PaylaÅŸ
Bu kararı alanlara Nâzım Hikmet'in, Kore'ye asker gönderen Adnan Menderes hakkında 25.6.1959'da yazdığı şiiri okumalarını öneriyorum." (Metin ATAMER)
"Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey, /iki gözünüzle bakarsınız, /iki kurnaz, /iki hayın, /ve zeytini yağlı iki gözünüzle /bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli /ve topraklarına çiftliklerinizin /ve çek defterinize. /Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey, /iki elinizle okşarsınız, /iki tombul, /iki ak, /vıcık vıcık terli iki elinizle /okşarsınız pomadlı saçlarınızı, /dövizlerinizi, /ve memelerini metreslerinizin /iki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey, /iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı, /iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in, /ve bütün kaygınız /iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri /halkın tekmesinden korumaktır. /Benim gözlerimin ikisi de yok. /Benim ellerimin ikisi de yok. /Benim bacaklarımın ikisi de yok. /Ben yokum. /Beni, üniversiteli yedek subayı, /Kore'de harcadınız, Adnan Bey. /Elleriniz itti beni ölüme, /vıcık vıcık terli, tombul elleriniz. /Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan /ve ben al kan içinde ölürken /çığlığımı duymamanız için /kaçırdı bacaklarınız sizi arabanıza bindirip. /Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey, /ölüler otomobilden hızlı gider, /kör gözlerim, /kopuk ellerim, /kesik bacaklarımla peşinizdeyim. /Diyetimi istiyorum Adnan Bey, /göze göz, /ele el, /bacağa bacak, /diyetimi istiyorum, /alacağım da."
Günün Sözü
"Amerikan güdümlü borca dayalı kapitalizm anlayışı, 'Ali Dibo' düzeniyle (eşe dosta ülkeyi soydurma) 'her mahallede bir milyoner yaratma' girişimleriyle alınan borçlar, ihalelerde paylaşılmış, her mahalle bir 'Ali Dibo' ve ekibine soydurulagelmiştir."
(Beykent Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Muhittin Karabulut'un 'Aujourd'hui la Turquie'ye verdiği demeçten)
ELMAX kanalında Billur Kalkavan ve Cemil İpekçi'nin sohbetini izledim. Atatürkçülükleri ve modernlikleriyle tanınmış bu iki kişinin sohbetinde bir nokta vardı ki şok oldum..
Cemil İpekçi ödül aldıktan sonra Abdullah Gül kendisine telefon açıp teşekkür etmiş. İpekçi, AKP'nin sanata olan sevgisinden bahsederken, Kalkavan da Abdullah Gül için "Yaa yaa çok şeker adam" diyor.
Necmettin Erbakan'ın "kanlı mı olacak kansız mı? çikolata kağıdına sarıp yedireceğiz" dediği bu olsa gerek ki bu iki kültürlü kişiyi bile kendi saflarına çekmişler.
Sonra da zaten sosyal demokratlardan ne hayır gördük demezler mi? Sosyal demokratlardan bir hayır görmesek bile en azından o zaman haşemalar, türbanlar hortlamamıştı, İran olma yolunda ilerlemiyorduk, İslamcı partiyle yönetilmiyorduk, Atatürk ilke ve inkılapları yerlerde süründürülmüyordu.
Yabancı ülkeden bir vatandaşla TV izlerken bizim Başbakanın hanımını görünce hayret etmiyordu.
Bravo valla İpekçi ve Kalkavan...
Bir teşekküre sizi de kaybettik!
Dilara AK
İSKİ Genel Müdürü Çodur'la su sohbeti; suda alarm çanları ne zaman çalacak
İSKİ Genel Müdürü Dursun Ali Çodur ile konuşurken iddialı bir 'su hocası' olarak konuşuyor. "Kafa yormak, soruna eğilmek lazım. Ancak benim yetkim sadece İstanbul sınırlarıyla ilgili. Bana devlet görev verirsek yaparız, kaynak bulmak sorun olmaz."
Çodur, İstanbul ve Trakya bölgesi için fazla iyimser gözükse de biz buna katılmadığımızı söylüyoruz. "Tekstil yıkama fabrikaları ve kola fabrikaları bugün Trakya'nın ortasından 350 metreden su çekiyor, bu seviye 15 yıl önce 40-50 metreydi. Bugün nüfusu 300 bini aşan Çorlu'da yeraltı suyu kalmadı. Sizin İstanbul'a su getirmek istediğiniz Istranca yöresinden su getirmek için projeler üretiliyor" diyoruz.
"İtirazım yok haklısınız tabii" diyerek ekliyor:
"Araştırmazsanız, düşünmezseniz, bir şey üretmezseniz, kafa yormazsanız proje geliştiremezsiniz. Ama bizler doğru projeler yaptık, sorunu çözdük."
GÖÇ SÜRÜYOR
Trakya bölgesine en kirli sanayiler geldi, buna bağlı olarak da inanılmaz bir göç başladı. Gelecek beş yıl içinde büyük bir susuzluk tehlikesi baş gösterebileceğini söylüyoruz.
DSi'nin projelendirdiği göletler yeterince yapılmadı.
Erzurum'lu bir bürokrat olarak, Trakya'nın su yatırımı açısından ihmal edildiğini kabul ediyor:
"Trakya'ya su için çok az proje yapılmış"diyor.
Ama tehlike kapımızı çalıyor.
Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelen Meriç, Arda ve Tunca nehirlerini neden değerlendirmiyoruz. Bulgaristan'da üç bakanlık; Tarım, Çevre ve Afetler Bakanlıkları Türklerin elinde.. Bu konular hiç değerlendirilmez mi?
Meriç nehrinin taşkınlarını konuşuyoruz.
"Meriç'in dere yatağı temizlenmeli, sel baskını olmayacak kadar derinleştirilmeli. Ancak bunlar DSİ'nin görevi" diyerek, görev sahası dışına çıkmak istemiyor.
Bulgaristan'da 6.5 milyon nüfus var; sadece İstanbul'un nüfusu 12 milyon.
Bulgaristan kesimindeki Istranca olsun 'Koca Balkan' denilen bölge olsun orası çok yağış alıyor. Orada bu su varsa, İstanbul'un ilerdeki ihtiyaç için bu suların değerlendirilmesi gerekiyor bizce.
Bulgaristan Tarım Bakanına bundan bir süre önce bu konuyu sorduğumuzda "Bizle gelip konuşan neden yok ki, İstanbul'a bu sular taşınabilir" demişti.
Gelecekte İstanbul'un su sıkıntısı tehlike noktasına gelecekse, böyle bir proje neden düşünülmesin?
Çodur sözü alıyor:
"Bilim adamları, 20 yıl içinde dünyanın yarısının susuz kalacağını; insanları ve sanayiyi kasıp kavuracağını söylüyorlar. İnsanlar su bulunan bölgelere göç edecekler hep, bunları hep düşünmemiz lazım."
Bir baÅŸka konuyu vurguluyor:
"Bu açıdan bir atık suyun bile israf edilmemesi ve ileri arıtma tesislerinin kurulması gerekiyor. Çöl ortasındaki İsrail bir damla suyu bile israf etmiyor; ileri arıtma tesisleriyle bu suları birkaç kez kullanıyor. Tabii bunlar için büyük yatırımlar gerekiyor."
Çodur, bugünkü nüfusa göre İstanbul'a su tedarikinde bir sıkıntı olmadığını düşünüyor. Ama şunu da söylüyor:
"Açıkça söylemek istemiyorum ama ilerdeki su konusundaki tehlikeyi vahim görüyorum.
"Türkiye'de buna rağmen suyun tüketiciye ucuz" intikal ettiğini anlatıyor.
Çodur'un verdiği bilgiye göre; "İngiltere de 1 m3 su ve atık su bedeli 7 sterlin (1 sterlin 2.6 milyon), Almanya'da 7 Euro.. Bizde ise 1 m3 su 1 dolar gibi; 1.5 milyon."
Çodur çarpıcı bir şey daha söylüyor:
"Ömrümüz yeterse göreceğiz, su fiyatları çok artacak... Petrol falan hava kalır yanında. Suyu öyle kullanmalıyız ki, damlasını israf etmemeliyiz, akıllıca ve sorumlu bir şekilde değerlendirmemiz gerekiyor."
Bundan öte bir söz olmamalı; artık suyu akıllıca kullanacağız.
WC'ler, banyo ve mutfak tesisatlarının, gereksiz su israfını önleyecek yeni teknikler ve yatırımlara gerek duyulduğunu bilmemiz gerekiyor.
Bu konuda TÜBİTAK'a ve Sanayi Bakanlığı'na büyük görevler düşüyor.
Biliniz ki, yarın su imtiyazlarını yabancı şirketler ele geçirecektir; biz de kendi topraklarımızdaki suyu onlardan satın almak durumunda kalacağız.
Çodur, "Yaptığımız yatırımlarla İstanbul'a 2040 yılına kadar su ihtiyacını karşılamıyoruz oluyoruz" diyor.
Nüfus artışı ve göç olmayan bir metropolde bu belki doğru söz olabilir ama biz beş yıl sonrası için gelebilecek 'felaketi' yaşayacağımız endişesini
taşıyoruz.
Çevremize bakarsanız, dün İzmit Belediye Başkanı, Belediye başkanı Kadir Topbaş'ı ziyaret ederek İSKİ'den su istedi. Topbaş da "prensip olarak evet" dedi.
Biz israr ediyoruz, Ä°stanbul'da bol su yok, Bizans'tan beri...
Suyu yazmaya devam edeceÄŸiz.
12 bin sosyal bilgiler öğretmeni atama bekliyor
OKURUMUZ Talat Çelebi, eşinin Başbakan Erdoğan'a gönderdiği sosyal bilgiler öğretmenlerinin atama sorunu ile ilgili mektubun köşemizde yer bulmasını istiyor. Biz de dileğini yerine getiriyoruz:
"2003 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü'nden mezun oldum. Halen ataması olmayan öğretmenlerden birisi olarak hayatıma devam ediyorum.
Ancak, dikkatlerinizi bir noktaya çekmek istiyorum. Halen 4000’e yakın sosyal bilgiler öğretmeni açığı olmasına raÄŸmen (Bu sayıya 2006 yılında emekli olan öğretmenler de eklenince, belki de sayı 5000’i geçecektir.), maalesef yıllardır sosyal bilgiler öğretmenliÄŸine çok az sayıda öğretmen ataması yapılmaktadır. Bunun sonucunda halihazırda atama bekleyen sosyal bilgiler öğretmeni sayısı 12 binleri aÅŸmış durumdadır. Gerçekten çok derin bir üzüntü ve kaygı içerisindeyim. 2006 KPSS sınavından 80’in üzerinde puan almama raÄŸmenÂatamalara baÅŸvuruda dahi bulunamadım. Zira, bu dönemde sözleÅŸmeli öğretmenler de dahil sadece 345 sosyal bilgiler öğretmeni atanabildi.
Sosyal bilgiler öğretmenliği bölümü mazisi çok da eski olmayan ve mezunlarının ilköğretimde görev almaları öngörülen bir bölüm. Bizler ise bu bölüme hatırı sayılır puanlar alarak girdik. Ancak, mazisi çok yeni olan ve bir ihtiyaçtan doğmuş bu bölüme neden bu kadar az sayıda atama yapıldığını anlamak mümkün değil. Yıllardır devam eden sosyal bilgiler öğretmenlerinin bu sorunlarına çare bulacağınıza eminim. 2007 yılı Şubat atamalarında sosyal bilgiler öğretmenlerinin kontenjanları belirlenirken 12 bin civarındaki sosyal bilgiler öğretmen adayı sayısının dikkate alınması elzem görülmektedir. Konunun bir kez da tarafınızdan değerlendirilmesini diliyorum."
OKULLARIN açılmasına kısa bir süre kaldı. Erzurum Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak’ın tayini Çanakkale’ye çıkarıldı. Budak’ın AKP iktidarı döneminde bu 9’uncu gidişi oldu.
AKP Milletvekili Ömer Özyılmaz, Erzurum’un eğitim sıralamasında daha üst sıralara çıkması için tayin yaptıklarını söylüyor.
Acaba öyle mi?
Türk Eğitim Sen Erzurum Şube Başkanı Müfit Bayraktar'ı dinliyoruz:
"Erzurum’da 1150 okulda geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında 7 bin 12 öğretmen görev yaptı. Oysa 389 sınıf, 2 bin 609 branş olmak üzere 2 bin 998 öğretmene ihtiyaç vardı. Atanan ya da görev yapan öğretmenlerin büyük bir bölümü, stajyer, asker veya sözleşmeli. Yetişmiş öğretmenin görev yapması için doğunun özendirici olması gerekir. Ayrıca Milli Eğitim’de 1108 personel açığı bulunuyor. Şimdi siz bu sorunları, eksiklikleri gidermek yerine siyasi tayinlerle uğraşıyor ve Erzurum eğitimine darbe vuruyorsunuz."
AKP, kendi kafasında olmayana hayat hakkı tanımıyor.
EVLERE ÅŸehit cenazeleri gelirken "asker yan gelip yatmaz" denilebilir mi?
Lübnan'a asker gönderip oralardan da şehitlerin gelmesi, yeni Yemen ağıtlarının yakılması mı isteniyor?
Bir sözüm de, İsmailağa'daki olayın yarattığı manzaralar.
Yoksa Cumhuriyet elden çıktı da, biz boşuna mı yırtınıyoruz.
Åževki UYANIK/Betzdorf-ALMANYA
- İSTANBUL'un dışa açılma persfektifinin mimarı olduğu belirtilen, Büyükşehir
Belediyesi Dışilişkiler Daire Başkanı Selman Gemuhluoğlu'nun, görev süresinin Genel Sekreter Mesut Pektaş tarafından uzatılmaması üzerine Dolmabahçe Sarayı'ndaki görevine döndüğünü...
- SARIYER'de bir meydanda çevre düzenlemesi yapılırken, Atatürk büstünün çıplak ortada bırakılması karşısında dün akşam vatandaşların gazetelere tepki yağdırdıklarını...
- ERZURUM Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak'ın, 9. kez görevden alındıktan sonra Çanakkale'ye verildiğini...
- ÇAĞDAŞ Levent Derneği'nin, Levent'te kaçak ve imara aykırı bina yapımlarının artması üzerine, Belediye Başkanı İsmail Ünal'a 7 kez başvurduklarını ancak ilgilenilmemesi üzerine bu kez Cumhuriyet Başsavcılığı'na dilekçe verdiklerini, Savcılığın da 31.7.2006'da İçişleri Bakanlığı'na başvurarak soruşturma için izin istediğini...
- BAĞDAT Caddesi'ni kesen Kazım Özalp Caddesi boyunca (denize inen yol) yerleştirilen reklam panolarına, direklerden elektrik hattı çekildi. Panolar şimdi ışıl ışıl ama elektrik hattı kaçak... Bedelini biz mi ödeyeceğiz?
Türkan YURDANUR-KADIKÖY
- 2001 Model gri renkli Doğan marka 34 YA 6107 plakalı otomobilim 31 Ağustos’ta Bağcılar'da çalındı. Görenler
0212-449 66 38 'e bilgi verebilir.
Sadullah ÅžAHÄ°N
Topbaş'ın, Maltepe'deki kazılardan haberi var mı
'KAZI kazan, esnaf kaybediyor, kim kazanıyor?"
Her gün yürüyerek geçtiğim, bugünlerde kazılmaya başlayan Altıntepe-Cihadiye Caddesi'nin kazılmayan bir bölümünde bu sabah bu başlık büyük harflerle yazılmıştı. Esnafın, caddenin trafiğe kapatılmasından belli canı çok yanmış ki yazıyı iki kere yazmış. Geçen sene okulların açılmasına bir gün kala aynı caddenin minibüs caddesine kesişen noktası Bostancı merkeze kadar kazılmış, trafik allak bullak olmuştu. Bunu üzerine sayın Kadir Topbaş bir açıklama yapmış 'başlama tarihinden haberi olmadığını' söylemiş ve 'olsaydı engellerdim' demişti. Şimdi yine okulların açılması arifesindeyiz ve yine
büyük bir kazı başlamış durumda ve soruyorum sayın başkanın yine mi haberi yok? Hadi halk olarak çekelim cefayı ama sonuçlar iyi olsa amenna. Geçen sene yapılan cadde düzenlemesinden sonra aralara araba ile dönüşler kapatıldığı için evimize 3 ara atlayarak o da illegal dönüş yaparak ulaşıyoruz. Bu nasıl bir planlama, nasıl bir şehircilik anlayışıdır. Sayın Maltepe Belediye Başkanı Fikri Köse, bu ana caddeden hiç geçmez mi? Başkanı olduğu beldenin sokaklarının pisliğini, kaldırım üzerinde kazalar sonucu kırılmış bariyerleri görmez mi? Yine aynı sayın başkana sorarım ki seçim zamanı peşinde bir avuç insanla
ziyaret ederek oy istediği esnafı bu durumla ilgili fikirlerini sormak adına ziyaret etmek için hiç mi zamanı yok? Neyi bekliyorsunuz? Altıntepe halkının toplanıp belediye kapısına dayanıp, sorunları gözünüze sokmasını mı?
Ece ALP- İç Mimar
HER yıl değiştirilir şu enerji içecekleri tebliği! Dünyada da 150 mg/L olan kafein sınırı Türkiye için de aynı.
Ancak, birileri (sanırım birbirlerine rakip firmalar) vatandaşmış gibi Türk Gıda Kodeksi'nin Enerji İçecekleri tebliğine habire dava açıp yürütmeyi durdurma kararı aldırıyor. Tebliğ değiştiriliyor, bu da kocaman bir pazar olan enerji içecekleri pazarında birkaç firmaya yarıyor. Ne dersiniz zırt-pırt bu tebliğin değişmesi buna işaret etmez mi? Enerji
içeceği ağzıma koymuşluğum yoktur, ancak bu üründen dolayı ne hastanede yatan, veya hastalanıp evinde yatan hele hele ölen kimseyi duymadım. Beyler, kendinize gelin, artık komik olmaya başladınız! Ticaretin bir haysiyeti vardır, firmalar böyle kaypak oyunlarla birbirlerini durdurmaya çalışıyorsa bunun Türkçe’mizde argo bir tabiri vardır, o da bana yakışmaz. Hele yargı kurumları buna hiç aldanmasınlar, bu konuyla ilgili gelen davalara bakmasınlar bile! Bu ürün seviliyor, içiliyor,
satılıyor, zarar gören yok, o zaman kime ne? Yürütmeyi durduran Danıştay, bunun zararlılığı ile ilgili bilimsel raporlara mı dayandı da iptal etti ?
Bleda ALKAN
GELENEKSELLEŞTİRİLMİŞ 'Yeni Haberci' Gazetesi ödülleri geçen cumartesi akşamı 2005 yılının en iyilerini seçerek, neredeyse Erzurum’u ödüle boğdu.
Sayılamayacak kadar ödül dağıtılan gecede, bir nevi insanın aklından şunlar geçti; bu şehirde bu kadar başarılı insan, bu kadar başarılı kurum ve bu kadar hizmet eden varken, bu şehir nasıl olur da kalkınamaz!
Gazete sahibi Güven Uşun, 16 dalda, beşer ve altışar aday gösterdiği her kişiye ödül verdi.
Gazete günlerce adayların resimlerini yayınladı. Böylece 'okurlar', Erzurum’un şahsiyetli, Erzurum’un bilgin, Erzurum’un hizmetkâr insanlarıyla tanışmış olarak oylarını kullanmış oldular(!)
Katılımın az olduğu gecede, ödüllerin masada kalması da işin vahim oluşunun ve ciddiliğinin de bir göstergesiydi.
Çeşitli dallarda verilen ödüller, halkın gözünde her dalın birincisine değil, her dalda 3 yada 4 kişiye layık görüldü. Bakar mısınız, şehirde her dalın o kadar çok başarılı insanı var ki oylar bile eşit derecede olmuş ve vatandaş bu başarılı insanları ayırmakta güçlük çekmişti!. Örneğin; 2005 yılının 'milletvekili' Ömer Özyılmaz seçildi. Altı vekilden Ömer Özyılmaz’ın seçilmesindeki kriter nedir, yahut milletvekillerinin aday gösterilmesinde ve bunlar için halktan oy istenmesinde ölçü olarak ne öne sürülmüştü? Halktan kaç kişi oy kullanmıştır ve Özyılmaz kaç oy almıştır? Haberci gazetesinin kriteri başarı mıydı, hizmet miydi? Kriter bu ise ödülü veren gazete Özyılmaz’ı 2005 yılının çok çalışan, başarılı vekili ilan ederken, diğer vekillerimiz ise 2005 in başarısızları seçildi, hizmet etmeyenleri seçilmiş oldu.
Bunun yanında 'yılın en başarılı bürokratı'ndan adaylar; Emniyet Müdürü
Tahsin Demir, Vali Yardımcısı Hanlar İden, TRT Bölge Müdürü Lütfü Şengül, SSK Başhekimi Recep Almacı, DSİ Bölge Müdürü Hacı Haksal ve İl Genel Sekreteri Ramazan Sodan adaydı. Yine başarılı bulunmada kriter ne idi bilemiyorum ama bu ödülü Recep Almacı aldı. Bu durumda yine diğer adaylar başarısız oldu.
Başarılı belediye başkanları ise Yenişehir, Yakutiye ve Kazım Karabekir oldu.
Demek ki, 'okurlar' üçünü de hizmet anlamında aynı gördü ve biri birinden kesinlikle fazla oy almadı!
BEN DE ÖDÜL ALDIM
Yılın başarılı kadınları Başhemşire Emine Dudu, Doç. Dr. Nurnisa Esenboğa, Kamu-Sen-Leman Kara, Selma Bastem idi. Hepsi de ödüllerini aldı.
Farklı mesleklerdeki kadınlardaki kategori ve kriter neydi, belli değil.
İlçe Belediye Başkanları dalında, İspir, Pasinler ve törende bulunmayan Hınıs Belediye Başkanı ödüle layık görüldü.
Basın dalında altı kişi, kurum olarak aday gösterilirken, hemen hemen hepimiz ödül aldık diyebilirim. Yine kriter neydi bilemiyorum. Medya çalışanı olarak hangi başarımıza ödül verildi bunu da bilemiyorum. Ben de Cumartesi günü deyim yerindeyse Körlerin, sağırların birbirini ağırladığı gecede ödülümü aldım.
Ama hangi başarıma göre ve kaç oy almıştım? Bunları bilmediğimden, o
değerli ödülü bugün gazete sahibi Güven Uşun’a iade edeceğim. Ya ben bu ödüle layık değilim, yahut da o ödül bana layık değil. Halkın asla ve asla oy kullanmadığını düşünerek, kullanıldı ise de o oylar ile ödül verilmediğini bilerek, Güven Uşun’un başarı kriterine göre başarılı olmayı ret ederek ödülü iade etmeye karar verdim.
Diğer kategoride ki başarılı ödüllerin kimlere, kaç kişiye verildiğini yazamayacağım. Gazete sayfası yetmez. Bu kadar örnek sanırım ödülün anlamını değerlendirmeniz için yetecektir.
Kızılay, Erzurum’da kan toplama kampanyası başlattı. Bu birkaç hafta içinde çevre illere kadar yayıldı ve ödül töreninde de Kızılay Şube Başkanı Mithat Turgutcan hizmet ödülü aldı. Belki onun için bile kullanılan oy falan yoktu ancak ona takdir edilen o ödül isabet oldu.
Bu türlü ödül törenlerinde oylar ile seçilen adaylar törenden bir süre önce ödül töreninin yapılacağı tarih ile birlikte açıklanır. Açıklanmaması da ilgi çekmekle birlikte, işin farklı boyutlarını da sergilemiş oldu.
TuÄŸba KIRCI- Erzurum DoÄŸu Gazetesi muhabiri
PaylaÅŸ