TİCARET Bakan Yardımcısı Gao Hucheng’nin bizi bakanlıktaki kabulünde, ‘kurmay’larının bizimle yaptıkları toplantıda Çin’in görünmeyen yüzünü, bu ülkenin nasıl ‘devleştiği’ni bir ölçüde anlayabildik.
Bizlere karşılarında bir ekonomik heyet varmış gibi bilgiler verdiler. Zaten daha sonra itiraf ettiler:
‘Bizi Türkiye gazetelerindeki olumsuz haberler sıkıntıya sokuyor. Çinliler kendilerini beğenmiş değiller, saygılı ve olabildiğince açık olmaya çalışıyorlar.’
Türkiye’nin Dünya Ticaret Örgütü’ne yaptığı ‘anti-damping’ başvurusundan ciddi şekilde rahatsız olmuşlar. Haksız olmadıklarını savunmaya çalıştılar. Gerekçelerini şu ekonomik politikaya dayandırıyorlar:
‘Ne yapalım, bu kadar nüfusumuz var, onlara mı bırakalım? Üretmek tek amaçları... Kimse ile kavga etmek istemiyorlar, hatta ‘ezeli düşmanları’ Japonya ve Milliyetçi Çin ile barış içinde yaşamak istiyorlar. Üretimiyle ‘dünyayı’ eziyor da... Aşırı ölçüde korumada tuttuğu ekonomik yapısını daha ne kadar sürdürebilir?’
Yapılan projeksiyonlara göre, 20 yıl sonrasında Amerika’yı da geçip dünyanın en büyük ekonomisine sahip olacaklarına ‘mütevazı’ olsalar da inanıyorlar.
TÜRKİYE’DEN 14 ŞİKAYET
Devleşen ekonomisine karşılık Türkiye’nin bir ‘vaziyet planı’ olmadığı dış ticaret dengesizliğinden ortaya çıkıyor. 400 milyon dolarlık mal satıyor, karşılığında 3.4 milyar dolarlık mal alıyoruz. Bazı çevrelere göre Uzakdoğu ve Avrupa’dan gelen ‘Made in China’ damgalı mallarla birlikte bu miktarın 5-6 milyar dolara kadar çıktığı öne sürülüyor. Türkiye, ucuz işçilikle üretilmiş tekstil ürünlerinin kalitesiz ve düşük faturalı olması bir yana, Çin’in damping yaptığı iddiasıyla Dünya Ticaret Örgütü’ne 14 şikayet dilekçesi verdi. Çinliler, eskiden en çok Amerika’nın şikayette bulunduğunu, fakat bu yıl Türkiye’nin şikayetlerinde ilk sıraya yükseldiğini söylediler bize.
Dış Ticaret Bakanlığı’nın, Pekin’in merkezindeki bürokratlarının, amirleri dışındakilerin hepsi gençlerden oluşuyor. Siyah takım elbiseli, elleri dosyalı bu bürokratlar tam 11 kişiydiler. Görüşmemizde bizi dikkatle dinleyerek not alıyorlar, gerektiğinde konuyla ilgili söz alarak savunmalarını yapıyorlardı.
Bakan Yardımcısı Hucheng, ikili ticaretin dengesiz olduğunu kabul ediyor, şikayete dayalı sorunların görüşmeler yoluyla çözümlenebileceğini söylüyor. Nazik bir dille ‘Çin menşeili mallara karşı Türkiye’deki olumsuz haberlerden rahatsız oluyoruz, bu sonra dünyaya yayılıyor’ dedikten sonra ekliyor:
‘Biliyor musunuz Ticaret Bakanlığı’nın kabul ettiği dünyadaki ilk gazeteci heyeti sizsiniz.’
Dünyada ilk gazeteci grubu olmayı hayretle karşılıyoruz. Daha sonra bunun nedenini anlıyoruz.
Çünkü ikili ilişkilerde kimse ile kavga etmek istemiyorlar. Daha sonra beraber olduğumuz bir bürokrat bize, gazetecilerden ‘korktuklarını’ vurgulama ihtiyacını hissediyor. Türkiye’de Çin haberlerine karşı ‘hassasiyetlerini’ sık sık sergileyen bu genç bürokrata ‘Çin basını hala bir çok şeyleri yazamıyor; maden kazalarını, idam kararlarını?’ dedik. Bu konudaki tartışmayı fazla ileriye götürmedi.
ÇİN’İ CİNLEŞTİREN OLGULAR
Çin’i tanımak ve öğrenmek isteyenlere, Uzakdoğu’da bir ülke diyerek küçümseyenlere, hatta ilgisiz kalanlara yararlı olacağını sandığımız Çin’i ‘cinleştiren’ olguları yerimiz yettiğince aktarmak istiyoruz.
CHP Milletvekili Bülent Tanla, meslektaşlarımız Necati Doğru, Serpil Yılmaz, Hikmet Çetinkaya ve bizim yönelttiğimiz sorulara, hepsi de Türkiye’yi yakından izleyen Çinli ‘dış ticaretçiler’ ilginç yanıtlar veriyor.
Bizler, Türk tekstil sektörünün, ucuz işgücüyle, taklitle, dampingle 30 işkolunun etkilendiğinden şikayet ettiğini anlatıyoruz. Ve şöyle bir örnek veriyoruz:
Türkiye’ye bir konteyner dolusu oyuncak geliyor. Faturada 2 bin dolar yazıyor. Ancak yapılan hesaplamalarda sadece bu malın plastik hammaddesinin 4-5 bin dolar olduğu anlaşılıyor.
- Ama düşük fatura kesilmesini Türk ithalatçılar istiyor. Türk gümrüğüne daha az vergi veriyorlar.
Tekstilciler, gizli teşvikler verdiğinizden yakınıyor ve sizin işletmelerin de böyle talepleri kabul ettiğinizden yakınıyor.
- Düşük fatura iddialarının kaynağını araştırıyoruz. Zaten düşük fatura için bir yasa hazırlıyoruz. Ancak Çinli üreticiler iç hacimlerini artırmak için çok çalışıyorlar. Yoksa nasıl para kazanabilirler ki? İşte bizleri tanımanızı, sorunları ortadan kaldırmak için üretim tesislerimizi görmenizi istiyoruz.
Ama Türkiye açısından bir adaletsizliğin olduğu rakamlarla ortada. Sizin hiç sorumluluğunuz yok mu?
- Olabilir tabii... Biz piyasanın talebine göre üretim yapıyoruz. Hiçbir işletmeye gizli destek vermiyoruz. Bizde işgücü ucuz ve insanlarımız çok çalışkan. Çintoplumu çok acılar çekti, horlandı. Bugünlerin kıymetini çok iyi biliyor.
Türkler ticareti biliyor mu
Ticareti kim daha iyi biliyor?
- Çinliler, ticareti İsrailliler kadar bilmiyor. İşadamlarımız, Türkiye’yi tanımıyor. Kapılarımız Türk işadamlarına sonuna kadar açık, gelsinler bizdeki metotları öğrensinler, her türlü yardımı yapmaya hazırız. Şunu söyleyebilirim; Arap dünyasında ticareti en iyi bilenler Tunuslular.
Türkiye’nin şikayetlerine neden tepki gösteriyorsunuz?
- Çin ile Türkiye’nin ürettiği mallar birbirine benziyor. Çin malları sadece Türkiye’de ucuz değil ki? Burada (Pekin) da ürünlerimizin ucuzluğunu göreceksiniz. Yabancılar ucuz diye çok şey alıyorlar, hatta sizler de alacaksınız.
‘KAZAN KAZAN’ İLKESİ
İkili ilişkiler nasıl olmalı?
- Karşılıklı ‘kazan kazan’ ilişkilerine göre bakıyoruz. İkili ekonomik ve ticari ilişkileri ileri götürmek istiyoruz. Ancak, Türk özel sektörü Çin’e ilgi göstermiyor, Avrupa’ya önem veriyor. Bizde her sektörde fırsat var. Gelsinler burada üretim yapsınlar, her türlü kolaylık gösteriliyor. Niye biz de Türkiye’de yatırım yapmayalım? Her iki ülkenin potansiyeli büyük ancak birbirlerini hálá tanımıyorlar.
Japonya ve Kore ile baş edemiyorsunuz, neden?
- Kore ve Japonya’nın malları çok kaliteli. Doğru, onlarla rekabet edemiyoruz. Kore ile 30, Japonya ile 10 milyar dolar dış ticaret açığımız var, onların lehine. Onlar kadar ticareti bilmiyoruz sonucu çıkabilir haklı olarak. Çinli üreticiler ise büyük kárlar etmiyor, küçük üretimlerle para kazanmaya çalışıyorlar.