Paylaş
Soner Yalçın’ı meslektaşları iyi tanır. Gazetecilik yaşamını illegal örgütleri ve yapılanmaları ortaya çıkarmaya adamış, bunu yaparken ölüm tehditleri almış ama yılmamış bir gazeteci, yazar. Yaklaşık 2 yıldır hapiste. Oda TV davasının 4 sanığından duruşma öncesi bir mektup geldi. Özetliyoruz... “Bu dava öyle bir dava ki, bilgisayarlar daha incelenmeden poliste bilgisayarların içindekilere dair sorular soruldu. Binlerce arşiv kaseti, CD, onlarca harddisk içinden sözde “suç delilleri” yine poliste 48 saatten kısa sürede bulundu. Bu öyle bir dava ki; 134 sayfalık iddianamesinde 361 kez haber; 280 kez kitap; 53 kez yazı/köşe yazısı: 26 kez röportaj 5 kez makale kelimesi geçti.
Bu öyle bir dava ki; tutuklu sanıklar bilirkişi raporları aldı, ama özgür/özel yetkili mahkeme tam 1 yılın sonunda bilirkişiye başvurdu. 3 bilgisayarın harddiski için 7 ayda bilirkişi raporu hazırlanabildi. Bu resmi rapora göre; ‘suç delili’ sayılan imzasız Word dosyaları hiçbir sanık tarafından oluşturulmamış, değiştirilmemiş ve açılmamıştı. Bilgisayarlarda kayıtlı mail hesaplarına teknik takip kararı alındıktan sadece 1 gün sonra virüs saldırısı yapılmıştı. Aynı saldırgan, aynı tarih ve saatte, aynı yöntemle, aynı virüsle, aynı trojan türüyle, aynı zararlı yazılımı yükleyip, aktif olarak çalıştırıp, 3 bilgisayarı yönlendirmiş ve içlerine dosya atmıştı.
Bu öyle bir dava ki; son duruşmada, bilirkişi raporu için TÜBİTAK’a “flu, netleştirin” yazısı yazma kararı alınırken, o flu raporla bilgisayarların sahibi iki sanığı tahliye etmiş, ancak polis bile hiçbir şey bulamadığı için bilgisayarlarının inceletilmesine gerek duyulmayan sanıkların tutukluluğunun devamına karar verilmişti. ‘Suç’ unsuru kitabı yazmaya yardım ettikleri öne sürülen sanıklar tahliye edilirken, kitabını yazdırdığı öne sürülen sanığın tutukluluğu sürmüştü.
Evet, Türkiye ve dünyanın gündeminden düşmeyen Oda TV davasından bahsediyoruz.
Avrupa Birliği’nden, gazetecilik örgütlerine kadar onlarca uluslararası kuruluşun, “Gazetecilik faaliyetleri yargılanıyor” dediği Oda TV davası... Bu davada bomba yok, bu davada silah yok, bu davada şiddet yok. Bu davada haber var, kitap var, makale var. Bu davada sadece yargılanan gazetecilik var.
İddianameyi ve ek klasörleri okuyan, duruşmaları takip edip, savunmaları dinleyen herkes biliyor ki; bu dava çoktan beraatle sonuçlanmalıydı.
Ama şimdi, zekâmıza hakaret eden sözde hukuk tiyatrosu, yeni bir oyun sergileme aşamasında. Şimdi, gazetecilik faaliyetlerinin yargılandığı ve çoktan beraat kararı çıkması gereken Oda TV davası, 64 milyon sayfalık Ergenekon davasıyla birleştirilmek isteniyor. Her şeye rağmen bu zulmün bir gün biteceğini ve bu komployu kuranların gerçek bir hukuk düzeni içinde yargılanacağına inanıyoruz.”
Oda TV duruşması 16 Kasım Cuma günü Çağlayan Adliyesi’nde...
Cluj’dan izlenimler
CLUJ-Napocca, Romanya’nın kuzeybatısında bir bölge... ‘Transilvanya Diyarı’nın başkenti diye lanse ediliyor. Bölgenin üçte biri dağlık... Macar sınırına yaklaşık 1250 km uzaklıkta, Bükreş’e de 500 km dolayında... Nüfusun % 80’i Rumen, % 17’si Macar, % 3’ü de Roman... Soğuk ve gri bir havada bu kente 20 saatlik bir gezi yaptık. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve oğlu Emir Sarıgül, ‘hasta GS’li ya... 20 saatlik bir gezide, Galatasaray’ın 3-1’lik galibiyetinin sevincini Belediye Meclis üyeleri, muhtarlar ve konuklarına yaşattılar.
Cluj kentinin 360 bin nüfusu var. Romanya’nın 2. büyük kenti olduğunu söylediler. (Bazı kaynaklarda 3 ve 4’üncü büyüklükte yazılıyor) 20’ye yakın üniversite varmış, 170 bin öğrenci kenti ayakta tuttuğunu söylediler. Romanya’nın en köklü tıp fakültesi Medical University Of Cluj’u çok övdüler. 3200 öğrencisi ve 580 öğretim üyesi varmış.
Romanya’yı, Çavuşesku devrildikten sonra Türklerin akınına uğramıştı. 35 bin kadar Türk yaşamaya başladı ama son yıllarda 8 bine kadar düşmüş... Türk Cumhuriyetlerine ‘akın’ edildiği gibi buraya ‘saldırı’ döneminde bazı işadamları doğru işler yapmamış... Romanya’ya yazık etmişiz aslında. Rumenler, savaşçı bir toplum değil, sınırları hep değişmiş, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu hep egemen olmuş coğrafyasında... Cluj (Osmanlı dönemindeki adı Kaloşvar) merkezindeki bir anıttan anlıyoruz, Macar kralı Osmanlı’yı yenmiş, sancağı yere düşmüş bir tunç heykelden anlıyoruz.
Adıyamanlı bir gençle tanıştık, altı yıldır burada konfeksiyon işi yapıyor. UEFA, Şampiyonlar Ligi’nde GS ile aynı grupta bulunan Cluj’u sıkıştırmış ki, ‘teneke stat’ biraz adam olmuş... Romanya’nın ekonomik durumu çok kötü...
Değil stat yapmak; ENKA ile Bechtel’in yapmakta olduğu 460 km’lik otoyola ayıracak kaynak bile bulamamış Romanya...
Tarihi yapıları etkileyici, çok güzel... Ama çoğu 1900’lu yıllardan kalan evler. eski zenginliklerin kalmadığını gösteriyor. Mütevazı bir yaşam; öğrenciler de olmasa çok kötü durumda olurlar... Nokia fabrikasını kapatmış, yerine Bosch gelmiş, gene de bu kadar, 2-3 bin işçiye ekmek kapısı... Kafeleri çok ve de ucuz...
Araştırmacı Bülent Tanla ile seçimleri konuştuk, ikinci seçim sonunda Obama’nın zor günler geçireceğini anlattı...
Emeğin varlığı
TEKSTİL İşçileri Sendikası Genel Başkanı Rıdvan Budak diyor ki:“Sendikalar Yasası sermayenin istediği gibi sonuçlanmıştır. Ve Sayın Cumhurbaşkanı sendikaların bütün itirazına rağmen yasayı onamıştır. Sayın Cumhurbaşkanı da sermayeden yana ağırlığını koymuştur. Bakalım bu ülkede emeğin varlığını kabul eden bir devlet adamı çıkacak mı?”
Paylaş