyla genç nesillere vereceğimiz müze kültürü ile bağlantılıdır.
Amerika, Kanada gibi ülkelerde göç müzeleri önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye, Çin; Hindistan ve İsrail’in yanında kendi sınırlarının dışında en çok göçmen yaşatan 4. ülke konumunda. Bu açıdan Türkiye’den göçmenlerine yönelik böyle bir saygı beklemek, son 45 yılda kazançlarını ülkelerine gönderen Türk göçmenlerinin de hakkıdır. Çalışma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Turizm ve Kültür Bakanlığı ile birlikte el ele verip bu konuda somut bir proje gerçekleştirmeli veya ortaya çıkacak ciddi bir projeye destek sağlamalıdır.
Prof. Dr. Faruk ŞEN
Türkiye Araştırmalar Merkezi Direktörü
Paylaş