Paylaş
‘BEN özel sektörde ücretli çalışan ve yıllık hatırı sayılır meblağda ücret vergisi ödeyen bir vatandaşım. 29.11.2000'de şahit olduğum bir olay beni çok derinden üzmüş ve bugüne kadar haksızlıklara, kendi ölçülerimde karşı durmaya, haksızlık yapanları uyarmaya çalışmış olmama rağmen, bu olayın boyutları bende geleceğe olan inancımı, iyi niyetimi isyan noktasına getirmiştir’’ diye Gebze'den yazıyor Bahri Özbay...
Olay şu:
‘‘Arabamın bakımı için Levent'teki Mais'e gittim. Benden önce Reanult-MLegan Cupe model siyah renkli spor bir araba da servise girdi. 19-21 yaşlarında, oldukça şık giyimli, saçları jöleli genç bir delikanlı arabadan indi. Her halinden öğrenci olduğu belli oluyordu. Sıra delikanlıda olduğu için görevli memura önce o müracaat etti, arabanın ruhsatını verdi. Görevli ruhsat bilgilerini bilgisayara girdi, arabanın şikáyetleri soruldu, kaydedildi. Görevli, servis bedeli faturanın, ruhsat sahibine mi kesileceğini sordu, delikanlı faturanın TC Başbakanlık adına kesilmesini istedi. Görevli tereddüt etti, genç faturanın 'TC Başbakanlık Mali ve İdare İşler Başkanlığı'na kesilmesinin yeterli olduğunu belirtti. Belli ki antrenmanlı. Görevli fatura bilgilerini kaydederek delikanlıya öğleden sonra gelmesini söyledi. Düşündüm, başbakanlığa kayıtlı spor bir araba ve bu arabada 19-20 yaşlarında bir genç, bu mümkün olmamalıydı. Zira genç görevli devlet memuru ise yaşı çok genç, Başbakan bile Ford minibüse biniyor. Spor makam aracı olsa bile bu gençte ne işi var? Servis görevlisi ruhsatta başka bir isim gördüğü için fatura adresinde tereddüt etmişti. O halde bu araba Başbakanlık'ta çalışan bir yetkiliye veya çocuğuna aitti. Delikanlı okuyor, geziyor ama her neyse arabasının masraflarını devletin sırtına yüklüyor. (Dolayısıyla bizim sırtımıza...) İsyan edesim geldi. Bu açıkgözlülük (!) haksızlık düpedüz.Hemen arabanın yanına gittim ve plakasını kaydettim: 06 DM 346.
Bu kadar bir masraf için değer mi yapılanlar? Bizler çoluk çocuğumuza helal nafaka kazanmak için gece gündüz didiniyoruz.
Gel gör ki, birkaç kendini bilmez açıkgöz geçinenler, devleti sömürüyor.
Tabiri caizse bizi enayi yerine koyuyorlar. Bu yaptıkları yanlarına kár kalmamalı. (Bu araç Başbakanlığa kayıtlı ise bütün bunların hiç önemi olmayabilir. Ancak yine de resmi aracın çoluk çocukta olması düşündürücü değil mi? Yoksa çifte plaka mı?)
Kim bu bankalar?
TÜRKİYE ekonomisini yöneten siyasetçi ve bürokratlara soruyorum; son zamanlarda bankalar arasında yaşanan kargaşanın sebebi hangi bankalardır?
Ekonomik krizi tetikleyen bu bankaların hangisi olduğunu öğrenmek kamuoyunun hakkı değil midir?
Öğrenelim ki, onlara para yatırmayalım. Temiz bir toplum, temiz bir siyaset ve temiz bir ekonomi için bu çok gerekli.
Mutlu MENTEŞE Ortakent-BODRUM
Sporumuzun başıbozukluğu
TÜRKİYE'de federasyon başkanlığı seçimleriyle ilgili olarak yaşananlar ülkenin içinde bulunduğu duruma en iyi örnektir. Bunun farkına varanlar yine dürüst gazeteciler oldu. NTV'deki programlarında Sayın Emin Çölaşan, Yavuz Donat ve Mustafa Balbay duruma dikkat çektiler. Ancak durum sanılandan daha vahim bir Türkiye manzarasını işaret etmektedir.
38 federasyon başkanlığı için yapılan seçimler sonucunda sadece 17'si değiştirilebilmiştir. 'Değiştirilebilmiştir' kelimesi büyük bir başarının kanıtıdır. Oysa 2000 Siydney Olimpiyatları'nda Türk sporunun durumu neredeyse milletin gözüne girecek açıklıktaydı. Buna rağmen sanki başarılılarmış gibi utanmadan aday oluyorlar. Ve utanması gereken Spor Genel Müdürlüğü'nün desteği ile de yeniden seçiliyorlar.
Ortada bir rant savaşı sürüp gidiyor. Anlaşılamayan da bu nasıl bir rant?
- Federasyon bütçelerinden yapılan alım satımlarla mı ilgili?
- Nüfuz ticaretiyle mi ilgili?
- Siyasi yatırımlarla mı ilgili?
- Yoksa uluslararası dolaşan spor kafilelerinin giriş-çıkışlarda aranmamalarından dolayı kaynaklanan bir rantla mı ilgili?
Spor Bakanlığı uzunca bir aradan sonra ilk kez sosyal demokrat bir yönetimin inisiyatifinde. Peki böyle oldu da, ne oldu? Yukarıdakilere ek olarak kimi sosyal demokrat memurlar sürüldü. İl müdürleri ve diğer idari kademeye eskisinden çok daha fazla şans verildi. Ankara'da Sporcu Eğitim Merkezi, kendini sporun hamisi gibi gören kimi profesörlerin isteği doğrultusunda kapatılarak dağıtıldı. Teşkilatı babalarından miras kalmış gibi keyiflerine göre yönetmeye başladılar. Dağıtılan SESAM'ın yerine de, efendiler için sauna ve cimnastik salonu inşa ettiler. Sorarsanız kılıfları da hazır: ‘‘Sporcular için yaptık.’’
Sosyal demokrat bir bakanın, halktan yana spor politikası izlemesi gerekirken tam aksine halkın karşısında olan bir spor politikası uygulanmaktadır.
Eğitim Başkanlığı'ndan gelen genel müdür ve genel müdür yardımcıları, tıynetsiz yönetimleriyle şeriatçılara ve bölücülere şirin görünme yarışını sürdürüyorlar. Bizim aslan sosyal demokrat bakanımız da, Demirel'i yeniden keşfederek 'Olimpiyat Elçisi' ilan ediyor. Sanki Demirel'in Türkiye'nin ve sporun düştüğü bugünkü durumuyla ilgisi yokmuşçasına...
Yeniden seçilen federasyon başkanlarını utanmaya ve hesap vermeye çağırmayan spor basınına ne demeli bilmem?
Federasyon seçimleriyle ilgili bir tek eleştirel bakış açısı sunamayan bir basın, medya önünde Futbol Federasyonu Başkanı'ndan fırça yiyen bir bakan ve sporun sırtından inmeyen federasyon başkanları... Daha ne diyelim, hayırlı olsun.
Sebatay ACAR-İSTANBUL
Beyazıt'taki çantacı esnafı ağlıyor
3 kurum Çin'den 5 milyon dolarlık çanta ithal etti
BEYAZIT'taki çanta imalatçılarının 537 yıllık bir mazisi vardır. Bunların çoğunluğu da Balkan göçmenidir, daha doğrusu eski Yugoslavya'dan gelenlerdir. İstanbul Umum Saraçlar Odası'nda örgütlenmişlerdir. Çantacı esnafı İrfan Mumay sorunlarını şöyle aktarıyor:
‘‘Son iki yıldır Uzakdoğu, özellikle Çin menşeli ürünler piyasaya bol miktarda giriyor. Bu da bizi zorluyor. Çin'den iç pazara mal geldiği yetmezmiş gibi bakanlıklarımız da çanta ihalelerini dışarda açmaya karar verdiler. İşte bir örnek... Milli Eğitim Bakanlığı 3.000.000 adet çantaya en az 4.000.000 $, Diyanet İşleri Başkanlığı 30.000 çantaya en az 500.000 $ ve Milli Savunma Bakanlığı en az 150.000 $.'lık ithalat yapıyor.
3-3.5 $'lık bir çanta baz alındığında asgari ücretle çalışan bir işçinin SSK primi ve işverenin ortalama bir çantadan kárdan ödediği kurumlar vergisi oranı çanta başına 1 dolardır.
Böyle bir ortamda Çin'den 1.5-2 dolara çanta getirilirken, sadece vergi yükü 1 dolar olan çantacı nasıl üretim ve satış yapar? Öğrenciler çantasız kaldı da Çin'den çanta geliyor. Biz çantacı esnafı olarak sekiz yıl boyunca bırakın ülke ihtiyacını karşılamak, tüm Rusya ve Türk Cumhuriyetleri'ne yılda 5 milyon çanta gönderiyorduk. Tüm dünya ülkeleri Çin'e karşı kota uygularken, biz kendi vatanımızda eziliyoruz.’’
Türklük kavramını hálá anlamak istemeyenler var
(ANKARA DGM Başsavcısı'na...)
Türkiye'de, ne 'Türkiyeli Kürt', ne de 'Anadolu halkı' vardır. Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı, eşit haklara sahip, onurlu, gururlu son sayıma göre 70 milyon Türk vardır.
Türk kavramı, etnik kökene değil, coğrafyaya, kültüre, anlayışa dayanır.
Üniter devlet, Türklük kavramı için vazgeçilemez.
Kimsenin iyiliğine ihtiyacımız yoktur. Gölge etmesinler başka ihsan istemeyiz.
Suimisal emsal olmaz. Demirel söyledi. Ancak Cumhurbaşkanı idi. Vatana, ihanetten başka sorumluluğu yoktu. Şimdi söylesin bakalım. 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası yürürlükten kaldırıldı. Boşluğun doldurulması için yüzlerce faksı Cumhurbaşkanı Sezer'e çekmiş bulunmaktayım.
Sonuç; Ayşe Arman'ın geçen pazar günkü röportajında Gülten Kaya, eşi Ahmet Kaya çizgisinde olduğunu kabul etmektedir. Ayrıca soru soranların sorularının bölücülük boyutunda değerlendirilmesini takdire bırakırım.
Av. Nurettin KAPTAN-ANKARA
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘Banka soyguncusuna, arazi yağmacısına, orman talancısına ve şehir eşkıyasına hayır; soyguna son...’’
(Eczacı Şahin AZMAN-DEVELİ)
Paylaş