Paylaş
Bizans tarihi ile ilgili çalışırken, eline ilginç bir makale geçmiş: 'Bizans İmparatorluğu'nda bir politika olarak nüfus transferi' (Comparative Studies in Society and History' adlı dergide Ocak 1961'de yayımlanmış.)
Doç. Gürses şunları anlatıyor:
"Bu makalede Bizans imparatorunca, Doğu Anadolu'da güvenlik sorunu yaratan Ermeni yerleşimcilerin bazı bölgelerden toplu olarak imparatorluğun diğer bölgelerine transfer edildikleri, yani tehcire tabi tutuldukları belirtiliyor. Kaynak olarak Latince, Yunanca, Fransızca, İngilizce ve Almanca araştırmalar gösterilmiş."
SORUN YARATAN ERMENİLER
"Eldeki kaynaklara göre, Bizans İmparatoru Tiberius güvenlik sorunu yaratan binlerce Ermeni'nin 578 yılında Kıbrıs'a tehcirini sağlamış. İmparator Konstantine V Copronymus (741-775) döneminde, Erzurum ve Maraş bölgesinden toplanan Ermeniler, batı bölgelerine (O zamanki Trakya), 792 yılında Sicilya'ya; Kral II. Basil döneminde doğu illerinden toplanan Ermeniler Girit ve Makedonya bölgelerine; daha sonraki dönemde Kuzey Suriye, Yunanistan, Girit, Kıbrıs ve Çukurova bölgelerine tehcir edilmişler."
"Osmanlı'nın da, Ermenileri özellikle Lübnan'daki Hıristiyanların yaşadığı Dağlık Lübnan denen bölgeye gönderdiği biliniyor."
Gürses, bu politikanın sadece Ermenilere karşı değil, sorun yaratan öteki etnik gruplara karşı da kullanıldığını belirterek şöyle diyor:
"Şunu görüyoruz, Ermenilerin Bizans'ta sorun yaratmaları, Türklerin Anadolu'ya girmesini kolaylaştırmıştır... Tokalak'ın kitabı bu açıdan önemli. Bizans'taki kurumsal yapılanmaların Osmanlı döneminde de bazı revizyonlarla sürdürüldüğü anlaşılıyor. Yani bu tehcir politikası Osmanlı'nın Bizans'tan devraldığı bir gelenek... Bizans yani Doğu Roma, Roma İmparatorluğu kurumlarından bir sentez yaratırken yeni yayılma alanı olan doğudaki kurumlardan da etkilenmiş. Osmanlı da tüm bu geleneklerden kendi sentezini yaratmıştır."
TÜRK BOYLARI
"Güvenlik sorunu yaratan gruplar tehcire tabi tutulurken, bazı Türk boylarının Balkanlar'ın güvenliği için II. Jüstinyen döneminde 690'lı yıllarda Makedonya ve Vardar bölgesine yerleştirildiğini görüyoruz. Bu dönemde Türklerin Anadolu'ya yerleşmeden önce özellikle kuzeybatı Karadeniz üzerinden Balkanlar'a geldikleri biliniyor. Prof. Georg Ostrogorsky'nin 'Bizans Devleti Tarihi' adlı eserinde de belirtildiği gibi Avarlar 580'li yıllarda Balkanlar'da etkili bir güç idiler."
"10. yüzyılda II. Basil döneminde Trakya'da bir Türk kolonisi kurulmuş. 11. yüzyılda Peçenekler, Tuna bölgesine yerleşmiş. 13. yüzyılda Selçuklu Sultanı II. Keykavus'a bağlı gruplar Dobruca bölgesine yerleşmiş."
"11. yüzyılda Bizans ve Ermeniler arasındaki sorunlar had safhaya çıkmıştı. Bu dönem Türklerin Anadolu'ya girişlerinin dönemi olmuştur. Yani bu sorun Türklerin işini kolaylaştırmış" diyen Gürses, şu bilgiyi veriyor:
'Journal Asiatique' adlı Fransızca dergide 1919'da yayınlanan bir makalede F. Macler adlı yazar, 17. yüzyılda yaşamış bir Ermeni yazardan şu alıntıyı aktarıyor:
"Ermeniler, Yunanlılardan nefret eder. Yunanlılar da Ermenilerden nefret eder. Bu nedenle Tanrı, Türkleri yarattı, ikisini cezalandırmak için."
İslami basın, Olmert'in ziyaretini görmüyor
İsrail Başbakanı'nı ya Sezer davet etseydi
İSRAİL Başbakanı Ehud Olmert, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın konuğu olarak bu akşam Ankara'ya geliyor. İki günlük ziyaret sırasında ikili ilişkilerin yanı sıra İsrail-Filistin sorunu, Filistin'deki iç gelişmeler, Lübnan ve Irak'taki gelişmeler, İran'ın nükleer enerji çalışmaları gibi bölgesel sorunların ele alınması bekleniyor.
İsrail Başbakanı'nın gezisinden 'İslami' ve muhafazakar medyada hiç söz edilmiyor, görmezlikten geliniyor. (Sadece Milli Gazete'de küçük bir haber vardı.)
Eğer daveti Cumhurbaşkanı Sezer yapsaydı; koro halinde yoğun bir eleştiri yağmuruna başlarlardı. Ama davet Erdoğan tarafından yapılınca 'suskunluk' dikkat çekiyor.
Başbakan Erdoğan ise Olmert'in ziyaretinden bir gün önce, İsrail'in Harem-i Şerif'e yönelik tavrını kınamıştı.
Olmert'in gelişi dolayısıyla sadece Özgür-Der, 200 kişilik bir grupla geçen cumartesi günü Saraçhane'de bir protesto eylemi yaptı.
Radikal Özgür-Der, 4 yıldır AKP'ye dönük hiçbir eylem yapmıyor.
Biliyor musunuz
- İÇİŞLERİ Bakanı Abdülkadir Aksu'yu, İstanbul’a her gelişi ve gidişinde Atatürk Havalimanı’nda karşılayan İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın, Aksu'yu geçen cumartesi Ankara'ya dönerken uğurlamadığını
- 'AŞK Kusura Bakmaz' adlı ilk romanı ile dikkat çeken Nurgün Erdinç'in, ikinci romanı 'Bazen Erkek de Sever'in Düş Yayınları tarafından yayınlandığını...
Alman Maliyesi ve Türkler
TÜRKLERİN Alman maliyesi ile olan sorunlarında, Türkiye Merkez Bankası'nın, vatandaşı yanlış bilgilendirdiğinin elbette rolü vardır. Peki, yıllardır Almanya’da yaşayıp da, buradaki hak ve hukuku ile ilgili hiç bir şeye kafa yormayan sevgili vatandaşların hiç mi sorumluluğu yok? Ayrıca işin diğer yüzü; Bu vatandaşlar, Alman kanunlarına göre, düpedüz vergi kaçakçılığı yapmışlardır. Türk medyasının görevi, yapılmış bir kanunsuzluğa kılıf aramak değildir. Bilindiği gibi 'dinci şirketler' (Jetpa, Kombassan vb) aracılığı ile Avrupa'da yaşayan vatandaşlar, Avrupa tarihinin en büyük dolandırıcılığına maruz kalmışlardır. Bu rakam dört-beş milyar Euro olarak tahmin ediliyor. Bu işin politik yani ve bugünkü başbakanın bir zat teşvik günlerinde 'misafir' ve ya da 'temsilci' olarak katılmış olması ve soygunun hemen hemen tamamının camii cemaati içinde yapılmış olmasını bir kenara bırakırsak... Bu dolandırıcılığa maruz kalan vatandaşların yarısından çoğu sessiz kalmaktadır yani herhangi bir resmi yola başvurmamıştır.
Nasıl böyle bir soyguna sessiz kalınır? Cevap gene aynıdır. Vatandaş yaptığı işin vergi kaçakçılığı olduğunu öğrenmiştir, gidip şikayette bulunursa; bu parayı nerden buldun ve bu para ile aldığın faiz yada 'kar ortaklığının' vergisini verdin mi sorusuna verecek cevabı yoktur. Bu nedenle ağlayıp sızlamaktan başka bir şey yapamıyorlar. Dolandıranlarda bunu zaten biliyorlardı. Eğer Türk medyası, dolandırılan vatandaşlara hakikaten yardım etmek istiyorsa, araştırması gereken konu Alman Maliyesi değil, araştırılması mutlaka gerekli soru şu olmalıdır: Vatandaşı dolandıranlar bugün hangi partilere yakın durmaktadır? Bu paraların ne kadarı AKP’ye ne kadarı Saadet Partisi'ne ve diğer partilere akmıştır?
Ve en önemlisi: Bu paralar toplanırken, hangi politikacılar bu işe yardımcı olmuştur ve karşılığında ne almışlardır.
'Türkiye'de şeriat yanlıları vardır' denildiğinde, "Şeriat yanlısı yoktur bazı aşırılar vardır ama onlarda bizim vatandaşımızdır. Dışlamak yerine sahip çıkmak lazım" diyen Başbakan neden dolandırılan vatandaşına "Paranı yatırırken bana mı sordun" deyip sahip çıkmıyor. Demek ki: Ya vatandaş, şeriatçı yada aşırı dinci olurken Erdoğan'a sormuştur yada dolandıranlar Erdoğan'a sormuştur!
Veli DEMİREL-MAİNZ
Arnavutköy'deki yüksek arsa vergilerinin altında ne var
GAZİOSMANPAŞA'ya bağlı Arnavutköy beldesinde arsam var. 2005 yılında
arsam için 12 YTL vergi ödedim. 2006 yılında ise 143 YTL ödememem gerekiyormuş. Bu artışın mantıksal bir açıklaması var mı? Bu kadar yüksek artışın gerekçesi nedir? Yoksa bizim bilmediğimiz şeyler mi oluyor?
Arnavutköy Belediyesi'nden bir yetkilinin açıklama yapmasını istiyorum. Bu keyfi uygulamaya yetkililerin dikkatini çekmek istiyorum.
Hayri GÜNGÖR-BAĞCILAR
Bonozedeler: Erdoğan sözünü tutsun
İMAR Bankası bonozedelerinden: Bonozedelerintemyiz başvurusunu Danıştay 13. Dairesi onadı. Müflis Türkiye İmar Bankası'ndan tasarruflarıyla hazine bonosu (dibs) alan bonozedeler 3 Temmuz 2003'den itibaren Türkiye Cumhuriyeti'nin hiç bir döneminde olmadığı şekilde mağdur edildi.
Toplam hesap sahibi 22 bin 95 kişi, ailelerimizle birlikti bu sayı 100 binleri bulmaktadır. Ankara idare mahkemelerine açtığımız on binlerce davalar sonuçlanmaya başladı.
Bu davalardan bir pilot dava, Ankara 10. İdare Mahkemesi'nde 30 Mayıs 2006'da, mudilerin lehine (anapara+yasal faiz olarak) BDDK ve SPK tarafından ortak ödenmesi şeklinde karara bağlanmıştı.
Yürütmenin durdurulması içn temyize gidilmiş ancak Danıştay 13. Dairesi bu isteği önce reddetmiş ve davayı 09 Ocak 2007 tarihinde mağdurların lehine onamıştı.Türkiye Cumhuriyeti'nin en üst adalet makamı ve tüm idare mahkemeleri bizlerin haklılığını kabul etmiş ve bizlerin devletin kurumlarınca mağdur ettirildiğini kararıyla göstermiştir.Başbakan Erdoğan, 17 Şubat 2004 Salı 00:09 da aşağıdaki demeci verdi:"İmarbank'takiler bonozede değil kazazede."Erdoğan, İmarbank mudilerinin paralarının Ziraat Bankası tarafından ödendiğini belirterek, "Bu ödemelerde bir sıkıntımız yok. Bir sorun da yok. Ancak sorun bono alanlarda." diyor.Erdoğan, "Aslında onlar bonozede de değil kazazede. Çünkü İmarbankası'nın hiçbir şekilde bono alıp satma gibi bir yetkisi yok. Yasalarımıza göre herkes kanunları bilmek zorunda. Buradan bono alanların bu durumu bilmesi gerekirdi. Ancak araştırmadan almışlar. Yasalara göre bu insanlara bizim yapacağımız bir şey yok. Biz bunlara ödeme yaparsak biz yasalar karşısında suçlu duruma düşeriz. Zimmet suçu işlemiş oluruz. Çünkü yasada olmayan bir işlemi yapmış oluruz" diyor.İmarbank bonozedelerinin mahkemeye başvurmasını isteyerek, "Dava açsınlar, buradan bir sonuç alırlarsa biz de üstümüze düşeni yaparız" diye konuşuyor.Bizler artık daha fazla mağdur edilmek istemiyoruz. Erdoğan'ın verdiği sözü hemen yerine getirerek, mahkemelerin verdiği karara uymasını bekliyoruz.
BOTAŞ çökertilmek isteniyor
SANAYİLEŞME ile birlikte enerjinin, bir üretim faktörü olarak önemi giderek artmaktadır. Buna paralel olarak, geliştirilen enerji politikaları da, ekonomik gelişmeyi, teknolojik ilerlemeyi ve uluslararası siyaseti belirleyici bir nitelik kazanmaktadır.
Dünyada uygulanan mevcut politikalar değişmedikçe, 2030 yılında dünya enerji ihtiyacının her yıl %1,6 artacağı öngörülmektedir. Bu artış hızı dünya enerji talebinin, 25 yılda %50 oranında artmasına yol açmaktadır.
Enerji tüketiminin yakıtlar açısından dağılımına bakıldığında; fosil yakıtlar önceliğini hala korumaktadır.
PETROLDE 18, DOĞALGAZDA 8. SIRADA
Ulaştırma sektöründe ham petrolün, elektrik üretiminde kömürün yüksek oranlarda kullanımı devam ederken, son zamanlarda dünyada ısınma ve elektrik üretiminde doğalgaz kullanımı giderek artmakta ve yaygınlaşmaktadır.
Üretimde girdi maliyetlerinin düşürülmesi, uzun vadede ekonomik/ucuz ve güvenli taşıma sistemlerinin oluşturulmasını gündeme getirmiştir.
Ham petrol ve doğal gazın boru hatları ile taşınması; düşük maliyetli ve güvenli olduğundan, boru hattıyla taşımacılık; petrol/doğal gaz sektöründe, fiilen ekonomik faaliyet olarak önemli bir yere sahip olmaktadır.
Türkiye, dünya enerji piyasasında ham petrol ve doğal gaz alım işlemleriyle öne çıkmaktadır. Dünya ham petrol ithalatında 18. sırada, doğal gaz alımlarında ise 9. sırada yer almaktadır.
Doğal gaz ticaretinde boru hatlarındaki payımız %4,16, LNG alımlarında, %2,58 oranındadır.
Türkiye, Avrupa’nın doğal gaz ve ham petrol ulaşım hattı üzerinde olması nedeniyle, boru hattı taşımacılığına ilişkin uluslararası projelerde önemli bir aktördür.
Ülkemiz; Türkiye-Azerbaycan (Şah Deniz), Türkiye-Yunanistan, Mısır-Türkiye, Irak-Türkiye, Türkiye-Yunanistan-İtalya (Nabucco), Türkiye-Türkmenistan gibi yapım ve planlama aşamasında bulunan Uluslararası Doğal Gaz Boru Hattı Projeleri yanında, yapımı tamamlanmış olan Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Ham Petrol Boru Hattı Projesi’nde yer almaktadır.
Türkiye’nin, BTC projesi ile Hazar Bölgesi’nde üretilecek ham petrolün, dünya pazarlarına taşınmasını sağlayacak, enerji koridoru/terminali konumuna geleceği beklenmektedir.
BOTAŞ'IN İŞLEVİ
Ülkemizde; boru hatları ile ham petrol ve doğal gaz taşımacılığı faaliyetleri ve doğal gaz alım-satım işlemleri BOTAŞ tarafından yürütülmektedir.
27.08.1973 tarihinde, Türkiye ve Irak Cumhuriyetleri arasında imzalanan 'Petrol Boru Hattı Anlaşması' uyarınca, TPAO görevlendirilmiştir. Anlaşmada öngörülen işlerin yürütülmesi amacıyla; 15.8.1974 tarihinde sermayesinin tamamı TPAO’na ait olan BOTAŞ kurulmuştur.
BOTAŞ’a 1987 yılından itibaren boru hatları ile doğal gaz taşımacılığı ve doğal gaz alım-satım görevi verilmiştir. 1989 yılında ise Bursa, İzmit ve Eskişehir kentlerindeki doğal gaz dağıtımının yürütülmesi işlevini üstlenmiştir.
TPAO’nun bağlı ortaklığı olarak faaliyetlerini yürüten BOTAŞ, 8.2.1995 tarihinde yeniden yapılandırılarak, İktisadi Devlet Teşekkülü statüsüne getirilmiş ve doğal gaz faaliyetlerinde kamu tekeli konumuna gelmiştir.
Ancak, Mayıs 2001 tarih ve 4646 Sayılı Doğal Gaz Piyasası ile bu konumu sona ermiştir. BOTAŞ’a bağlı bulunan Esgaz ve Bursagaz dağıtım şirketleri bu yasa doğrultusunda 2004 tarihinde özelleştirilmiştir.
BOTAŞ, aynı zamanda Marmara Ereğlisi’nde depolama ve Cezayir ve Nijerya’dan gelen LNG’nin gazlaştırılmasıyla, doğal gaz ana iletim hattını beslemeyi de sürdürmektedir.
BOTAŞ'IN ALIMLARI
BOTAŞ’ın 7 tanesi doğal gaz, 2’si LNG olmak üzere 9 tane 25-30 yıllık süreli doğal gaz alım anlaşması bulunmaktadır.
Bunlar; 4 tanesi Rusya Federasyonu, diğerleri İran, Cezayir, Nijerya ile ayrıca Azerbaycan ve Türkmenistan’la yapılmış anlaşmalardır.
Türkiye, %63-65 oranında Rus doğal gazına bağımlı durumdadır. Bu anlaşmalar; doğal gaz alınmasa bile bedelinin ödenmesini gerektiren 'Yıllık alım yükümlülüğü' (Al ya da öde) içermektedir. Alınan doğal gazın 3. ülkelere yeniden ihracı, genellikle yasaktır. Herhangi bir uyuşmazlıkta uluslararası tahkim devreye girmektedir.
Satıcı ve alıcılar, fiyatları gizlediğinden gerçek fiyat bilgilerine ulaşılamamakta, aynı ülke ile yapılan anlaşmalar arasında bile farklılıklar bulunmaktadır.
DOĞALGAZDA ALIMLAR 8 MİSLİ ARTTI
BOTAŞ, 1990 yılında 3,4 milyar m3 doğal gaz alımı gerçekleştirirken, ülkemizde özellikle elektrik enerjisinde doğal gaz kullanımının artmasıyla (%5760), 2005 yılında bu miktar 8 kat artarak 27 milyar m3’e ulaşmıştır.
Doğal Gaz Depolama Tesisleri Yetersizdir.
Doğal gazın mevsimsel, günlük ve saatlik tüketim taleplerini düzenlemek amacıyla dünya ülkeleri, üretilen veya ithal edilen doğal gazı yeraltında depolamak için tesisler inşa etmektedirler.
Türkiye, ilk doğal gaz anlaşmasını 1984 yılında imzalamış ancak, aradan 23 yıl geçmesine karşın, yeterli depolama tesislerine sahip değildir. Yıllık ulusal tüketiminin %20’sini karşılayabilecek kapasitede (5,56 milyar m3) depolama tesisine sahip olmamız gerekmektedir.
BOTAŞ'IN GELİR KAYBI
'Al ya da öde' yükümlülüklerini içeren bu anlaşmalara dayalı olarak; hemen hemen tamamı ithal edilen doğal gazın depolanamaması; özellikle kış aylarında ciddi anlamda doğal gaz sıkıntısına ve kaynak kaybına yol açmaktadır.
Ayrıca, BOTAŞ’ın doğal gaz alımlarında alım yükümlülüğü bulunmasına karşın, yurt içinde doğal gaz satışı yaptığı sektörlere bu yaptırım uygulanmamaktadır. Bu orantısız uygulama, BOTAŞ’ın gelir kaybına uğramasına neden olmaktadır.
BOTAŞ’ta Alacakların İzlenmesi ve Tahsili en sorunlu alandır.
BOTAŞ’ın gelirlerinin, neredeyse tamamı doğal gaz satışlarından oluşmaktadır. Ticari alacaklarının da büyük bir bölümü, bu satışlarından kaynaklanmaktadır. Ayrıca yurt dışından ham petrol taşımacılığı faaliyetlerinden de kaynaklanan, ticari alacakları bulunmaktadır.
BOTAŞ'ın ALACAKLARI 7.2 MİLYAR YTL
BOTAŞ’ın 2005 yılı sonu itibariyle, tahsil edilemeyen alacakları; 2,4 milyar YTL anapara, 4,8 milyar YTL faiz olmak üzere toplam 7,2 milyar YTL düzeyindedir.
Bu alacakların büyük bir kısmı, KİT’ler ve yerel yönetimlere aittir. %90,6’sı
Elektrik Üretim A.Ş. ve Hamitabat Elektrik A.Ş.’ye ait olup, bunu %6,6 ile EGO izlemektedir.
Ayrıca BOTAŞ, Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı’nın işletilmesine konulan kısıtlamalar (Körfez Savaşı, BM Ambargosu ve Irak İşgali) nedeniyle oluşan 740 milyon dolar tutarındaki alacağını Irak ve BM’den henüz tahsil edememiştir.
Bu durum, BOTAŞ’ın işletme ve yatırım finansmanı için kullandığı kredilerini zamanında ödeyememesine ve faizle yeni krediler alarak, borçlanmasına yol açmaktadır.
Doğalgaz Alım Kontratlarının Özel Sektöre Devredilmesi Büyük Bir Risk Oluşturacaktır.
BOTAŞ'A DAYATMA
Dünya Bankası ve IMF’nin dayatmasıyla çıkarılan 4646 Sayılı Doğal Gaz Piyasası Yasası uyarınca, 2004 yılında dağıtım alanından çıkarılan BOTAŞ’ın doğal gaz alım kontratlarının, %80’lik kısmının da özel şirketlere devredilmesi dayatılmaktadır.
2009 yılında BOTAŞ, 2 ayrı şirket biçiminde yeniden yapılandırılarak iletim zinciri kamuda bırakılırken, ithalat şirketi özelleştirilecektir.
Oysa talep esnekliği çok zayıf olan bir ekonomik mal niteliğindeki doğal gaz fiyat dengesinin; serbest piyasa mekanizmasında sağlanması oldukça zordur.
- Doğal gaz satıcısı ülkelerin/şirketlerin bir tür tekel oluşturduğu bu piyasada çok sayıda küçük şirketin yer alması, doğal gaz ithalatçısı ülkeye hiçbir yarar sağlayamayacaktır.
Doğal gaz satıcıları, genellikle devlet şirketleridir. Alım-satım anlaşmalarında pazarlıkların devletten devlete yapılması; doğal gaz fiyatları ödeme yükümlülükleri, ek indirim sözleşme maddelerinde kamu şirketi olan alıcıya önemli olanak ve avantajlar sağlamaktadır.
Doğal gaz kontrat devrine ön onay vermeyen doğal gaz satıcısı ülkelerin de pek çok benzer nedenle kamu şirketini, özel şirkete tercih ettikleri uygulamada görülmektedir.
- Ön onay, devir ihalelerinde rekabet ortamını bozmaktadır. Yabancı ülke ve şirketleri, ön onay haklarını kullanarak, Türkiye’deki doğal gaz dağıtım ve ticaretini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirebilmektedirler.
- BOTAŞ’ın doğal gaz alım kontratları devredilirken, müşteri devri konusu düzenlenmemiştir. Bu eksiklik, yeni doğal gaz arz şirketlerinin müşteri paylaşımında karışıklıklar ve kaos yaşanmasına neden olacaktır.
EÜAŞ'IN BORCU
BOTAŞ’a yüklü miktarda borcu olan EÜAŞ, Belediyeler, dağıtım şirketleri, BOTAŞ’ta kalırken ödemelerini düzenli yapan müşteriler, yeni özel şirketlere yöneleceklerdir. BOTAŞ’ın zaten bozulmuş olan gelir-gider dengesi daha da derinleşecektir.
Diğer yandan, BOTAŞ’ın devlet adına üstlendiği BTC Ham Petrol Boru Hattı’nın, yapım ihale süreçleri şeffaf ve katılımcı olmamıştır.
Bu proje kapsamında yapılan hizmet sözleşmelerinde çok sayıda usulsüzlüklerin olduğu denetim organlarınca saptanmıştır.
Proje bütçesinin dışında ek olarak 318 milyon dolar yabancı kaynak kullanmış ve BOTAŞ, borçlu konuma getirilmiştir. (207 milyon dolar)
BIL'İN ZARARLARI
Yapılan hesaplamalarda hattın, tam kapasitede çalışması durumunda; Türkiye’ye yıllık brüt getirisi; ilk 16 yılda en fazla 200 milyon dolar, 17.-40. yıllarda ise en fazla 230 milyon dolar olabileceği ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca projenin Türkiye bölümünün işletilmesi için, 1996 yılında merkezi Jersey Kanal Adaları’nda bulunan BIL, BOTAŞ’a bağlı ortaklık olarak kurulmuştur.
- BOTAŞ’a bağlı bir kuruluş olmasına karşın, personel alımında ve özlük haklarında özel hukuk kuralları uygulanmaktadır. Yoğun bir biçimde personel alımı yapılarak, AKP hükümetinin kadrolaşma alanı haline getirilmiştir.
- Diploma unvanları, mesleklerine dair bilgi ve belgelere ulaşılamayan bu personel, ayda 5 ile 18 bin dolar arasında ücretlerle istihdam edilmiş ve kurum içinde gerilimlerin, çatışmaların olmasına neden olmuştur.
- BIL, her yıl zarar ederek faaliyetlerini yürütmektedir. 2004 yılında 9,6 milyon YTL, 2005’te 23,2 milyon YTL ve Nisan 2006 tarihinde ise 7,7 milyon YTL faaliyet zararı gerçekleştirilmiştir.
- BOTAŞ 2005 yılında 8,2 milyar YTL ciro, 20 milyon dolar vergi ödemesi ve 225,3 milyon dolar dönem kârı gerçekleşmiştir.
- BOTAŞ’ta 693 kapsam dışı, 1.140 kapsam içi ve 571 özel güvenlik görevlisi olmak üzere toplam 2.704 personel istihdam edilmektedir.
BOTAŞ'TA KRİZ
BOTAŞ’ta Yönetsel Karmaşa ve Yönetim Krizi Yaşanmaktadır.
- BOTAŞ’ta sık sık değişen Genel Müdürlerin yerine, çoğunlukla vekâleten yapılan atamalar, yönetim krizine ve riskli uygulamalara neden olmaktadır.
- Karar ve yönetim organı üyeliklerindeki eksiklik, kararların zamanında ve sağlıklı bir biçimde alınmamasına yol açmaktadır.
- Alacaklarını takip ve borçluları gözetim konusunda, yönetsel zafiyet söz konusudur.
- Nitelikleri ve unvanları belirlenmemiş, liyakata ve gerçek ihtiyaca dayanmayan personel alımları ve partizanca uygulamalar, BOTAŞ’ı siyasal iktidarların kadrolaşma alanı haline getirmiştir.
Sizlere sunulan bu çalışmamızda BOTAŞ’ın üstlendiği işlevler, sorun alanları, Türkiye ekonomisinde önemi ayrıntılı bir biçimde ortaya konulmuştur.
SENDİKANIN İSTEKLERİ
BOTAŞ’ta örgütlü olan sendikamızın bu konudaki talepleri, genel olarak şunlardır:
- Uzun süredir vekaleten yürütülen BOTAŞ Genel Müdürlüğü’ne en kısa sürede asaleten atama yapılması,
- Yönetsel istikrarsızlığa neden olan Yönetim Kurulu üyeliklerindeki eksikliğin tamamlanması,
- Son yıllarda çalışanlar arasında derinleşen ücret farklılıklarının giderilmesi ve kaldırılan “ücret skalası ve Yan Kademe Sistemi”nin güncelleştirilerek yeniden uygulanması,
- Sahada çalışanlar arasında eşitliğin ve adaletin sağlanması için saha tazminatının, tüm bölgeleri içerecek biçimde genişletilmesi,
- BOTAŞ’ın mali açıdan darboğaza girmemesi için, alacaklarının; en etkili bir biçimde izlenmesi ve güvence altına alınmasına ilişkin uygulamanın hızla gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Doğal gaz üretim ve ticaretinin giderek arttığı bölgemizde; doğal gaz alım anlaşmalarını devretmiş, ikiye bölünerek sadece iletimden sorumlu bir kamu kuruluşunun, uluslararası arenada önemli bir rol alması ve belirleyici olması mümkün değildir.
Gerek toplumsal çıkarın gözetilerek kamu yararının gerçekleşmesi, gerekse çalışma barışının sağlanması için; BOTAŞ’ın kontrat devirleri işleminden vazgeçilerek, kamusal niteliği güçlendirilmelidir.
Sendikamız, bu konudaki mücadelesini yaygınlaştırarak sürdürecektir.
Mustafa ÖZTAŞKIN
Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı
Paylaş