Paylaş
SON günlerde ve yıllarda Türk eğitim sisteminin, gümrükten mal kaçırırcasına, Suudi Arabistan eğitim sistemine dönüştürülüşünü görüyorum. 10 yıl bu ülkede kalmış bir kimsenin karşılaştırmalarını okurlarınıza sunmak isterim. Hilafı yoktur... Zaten Anadolu fethedilmiştir. Bizi daha neler bekliyor, anlayınız.
YOK OLAN BİR TARİH...
KAYSERİ’deki okul 1968 kapandı. Bir ara boks ve güreş federasyonuna kamp alanı oldu. Birkaç yıldır da atıl durumda... 125 senelik tarih yok edilmemeli; bir tek Tarsus kaldı, hepsi kapandı.
OSMANLI Devleti’nin en zengin dönemlerinde Fransa’ya verilen kapitülasyonlar içeriğinde eğitim konusu ve buna bağlı birçok okulun, başta İstanbul olmak üzere birçok yerde açıldığını biliriz. İstanbul’daki ‘San’ ile başlayan birçok okul, bu icazete bağlı olarak kurulmuştur. Bu izin 240 adet okul açma izni olarak bilinir. Osmanlı Devleti zayıflamaya başladığı 1700’lü senelerde Cezayir’de, Amerikan donanmasına ait birkaç savaş gemisinin Osmanlı tarafından el konulmasına karşılık mı bilmem, Amerika, Osmanlı hudutları içinde 400 okul açmak için icazet ister.
Bu icazet verilir ama 400 rakamı olmaz. İlk inşa edilen okul İstanbul’daki Robert Collage, Bebek koyuna hâkim bir tepede yerleşir. Bundan hemen sonra Kayseri Talas Amerikan Ortaokulu takip eder ve sırasıyla Tarsus, Gaziantep, Samsun, İzmir, Elazığ, Harput ve Merzifon gibi şehirlerde bu okullar açılmaya başlar.
Hatta bazılarında klinik olarak halka sağlık hizmeti veren birimlerin de oluşması bir ihtiyaçtan olsa gerek. Bu gün Gaziantep Amerikan Hastanesi de bu serinin bir devamıdır. Bunlardan Talas köyünde 1889 senesinde yapılan Amerikan Ortaokulu’na ben de yatılı olarak 1953 senesinde başladım. Bundan 61 sene evvel bu okula başladığımda daha 11 yaşında, belki çocuk denecek yaşta idim. Bu okulda ailelerden uzak 165 çocuk her sene okudu. 1968 senesinde bir nedenle hayatiyetlerini sürdüremeyen okul idaresi okulu kapatma kararı aldı. Bu okul eğitim verdiği süreç içinde ‘Genç Türkiye’ye birçok lisan bilen dinamik insan yetiştirdi.
Kimler yoktu ki:
Uluç Gürkan, Ahmet Leventoglu, Ayhan Sicimoglu, Hazım Kantarcı, Korkmaz Haktanır, Sadi Çalışlar, Ali Nail Kubalı, Cengiz Çandar, Mete Akyol, Oktar Ataman, Yalım Eralp, Türker İnanoğlu, Fevzi Vidinli ve Engin Ünsal gibi sanat dalında seçkin, dış politikaya yön vermiş, sefirlerden tutun da üniversitelerde eğitim veren profesörler, ordulara komutan olan paşalar ve çok büyük holdinglerde şirket karar kişisi olarak görev yapanlara varıncaya kadar insan yetiştirmiş bu güzide kurumun bugün geldiği yer ise, yıkılmaya mahkûm olan 125 senelik taş binaya bakmaya cesaretimiz yok. Hangi irade bu tarihi eseri yıkmaya karar verir, anlamakta güçlük çekmekteyiz.
Mezunlar olarak bizim içimizin eridiği, resmine bile bakmaya cesaret edemediğimiz bu güzide tarihi eseri yıkmanın kimseye fayda vereceğini düşünmemek gerekir. Aksi halde oraya da mı bir ‘Beyaz Şato’ olarak Kayseri Belediye Sarayı düşünülmekte diye bir sözüm geldi, üzülerek söyledim.
Metin ATAMER
TOPRAKLARIMIZ MAHVOLUYOR
22 yaşını dolduran TEMA uyarıyor: “Toprağımız akıp gitmesin” diyor. “Son dönemde yaşanan seller, önemli miktarda verimli üst toprak kaybına neden olmaktadır. Her yıl ortalama 1 mm, 10 yılda ise 1 cm toprak kaybetmektedir.”
KONSER mevsimi, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ve Denizbank’ın işbirliğiyle Aya-İrini’de merhum Adnan Saygun’un Yunus Emre Oratorio’suyla görkemli bir şekilde açıldı.
KONSER MEVSİMİ BAŞLADI
ORATORİO, önemli bir- tinsel konunun- koro ve orkestra ile görkemli bir şekilde anlatılmasını sağlayan Müzik biçimi…Bu biçimin müzik hâline konulması bir kompozisyon tekniği demek olan Kontrpuan sistemiyle olur. Bu sistemde genel olarak 4 melodi çizgisi, birbirine parael olarak doğar ve sonra altlı,üstlü birbileriyle çatışır , örgü , yumak oluştururlar, çözülür, yeniden bestecinin yaratma gücüne uyarak çizgisel bir kompozisyon yaratılır.
Adnan Saygun hocamız Atatürk Türkiyesinin çok sesli Müzik politikasına uyarak Avrupa’ya gönderilmiş ilk bestecilerimizdendir. Zamanında dünyaca tanınımış Paris Konservatuarında Vincent D’İndy(vensan dendi)nin öğrenciliğini yapmıştır.
Yunus Emre Oratoryosu, Yunus Emre ve Saygun sayesinde pek çok binlerce yıl önce doğmuş olan Ön-Türk kültürünün bu kültürün ATEŞ KÜLTÜNÜ binlerce yılı aşarak günümüze getirmiştir.
Evrensel kültürün temelinde olan Türk Kültürünü oluşturan Ön-Atalarımızın söylencebiliminde ,Tanrı bilinde, beldesinde, tanrısal uykuda uyuyan kişiler Tanrı buyruğuyla uyanıp, yanarak, döne döne yeryüzüne inerler yeryüzü kişilerini Tanrı Buyruğu olarak, yüceltmek görevini yaparlar. Eğer bu görevlerini başarmışlarsa yeniden tanrıya erişmeleri için, vücutları gerekli merasimlerle yakılır ve ruhları tanrıya erişir, onunla özdeşleşir.
Binlerce yıl sonra , halkımızın vicdanında ,
• Yunus Emrenin bu büyük Alevî halk ozanında, Ön-Atalarda, yeryüzünde vücudun yakılmasıyla ruhun tanrıya erişmesi, “Tanrı aşkıyla yanma, Tanrı Aşkıyla yanarak Tanrıyla özdeşleşme” şekline dönüşmüştür: Yunus Emre bunu mütevazı halk ağzı ve onun kelimeleriyle ifade etmiştir.
Mevsimin açılması bu büyük eserle gerçekleşmiştir :
İşte! yunus Emrenin değeri, İşte!. Oratoionun , Adnan Saygun’un değeri ve işte! bu oratorio’nun gerçekleşmesi için :
• Dört solistiyle, soprano, alto, tenor ve bariton 120 kişilik orkestra ve 180 kişilik koronun sponsorluğunu yapan Denizbank..Büyük bir kültür severlik, kültür etkinliği gerçekleştirmişti… devamını dileriz… darısı öteki bankaların başına!..
Konser Gürer Aykal yönetiminde çok iyi hazırlanmıştı…Ne Koroda ne de artık orkestramızın seviyesi en yükseklerde dolaştığından herhangi , en ufak bir terddüt ve yelpazelenme olmadı , zaten beklemiyorduk..
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasını, Solistleri ve Korosuyla tebrik ederiz, Gerçek bir başarı sergilediler.
Bu eseri dinlerken gözlerimizinyaşardığı bile oldu.
Konserin bitiminde alkışlar bravolarla dakikalarca sürdü, âdeta bi bayram havası içinde bitti..
Halûk Tarcan (CNRS-Paris)
Not: Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerkiyorsa, konsermevsimi “mütevazı şartları içinde” Fransız Lisesi Orkestrası Orçun Orçunsel yönetiminde “senfonik” olarak 26 eylüde başlamıştı.
TEMA’DAN; TOPRAĞIMIZ AKIP GİTMESİN
20 yaşına basan TEMA “Toprağımız akıp gitmesin” diyor.
Dünya’da tarım arazilerinin yıllık ortalama 24 milyar tonu toprak erozyonu sebebi ile yok olurken, erozyon sebebiyle 110 ülke çölleşme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Erozyon, toprağın aşınmasını önleyen bitki örtüsünün yok edilmesi sonucu, koruyucu örtüden yoksun kalan toprağın su, rüzgâr veya yerçekimi etkisiyle aşınması ve taşınması olayıdır. Rüzgârla taşınan toprak esas itibarıyla ince kum ve tozlardır. Taşınan kum ve tozlar verimli toprakların üzerini kaplayarak verimli toprakları kullanılamaz hale getirebilmektedir. Hızlandırılmış toprak erozyonunun en yaygın ve etkili olan erozyon şekli, su erozyonudur. Türkiye topraklarının ise, % 90'ı su erozyonu, % 1'i de rüzgâr erozyonuna maruz kalmaktadır.
- Türkiye’nin topoğrafik yapısı çok engebelidir ve bu nedenle % 90’ınında değişik derecede su erozyon görülmektedir. Türkiye’de eğimin % 15’in üzerinde olduğu orta ve şiddetli erozyon görülen alan %65’ini oluşturmaktadır.
- Neden verimli topraklar kaybedilmektedir? Toprak ekosisteminin en hayati kısmı, bitki beslenmesinde büyük önemi olan organik maddenin biriktiği, ayrıştığı ve su ile birlikte bitkinin köklerine ulaştığı toprağın üst kısmıdır. Toprağın üst kısmı, toprak ekosisteminde önemli yeri olan binlerce canlının yaşadığı, toprağa hayat veren kısmıdır.
- Türkiye her yıl ortalama 1 mm, 10 yılda ise 1 cm toprak kaybetmektedir. 1 cm toprağın oluşması ise 300-400 yıl sürmektedir.
- Çin’de Sarı Irmak ve Hindistan’da Ganj Nehri, Dünyanın en çok toprak taşıyan akarsularıdır. Dünya’da en yüksek debiye sahip olan Amazon Nehri ise, diğerlerine oranla en az toprak taşıyan akarsudur. Çünkü, Amazon ve kollarının su toplama havzaları zengin bitki örtüsü ve ormanlarla kaplı bulunmaktadır ve topoğrafik yapısı diğer nehirlere göre daha azdır.
-Türkiye’de ormanların %49’u bozuk orman olarak nitelendirilmektedir. Bu alanlarda ormanların tepe örtüsü toprağın %10’undan daha azını örtmektedir. Bu nedenle eğimli arazilere sıkışmış durumda olan ormanlarımızın % 54’ünde erozyon görülmektedir. Toprağı yağmur damlası etkisinden koruyan, üzerindeki bitki örtüsüdür. Meralarımızın %64’ü yeterli bitki örtüsünden yoksun olduğundan, erozyon tehdidi altındadır. Bitki örtüsü açısından en yoksun alanlar olan tarım alanları, erozyona en hassas arazileri teşkil etmektedir. Orman ve meralara göre daha az eğimli arazilerde bulunmasına rağmen Türkiye’de tarım alanlarının %59’unda erozyonla verimli topraklar kaybedilmektedir.
-2000-2012 yıllarında yaşanan 484 adet sel sonucu, 308.894 hektar tarım alanı sular altında kalırken, 229 can kaybı yaşandı. Seller yüzünden, yolların, köprülerin, enerji ve haberleşme hatlarının, içme suyu, kanalizasyon ve yağmur suyu şebekelerinin, ziraat alanlarının ve sanat yapılarının zarar görmesi büyük bir milli gelir kaybına yol açmaktadır.
Bütün bu zararlı etkilerin ötesinde, en önemli sorunların başında toprak kaybı gelmektedir. Erozyon sebebiyle verimli üst toprak kaybı, önemli ve ivedilikle önlenmesi gereken büyük bir sorundur. Unutmamalıyız ki, gezegendeki tüm canlılarla birlikte bizim de yaşamımızın sürekliliği toprağa bağlıdır.
Türkiye Çöl Olmasın.
TEMA VAKFI
Paylaş