Paylaş
Bilindiği gibi 1876-1878 Osmanlı-Rus savaşında tüm Balkanlarda olduğu gibi Bulgaristan’da da Türklere ve Müslüman topluluklara karşı planlı asimilasyon politikaları uygulanmıştır. Bu politikalar Balkan Yarımadası’nda benzerlik gösterse de Bulgaristan’daki asimilasyon süreçlerinde Türk ve Müslüman topluluk dönem dönem ve özellikle totaliter Jivkov döneminde çok acımasız ve insanlık dışı uygulamalara maruz kalmıştır. Yüzyıllarca o bölgelerde diğer topluluklar ile barış içinde yaşamış Türk ve Müslümanları artık zor yıllar bekliyordu. Doğdukları ve büyüdükleri topraklardan göçe zorlandılar, çeteler tarafından katliamlar gerçekleşti
Balkan Savaşları ve sonrası, 2. Dünya Savaşı ve sonrası, 1950-51 yılı göçü, 1968-78 göç anlaşması ve en son 1989’da zorunlu göçleri ile milyonlarca Bulgaristan Türkü, anavatana yerleştiler. 1970’li yıllarda özellikle doğu ve batı Rodoplar’da isimler zorla değiştirildi, buna karşı çıkanlar hapislere gönderildi ve hatta öldürülenler oldu. Benzer etnik temizlik politikaları uygulamaları 1984-85 yılında doruk noktaya ulaştı.
1 MİLYON 390 BİN İSİM DEĞİŞTİRİLDİ
Resmi kayıtlara göre 1 milyon 390 bin soydaşımızın ismi zorla değiştirildi. Evde, sokakta Türkçe konuşmak, sünnet ve diğer ibadetler yasaklandı. Binlerce Türk hapislere gönderildi, yüzlercesi öldürüldü. Hatta 17 aylık ‘Türkan bebek’ öldürüldü ve Bulgaristan Türklerinin barışçıl mitinglerinin, demokrasi mücadelesinin sembolü oldu. Mezar taşları kırıldı; haçlı, Bulgar isimli yeni taşlar dikildi. Bu demokrasi mücadelesine merhum Naim Süleymanoğlu’nun uluslararası kamuoyu oluşturmasında çok katkısı olmuştur. Başta Bursa olmak üzere birçok ilde STK kurulmuş, yerel, ulusal ve uluslararası kamuoyu oluşturmada katkı sağlamışladır. Bunlardan Bursa BAL-GÖÇ en önemli aktörlerinden biriydi. Kurucu ve daha sonra ANAP’tan milletvekili olan rahmetli Mümin Gençoğlu’nun 1989 göçü öncesi ve sonrası soydaşlar ile ilgili çalışmaları örnek oldu.
70 GÜNDE 370 BİN SOYDAŞ GELDİ
1989 yılında Cumhurbaşkanı Özal, “Jivkov sen de gel” diyerek kapıları açtı. Mayıs 1989’da başlayan zorunlu göç ile 70 günde 370 bin soydaşımız anavatana geldiler. Bu 2. Dünya Savaşı’ndan sonra görülen en büyük göç olarak tarihe geçti.
Birçok akademisyenin, araştırmacı ve tarihçinin birleştiği nokta Bulgaristan Türklerinin, Türkiye’nin kalkınmasında her alanda büyük katkı sağladıkları idi. Yük olmaya değil, yük almaya, katkı vermeye geldiklerini çalışkanlıkları ile gösterdiler.
Balkan Türkleri, Ata’sı gibi Cumhuriyetimizin kurucu unsurlarıdır aslında. Osmanlı sürecinde Anadolu’dan Balkanlara ve daha sonrada Osmanlı-Rus savaşı sonrası anavatana dönüş yapmış öz ve öz Anadolu Türkleridirler.
Onları en fazla inciten, özellikle kendilerine “Bulgar, Bulgar Türkü” denmesidir ki bu konuda yakın zamanda bir ulusal kanalın “Bulgar Türklerinin Belen Dramı” ifadesine ve TBMM’de bu yönde bir ifadeye Bursa CHP Milletvekili Prof. Dr. Yüksel Özkan sert bir tepki vermiştir.
Yüksel Özkan ile Çorlu’da düzenlenen Zorunlu Göçün 30. Yılı Sempozyumu’nda sohbet ettik.
BALGÖÇ’TEN TBMM’YE
Yüksel Özkan Bulgaristan’da doğmuş ve 1978 de ailesi ile birlikte göç anlaşması çerçevesinde Bursa’ya yermiş. Tıp profesörü olan Özkan yıllarca Bursa BAL-GÖÇ ve BGF federasyonunda çalışmış, genel başkanlık yapmış. Bulgarca da bilen Özkan’ın Bulgaristan’ı iyi bildiği sohbetimizde anlaşıldı. 1990’dan sonra Bulgaristan’da demokrasinin yeşermeye başlaması ile Ahmet Doğan ve arkadaşları tarafından kurulan Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi (HÖH-DPS) içinde çoğunluğu Türkler olmak üzere demokrasiye inanmış Bulgar, Pomak, Roman bir çok topluluğun çatı kuruluşu olmuş ve Bulgaristan siyasetinde yerini almıştı. HÖH dönem dönem iktidar ortağı olmuş, taşrada güçlü bir teşkilatlanmaya gitmiş, Bulgaristan’ın AB üyeliğinden beri AB parlamentosuna milletvekili gönderiyor. En son Mayıs seçimlerinde 3 Türk milletvekili ile AB parlamentosunda temsil edilecekler. Geçmişte olduğu gibi bu gün de AB parlamentosunda Türkiye ile ilgili bir konu gündeme geldiğinde bu milletvekilleri Türkiye’den taraf olmuşlardır. Yani lobi çalışmasında Türkiye’ye destek vermekteler.
O kadar göçe rağmen, Bulgaristan’da hala bir milyondan fazla Türk yaşamaktadır. Bulgarsitan Türklerinin siyasi hareketi ne yazık ki Ankara’nın yanlış politikaları neticesinde zayıflatılmıştır. Özkan sohbetimizde bunun vurgusunu yaptı. “O bölge insanın tercihine saygı duymak gerekir” diyen Özkan, “Onlar bize abi gözü ile bakıyorsa, onlarda bizim kardeşimiz ise, kardeşin hiç mi söz hakkı yok” diyor. HÖH yetkililerinin de bu ifadelere benzer sözlerine bir çok sohbette tanık olduk.
Yüksel Özkan, 2-3 Ekim’de Kırcaali’de düzenlenecek olan ve Kırcaali ile kökenleri bulunan bilim insanları ve kendi alanında söz sahibi kişileri katılacağı “Bilim ve Toplum” konulu sempozyuma konuşmacı olarak davet aldığını söyledi.
Özkan, 1989 zorunlu göç sonrası bir çok sorun gündeme geldiğini, bu sorunların saptanması ve çözüm önerileri konusunda STK’da aktif görev yaptığını, bir çok sorunun çözüldüğünü ancak Sosyal Güvenlik başta olmak üzere çözüm bekleyen sorunların saptanması ve 30 yıl sonra bu mağduriyetlerin giderilmesi için bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için öneri sunduğunu ifade etti.
DÜNYA EKOLOJİ DERKEN ÇEVRE DİYEMEMEK...
En son 11. Kalkınma Planı kamuoyunun gündemine hiç gelmedi. Bu planda çevre komisyonları bile yer almadı. Planlı Kalkınma dönemi, ülkemizde sönümlenirken dünya, ekoloji ile kalkınma arasında dengeyi kurabilmek için “doğal kaynaklar ve arazi kullanım planlaması çerçeve yasası” altında kurumsal yapılarında bütüncü dönüşümlere gidiyor.
Türkiye, mevcut imar kanunu ile bırakınız ekolojik sorunları, çevre sorunlarını bile çözemez.
Tahir ÇALGÜNER-Ekolojist
MEB VE DİYANETÇİLERE VAR, SAĞLIKÇILARA YOK
Genel Sağlık-İş Genel Başkanı Zekiye Bacaksız haklı bir vurgulama yapıyor.
“AKP tarafından 17.06.2019 tarihinde TBMM’ye Bazı Kanunlarda ve 652 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi sunulmuştur. AKP tarafından TBMM’ye sunulan bu değişiklikler ile hem Milli Eğitim Bakanlığı hem de Diyanet İşleri Başkanlığı kadrolarında sözleşmeli olarak görev yapanların kadroya geçmek üzere bekleme süreleri 4+2’den 3+1’e düşürülecektir.
Bu teklifin eksik yanı ise 663 sayılı KHK’nin 45/A fıkrasında düzenlenen sağlık çalışanlarının göz ardı edilmiş olmasıdır. Teklifin bu haliyle yasalaşması halinde devletin bir başka kurumunda görev yapan sağlık emekçileri yok sayılmış olacaktır. Teklife sağlık emekçileri acilen dahil edilmelidir.”
Paylaş