Bu sözcükler yakışıyor mu

ANAYASA Mahkemesi ve Yargı, Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar baskı altına alınmak isteniyor.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın iddianamesi hakkında, AKP yandaşlarının yazıp söylediklerini hukuk devletinde olması gereken ölçüde bir ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmek mümkün değildir.

Hukukçu bir dostumuza göre; esamesi okunmayanları bir kenara koyup, önde gelen AKP destekçisi demokratların, iddianame ile ilgili değerlendirmelerine bir göz atılacak olunursa:

Eski ’darbeci’ sonradan ’demokrat’ biri "Başbakanın bu iddianameye boynunu uzatmayacağını tahmin ettiğini" ileri sürerek, iddianamenin bir ’hukuk darbesi’ olduğunu yazıyor. "Hukuka saygı derken, itidal derken, avanak avlama tezgahına gelinir..." değerlendirmesinde bulunurken iddianamenin "rejime sokulan bir kazık" olduğu ve çıkarılması gerektiği iddiasında bulunuyor.

İddianame bir kazık ise bu kazık nasıl çıkarılır, bu nasıl bir demokrasi özlemidir?

Bir diğer ’demokrat’ yazar ve ’fikir adamı’ ise "İddianame, demokrasinin bağrına saplanmış bir hançer’ değerlendirmesini TV kanallarından yapabiliyor.

Bir diğer sosyolog yazar ise, "İddianamenin siyaseti hacir altına aldığı, yargı sisteminin şaibe altında olduğu" iddiasında bulunuyor.

UTANILACAK SÖZCÜKLER

AKP yandaşı olan bu ’düşünürlerin’, iddianame ile ilgili değerlendirme yaparken kullandıkları tanımlamaları yan yana koyunca... Hukuk darbesi, şaibe altındaki yargı, hacir altındaki yargı, rejime atılan kazık, demokrasinin bağrına saplanmış hançer vs. gibi yakışıksız, uluorta ifadelerle yargı ağır bir tahkir ve tezyif altında bırakılıyor. Bunun daha ileri bir demokrasi kaygısı taşıdığı iddiası ise işin ironik tarafını oluşturuyor.

İddianame ile ilgili bu tarz, izan dışı yakıştırmalar işin özünde AKP yandaşı demokratların, demokrasiyi ne kadar özümsediklerini göstermesi bakımından dikkat çekici olmaya devam ediyor.

AKP ve yandaşları, kendilerini itham eden iddianameye bu kadar ölçü dışı saldırırken, kendilerine uygun gördükleri diğer iddianameleri de hararetle savunuyorlar.

Şemdinli iddianamesini hazırlayan savcı ve uygulamaları, Ergenekon iddianamesini hazırlayan savcı ve uygulamaları...

KUTSANAN AKP...

Bu iddianameler TSK’nın üst kademelerini, eski ordu mensuplarını, ulusalcı medya ve partileri hedef aldığı için AKP ve yandaşlarınca adeta kutsanıyor. Hukuku bu kadar, subjektif, kendi anlayışına hizmet vasıtası olarak katagorize eden bir demokrasi anlayışı, gerçek, modern bir demokrasi anlayışının değil totaliter bir demokrasi anlayışının dışa vurumudur.

Başsavcının iddianamesini, bu safhada takdir hakkı sadece Yüksek Mahkeme’nindir. Bu basit gerçeğe rağmen, görülmekte olan bir dava hakkında şaibe altında yargı, hacir altında yargı suçlama ve iftiralarının, demokratik hukuk düzenlerinde yeri olamaz.

AKP’nin yapması gereken, eğer iddianame kabul edilirse, Anayasa ve kanunlara göre kendini savunmaktır. Başbakan, hukuka karşı boynunu uzatmama tavsiyelerini dikkate almamalıdır.

Pişman olursunuz

BAZI akıldaneleri uyarıyorum: Bu coğrafyanın özelliği sebebiyle her türlü iç ve dış husumetlere maruz kalan ülkemizde, onun, bunun ağzına bakarak, TSK’yı yıpratacak söz ve yazılardan sakınınız! Ve olanca gücünüzle, gerçek bir demokrasinin kurulması için ’Seçilmiş Diktatörler’ yaratan bu sistemin düzeltilmesi için gayret sarf ediniz! Sözün, kimin tarafından söylendiğine değil de doğru olup olmadığına bakınız! Aksi halde bir gün pişmanlık duyarsınız ve çocuklarınızın veya torunlarınızın bir müstemleke ülkesinde yaşadıklarına yanarsınız.Hüsnü AKINCI

Ofer’in müdürü tanık olarak dinlenecek

2005 Kasım ayı... Ofer’lerle birlikte Galataport ve Kuşadası liman ihaleleri gündemde. Ve Ofer’in mektupları kamuoyuna yansıyor. TEMPO’nun o zamanki Ankara temsilcisi Ahmet Erhan Çelik, ihale ve yazışmalarla ilgili perde gerisinde olanlarla ilgili olarak çok ilginç şeyler yazıyor.

’Pinokyo’ başlıklı TEMPO büyük ilgi görüyor; "Unakıtan’ın oğlu ihale pazarlığı’nda"...

Ancak Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Öİ Başkanı Metin Kilci avukatları Hasan Fehmi Göker aracılığıyla haberi tekzip ediyorlar. Tepkip metninde "(Ceylan’daki) toplantı hayal ürünüdür, Ofer’in mektubu yok, sahtedir" deniyor.

Ancak dergi, Ceylan’daki toplantıda Abdullah Unakıtan ve diğer katılımcıların da oturduğu yerleri tarif ederek iddiasını sürdürüyor. Bazı tanık isimleri veriyor; (K. Unakıtan, A. Unakıtan, John Tercek (Kuşadası ve Galataport ihalelerin şampiyon şirketi Royal Carribean’ın Genel Müdürü), Erhan Göksel, Metin Kilci ve çevirmen)

Maliye Bakanı Unakıtan, 2006 yılında 150 milyar liralık manevi tazminat davası açıyor gazeteci Çelik’e... İki davadan ilki, ’Unakıtan’ın oğlu ihale pazarlığında’ başlıklı yazı için... Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi, bu davayı reddediyor.

Ofer’in mektupları için açılan ikinci dava ise Ankara 9. Asliye’de sürüyor. Gazeteci, mahkemede bakanın Özel Kalem Müdürü Adem Özden, işadamı Hamdi Akın ve Verso’nun sahibi Erhan Göksel’in tanık olarak dinlenmesini istiyor. Akın, bakanın özelleştirme görüşmelerini Ceylan Otel’de yaptığını ve özel kalemiyle birlikte makamını bu otelde kurduğunu anlatırken "İşadamları olarak lobide oturur, sıramızın gelmesini beklerdik" diyor. Ofer’in eski danışmanı olduğunu ve Davos’ta Tayyip Erdoğan’la tanıştırdığını anlatan Erhan Göksel ise mektubun varlığını teyit ederken, Ceylan’daki toplantının ayrıntılarının dergideki yazıda yer aldığı anlatıyor. Kendisinin belge sızdıran adam olmadığını ve bu iddia yüzünden ticari olarak ciddi zarar gördüğünü savunuyor. Göksel, dergide çıkan Ofer mektubunun kendisine de gönderildiğini, ancak ön sayfadaki telefon numaralarının farklı olduğunu söylüyor. Göksel’e göre, dergideki mektubun ön sayfasında Maliye Bakanı’nın faks numarası yer alırken, Göksel’in elindeki ön safyada kendi numarası yazıyor... Önceki gün Ankara’da yapılan ve hiçbir gazetecinin izlemediği duruşmada bir başka ilginç gelişme daha oluyor; Royal Carribean Genel Müdürü John Tercek 13 Mayıs’taki duruşmaya tanık olarak çağrılıyor.
Yazarın Tüm Yazıları