Paylaş
GEÇEN pazar günü ‘‘Avrupalı olacaksan’’ diyerek, doğa ve tarihin ahenkle dans ettiği Zeugma ve Hasankeyf'in sular altında yok olmasını ele almış ve Avrupa'dan da eleştirilerin geldiğini yazmıştık.
Ayrıca devletin doğal ve tarihi değerlere gösterdiği ilgisizlik karşısında Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Komitesi'nin tepkilerini dile getirmiştik.
İstanbul'dan ismi bizde saklı bir arkeolog aradı; ilginç şeyler söyledi:
‘‘Biz hálá Türkiye'nin tarihe mi, suya mı ihtiyacı olduğunu tespit edemedik. Turistik bir ülke mi olacağız, yoksa ilerde barajların yol açacağı bataklık bir Türkiye mi?’’
Görevleri geçmiş ile geleceği birleştirmek ve bu değerleri korumak olan onlarca arkeolog bilim adamımız var.
Bunlar nerede?
Atatürk, 1936 yılında Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ni, Türk dili bozulmasın, tarih ve arkeolojik coğrafyamız yapı ve kökleriyle araştırılsın, gelecekle bütünleştirilsin diye kurmamış mıydı?
Uzmanımız, ‘‘En önemli arkeologlarımız olan Prof. Cevdet Bayburtoğlu, Prof. Ekrem Akurgal ve Prof. Oluş Arık'ın, antik alanlarımız konusunda bir sürü tartışmalar olurken, tarih suda boğulurken neden sesleri çıkmıyor'?’’ diye soruyor.
Hasankeyf kazılarının başındaki Prof. Arık, Hasankeyf'in taşınarak kurtarılamayacağını biliyor ama bu kazılara başkanlık yapmaya da devam ediyor.
RUHU MU GERİ GELECEK?
Ama Hasankeyf taşınırsa tarihi ve mimari özelliği kaybolmayacak mı?
5000 mağara evi ve Artuklu köprüsü nasıl taşınacak, nereye konulacak?
Asurlular'ın, Akkoyunlular'ın, Süryaniler'in, Bizanslılar'ın, Romalılar'ın, Araplar'ın ve Selçuklular'ın ruhları nasıl taşınacak?
O dönemin güzellikleri bu dönemin doğasına nasıl uyarlanacak?
Yukarı Fırat Uygarlık Havzası'nda; yani Keban'dan Cizre'ye kadar olan bölgede 1135 antik yerleşim alanı sular altında kaldı. Bunlar 1971'den önce, beş ve on bin yıl kadar geriye giden yerleşim alanlarıydı...
Ilısu barajının yapımıyla da Hasankeyf başta olmak üzere 215 antik alan da sular altında kalacak.
'Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Komitesi' sözcüsü, avukat Murat Cano'ya, barajlar, otoyolları ve havaalanları gibi Bayındırlık yatırımlarının arkeolojik alanlara etkisini soruyoruz. Cano şöyle konuşuyor:
‘‘Öyle sanıyorum ki, baraj efsanelerine ve bu efsanelerden barajlar kralı çıkarma politikasına son vermenin zamanı geldi. Çünkü bu efsane Anadolu'nun doğasını ve kültürel varlıklarını yıkıma uğrattı. Bu nedenle doğal ve kültürel varlıkları gözetmek için yeni bir kalkınma konsepti geliştirmek gerekiyor. Çünkü ortalama bir asır sonra barajların bataklığa dönüşeceği biliniyor. Barajların ömrü 50-70 yıl arasında değişiyor. Bugüne kadar 1135 baraj bitmiş, 107'si büyük olmak üzere 335'in inşaatı devam ediyor. Projesi biten 47 barajın yanı sıra 47 barajın da proje çalışmaları sürüyor. Yani belki 50 yıl sonra coğrafyamızı 1600 baraj kaplamış olacak. Sorarım, bunların planlaması, yer seçimi yapılırken, doğal zenginliğimiz ve kültürel miras düşünülmüş müdür? Maalesef hayır.’’
HUKUKA AYKIRI
- Hukuk ne diyor?
- Arkeolojik Mirasın Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi'nin taraftarıyız. Türkiye, bu sözleşmeyi 1999 Eylül ayında onayladı, ekim ayında da parlamentoda kabul edildi. Yani hukukta iç mevzuat haline geldi. Bu sözleşme Avrupa Konseyi öncülüğünde imzalanan bir sözleşmedir. Amaç tanımı şöyledir: 'Arkelojik miras, bir yandan insanlığın ortak anı kaynağı öte yandan ise tarih bilincinin edinilmesi bakımından veri kaynağıdır.' Bu değerlere yönelik tehdit ve tehlikeler insanın kültürel varlığını geliştirme hakkına ve tarih bilinci edinme sorumluluğuna, ekolojik dengenin bozularak insanın sağlıklı ortamda yaşama hakkına ve de bilgi edinme hakkına bu saldırıdır. Nitekim, bu üç hak gerek BM, gerek Avrupa Konseyi, gerekse AB hukukunun tartışılmaz hukuki normlarıdır. Bu nedenledir ki AİHM ile Avrupa Adalet Divanı, çeşitli kararlarında üye ülkelerin ve organların bu üç temel hakka dokunamayacağını hükme bağlamıştır. BM Hukuku bakımından ise arkeolojik mirası yok eden yatırımlar insanlığa karşı işlenen suç niteliğindedir. Bunlar anayasamızda da güvence altına alınmıştır.
- Devlet neden bu tutumu sürdürüyor?
- Devlet bu tutumu sürdürürken, insanımızı ışıkla karanlık arasına sıkıştırıyor. Elbetteki hepimiz ışığı tercih ederiz ve coğrafyamızın doğası ile antik karakterini yok etmeden ışık üretmemiz mümkündür. Sorun devletin bakış açısını değiştirmesi ile çözülebilir. Bunun zamanı da gelmiştir artık. Çünkü kültürel miras devletin egemenlik alanında da olsa aynı zamanda dünya mirası olduğundan devletin bunları yok etme yetkisi yoktur. Tersine koruma yükümlülüğü vardır.
Atam bunlar yalancı
EMEKLİLER Haftası nedeniyle Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan geçen hafta Anıtkabir'deki özel deftere şunları yazmış:
‘‘Büyük Atam, emekli olduğun günün anısına geleneksel hale getirerek bu yıl ikincisini düzenlediğimiz toplantı dolayısıyla, bakanlığımız çalışanları ve emeklilerimizle birlikte huzurunuzdayız. Sosyal Güvenlik Reformu Kanunu ile birlikte başlattığımız yoğun çalışmalarda amacımız ülkemizde çalışma hayatını tüm unsurlarıyla çağdaş ülkeler düzeyine getirmek ve halkımıza insanca yaşama imkánları tanımaktır.
Bu amaca ulaşmakta ilke ve ideallerin, sonsuza kadar rehberimiz olacaktır.’’
Bakın, emekli İ.S. adlı okurumuzun bu mesaja karşı tepkisi ne acaba?
‘‘Sayın Atam, sizi kandırıyorlar. Reform dedikleri kanunla bizleri daha perişan hale getirdiler, ölüme terk edildik. Başa gelenler bizim paramızla gelen kurumu batırdılar, IMF'den talimatsız bir şey yapmıyorlar. Sizin yurtta barış ilkenizi de öylesine yanlış anlamışlar ki, barışın öpücükle olacağını düşünerek SSK'yı öptürdüler ve trilyonlarca lira zarara uğrattılar. Şimdi size insanca yaşamadan söz ediyorlar. Yalan. İnanmayın. Onlar bizleri düşünmüyorlar, süründürüyorlar. Keşke oradan kalkıp da size övgüler sunanları ‘Yıkıl karşımdan, bu ülkeyi düşmanın eline bıraksaydım, vatandaşa bu kadar zulüm yapılmazdı' deseydiniz de, utansalardı.’’
ANTALYA Manavgat’tan Mustafa Karacaoğlu Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan'a soruyor: ‘‘1952 doğumluyum. 1773-1987 yılları arasında SSK'ya 4 bin 140 gün prim yatırdım. 1987-97 yılları arasında Bağ-Kur'a 2 bin 750 gün ödeme yaptım, 1997-99 yılları arasında da tekrar SSK'ya geçerek 480 gün üzerinden prim yatırdım. Toplam prim günüm 7.370 oldu. Şimdi emekli olmak istiyorum. Fakat SSK 3.5 yıl daha prim ödememi istiyor. Yani ben boşu boşuna Bağ-Kur'a prim ödemişim. Bütün müracaatlarıma rağmen bir sonuç alamadım. Sayın bakanım bu sizin ve kurumunuzun son kararı mı, emin misiniz?’’
DÜZELTME
DÜNKÜ ‘‘Yıldızı karartanlar’’ yazısında 6. paragrafın son cümlesindeki 'adi çalışanlar' kelimesi 'vasıfsız çalışanlar' anlamında kullanılmıştır. Gereken lüzum üzerine bilgilerinize...
Paylaş