YAKLAŞIK 12 yıldır miletvekillerinin, sanatçıların, işadamlarının ve daha birçok elit kesimin yaşadığı Oran semtinde oturmaktayız.
Birkaç senedir belediye tarafından haftanın belirli günlerinde geri dönüşüm (ki çöplerin çoğunu oluşturmaktadır) adı altında kağıt, kutu, plastik, cam şişe gibi atıklarımızı mavi poşetlere koyup, apartman önlerine bırakırdık. Çankaya Belediyesi ekipleri sattlerini hiç aksatmadan gelip alırlardı. Böylelikle semtimizde düzenli bir temizlik söz konusu idi. Ancak yeni seçilen yöneticiler, geri dönüşüm olayına sıcak bakmadılar ki, çöplerimiz gene çok eski usul ile toplanmaya başladı. Bu da semtimizde illegal çöp toplayıcıların türemesine yol açtı. Her akşam yaklaşık 6 kamyonet ve eski arabalarla çöplerin başında durup, poşetleri yırtarak, parçalıyarak çöp torbalarından beğendiklerini alıp gitmekteler. Tabi ortalığı savaş alanına çevirdikten sonra. Bizler bu pisliklerin içinde yürümek zorunda kalıyoruz. Geri dönüşüm çöpleri her sabah 10 gibi alınırdı. Bu manzaralarla karşılaşmazdık. Hangi akla hizmet bu uygulamadan vazgeçildi. İleriye doğru gidelim derken, tam tersi geriye gitmeye başladık. Nilüfer Ü.
Bir taksicinin marifetleri
ANKARA Taksiciler Ve Esnaf Odası Başkanı ve bir çok kişininde söylediği tek söz vardır: “Durak taksilerine güvenin, korsan taksilerden uzak durun.” 90 yaşındaki babannem yaşlı olduğu için polikinlikten eve kadar yürüyemeyeceğini söyleyerek taksi çağralım dedi. Duraktan taksi çağırdık, gideceğimiz yeri söyleyince taksici yakın mesafeye neden taksiye biniyorsunuz diye çıkıştı. Karşısında yaşlı bir kadın var yürüyemeyecek kadar da zor durumda olduğunu görerek yaptığı saygısızlığa cevap vermedim. İneceğimiz yere geldik fakat adam bizi binanın etrafında dolaştırdı yine sustum, taksimetre 5 TL yazmıştı. Taksiciye borcumuz ne kadar dedim, anında taksimetreyi sıfırlayarak 10 TL dedi; şok olmuştum. Beyefendi yaptığınız soygunculuktur, ne cüretle hakkınızdan fazlasını istiyorsunuz, dedim. Bu arada babannem elini taksinin kapısına sıkıştırmıştı. Sözde insaflı taksici ne oldu eline sorusunu sorduktan hemen sonra pis pis sırıtarak gel bi okşayıvereyim, dedi. Yaşlı kadının kulakları ağır işittiği için konuşmayı anlamamıştı. İki hafta sonra polikinlikten bu sefer babannemin evine gidecektik, taksi çağırdık, şans eseri aynı taksiciydi. İkimizde yüzüne bakınca tanıdık adamı. Gideceğimiz yeri söyledik babannem nefes açıcı ilacını unutmuştu ve 6 katlı binaya çıkamazdı ilacı olmadan 200 metre ilerde 1-2 dakika bekler misiniz, ilaçı evde unutmuşum kız alıp gelsin, dedi. Çocuk oyunu mu oynayacaksın be kadın, duramam, dedi. İlerlemeye devam etti kızdık, bizde arabayı durdurum beyefendi lütfen, dedik. İnin be sizinle mi uğraşacağım, diyerek azarladı ve arabadan attı. İşte size durak taksisi örneği bir çok insan bu ve buna benzer sorunla karşılaşmıştır. Peki kaçımız bu tür kişiliksizleri şikayet edebiliyoruz? Nemelazımcılık var çünkü aman bana birşey olmasın da ne olursa olsun. Bu taksicilerin eli kolu uzun insanlardır bulaşmayım aman birşey olur diye korkuyor, halkımızın büyük çoğunluğu... Lütfen bu insanların yaptığı yanına kalmasın. Hazal Bihter SOYLU
Gıdamız iklimleri değiştiriyor!
YİYECEK hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Ancak tabaklarımıza koyduğumuz yemek çevre için ne ifade ediyor? BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), gıdanın üretim, işleme, paketleme ve nakliyesinin sera gazlarının üçte birinden fazlasına sebep olduğu belirledi. FAO’nun verdiği rakamlara göre ABD’nin toplam fosil yakıtı tüketiminin %20’si gıda tedarik zincirine gidiyor. Ancak yapılan çalışmalar asıl sorunun gıdanın nakliye mesafesinden çok üretim aşamasında yattığını gösteriyor. Verilen rakam ise çarpıcı; gıdanın üretimi aşamasında salınan zararlı gazlar, gıdanın yaşam döngüsünün yarattığı sera gazları toplamının %80’ini oluşturuyor. Petrokimyasal ilaç ve gübrelerin yoğun kullanıldığı konvansiyonel tarım uygulamaları, insan kaynaklı sera gazı salımında % 32’ye varan katkıya sahip. Sadece kırmızı et üretimi küresel sera gazı salımının %18’inden sorumlu. New Scientist dergisi, etin iklim değişikliği ile ilişkisini şöyle örneklendiriyor: “Bir kilo kırmızı et, evde tüm ışıkları açık bırakıp 3 saat boyunca araba ile gezmekten daha fazla sera gazı salınımına sebep olur.” (Et, çevrenin katilidir“ New Scientist, 2007) Bu kısır döngüye bir çözüm var mı? Avrupa’da bir çok şehir bu soruya gıda tedarik sitemlerinde yaptıkları değişikliklerle cevap vermeye başladılar. Örneğin Viyana, iklim koruma programı BioAl Viyana kapsamında, kamu kurumlarına yerel ve organik ürün sağlayarak 2004-2007 yılları arasında 103.000 ton CO2 salınımını engelledi ve 44,4 milyon avroluk tasarruf sağladı. Belçika’nın Ghent şehrinde başlayan ‘Etsiz Perşembe’ programı, şehir halkını her hafta Perşembe günleri vejetaryen beslenmeye davet ediyor. Doğa dostu, ekolojik, kısa mesefalerden tedarik edilen, az paketlenmiş mevsim sebze ve meyvelerini tüketerek iklim üzerindeki baskıyı azaltabiliriz. Ne yediğimiz, doğa ile kurduğumuz ilişkiyi belirler. (bugday.org.tr)’den