Paylaş
Türbesinde, Kanuni’nin sorduğu “Bir devlet ne zaman ve hangi hallerde çöker” sorusuna verdiği ibret verici şu yanıt yer almaktadır:
“Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlıklar ayyuka çıksa... İşitenler de neme lazım deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de, çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizleseler, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da, bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayiş ve emniyete vesile olan, itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir.”
SELÇUKLULARDAN ARINÇ’A
Selçuklulardan beri gelen vakıf geleneği ‘mazbut’ ve ‘mülhak’ vakıflar halinde oluşmuş ve hâlâ varlığı süren binlerce vakıf, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yönetilmektedir.
Birçok dini mekânın (camiler, türbeler, medreseler...) vakıf müessesesi olduğu düşünüldüğünde vakıfların ne kadar işlevsel olduğu açıkça görülür. (Bütün padişahlar, hanım sultanlar, vezirler, hatta üç-beş kuruşluk birikim sahibi sıradan insanların bile bir hayır eseri yapıp vakfettikleri bilinir.)
Bu durumda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ne kadar önemli bir ‘milli miras’ın bekçisi ve bunları korumakla sorumlu olduğu açıkça ortadadır.
Evet... Vakıflar Genel Müdürlüğü bugün, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a bağlı... Onun çok sorumluluğu var. Gerektiğinde Mehmetçik Vakfı ve LÖSEV’e soruşturma açtırıyor. (Deniz Feneri dernek olduğu için açtıramıyor.)
Gündeme düşen Yahya Efendi Kültür Araştırma Vakfı Başkanı Kemal Ata ile vakıf müdürü Mehmet Karakaş, bu mekânın yönetimini 1995’ten beri elinde bulunduran isimler...
Ata ve Karakaş haklarında bugüne kadar niye bir soruşturma açılmaz! Ve hâlâ görevlerini sürdürürler.
Yoksa, Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt soruşturma açtı da dosyaları sumen altı mı edildi?
Bunları bilmiyoruz.
Sanıyoruz, burasını en iyi bilenin de Başbakan’ın kardeşi Mustafa
Erdoğan olduğu iddia edilir. Bu ve benzer iddialar karşısında Mustafa Erdoğan’ın “Beni her şeye karıştırıyorlar” dediği de söylenir.
TUTUKLU BAŞKANA ÖDÜL
Bir şeyi daha eklemek lazım... Vakfın merkezi daha önce türbenin bünyesinde bir oda iken ve de en önemlisi iki vakıf yöneticisi (Kemal Ata ve Mehmet Karakaş) cezaevinde iken ‘külliyenin’ içinde bulunan kütüphane binası ve iki konak da beklenmedik bir şekilde bu vakfa tahsis ediliyor.
Yani, uyuşturucudan tutuklanan iki vakıf yetkilisi ödüllendiriliyor.
Bugüne gelirsek...
Hâlâ ‘türbenin’ girişinde bu vakıf, para toplamaya devam ediyor.
(Dileriz, hayırlı işlerde kullanıyordur!)
Ayrıca, 15 ay hapis yatan (davası sürerken, 31 Aralık’ta teminat göstererek cezaevinden tahliye edildi) Kemal Ata’nın burada kalıcı olmasını temin etmek için Vakıflar’ın elinden geleni yaptığı söyleniyor.
Yahya Efendi Külliyesi’nin restorasyonu bugün 5.1 milyon liraya ihale edilmiş durumda... Aynı mekânda, ihaleyi alan firma ile beraber Kemal Ata’nın Vakıflar’la yaptığı protokol çerçevesinde hazırlattığı proje de,
3 No’lu Anıtlar Kurulu’nun önünde...
Bu konuda yazacak o kadar çok şey var ki, bu iş ta Çırağan Sarayı’na kadar uzar.
Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt’ın işi o kadar zor ki...
Genelkurmay yanlış mı yapıyor
GENELKURMAY, haftalık bilgilendirme toplantısını iptal etti.
Genelkurmay’da yapılan dörtlü toplantıdan sonra (İçişleri ve Adalet Bakanı da katıldı) kamuoyunu bilgilendirme ihtiyacından vazgeçti, biliyorsunuz.
Genelkurmay haftalık bilgilendirme toplantılarını sanki Başbakan’ı bilgilendirmek için yapıyordu... Başbakan’la konuştuklarına göre buna gerek kalmadığını düşündüler.
Türkiye, olağanüstü bir dönemden geçiyor ve TSK bu dönemde hedef tahtasında sürekli hırpalanıyor. AKP ve destekçilerinin dışındaki vatandaşlar ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlar. Orduya yönelik karalamalar konusunda bilgilendirme ihtiyacı içindeler, Cumhuriyet’in en önemli kurumlarından birinin şamar oğlanına dönüştürülmesinden endişe duyuyorlar.
Genelkurmay Başkanı, bir önceki görüşmede, yanına Kara Kuvvetleri Komutanı’nı alarak (kendisinden sonraki Genelkurmay Başkanı) Başbakanlığa gitti ve gündemi sıradan konuların işgal ettiği açıklaması yapıldı.
Bu defa, karargâhta yapılan görüşme sonrasında, yine sade suya tirit açıklamalar yapılarak millet enayi yerine konuldu.
Bu Genelkurmay Başkanı da, seleflerinin (Özkök ve Büyükanıt) yolundan giderek, ‘çift başlı bir monarşi’ görünümüne hizmet edecek kadar karargâha yönelik hücumları cevaplamaktan kaçınıyor. Kamuoyunun hissiyatını göz ardı ediyor. ‘Demokrasi çığırtkanları’nın dolduruşuna gelerek öncekiler gibi hatırlanmanın nasıl bir şey olduğunu algılayamıyor mu?
S.Ö.
Paylaş