Paylaş
Alman polisi uçağın kapısına gelerek tüm yolcuların tek tek pasaportlarını kontrol etti. Daha sonra öğrendim ki, özellikle THY yolcularına bu uygulama bazen polis köpeklerinin eşliğinde sıkça yapılıyormuş. Normal pasaport kontrol noktasından geçtikten sonra bir gümrük görevlisi tarafından el bagajımda didik didik kaçak sigara arandı. (Önceki günkü ‘Wall Street Journal’ Gazetesi’nde yayınlanan AB ülkelerine kaçak sigaraların nereden ve nasıl girdiğini çok güzel anlatan bir yazıya da dikkatinizi çekmek isterim.)
Yanımda ne kadar nakit param olduğu gibi aşağılayıcı sorulara muhatap oldum. Almanya’da da şirketleri bulunan, ülkemizin en önemli sanayi kuruluşlarından birisinin çalışanı olarak bu durumu gerçekten utanç verici buluyorum. Üstelik Almanya bizim en büyük ticari ortağımızdır.
Hep, Almanya’daki vatandaşlarımızın uyum sorunundan bahsedilir. Almanya’da oturma izni olan ve hatta Alman vatandaşlığını seçmiş insanlarımızın bu tür bir muamele karşısında o topluma uyum sağlamaları nasıl beklenebilir?
Ayrıca, İstanbul’dan saat 19.45’te kalkması gereken uçağımız yolcu alma işlemini zamanında tamamlayarak kalkışa hazır hale geldiği halde 1.5 saat gecikme ile kalktı. 1.5 saat İstanbul’da uçak içinde bekletildik. Pilot, Frankfurt üzerindeki yoğun hava trafiği dolayısıyla bekletildiğimiz anonsunu yaptı. Oraya vardığımda gördüm ki, hava koşulları iniş ve kalkışlara çok müsaitti. Çok iyi bildiğim Frankfurt Havalimanı’nda hiç olağanüstü bir kalabalık yoktu. Bu gecikmenin, THY uçağına karşı tedbir almak ve kontrolleri daha rahat yapabilmek için Alman polis yetkileri tarafından kasıtlı olarak tertiplendiği kanısına vardım. Görüşüme göre THY’nin de bu gecikmenin nedenini araştırması gerekir. Bu gecikmede THY’nin asla bir kusurunun olduğunu düşünmüyorum.
DIŞİŞLERİ’NE BİLDİRECEĞİM
2. Dünya Savaşı’nda yıkılan Almanya’nın yeniden inşasında bizim insanlarımızın büyük emeği ve altın teri yanında büyük acıları, hüzünleri ve gözyaşları vardır. Hepimizi Avrupa şehirlerine gittiğimizde metro istasyonlarında, parklarında işsiz güçsüz insanlar görürüz. Bunların arasında bir tane bile Türk vatandaşı yoktur. Bizim insanlarımız bu ülkelere girmişlerdir, iş-güç sahibi olmuşlar, sıkı çalışarak hem bulundukları ülkenin ekonomisine en büyük katkıyı yapmışlar, hem de mütevazı düzenlerini kurmuşladır. Ne orada yaşayan insanlarımız, ne de arada sırada bu ülkeye seyahat etmek durumunda kalan bizler böyle bir muameleyi hak ediyoruz.
Alman yetkililerin havaalanlarında Türkiye’den gelen yolculara yaptığı bu muamele hakkında Dışişleri Bakanlığımızı da ayrıca bilgilendireceğim. Ahmet ÇELEBİ
ahmet.celebi@arcelik.com
Ferhat’tan Şivan’a
SANATÇI Ferhat Tunç, “Halkın sanatçısı olmak ya da olmamak” başlıklı yazısında Şivan Perwer’i şöyle eleştiriyor:
“TV ve gazetelerde kendilerine Kürt aydını denilerek yer verilen kimi bireyler, bugün AKP’nin Truva atı konumundadır. Şivan Perwer de bu bakımdan AKP’nin yörüngesinde kendisine yer bulmaya çalışanlardan biri olarak karşımızda durmaktadır. Bir dönem Kürt halk mücadelesi ile yürüyen ve bu yolculukta yol arkadaşlarını yanlız bırakan Perwer, ne yazık ki kendisini AKP’nin politik çıkarlarının bir unsuru haline getirmiştir. Uzun süredir Kürt özgürlük mücadelesine karşı uzaklaşıp yaklaşma taktiği güden Perwer’in, son açıklamalarıyla yönünü iyiden iyiye devletlü anlayışa verdiği de görülmektedir.
Kürt halkının, sanıldığının aksine Şivan Perwer’in bu tutumu üzerine büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaşadığını düşünmüyorum.”
Çelişen çubuklar
CHP İstanbul Milletvekili Ahmet Tan, Çalışma Bakanı Dinçer’e soruyor:
“Diyabet ölçüm çubuklarını ödemeye direnen SGK, mutluluk çubuğu ameliyatının tamamını karşılıyor.
Birincisi 55-95 kuruşa, ikincisi 7-11 bir TL’ye mal oluyor.
Ürologlar, ‘Tedavi edilmeyen diyabetin ilk zararı cinselliğe!’ diyorlar.
Bir sayın iktidar büyüğü ‘Seks ve içki her şey değil!’ demişti.
Rakıyı yok pahasına devretmesiyle içkinin her şey olmadığını gördük.
Şimdi de tedavi edilmeyen diyabetler dolayısıyla seksin de her şey olup olmadığını gösterdi!”
İktidar birine veriyor, birine vermiyor.
Kılıçdaroğlu’na Mazlum-Der sahip çıktı
- MAZLUM-DER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal’ın, TBMM’de milletvekillerine gönderilen ve Kılıçdaroğlu’nun hayatını konu alan ‘Dersim Ermenisi Yemuş Hanımın Oğlu Çarkçı Kemal’ adlı ve Süleyman Yeşilyurt imzalı kitabın ‘tahrik edici, kişileri hedef gösterici, toplumu ayrıştırmaya sebebiyet’ verdiğinden dolayı toplatılması hususunda savcılığın resen harekete geçmesi çağrısında bulunduğunu...
- DEMOKRAT Eğitimciler Sendikası (DES) Genel Başkanı Gürkan Avcı, memurlara 12 Haziran genel seçimleri öncesinde siyaset hakkı yanı sıra grev ve toplusözleşme hakkının da fiilen verilmesi gerektiğini söylediğini...
- ARTVİN Şavşatlıların HES’lere karşı direnişlerini sürdürmek için yarın 19.00’da Sefaköy’de Salon Akdeniz’de büyük bir etkinliğe hazırlandığını (0533-340 94 46)...
TRT’nin Radyo 3’ü neden kapatılır
TRT Radyo kanallarından Radyo 3 kanalı bir radyo haber kanalı olarak değiştiriliyor. Benim bizzat bildiğim 93.6MHz. frekansından Sakarya ili civarına yayın yapan verici istasyonu son iki haftadan beri TRT Radyo Haber kanalı olarak yayın yapmaya başladı. Bolu civarına 94.8MHz. frekansından yayın yapan verici istasyonu da benzer şekilde TRT Radyo Haber kanalı olarak yayın yapmaya başladı. Bu durumu TRT’ye aktif hat ve doğrudan telefon görüşmeleriyle sormaya kalktım ama nedenine yönelik hiçbir cevap alamadım. Radyo 3 kanalının yıllardır müzikseverlere ve bu ülkenin insanlarına müzik kalitesini öğretmeyi her türlü zorluğa rağmen yapmaya çalışırken bir de sesinin kısılması son derece yanlış bir uygulama. TRT dinleyicilerine haber kanalıyla ulaşmak istiyorsa yeni bir frekans bandı oluşturabilir ve oradan istediği yere sesini ulaştırabilir. Bunu var olan bir kanalı kapatıp yerine bunu koyarak yaptığı zaman yıllardır o kanalı dinleyen kişilere büyük saygısızlık ve haksızlık yapmış olur. Bu yanlış karardan en kısa sürede dönülmesi için ne gerekiyorsa kişisel de olsa yapmaya çalışacağım.
Yusuf YALÇIN
Paylaş