Paylaş
‘Kutu kutu paralar’; bunların hesabı soruldu mu, nerede harcandı bilemeyiz, ama hüzünlü bir toplantıydı bunlar konuşulurken, Türkiye’deki Bosnalı vatandaşlarımız acıları hâlâ çekiyorlar. Bosna Sancak Akademik Kültür ve Tarih Vakfı (BSA) tarafından Srebrenica Soykırımı’nın 19. yıldönümü nedeniyle düzenlenen ‘19. Yılında Srebrenica Soykırımı’ etkinliği 5 Temmuz Cumartesi günü İstanbul Ticaret Üniversitesi Eminönü Kampusu’ndaki konferans salonunda yapıldı. Etkinliğe konuşmacı olarak Bosna Savaşı yıllarındaki Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin katıldı. Çetin, ilginç değerlendirmeler yaptı, “Belki bu soykırım yapılmayabilirdi” dedi.
Avrupa’nın İslam’a karşı tavrı bugün daha iyi anlaşılıyor; bütün konuşmalardan şu çıkıyor: AB Balkanlar’da ‘İslam’ı istemiyor. Türkler, Viyana kapılarına yanaştı; din düşmanlığı ondan sonra daha açık şekilde ortaya çıktı. Nitekim, BSA Vakfı adına Doç. Dr. Elmas Orak, Boşnaklar üzerinde yüzyıllardır soykırımlar yapıldığını belirtirken, Srebrenica Soykırımı’nın 1992-1995 arasında Sırplar tarafından Boşnaklar üzerinde gerçekleştirilen ‘Boşnak Soykırımı’nın bir parçası olduğuna vurgu yaptı. AB ve ABD Temsilciler Meclisi tarafından da ‘soykırım’ olarak tanınan Srebrenica Soykırımı’nın, TBMM tarafından halen ‘soykırım’ olarak tanınmadığını söyledi. Bu durumun düzeltilmesini istedi; ama nasıl?...
İNGİLTERE VE HOLLANDA
Anlamlı bir gündü... Srebrenica’da her yıl yapılan törenlerin değişmez bir parçası olan “Suze majki Srebrenice/Srebrenica’lı anaya gözyaşları” şiiri okundu.
Yaşayan en büyük Boşnak şair olarak da değerlendirilen Abdullah Sidran’ın, Srebrenica Soykırımı’nın 12. yılında yazdığı 15 sayfalık ağıt şiir, bu yıl Hüseyin Gül tarafından Türkçeye çevirildi. Op. Dr. Mehmet Akif Göğüsgeren tarafından okunan şiir salonda duygusal bir ortam yaşanmasına neden oldu.
Bosna Savaşı yıllarında Dışişleri Bakan olan Hikmet Çetin’in konuşmasındaki savaşın yüzyılın son büyük trajeidisi haline gelmesini “300 bin kişinin kanında İngiltere ve Fransa’nın ‘bu işi biz çözeriz’ inadı vardır. ABD’nin bu işe karışmasını istememişler bu sorunu AB’nin çözmesi gerektiğine inanmışlardı” cümleleri ile açıkladı. Her iki ülke ABD’nin en önemli ‘sadıkaları’ değil mi?
Srebrenica’nın ‘katliam’ değil ‘soykırım’ olduğunu belirten Çetin, “Balkanlar’da kalıcı barış ancak tüm Balkan ülkelerinin (Bosna-Hersek, Makedonya, Kosova, Karadağ ve Tuzla) AB’ye birlikte tam üye olması ile gelebilir” dedi.
Ticaret Üniversitesi’nin toplantı salonu Türkiye’deki Boşnak vatandaşlarımızca doldurulmuştu.
Bir izleyicinin “Srebrenica Soykırımı sizin Dışişleri Bakanlığı görevinizden sonraki döneme rastlamaktadır. Yine de sormak istiyorum. Srebrenica Soykırımı olmazdan önce ve ilk soykırım başlayınca Türkiye’nin haberi olmuş mudur? Türkiye bir soykırım olacağını hissetmiş midir? Neler yapabilirdi?” sorusuna, “Türkiye maalesef Srebrenica’nın gelişini hissetmemiştir. Soykırım yapıldığını anladığında ise geç kalmıştır. Hissedebilseydi yapabileceği şeyler olurdu. Uluslararası toplumu NATO’yu mutlaka harekete geçirirdi” dedi.
MARŞ MİRA
Hollandalı Komutan Thom Karremans kapıları Sırplar’a açtığında Srebrenica için ‘sonun sonu’ gelmişti. Sonun başlangıcı BM tarafından Srebrenica’nın güvenli bölge ilan edilip Boşnaklar’ın elindeki tüm silahların alınmasıydı.
Erkekler, 14 yaş üzerindeki tüm erkekler kapıların açılmasının kendileri için ölüm demek olduğunu biliyordu. Yürüyebilecek durumdaki yaklaşık 13 bin erkek -bunu daha az veya daha fazla olarak söyleyenler de var-, olmayan silahları ile daha güvenli bir bölgeye, Tuzla’ya doğru yola çıktılar. Mayın tehlikesinden ötürü bir çok kez önündeki arkadaşının bastığı noktalara basmaya özen göstererek tek sıra halinde ilerlediler. Top atışı altında, tüfeklerden çıkan mermilerden kaçarak bazan de kaçamadan yürüdüler. Bu yolun adıdır “Put smrti / Ölüm yolu”.
Put Smrti’de yürüyenlerin kesin sayılara hiçbir zaman ulaşılacak olamasa da yaklaşık dört bininin Tuzla’ya varabildiği belirtilir. Nezuk köyü kurtuluşun adıdır yola çıkanlar için. Köylerin arkalarından, ormanın içinden, tepelerden, ırmaklardan mümkün olduğunca kimseye görünmeden geçilerek, ve ölerek ulaşılan Nezuk ile Srebrenica arasında yaklaşık 110 kilometre uzaklık vardır. Her yıl bu yol, Srebrenica’dan yola çıkanların hissettiklerini yaşamak, anılarını canlı tutmak ve bir daha savaşlar olmasın diye tarihi geri çevirircesine ters doğrultuda yürünür. Bu defa adı ölüm değil “Barış”tır.
Barış yürüyüşü, ya da Boşnakçası ile Marš Mira, 8 temmuz günü Nezuk’tan başlar, 10 temmuz akşamı Potocari’de biter. Pırıl pırıl temmuzun o kapkara 11’nci günü yapılan tören ve kimlikleri saptanabilen cenazelerin gömülmesi ile ritüel tamamlanır.
Bosna Sancak Akademik Kültür ve Tarih Vakfı mütevelli heyeti üyelerinden Op. Dr. Mehmet Akif Göğüsgeren de bu yolu her yıl yürüyenlerden,,,
NELER KONUŞULDU
- ‘Srebrenica Soykırımı’ anma toplantısında yapılan konuşmalardan ilginç notlar şöyle:
-Hikmet Çetin’ın konuşmasında alkış “Bosna Hersek’te olanları kabul edemeyiz. Irkçı bir anlayış olamaz. 8.300 kişi öldürülmüş, bunlar unutulacak şey değildir” sözleri alkışlandı.
-Sırbistan’a kızgınlık hala sürüyor; konuşmalarda tahriklerden vazgeçmesi istendi Yugoslavya’nın..
Türkiye’ye göç eden Boşnaklar ‘Birlik ve barış isteğinde’; “Bu nedenle Yugoslavya artık Sırbistan olduğunu anlamalı” diyorlar. Sırbistan ve Hırvatistan bağımsız egemen ülke oldular ancak Borsa Hersek’i düşünmediler.
- Anlatılanlara göre, Türkiye’nin, Bosna Hersek’e etkin bir yatırımı yok. İstatistikler, Türkiye’nin yatırımda 10. sırada olduğunu gösteriyor. Tabii ki iyi bir sıra değil. Bosna’da bugünden yarına siyasi istikrar gözükmüyor, ekonomik durumu da kötü… Coğrafyası da zaten yatırım için elverişli bir bölge değil… İşsizlik yüzde 40 gibi hayli yüksek bir oranda…Türkiye geçmişten beri bölgeye elinden geleni yapıyor ama bu gibi katkılar yeterli değil. Özel ve Demirel’in katkıları unutulmaz… Oralara çok para yardımı yapıldı. Bunun dışında ayrıntıya girmemek gerekiyor; çünkü içinden çıkılacak gibi bir durum yok. 1990’larda basında ‘Bosna paraları’nın ne olduğu çok yazıldı. Bu bakımdan siyasi yapı, Türkiyedeki yatırımcıya güven vermiyor.
DOĞUM ORANI SIFIR…
- Ülkede işsizlikten başka göç en önemli sorun… Özellikle Avrupa’ya gidiyorlar; toplantıyı izleyen bir katılımcı “Bosna Hersek şu anda terkedilmiş bir ülke durumunda” Bir başka sorun da, doğurganlığın sıfır noktasına gelmesi… Kadınlar işlerini kaybetmemek için doğurmuyorlar; altı aylık hamilelik süresi ciddi bir sorun yaratıyor; yani geride korumasız ve sahipsiz bir nesil kalıyor.
- DSP eski Milletvekili ve geçen dönem CHP’den Bayrampaşa Belediye Başkan adayı olan Bahri Sipahi “Dayton barış anlaşmasınının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini” söylerken, kendisine “Sırpların Türklere ve Müslümanlara bu tepkisi ne zaman başladı?” biçiminde bir soru yöneltildi: Sipahi’nin yanıtı şu oldu:
KOSOVA SAVAŞININ İNTİKAMI
“1389 1. Kosova Savaşı’dan beridir. Bugün hala bir çocuk vaftiz edilirken, “Sen Kosova’nın intikamını alacaksın”denir.
- Konuşmacılar “Bosna Hersek’in sınırlarının ve bütünlüğünün korunması görüşünde” birleşiyorlar. Hikmet Çetin’in söylediği gibi “Balkanların kavganın durulması için eski Yugoslavya’dan bakiye kalan ülkeler AB’ye alınacaksa, Sırbıstan, Makedonya, Kosova, Karabağ ve Sancak’la birlikte düşünülmesi lazımdır. Bu esas çatışma ortamını giderebilir. Çünkü sinir uçları orada ‘arızalı’ duruyor” ifadeleri gündeme geldi.
- Hikmet Çetin’e “Siz buraya korumasız geldiniz” denilince, “Ben korumasız geziyorum” karşılığını vermesi dikkat çekti.
- Hikmet Çetin, Borsa Hersek’in sorunlarına ancak AB ve NATO çözüm olabilir, diye düşünüyor.
- Yani özetlemek gerekiyorsa ‘Balkanları da kendimize çevirmişiz’; TİKA ve iktidara yakın vakıflar aracılığıyla ‘dincilik’ dışında hiçbir şey yapmamışız; orasının kültürünü unutmuşuz!
‘Arkasındayız tabii’
-BOSNALILARIN arasında Hikmet Çetin’e sorduk; “Ekmeleddin Bey’in adaylığı için ne diyorsunuz?” dedik, “Konuşmam” karşılığını verdi hemen. Aradan bir süre geçtikten sonra şöyle konuştu: “Tanışıklığımız vardır tabii. Karar verilmiştir, yapacak bir şey yoktur, tartışmanın anlamı da yoktur.Biz de bundan sonra arkasındayız tabii. Geriye bakmak doğru değildir, anlamı da yoktur. Aday bellidir; desteklenmesi ve gereğinin yapılması lazımdır.”
Hikmet Çetin’in cumhurbaşkanı adaylığı, CHP’de Deniz Baykal, İlhan Kesici, Osman Korutürk gibi isimlerle birlikte geçmişti.
Günün sözü
-“BİR madalyonun iki yüzü olan AKP ve Cemaat’in içindeki gerçek suçlular, suçları nedeniyle birlikte yargılanacak. İki eski suç ortağı olan AKP ve Cemaat’in devlet paylaşım savaşında artık tarafların en etkili silahına ‘cadı avı’na başvuruluyor.”
(Gazeteci Ahmet Şık’ın, Gülen cemaati soruşturması kapsamında Ankara’da Savcı Serdar Coşkun tarafından ifadesi alındı ve Twitter üzerinden bu değerlendirmeyi yaptı.)
Hırsız ve yalancı olmasın
ÇEŞİTLİ yörelerde yurttaşlarla konuşurken “Nasıl bir cumhurbaşkanı?” olmalı sorusuna çokça muhatap oluyoruz.
Tek cevap veriyoruz...
Hırsız, yalancı ve ahlaksız olmasın yeter!
Fikri SAĞLAR
Biliyor musunuz?
-PROF. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun perşembe günü Çırağan Oteli’nde bir basın toplantısı yaparak adaylık süreci, Cumhurbaşkanlığı makamı ve gündemdeki diğer önemli konulara dair açıklamalarda bulunacağını, bu arada kampanya sloganı ve seçim bildirgesini ilk kez medya ile paylaşacağını, hafta sonu da Tekirdağ’da iftara katılacağını...
Mesaj panosu
‘Paralelle uzlaşılmaz, hesaplaşılır’
-“İŞADAMI Nazif Günal’a (Madencilik ve HES yatırımları nedeniyle) “Sen de Artvin’in, o toprağın çocuğusun. Doğayı katletme, yoksa Artvinli seni affetmez!” (Uğur BAYRAKTUTAN)
-“DÜNYA ülkelerinde 65 yaşı geçenlere itibar edilir. Baş tacıdırlar. Her devlet faaliyeti indirimlidir. Bizde otobüste bile yer verilmiyor. Ölün!” (Nail KEÇİLİ)
-“KAMPANYASINDAN anladığım kadarıyla Başbakan Erdoğan cumhurbaşkanı seçilirse, başbakanlık yapmayı vaat ediyor!”(hızcarpızaman)
-“PARALELLERLE uzlaşılmaz, hesaplaşılır”
(Gülay GÖKTÜRK)
-“METİN Altıok’a dokunamadınız. Erkan Oğur’a da dokunamazsınız. Bu insanlar dünyanın gerçek dokunulmazlarıdır.”
(Tuna KİREMİTÇİ)
Polis kara listede mi?
“BAŞBAKANIMIZA sorularımız var bunu yerimize siz sorar mısınız?” diyor polisler; bu konuda gazetecileri dün mesaj yağmuruna tuttular. 300 bin kişilik ‘Güvenlik Ordusu’ polislerin en büyük sorununun ek gösterge olduğunu söylüyorlar. “Polisler bugüne kadar kendimize ayrıcalık tanınsın istemedik, çalışma şartlarımız eşit olmasa da, devlet memurlarına verilen zam neyse bize de o verildi. Ama özlük hakları ve ek göstergemiz konusunda diğer devlet memurlarına ve eş değer güvenlik görevlilerine tanınan haklar bize tanınmadı. Emniyet mensuplarının talebi, 2200 olan ek göstergelerinin 3600 olarak düzeltilmesidir. Bu polisin hakkıdır ama şu ana kadar sesimizi duyurmamıza rağmen verilmedi. Ancak ‘şüpheli’ karşıladıkları bir durum da var: 3600 ek gösterge Başbakandan veto mu yedi? Polis Başbakana göre ‘kara liste’ mi? Başbakan AKP MYK toplantısında polisin olmazsa olmazı 3600 ek gösterge maddesini “Polise ek gösterge yok, onlar bana ihanet etti” diyerek yasadan kendi eliyle mi çıkardı? Bu sorularımızın yanıtını sabırsızlıkla bekliyoruz.” diyorlar.
Paylaş