Paylaş
“10 yılda rekorlara imza attık!” başlıklı kitapçığın en önemli vurgusu ”Daha yapacak çok işimiz var!”dı.
İki hafta önce projelerini açıklayan Sarıgül ise “Ötekisi olmayan İstanbul” başlığının altında “Vakit tamam, zamanı geldi” diyordu.
Topbaş’ın kitapçığının girişinde Başbakan Erdoğan’ın sunuş yazısı var... Sarıgül’ünkinde ise ‘başyazı’ Kılıçdaroğlu’na değil kendisine ait... Kılıçdaroğlu’nun bir tek fotoğrafı dahi yok kitapçıkta. Ancak geniş boyutlu kitapçığın kapağında Erdoğan ve Topbaş’a dönük olarak “20 yıl oldu, yordular ve yoruldular!” eleştirisi getirilirken, özellikle “30 Mart’ta sandıktan demokrasi, özgürlük ve huzur çıkacak” mesajı veriliyordu.
AKP’nin böyle bir derdi yok; inşaat ve ranta dönük faaliyetler daha önde gözüküyor kitapçıkta.
Sarıgül’ün broşürleri daha özenli, profesyonel bir elden geçmiş. AKP’ninki ise ‘tekdüze’ bir çalışmayı gösteriyor.
‘Trafik çilesi’ konusunda ağır eleştiriler getiren Sarıgül’e karşılık Kadir Topbaş ise “En çok metro yatırımlarını” öne çıkarıyor. “Paris, New York, Londra, Şanghay ve Yeni Delhi’de metroları devlet yapıyor: İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise dünyada bu kadar büyük ve hızlı metro yatırımlarını yapan tek belediyeyiz” diyor. Bu biraz da Gökçek’e ironik bir gönderme...
Sarıgül, “İstanbul’un 6 büyük kent meydanı olacak” derken, Topbaş “Kent meydanlarımızı yenileyeceğiz” demekle yetindi.
Sarıgül, “Önceliğimiz , İstanbul’u İstanbul’dan yönetmek“ derken, Topbaş ‘Ankara’nın müdahalelerini’ bilmesine karşın bu konuda bir şey söylemeye cesaret edemiyor.
İstanbul’da iki yakaya iki kent müzesi yapacaklarını vaat ederken, Topbaş’ın AKM ile ilgili dahi bir görüşü bilinmiyor.
Sarıgül, “İki baraj yapacağız” derken, Topbaş “Melen’in temelini attığımızdan haberi yok” dedi ve “Gelin size bunları öğretelim, ağabeylik yapalım” diye konuştu.
Her ilçede sağlık merkezi yapılacağını söyleyen Sarıgül’e karşı, iktidarın resmi ve özel hastaneleri nedeniyle Kadir Topbaş’ın haklı olarak böyle bir vaadi bulunmuyor.
Sarıgül’ün aksine Topbaş’ın anlattığı projeleri arasında ‘öğrenci yurtları’ diye bir sorun gündeme gelmedi. Aynı şekilde “Olimpik park ve sporcu fabrikaları’ projelerine benzer projelerden söz edilmedi.
“Çocuklarımız için her hafta sinema ve tiyatro gösterimi, her ilçede organik pazar... gibi vaatler de Topbaş’ın gündeminde yoktu.
Sarıgül ‘Doğal çekim platoları kurulması” açıklamasına karşın Topbaş “Beykoz’daki platodan galiba haberi yok” dedi.
“Öğrencilerimiz İstanbul’da yalnız ve çaresiz kalmayacak.”
Yazı uzayacak, Sarıgül dün akşam CNN Türk’te Ahmet Hakan’a dedi ki, cuma günü 14.00’te Kadir Topbaş’ı, Yenikapı’da arıtma tesislerinde bekliyor; biyolojik arıtma konusunda... Evet Sarıgül, üç ay önce “Son 15 gün içinde ‘bombalarımı’ bekleyin” demişti; demek ki başlıyor.
1915’te ne olmuştu
GELİBOLU Derneği Başkanı E. Kurmay Albay Süleyman Taş’ın bugünle ilgili gönderdiği yazı şöyle:
Neredeyse yüz yıl önce bugün, 18 Mart 1915’te Müttefik Donanma Çanakkale Boğazı’nı zorla geçmek için son ve büyük taarruzunu yapmıştı. Maksat, İstanbul’a ulaşmak, dönemin en güçlü donanmasının toplarının tehdidi altında Osmanlı İmparatorluğu’nu savaş dışı bırakmak ve Çarlık Rusya’sına yardım ulaştırmaktı. Gelibolu Derneği geçtiğimiz günlerde Ankara’da ‘İmparatorluğun Kritik Yılı, 1915’ konulu bir panel düzenledi. Panelde konuşan tarihçi Prof. Dr. Seçil Karal Akgün o günleri şöyle tarif ediyordu:
“Biri Sirkeci garında, diğeri Haydarpaşa’da iki tren hazır bekletiliyor. Biri İstanbul’daki, başta Almanya olmak üzere Osmanlı’nın müttefiki ülkelerin büyükelçilik mensuplarını ve arşivini Avrupa’ya kaçıracak, diğeri de Osmanlı hanedanını ve hükümetini Anadolu’ya...”
Prof. Akgül, bir dönemin ‘tarih’ eğitimiyle özdeşleşmiş Prof. Dr. Enver Ziya Karal Hoca’nın kızı...
Ama, Müttefik armada hiç beklemediği bir hezimete uğradı ve bu sonuç sadece bu savaşın değil, tüm dünya tarihinin farklı bir yönde akmasına yol açtı.
1915, aynı zamanda Ermenilerin ‘soykırım’ iddiaları açısından da kritik bir yıl...
Diğer konuşmacı Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Osmanlı hükümetinin 24 Nisan 1915 tarihli genelgesinin ve ‘tehcir’ kararının hangi koşullarda alındığını ve birçok istisnalar da getirdiğini anlatıyor. Yer, isim, tarih gibi ayrıntıları tek tek vererek... Yıllardır, dünyanın dört köşesinde ‘soykırım’ iddialarına ilişkin gerçekleri anlatmaya çalışan bu tek kişilik ordu; “Herkes Ermenilerin yaşadıklarını anlatıyor, ki büyük ölçüde doğrudur da... Ama anlatılmayan şu: Türkler de aynı deneyimi yaşadılar. Sadece 1914’le 1922 arasında 13 Ermeni isyanı, saldırısı vardır.” Türkkaya Hoca, 1914 Sarıkamış felaketinden hemen sonra, Doğu Cephesi’nde en zayıf durumda olan imparatorluğun, batıda Çanakkale’de, başkentin kapısına düşman dayanmışken, Rus ordularıyla işbirliğine giren bazı Ermeni grupların geri bölgedeki eylemlerine karşı zorunlu bir tedbir olarak ‘tehcir’ kararını aldığını anlatıyor. Çünkü doğu cephesindeki orduların geri bölgesi, lojistik merkezleri ve ikmal yolları çetelerin tehdidi altında... Yoksa, hedef Ermeniler değil... Seçil Hoca da “Savaştan hemen sonra imparatorluk işgal altındayken ve her türlü delil—olsaydı—ellerindeyken, şahitler—olsaydı—bulunabilecekken, ‘işgal’ devletlerinin çok çabalamalarına rağmen ‘soykırım’ iddiasıyla bir dava açamadıklarını vurguluyor. Gerçekten de Osmanlı’nın ileri gelen yöneticileri bu maksatla yıllarca Malta’da sürgün tutuldular. Yaşananların bir soykırım değil, zamanın savaş şartlarından kaynaklanan ve hem Türklerin hem de Ermenilerin büyük acılar yaşamasına yol açan olaylar olduğu anlaşılıyor. Gelin görün ki bunu dünyaya anlatmakta çok başarılı olduğumuz söylenemez.
Bu tarihi dönemin 100. yılına, başta İngiltere, Yeni Zelanda ve Avustralya olmak üzere birçok devlet yıllar öncesinden başlayarak ciddi bir şekilde hazırlandılar, hükümetleri özel kurullar oluşturdu, bütçelerine kaynaklar koydu, milli eğitim müfredatları bu maksatla yeniden düzenlendi. Diyaspora, gelecek yıla yönelik büyük hazırlıklar içinde... Bizde ise bu konularda muhatap bile bulmak mümkün değil... Ülke gündemi çok farklı konularla dolu ve Çanakkale gibi bir milli destan bile siyasi kutuplaşmanın bir aracı haline getirilmiş durumda... Sadece birkaç üniversitenin (büyük ölçüde, yabancı devletlerin maddi desteğiyle) ve Gelibolu Derneği gibi bir avuç sivil toplum örgütünün çok sınırlı imkânlarıyla bir şeyler yapmaya çalışması düşündürücü ve üzücü... Bu kritik dönem seçimlerin hayhuyu içinde geçip gidecek gibi görünüyor. Dileriz ki yanılalım.”
GÜNÜN SÖZÜ
“Bir gazetenin neyi yayımlayıp yayımlamayacağına mahkeme karar veremez. Gerçekse ve kamu çıkarı içeriyorsa bence mutlaka yayımlanmalıdır. Egemen medya, siyasi iktidarın belirli ölçüde barometresi gibidir. Dolayısıyla mevcut egemen medyada siyasi iktidara yönelik eleştiriler arttıkça, siyasi iktidara mesafe uzaklaştıkça, o siyasi iktidarın sonunun geldiğinin işaretleridir bunlar.”
(Gazeteci Ragıp Duran)
Diyanet, Atatürk düşmanı mıdır
16 Mart Pazar günkü yazınızda Orhan Karaveli Bey’in yazdığı Çanakkale ile ilgi bölümünüzü okudum. Orhan Bey, Çanakkale Destanı, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının Atatürk sayesinde olduğunu belirtmiş ki zaten bizler buna bütün kalbimizle inanıyoruz. Ama bunu hâlâ görmezden geliyorlar. Bunlardan biri de Diyanet İşleri Başkanlığı...
14 Mart 2014 tarihinde cuma hutbesinde Çanakkale Savaşı ile ilgili hutbe verildi ve bir kere bile Atatürk’ün adı geçmedi.
Acaba şimdi yine bir Çanakkale Savaşı olsa ülkeyi yönetenlerden hangisi cepheye gider? Bence ülkeden kaçacak yer ararlar, yazıklar olsun bunlara.
O savaşlar Atatürk gibi lider olmadan kazanılacak bir savaş mıydı o zor şartlarda.
Allah bu ülkeye gerçekten ülkesini seven adil idareciler nasip etsin. Bülent ACAR
Başbakan açıklıyor, büyükşehir dinlemiyor
ÖZÜRLÜLERE toplu taşıma araçları ücretsizdir; ne yazık ki Marmaray’da böyle bir uygulama yok.
Hayret demek gerekiyor. (Büyükşehir mi, TCDD mi yetkilidir bu işle?)
Başbakan vaktiyle, “Bizim hükümetimiz özürlü kişilere elektrik, su ve doğalgazda % 50 indirim yaptı” demişti; fakat bu asılsız çıktı. Sadece suya % 50 indirim var; o da su ucuz olduğu için. Elektrik ve doğalgaza indirim söz konusu değil.
Diğer yandan Başbakan gittiği her yerde, özürlülük oranı % 50 olan kişiler evde bakım ücreti alıyor diye söylüyor. O da asılsız çıktı. Benim bizzat abim görme özürlü, hiçbir sosyal güvencesi de yok. Fakat işin daha da ilginç olan yanı raporunda özürlülük oranı % 98 yazıyor olmasına rağmen yine de evde bakım ücretinden faydalanamıyor. Bunların yorumunu size bırakıyoruz.
Acaba bunu yazabilir misiniz?
Ali BAŞAK
Biliyor musunuz
-BAKIRKÖY Belediyesi tarafından 14 ayda yapılan 1054 kişilik ana salona ve 391 m2’lik döner sahneye sahip olan Bakırköy Belediyesi Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi’nin açılışına Deniz Baykal, Gökhan Günaydın, Ateş Ünal Erzen, Süleyman Çelebi, Mevlüt Aslanoğlu, İsmail Ünal, Prof. Dr. Mustafa Zengin, CHP, AKP ve MHP’nin ilçe başkanları ve başkan adayları ile sanatseverlerin katıldığını; Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen’in salonun Avrupa’da bile pek örneğinin görülemeyeceği kusursuz akustik sisteme sahip olduğunu, merkezin bahçesinde Bihrat Mavitan ve Ümit Öztürk’ün yaptığı Leyla Gencer Heykeli’nin bulunduğunu belirtirken, “10 yıllık başkanlık dönemim benim en güzel yıllarımdı. 10 yıl boyunca ne yaptıysak sizlerin desteklerinizle yaptık” dediğini...
-CHP’nin Brüksel’deki AB Temsilcisi Kader Sevinç’in, ‘Nehirler Boyu Yalnızlık’ adlı bir şiir/caz mini albüm yayımladığını; albümün İsveç’den müzisyen Robert İkiz ile ortak yapıldığını; Itunes, Amazon ve pek çok müzik platformunda satışa sunulduğunu; bu arada Sevinç’in ‘Kırık Ülke’ adlı şiir kitabının da önümüzdeki günlerde piyasaya çıkacağını...
-AKP’li Beylikdüzü’nün seçimlere 12 gün kala dokuz yeşil alanı, Başkan Yusuf Uzun’un yetkisiyle bugün 10.00’da ihaleye açtığını ve halkın engellemek için belediyeye baskın yapacağını….
Paylaş