SABAH uyandığımızda askeri savaş gemilerinin arasından İtalyan bandıralı 200 metre uzunluğundaki ‘Costa Tropicale’ adlı cruise gemisi Marmaris limanına süzülerek giriyordu.
1000 personeli ve 870 yolcusu olan gemiyi esnaf heyecanla bekliyordu. Krizin aşılmasıyla sayıları yavaş yavaş artıyor bu gemilerin gelişi. Bu yaz gelecek cruise gemilerinin sayısı 150’yi bulacakmış. Esnafın dilinde bu müşteriler, ‘ballı börek’, peki turistler memnun ayrılıyorlar mı? Doğal güzelliğimizi bir kenara bırakalım ama en büyük sorun hanutçuluk. Kaymakamlık, polis ve belediye bunlarla mücadele edip, bazı işyerlerini günlerce kapatmalarına rağmen, bu ‘turizm ayıbı’ndan hálá vazgeçilmemesi ilerde dönüp dolaşıp kendilerini vurmayacak mı?
Armutalan, İçmeler ve Beldibi beldeleri ile küçük bir ‘büyükşehir’ haline dönüşen Marmaris, geçen yıl 1.1 milyon turist ağırlamış; bu sayının bu yıl 1.6 milyon olması bekleniyor... Ruslar, Antalya’dan sonra Marmaris’i de keşfetmişler; sayısal olarak İngilizleri geçmesi bekleniyor. Alman ve Hollandalıların sayısı artık geriye düşmüş durumda.
Marmaris’in bazı sorunları ciddi...
Belgeli-belgesiz nitelikli 65 bin yatağa karşılık, 3.600 dolayında işyeri bulunuyor. Bunların 3000’e yakını restaurant, bar, kafe gibi işletmeler... Bu yerlerde 250 bine yakın ‘sandalye’ bulunması şaşırtıcı bir durum. Bu kadar işyeri yanında bu kadar sandalye olur mu? Turiste ‘yolunacak kaz’ gözüyle bakmaktan kurtulamamış bir kısım esnaf... Bir bardak birayı 1.5 milyona satan, bunun yanında ikinci bardağı bedava veren bir işyeri, gerektiğinde bir şişe suyu 5 milyona satabiliyor. Geçen yıl üç kadın turiste 1.075 dolar ‘kazık hesap’ çıkaran restaurant hálá dillerde. Kaymakam Cemalettin Özdemir durumu öğrendiğinde hemen kapatmış burasını...
Bu ölçekteki turistik bir kentte en fazla 100 kuyumcu olması gerekirken, bu sayının 500’ü aşması hiç olumlu bir gelişme değil tabii... Bu durum, Marmaris’teki her şeyin benzerinin açılması nedeniyle ‘işletme enflasyonu’na bağlanabilir. Dolayısıyla rekabetin yarattığı olumsuzluklar karşısında kalite gittikçe düşüyor.
İMAR REZALETLERİ
Bu anlayış tüm turistik merkezlerde aynı; kaçak ve imar yolsuzluklarıyla yeşil ve mavinin canına okunmasının bir benzeri. Belediye Başkanı Ali Acar, bir yıl önce göreve başladığında işletmelerin %18’inin ruhsatsız olduğunu tespit etmiş; kaçak ve imara aykırı kondurulmuş 200’e yakın yıkım yapmış... Bunlardan 75’i İdare Mahkemesi’ne gitmiş ama tümü de belediye lehine çıkmış kararların... Her binanın üzerindeki çirkin ‘çatı’ların tümden kaldırılması gerek. Acar, bu manzara karşısında ‘İmara uygun bir bina var mı, bilemiyorum.Yeni İmar ve Ceza Yasaları uygulanırsa Marmaris’te tek bina kalmaz‘ diye şaşırtıcı bir ifade kullanmak zorunda kalıyor. Marmaris’i imar rezaletinden kurtarmak için ciddi bir rehabilitasyon çalışmasına başlamışlar.
Buna karşılık kıyıyı boydan boya saran otel ve apartların önündeki deniz pırıl pırıl; çünkü Marmaris’in altyapısı tümden çözümlenmiş... Marmaris’in 20 yıllık su ihtiyacını karşılayacak barajın yapımı tamamlanmış, 23 Nisan’dan itibaren su verilmeye başlanmış... Bodrum’a ve Rodos’a su satma fikri de tartışılıyor. Belediye, barajın yapımı için Dünya Bankası’ndan Hazine garantisi ile aldığı 200 milyon doları 20 yıla yayarak ödeyecekmiş.
Sadun Boro: Beni Okluk’a gömün
DENİZLERİN kurdu Sadun Boro’nun, önceki akşam Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı onuruna verilen festival yemeğine çok iri bir papyonla katılması dikkati çekti. Özal’ın ‘çevre danışmanı’ Can Pulak başta olmak üzere herkes takıldı. ‘Ne gülüyorsunuz, bu tekne dışında giydiğim bahriye kıyafeti’ deyiverdi. 76 yaşındaki Boro, gayet keyifliydi; ‘Dün bir çocuk doğurdum...Vira Demir-Kuşadası’ndan Antalya’ya Denizciler için Rehber (TEB Yayınları) adlı 3.kitabımın 3.baskısı çıktı.İstanbul’dan gönderdiler onu öptüm, öptüm... Marmara Denizi ile ilgili yaşadıklarımla yeni eklemeler yaptım. Artık bu benim son eserim’ dedi.
Üzerinde düğmeleri iliklenmeyen ceketinin öyküsünü de şöyle anlattı Boro: ‘Hürriyet adına ‘Kısmet’ teknesiyle çıktığım dünya turundan dönünce onuruma Çınar Oteli’nde bir balo verdiler.Ama benim elbisem yoktu.Gazetenin Genel Yayın Müdürü Necati Zincirkıran, tişörtle gidilmez baloya, dedi.Beni Vakko’ya götürüp bir takım elbise aldılar; tam 37 yıllık.’
Habertürk’ten Taki Doğan, ‘Denizden hálá bıkmadınız mı?’ diye sorunca, şu ilginç konuşmayı yaptı:
‘Böyle bir soruyu kabul edemem.Sevgiliden bıkılır, denizden bıkılmaz.Mayıs-haziran ve eylül-ekim, kasım-aralıkta koylardayım.Gökova’dan kopamam, Okluk Koyu dünyanın en güzel yeridir.Vasiyetimdir; vakti keraati geldiğinde oraya gömülmek isterim.Gökova’nın bir tarafı açık denize açılır, bir tarafında da yüksek bir tepe vardır, oraya işte... Turistlerin ziyaret etmesini isterim.Öyle üzerime çaput falan bağlanmasını da istemem.’
Sohbet daha sonra inanılmaz boyutlara ulaşıyor, ‘Taki bunu yayınlamazsan canına okurum’ diyerek herkesi güldürüyor.
Koylarla ilgili uyarısını da şöyle anlatıyor:
‘Ben öyle festival, şenlik dinlemem. Ne yazık ki, denizcilikle ilgili hiçbir ilgimiz yok. Orta Asya’dan at üzerinde geldik; denizi sevemedik. 21. yüzyıla girdik, Mercedes’lere binip içinden denizi seyrediyoruz. Denizcilikle ilgili bazı kanun değişiklikleri yapılıyor ama yetmiyor. Daha çok teşviklerin olması lazım. Adam kayığıyla balık tutmaya gidiyor, Sahil Güvenlik hemen müdahale ediyor. Zaten sahiller de kapandı. 1950’lerde Caddebostan’a çalışan vapur seferi 24’ü buluyordu. Akdeniz limanlarına yolcu gemilerimiz çalışırdı. Ben 1948’de Marsilya’ya vapurla oradan trenle İngiltere’ye giderdim. 50 yıldır dünya denizlerini dolaştım. Emin olun kendi ülkem için söylemiyorum, Güney Ege’deki koyların güzelliği dünyanın hiçbir yerinde yok. Ama bundan faydalanmasını bilmiyoruz. Yat turizmini baltalamak için gerek kamu gerekse halk olarak elimizden gelen her türlü kötülüğü yapıyoruz. Bu koylar bizim elimizde kalan en son nimet; bundan faydalanmasını bilmek zorundayız. Bunların kıymetini bilelim, elalemin gavurundan mı her şeyi öğrenmek zorundayız.’