Paylaş
İkinci genel seçime hazırlanırken, adaylarla ilgili süreçte ‘uyguladığı’ çifte standardı gözler önüne seriyor. Ne yazık ki, bu kadar adaylık sözü vermesine karşın uygulamada çoğunu gerçekleştiremediği kulislerde daha çok konuşulmaya başlandı. Bazı örnekler sıralarsak... İlk olarak akla Baykal’a, istifasından sonra giderek “kesinlikle aday olmayacağını” söylediği ancak daha sonra Önder Sav’ın ağırlığı ile genel başkan seçildiği geliyor.
-Bu seçimlerdeki verilen ‘sözlere’ Gürsel Erol ile başlamak gerekiyor. Seçildiği günden bu yana yanından ayırmadığı Gürsel Erol’a, önce “Tunceli’de önseçim yapacağız; hazırlıklarını yap” dedi. Gürsel Erol görkemli bir seçim kampanyası ile yola koyuldu. TV’lere çıktı; konuşmalarında Genel Başkan’dan önseçim sözü aldığını söyledi. Ancak daha sonra Kılıçdaroğlu, Tunceli’de önseçim değil merkez yoklaması yapılacağını açıkladı. Bunun üzerine tüm ilçe başkanları, Tunceli örgütü, Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etti, “Biz önseçim istiyoruz” dediler. Kılıçdaroğlu da, “Tamam taleplerinizi dikkate alacağım, gelip yöre halkı ve muhtarlar ile akil adamlarla görüşeceğim” dedi. Pertek Termal Otel’de Tunceli’nin bütün köy muhtarları ve kanaat önderleri ile yaklaşık 4 saat süren bir toplantı yaptı; toplantıda vatandaşlar Tunceli’de yaşayan Tunceli halkının sorunları için iki kişinin aday gösterilmesini istedi. Kılıçdaroğlu onlara da “Kesinlikle size söz veriyorum, Tunceli’de yaşayan sorunlarını çok iyi bilen Tunceli sokaklarını aşındıran iki arkadaşınızı aday göstereceğim. Bundan herkes emin olsun ve bana güvenin” diye konuştu. Bu sözlerine karşın bir takım çevrelerle görüşme yapan Kılıçdaroğlu, adayların belirlendiği PM toplantısında Tunceli’de öğretmen olarak görev yapan Mustafa Ali Çelik ve Gürsel Erol’u aday gösterdi. Ancak aday listelerinin YSK’ya teslim edileceği 7 Nisan saat 13.00’te Mustafa Ali Çelik ismi silinerek yerine yaşamının tümü Tunceli dışında geçen Merkez Disiplin Kurulu üyesi Saniye Barut’u 1. sıra adayı gösterdi.
Saniye Barut’un, yakın dostu Mustafa Sarıgül’le kirve olduğu biliniyor. Tunceli halkının bu tepkisi karşısında Gürsel Erol, Genel Başkan’ın verdiği sözleri tutmadığını belirterek, 2. sıra adaylığından çekildi. (Dün yaptığı açıklamada da “Benim tavrım, söylediklerimin arkasında durma iradesidir” dedi. CHP’nin iktidarı için tüm partililerin canla başla çalışmalarını istedi.)
6 KİŞİ ADAYLIĞI REDDETTİ
Kılıçdaroğlu, memleketi Tunceli’de üç günden beri Hasan Gülüydar, Ferit Demir, Ali Rıza Olcay, Kemal Atmış, Bekir Gündoğan, Hıdır Arat ve ismi öğrenilmeyen üç ayrı kişiye daha teklif götürdü, ancak Saniye Barut’a olan büyük tepkiden dolayı hiçbiri bu önerileri kabul etmedi. (Dün son teklifin Kılıçdaroğlu’nun aşiretinden olan Almanya’da yaşayan işadamı Sinan Samat’a yapıldığı belirtildi.)
Bu tablo karşısında Kılıçdaroğlu’nun bir yandan ‘aday arayışlarını’ sürdürdüğü, HDP’nin barajı aşamaması durumunda, Kılıçdaroğlu sayesinde AKP’nin Tunceli’de ilk kez milletvekilliği alabileceği belirtiliyor.
Bu arada Tunceli, bütün ilçelerden CHP milletvekili çıkarmış şimdiye kadar... Ancak Pertekli bir adayın liste başı gösterileceği bekleniyordu. Bunun boşa çıkması durumunda tepki oylarının ağırlıklı olarak HDP ve AKP’ye gitmesi bekleniyor.
Kandırılanlara gerekçe gerek
KILIÇDAROĞLU, adaylık sürecinde zor bir dönem geçirirken bazı aday adaylarına sözler de tutulamadı. Yerel seçimlerin en başarılı örgütü Hatay’da da üyeler küstürüldü. İl başkanının önerdiği hiçbir isim listeye alınmadı. CHP milletvekili, Samandağlı Refik Eryılmaz ‘hak mahrumiyetine’ uğradı; liste dışında kalınca ‘bağımsız’ aday oldu.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Kılıçdaroğlu’na “Sizi İzmir’de rekor bir oyla seçtiririz, buradan aday olun” dedi. Kocaoğlu sözünü tuttu, Kılıçdaroğlu önseçimde en yüksek oyu aldı. Ancak Kocaoğlu, istediği ‘kontenjan’ adaylarının hiçbirisini kendisine kabul ettiremedi.
Kılıçdaroğlu İzmir’de DYP kökenli Aytun Çıray’ı aday yaptı.
UMUT ORAN BİLMİYOR
Umut Oran, Kılıçdaroğlu’na en yakın isimlerden biriydi; hatta Genel Başkan, Sosyalist Enternasyonal’in Başkan Yardımcısı olarak partinin uluslararası arenada en yetkili temsilcisi olarak ilan etti kendisini. Oran’a dostları ‘önseçim’i önerdiler. Genel Başkan’a giderek görüşünü aktardı; Kılıçdaroğlu da “Müracaat etme, kontenjan adayı ol” dedi. Ancak listede ismi çıkmadı; Umut Oran da niye aday gösterilmediğini öğrenemedi. Ankara’da önemli bir işadamına da Kılıçdaroğlu’nun söz vermesine karşın aday yapılmadığı kulislerde konuşuluyor. Bu isme daha önce iki PM üyeliği sözü verildiği de biliniyor. Bütün bunlara rağmen son PM seçiminde CHP’nin en yetkili kurulundan ‘vize’ alamayıp liste dışı kalan Erdoğan Toprak ve en az oylardan birini alan Sencer Ayata gibi isimler Genel Başkan’ın kontenjanı ile seçilecek yerlerde aday gösterildiler. Partililer, önseçime girip de kaybeden ‘yılların’ CHP’lileri bu tercihe karşı çıkıp tepki gösteriyorlar. Deniliyor ki: “İzmit’te önseçim yapılacak deyip ‘merkez yoklamasıyla’ kapı dışında bırakılan Prof. Hurşit Güneş’e, Hatay’da iktidarı sallayan Suriye ve Irak sorunları karşısında yaptığı konuşmalar iktidarı köşeye sıkıştıran Ali Özgündüz’e, kumpas listeleri hazırlanıp geride bırakılan Mustafa Sarıgül’e, telefon dinleme kâbusunu bütün Türkiye’ye anlatan, 17-25 Aralık Komisyonu’nun nasıl ‘emirle’ çalıştığını ortaya koyan mücadelesiyle Erdal Aksünger’e... Neler yapıldığının hesabı mutlaka görülecektir.”
Siyasi Partiler Kanunu’nda bir değişiklik yapılacaksa, önce şeffaflık hükmü yer almalı; adaylar niye kazanamadı ya da ne gibi tertipler oynandığının müeyyidesi olmalı, hesap sorulmalı değil mi?
Baykal ve Karayalçın da...
-Deniz Baykal’a ‘Cumhurbaşkanlığı’ adaylığı sözü verdiği parti çevrelerinde sıkça dile getiriliyordu. Bir anda Ekmeleddin İhsanoğlu adı ortaya çıktı.
-Kılıçdaroğlu’nun daha başka ‘vakaları’ da var: Murat Karayalçın’a iki yıl önce Ankara İl Başkanlığı sözü verdi; ancak gerçekleşmedi, daha sonra Karayalçın İstanbul İl Başkanlığı’na getirildi.
YARIN
CHP Parti Meclisi üyesi Halit Toraman, “Kontenjan adaylığı talebim partide belli bir grubun diretmesiyle engellendi. 50 yıllık alın terim göz nurum hiçe sayıldı” dedi.
Rektörlük ve siyaset...
İKTİDAR partisinden aday olmak için 8 rektör başvurmuş, 6 rektör listelere konmamış, 2 rektör, seçilebilir yerlerden aday gösterilmiş....
Kamusal ve demokratik hakları olanı olan seçilme haklarını kullanmışlar, hizmete siyaset yoluyla devam kararı almışlar, tercihlerini iktidar partisinden yana yapmışlar. Muhtemelen, hepsi, mevcut iktidar tarafından tercih edilerek atanmışlar. Bizi rektör olarak atayan( tercih eden) iktidar, “milletvekili adayı olarak da atar” diye düşünmüş olabilirler. İktidar partisinde, ön seçim yapılmadığı ve istişare, teşkilatlarda eğilim yoklaması, STK’lara danışma vs gibi, melez usullerle aday tespiti yapıldığı için, aday ataması merkezden yapılıyor. Sonuç olarak 6 rektör(eski) aday olarak değerlendirilmemişler. Rektörlük ve milletvekilliği arasında çok örnekli bir geçişgenlik yok.
Bilimsel kariyerlerini tamamlamış ve akademik yönetimde en üst seviyede sorumluluk taşımaya layık görülmüş kişilerin adaylıklarını kabul edip daha sonra da listede yer vermemek ciddi bir etik sorununa işaret eder.
Eğitim ve öğretim’in etik olarak, bilgi, ahlak ve bilgelik sürecinde yol alması gerekir...
Eğitim ve siyaset üzerine kafa yormuş bir filozof olan Erasmus, gerçek asaletin eğitim ve öğrenimden geçtiğini ileri sürer ve siyaseti de ahlaki bir kategori olarak nitelendirir.
Binlerce öğrencileri ile birlikte üniversitelerin sorumluluğunu taşıyan rektörlerin, sıradan aday adaylığı işlemine tabi tutulup, liste dışı bırakılmalarını, ‘kaba siyaset’ içinde dahi izahı zordur ve mevcut tabloda iki tarafın da ortak özensizliği bulunmaktadır.
Hadi ÇÖLGEÇEN
10 Nisan 1928’de Anayasa’ya girdi
Laikliği korumak için el ele
İSTANBUL Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Nazan Moroğlu, laikliğin Anayasaya girmesi dolayısıyla
çarpıcı bir mesaj yayınladı:
“Tarihimizin en büyük dönüşümü olan Cumhuriyet’in ilanı ile özgürlük, demokrasi ve çağdaşlık hedefiyle ulusumuza yeni bir dönemin kapıları açılmıştır. Cumhuriyetimizin kuruluşunun ilk on yılında bu yolda yapılan Atatürk devrimleriyle, şeriattan laikliğe doğru bir yol haritası çizilmiş ve laik devlet düzeninin yaşama geçirilmesi amaçlanmıştır.
Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını öngören bir ilke olması yanında, aynı zamanda dünya sorunlarına akılcı ve bilimsel bakış açısı getiren bir yaşam biçimidir.
87 yıl önce bugün, 10 Nisan 1928 tarihinde 1924 tarihli (Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda) Anayasamızda yapılan değişiklikle laiklik ilkesinin ilk adımı atılmış, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan
Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır, Resmi Dili Türkçe’dir,
Makarrı Ankara Şehridir” hükmü
“Türk Devleti’nin Resmi Dili Türkçe’dir, Makarrı Ankara Şehridir” şeklinde değiştirilmiş ve “Dini İslam’dır” ibaresi Anayasa’dan çıkarılmıştır.
Ayrıca 16. maddedeki milletvekillerinin ve 38. maddedeki cumhurbaşkanının yemininden “vallahi” sözcüğü ile 26. maddedeki “din işlerinin düzenlenmesinin TBMM’nin görevleri arasında sayılması” ibaresi Anayasa’dan çıkarılmıştır.
Laiklik ilkesi Türk Anayasası’na ilk kez 5 Şubat 1937 tarihinde girmiş, 1961 ve 1982 Anayasalarında da devletin değiştirilemez temel nitelikleri arasında yer almıştır.
Ancak, ne yazık ki 87 yıl sonra 10 Nisan 2015’de bugün baktığımızda çağdaş uygarlığın, demokrasinin temel taşı olan laiklik gözardı edilmekte; ülkeyi yönetenlerce eğitimden aileye yaşamın her alanında dine referanslı bir yaşam biçimi dayatılmakta, laiklik ilkesi adeta yok sayılmaktadır.
Bu nedenle, özgür düşüncenin, demokrasinin ve kadın haklarının güvencesi olan laikliğin korunmasına bugün her zamandan çok ihtiyaç vardır. Laikliği korumak için elele mücadeleye devam...”
Ayamama’yı unuttunuz mu; İBB Meclis üyesi Hasan Tapan’dan ‘çivili’ önerge
İSTANBUL Bahçelievler’de, sadece dere yatağında kalan son yeşil alana da son çiviyi çakacaklarını iddia eden CHP İBB Meclis üyesi Hasan Tapan, belediyelere ateş püskürerek, “Aymama Deresi’nin onlarca kişiye mezar olduğunu ne çabuk unuttunuz?” dedi.
Verdiği önergelerle dikkat çeken Hasan Tapan, Ayamama Deresi üzerindeki Çobançeşme Fidanlığı’nın bulunduğu yeşil alana dikilen dev tabelaya çekti. Basın Ekspres Yolu ile E-5’i E-6’ya bağlayan yol arasında bulunan yeşil alana dikilen ve üzerinde TOKİ ve Emlak Konut ile birlikte “Kelif iş ortaklığı” sloganıyla Doğa Baş Yapı firmalarının isminin olduğu tabelayı gösteren Hasan Tapan, bu alanın imara açılacağını söyledi. Ayamama Deresi ve birçok dere yataklarında yaşanan sel faciasındaki can ve mal kayıpları ile sonrasında Tayyip Erdoğan’ın “Dere yataklarına tek bir çivi çaktırmayacağız” açıklamalarını hatırlatan Tapan, olayın sıkı takipçisi olacağını ifade etti. Bahçelievler Belediye ve Büyükşehir Belediye Meclisleri’ne önerge vereceğini kaydeden Tapan, “Tek yeşil alan kalan dere yatakları vardı. Son yıllarda bu dere yatakları da imara açıldı. İşte şimdi de Ayamama Deresi’ndeki kalan son yeşil alan olan Çobançeşme Fidanlığı imara açılıyor” diyerek tepki gösterdi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Melih Gökçek arasındaki atışmadaki, “Ankara’yı parsel parsel sattılar” sözlerine atıfta bulunan Tapan “Bu ilçedeki yeşil alanları da parsel parsel imara açtılar. Kamusal alan olarak kullanılması gereken bu son alanı da betona çevirecekler. Bunları zihniyeti; nerede bir yeşil alan görseler, konut veya AVM dikmek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dere yataklarında yaşanan ve büyük can ve mal kayıplarına yol açan su taşkınlarından sonra, ‘Derelerin intikamı kötü olur, buraya bir çivi bile çaktırmayacağız’ sözleri dikkate alınmadı. Onlarca kişiye mezar olan olaydan ders alınmadı. Şimdi dere yataklarının tamamı imara açıldı ve inşaatlar yapıldı. Ayamama Deresi’nde kalan son ada da imara açılarak, konut yapılacak. Yani bir çivi dahi çakılmayacak denilen yere son çivi de çakılacak” dedi.
Paylaş